Pınar Salahoğlu

Bu köşe sizin…

Merhaba… Sokrates, “Bir insanın hayattaki en önemli faaliyeti, ruhuna gereken özeni göstermesidir” der. Akıl kalıplarımız içerisinde sorguladığımız; “Ben kimim? Burada ne yapıyorum? Nereden geliyor, nereye gidiyorum? Gerçekten ne istiyorum? Sahip olduklarım gerçekten istediklerim mi? “ gibi soruların, aslında bir sorun değil de birer çıkış yolu olduğunu bilinç düzeyimizi yükselterek gördüğümüz gün; kendi hikayemizi, kendi kalemimizle, kendimiz yazıyor olacağız. Siz de benzer şekilde sorguladığınız hikayelerinize, sorularınıza, deneyimlerinize yanıt bulmak ve okuyucularımıza birlikte ışık tutmak istiyorsanız [email protected] adresine yazabilirsiniz.

Pınar Salahoğlu Wellbeing Koç

Pınar Salahoğlu Wellbeing Koç

Aşk acısı benim derdim
‘Aşk acısı’ deyince okuyucuların, “Sen de mi?” dediklerini duyar gibiyim. Hangimiz yaşamadık ki? İki yıldır birisiyle beraberim. ‘Hayatımın aşkı’ demem için tanıştıktan sonraki bir gün yetti bana. Sonrası dolu dolu tam iki sene… Sevgilim, en yakın arkadaşım, eşim, babam; her şeyim oldu benim. “İyi günde, kötü günde” derler ya, işte tam da öyle. Hayatımda belki de ilk kez ben konuşurken sadece beni dinleyen, çözüm üretmeye çalışmayan, dinlenildiğimi ve önemsendiğimi hissettiğim bir erkekle oldum. Kendinden önce beni düşündüğünü hissettiğim, başarılarımla gurur duyan, iltifat etmekten çekinmeyen, duygularını açıkça ifade eden bir erkekle… Aynı şarkılarda hüzünlenir, konuşurken laf arasında aynı şiirlerin mısralarını mırıldanır, galeri galeri gezip resimlere bakarken, aynı şeyleri hissederdik biz. Hani gözün, kulağın, sesindir ya birisi, işte o öyleydi. Kendimden biraz bahsedecek olursam, ‘plaza kadını’yım ben. Bu tabiri ilk duyduğumda övünülecek bir tabirmiş gibi gelse de şimdi acı veriyor bana. Bir şirkette üst düzey yönetici olarak çalışıyorum. Çalışmaktan birçok şeyi unutmuş, çoğu zaman askıya almış, ara ara şirketinin düzenlediği kişisel gelişim eğitimlerinde birtakım şeyleri fark etmiş ama üzerine gitmemiş, gündemi sadece toplantı, proje, alışveriş ve iş yemekleri olan, ailesine ayıracağı zamanı bile ajandasına yazan bir plaza kadını. Ama gel gör ki ben de düştüm aşka. Hayatımda ilk kez kariyerimi bir tarafa bırakıp evlenmeyi, hatta çocuk sahibi olmayı düşündüğüm bu adamın önce evli ve bir çocuk babası olduğunu bir ay önce öğrenmemle değişti her şey. ‘Dünyanın başına yıkılması’ tabirini o günden bugüne her anımda yaşadım. Duyu organlarım alındı sanki elimden. Göremez, duyamaz, konuşamaz, tadamaz oldum. En yakınlarımla paylaştığımda duyduğum tek şey ‘ah vah’ oldu. Daha da kötü hissettim. Şimdi dışarıdan bir gözle bana ne diyeceğin benim için önemli. Duymaya, okumaya ihtiyacım var. Bana ‘ah vah’ demeden cevap verip, başka açılar göstereceğini hissediyorum. Okuduğun ve hislerimi paylaştığın için teşekkürler…

Paylaşımınla hoş geldin. Duyduk, gördük, hissettik seni. Aldık içimize, kendi hikayelerimize… Hepimiz aynı değil miyiz? Yaşadığımız olaylar birbirinin aynı ya da benzeri değil mi? Kendimize ait sahnemizde daha önce başkaları tarafından da benzerleri seçilmiş senaryoları oynamıyor muyuz? Oyuncular ya da duygular değişmiyor mu sadece? Bazılarımız rolünü bir kere de ezberleyip oynuyor, bazılarımız için tekrar tekrar okumak, ezberlemek gerekiyor. Oynadığı rolden öğreneceğini bir kