Gezi

Peru: Büyüleyen, şaşırtan ve unutulmayan ülke

Peru’da adeta bir iyilik enerjisinin içine girmiş gibi oluyorsunuz. Maddenin esiri olmamış insanlar sizi gururla selamlıyor. İnsan, Tanrı’nın bu iyi yürekli insanlara huzur, sakinlik, bolluk ve bereket yağdırdığını düşünmeden edemiyor.

Yazı: Saime ÖZMEKİK

peru-buyuleyen-sasirtan-ve-unutulmayan-ulke-3

Akademik çalışmalarım için ABD’de yaşadığım 1990’lı yıllarda, Perulu bir arkadaşımın her görüşmemizde, ‘’Biz bir aileyiz’’ ifadesini kullandığını hala anımsıyorum. Bu insani yakınlığı ve sıcaklığı hissettiren güzel ruhu beni çok etkilemiş ve o zamanlar, Peru’yu daha görmeden sevmiştim. 2007 yılında yapmış olduğum Antarktika-Patagonya seyahatinde Peru için beslediğim güzel duygular iyice pekişti. Savaş gemisinden dönüştürülmüş bir buzkıran gemisinde adrenalin yüklü maceralar yaşadık. Buzullar arasında ilerlerken kırılan buzların çatırdamalarını hala duyar gibiyim. Zodyaklarla aysberglerin arasında dolaşmak ise müthiş bir deneyimdi. Bu geminin kaptanı tanımaya değerdi; dünyayı defalarca gezmiş, yaşlı ama dinamik, bilge ama içindeki çocuğu yaşatan eşsiz bir insandı. Akşam yemeklerinde deneyimlerini dinlemeye doyamazdık. Bu karizmatik kaptanımızın eşi Peruluydu ve kaptanımız Peru’yu şöyle tasvir ediyordu: “Dünyanın en iyi insanlarının yaşadığı yer.” İyilik enerjisinin insanı her yere götürebilecek, mantığın imkansız dediği şeyleri yaptırabilecek bir güç verdiğini bilirim ve bu güzel hissi yaşama mutluluğunu hayatımda birçok kez tattım. Entelektüel kaptanımızın bu tarifi beni karşı konulamaz bir meraka sürükledi. Peru’yu henüz görmeden özlem duymaya başlamıştım bile. Oradaki iyilik enerjisi bulutunun altında yaşamak, insanların hayatlarını ve hayallerini paylaşmak istiyordum. Dolayısıyla, bu dileklerle, Peru’da en merak ettiğim merkezleri de içine alan bir Güney Amerika seyahatine çıktım. Bu tura çıkarken Peru benim kafamda iyi insan modellerinde başrol oynayan, insanların zenginliklerini huzur, sakinlik ve paylaşımla yaşadığı, Tanrı’nın bolluğu, bereketi ve enerjisini yağdırdığı bir bölgeydi. Dağlarında, adalarında, ormanlarında kaybolmak için sabırsızlanıyordum.

peru-buyuleyen-sasirtan-ve-unutulmayan-ulke-8CUSCO’DAYIZ
Peru’nun bu şehrinde İnka kültürü devam ediyor. Zaten burası 1200’lerde kurulan İnka Krallığı’nın başkentiymiş. Eğitimli insanlar bile şifacılara ve bitki ile tedavi eden beyaz büyücülere gidiyorlar. Geçmiş zamanlarda insan da kurban ediliyormuş. Günümüzde dağ, volkan ve Tanrı sadece lamalar kurban ediliyor. Evlenme çağındaki kızlara küçük bir patates soyduruluyor, eğer düzgün soyabilirse o kızın eşinin parasını da iyi idare edebileceğine inanılıyor. Cusco’da Perulular dışında burayı görüp kalmaya karar veren Avrupalı ve Japon turistler de yaşıyor. Cusco; tarihi binaları, küçücük evleri, otantik kafeleri, geniş ve ağaçlı parkları ile renkli ve özel bir görünüm arzediyor. Konumu, Titikaka Gölü’ne, Adalar’a ve Machiu Piccua’ya yakın olması dolayısıyla Cusco, kalabalık ve turistik bir bölge. Üstelik sokakta yaşayan köpeklerin halk tarafından sahiplenildiği, iç içe ve mutlu hayat sürdükleri sıcak bir yer. Bir arkadaşımız mağazaya girerken yanına yaklaşan köpekten ürktü. Bunun üzerine dükkan sahibi arkadaşımızın yanına gelerek, “O benim arkadaşım” dedi. Hayvanlara insan gibi değer verdiklerini görmek beni çok mutlu etti. Köpeklerin hiç havlamaması onların da burada yaşamlarından mutlu olduklarını gösteriyor.

peru-buyuleyen-sasirtan-ve-unutulmayan-ulke-4

 

Peru, kuzeyde Ekvador ve Kolombiya, doğuda Brezilya, güneydoğuda Bolivya, güneyde Şili ve batıda Büyük Okyanus ile sınırlı bir coğrafyada yer alıyor.

Baş döndüren tırmanış: Hedef 4 bin 500 metre
And Dağları’nın 6 bin metre yüksekliğini duymak bile başımızı döndürürken, hiç korkmadan 4 bin 500 metre yükseğe çıkıp gizemli bölgeleri keşfettik. Bu yükseklikteki Çimbuya bölgesini görmek için aldığımız yol unutulmazdı. Dünyayı gezmek yaşam tarzım olduğundan birçok doğa harikası ülke gördüm ama doğa renklerinin bu kadar canlı olduğu başka bir ülke daha görmedim. Tepeye otobüsle çıkarken, sıra dağlar arasındaki irili ufaklı köy, kasaba ve şehirler tabloları anımsatıyordu. İlk durağımız 3 bin 200 metre yükseklikte, İnka ve Katolik özelliklerini bir arada bulunduran Andohillasta’daki San Pedro Kilisesi’ydi. İnkaların inancında “Paçamama (pachamama)” kelimesi üretkenlik anlamına geliyor ve Dünya Ana olarak da tercüme ediliyor. Paçamama sembolü dünyayı dişi olarak sembolize ediyor. Bu kilisede de Paçamama simgeleri ve sembolleri var. Meryem Ana’nın hamilelik resimleri ve heykellerini burada görmek mümkün. İkinci durağımız ise 3 bin 800 metrede ziyaret ettiğimiz Puno’daki başka bir kilise oldu. Burada halk her pazar günü kahvaltısını ailesiyle kilisenin bahçesinde yaptıktan sonra Pazar Ayini’ne katılıyor. Üçüncü durağımız Urkus köy pazarıydı. Burada et de dahil her şeyi bulmak mümkün. Halk, geleneksel kıyafetleriyle satış yapıyor. Kadınlar satıştan sorumluyken erkekler tarlada çalışıyor. Pazar meydanında İspanyollara karşı ilk özgürlük hareketini başlatan lider Tupak Amaro’nun heykeli var. Tarihte İspanyollar, İnkalar’ın topraklarındaki altın madenlerine sahip olmak için halka çok eziyet etmiş, madenlerde uzun saatler çalıştırdıkları insanları aç bırakmışlar. Bu yüzden Peru halkı İspanyollara karşı çok tepkili…. Dördüncü durağımız ise biraz yüksekte, 4 bin 335 metredeydi. Bu nokta, Puno bölgesine bağlı bir lokasyon. Yükseğe çıktıkça kalp çarpıntısı ve sıkıntı hissediliyor, yavaş hareket etmek gerekiyor. Halsizlik yükseğe çıktıkça artıyor. 4 bin 500 m yüksekliğe ise “Cimbuya” deniliyor.

peru-buyuleyen-sasirtan-ve-unutulmayan-ulke-5

TİTİKAKA GÖLÜ VE ADALAR
3 bin 882 metre yükseklikte, dünyanın en yüksek gölü olan Titikaka’da çok sayıda ada ve yüzen adalar var. Adaların bir büyük başkanı, her birinin de belediye başkanları bulunuyor. Bu adalarda güneş enerjisi kullanılıyor. Göl suyunun sıcaklığı 9-10 derece olduğu için sadece çocukların eğlence alanı. Çocuklar okula kendi kullandıkları kayıklarla gitmek zorundalar ve herhangi kaza anında yüzmeleri gerekiyor. Bunun dışında bu gölde çamaşır yıkanıyor. Halk çevrede geleneksel kıyafetlerle gezmeyi seviyor. Burada insanlar çok hamarat. Kadın ve erkekler arasında iş dağılımı çok iyi yapılmış. Erkek dışarıda çalışırken kadın evde iş yapıyor; kadın dışarıda çalışırken erkek evde iş yapıyor. Beraberce yaptıkları el işlerini turistlere satıyorlar. Bahçelerde ve kat kat teraslarda sebze yetiştiriyorlar. Temiz, bakımlı ve düzenliler. Kerpiç evlerinin çatısı sazdan. Gece çok soğuk olduğu için çocuklarına sarılıp hep birlikte uyuyorlar. Yetiştirdikleri sebze ve meyveleri satmaya şehre gidiyorlar. Bir ada var ki; sadece takasla mal alınıp satılıyor. Televizyonu işlerini engeller diye sevmiyorlar ve çok az kişi televizyon izliyor. Evlenmeden önce üç yıl birlikte yaşıyorlar. Bu sürede kadın isteklerini yazan ve resimleyen büyük işlemeli bir kemer hazırlıyor ve erkeğe veriyor. Erkek bu istekleri kabul ederse ve anlaşırlarsa üç yıl sonra evleniyorlar. Anlaşamazlarsa ayrılıyorlar. Bu arada bebekleri olursa evlenmek zorundalar çünkü aile kurumu bu bölgede çok önemli.

peru-buyuleyen-sasirtan-ve-unutulmayan-ulke-6

Yemekler bir arada yeniliyor
Yemekleri birkaç aile bir arada yiyor, keyifli sohbetler ediyorlar. Geçimli ve sakin insanlar. Doğaya bol bol pozitif enerji veriyor ve materyalist duygulardan uzak yaşıyorlar. Şampuanlarını bile bir ağacın yapraklarından hazırlıyorlar. Bu şampuan hem saçlarını besliyor hem de beyazlamasını önlüyor. Bu yüzden yaşlıların da saçları kendi renginde ve gür. Bitkilerine hiç ilaç sıkmıyorlar ve doğal gübre kullanıyorlar. Tamamen organik ve natürel kalmasına önem veriyorlar. Tohum satmıyorlar ve dışarıdan tohum almıyorlar. Bu alışveriş toplum tarafından da yasaklanmış. Hiçbir yerde bebek ağlaması ya da çocuk bağırması duymuyorsunuz. Çocuklar oyunlarını bile sessizce oynuyorlar. Herkes sakin ve huzurlu. Kesinlikle şehirde yaşamak istemiyorlar çünkü doğal ortamda yaşamaktan çok mutlular.

YÜZEN ADALAR
Bu adalarda “Tortula” isminde bir bitki var ki kargı kamışlarına benziyor ve çok sağlam. Bu bitki gölün içinde çok miktarda doğal olarak yetişiyor. Tepe kısmını yedikleri bu bitkiyi gruplar halinde birbirine bağlayarak altı, sekiz ailenin oturabileceği adalar oluşturuyorlar ve bu adaların üzerine aynı kamıştan bungalova benzer evler yapıyorlar. Büyüklü küçüklü adaların insan eliyle oluşturulduğu bu gölde her adanın bir başkanı var. Ailelerde anlaşamayanlar olursa aile gölün dibinden kendi evine ait kamış grubunu kesip ayırarak başka bir adaya dahil olabiliyor. Bu adaların bazılarında Japonca’ya benzeyen Ayamara lisanı konuşuluyor. Hatta bu yüzden bazı Japonlar İnka uygarlığı ile bir bağları olduğunu düşünüyor ve bu konuyu araştırıyorlar. Bu adaları biz şaşkınlıktan ağzımız açık gezerken yerel halk gurur ve mutlulukla bizi seyrediyordu. Kültürlerini o kadar benimsemişler ki ne ekonomi ne de metalarla ilgileniyorlar. Bugüne kadar insanları olduğu gibi görebilen ve sevebilen insanlardan oluşan başka bir toplum görmedim diyebilirim. Gözü tok olmanın, manevi duyguları sindirerek yaşamanın, kendi kültürünün tadını çıkarmanın bu kadarına hayran olmamak mümkün değil. Bu başdöndürücü kültür zenginliğinde sakinliği, huzuru ve mutluluğu bulmak herhalde iyilik enerjisinin ve tanrının bir lütfu olmalı. Antarktika-Patagonya seyahatimizin sevgili kaptanının söylediklerinde ne kadar haklı olduğunu gözlerimle gördükten sonra, kendi kendime hep şunu söyledim: Kısa da olsa bu insanlarla yaşamak için buraya yeniden gelmeliyim. Bugün bile İstanbul’da oturduğum yerde gözlerimi kapattığımda o güzel insanların pırıl pırıl yıldızların altında, yedi-sekiz aile yemeklerini mutlulukla yediklerini görür gibiyim. Zaman zaman Tanrı’nın dünyada en çok onları sevdiğini düşünüyor; bu nimetleri, güzellikleri, zenginlikleri ve iyilik enerjisini bu yüzden onlara verdiğine inanıyorum. En büyük dileklerimden biri, bu pozitif enerjiyle dolu, ruhlarıyla gülebilen insanların yaşadığı doğa harikası ülkeye tekrar gelip, onlarla kaynaşıp sohbet edebilmek. Bu seyahatin devamında gördüklerimi, İspanyolların istilasından kurtulan tek yer olan Maçu Piçu (Machu Picchu) tepesini ve “Tanrıların Arabaları” kitabında da yer alan, görmek için özel uçakla gittiğimiz Nazda çizgilerini anlatmaya devam edeceğim. Hayallerimizde ve dileklerimizde buluşmak üzere, gezgin sevgilerimle hoşça kalın.

peru-buyuleyen-sasirtan-ve-unutulmayan-ulke-7

SEYAHATTEN NOTLAR:
1) Peru adının hikayesi oldukça ilginç. İspanyollar, Peru bölgesine ilk geldiklerinde altın madenlerinin yerini sormuşlar. Onlar da kendi dillerinde “bilmiyorum” anlamına gelen “Piru piru” şeklinde cevap vermişler. Bölgenin adının buradan geldiğini söyleniyor.
2) Burada Afro Perulular, İnkalar, Japonlar, İspanyollar, 1910 yılında göç eden Avusturya kökenli Almanlar ve yerliler yaşıyor. Yerliler; Ayamaralar, Huariler, Pakammamacılar, Kieroslar, Lamaslar, Aşarinkalar.
3) Peru’da en çok konuşulan dil Keçua.
4) Ayamaralar Şili’de yaşıyorlar.
5) Aşanikalar yüzlerini boyuyorlar. Amazon’da yaşıyorlar ve okula gitmiyorlar.
6) Peru’da toprağın verimliliğine şaşırmamak elde değil. Örneğin 2 bin çeşit mısır ve 5 bin çeşit patates yetiştiriliyor. Hayvancılıkta devegiller familyasından olan lama ve alpaka ile inek, koyun, tavuk yetiştiriyorlar. Onları her sabah erkenden ovalara götürüyor, sevdikleri yiyecekleri toplayıp taşıyor ve yediriyorlar. Hayvanların hepsi bakımlı, temiz, besili. Ayrıca hayvanlara çok iyi davranıyor ve hayatı onlarla paylaşıyorlar.


Pozitif Dergisi 2015/02

Yorum Ekle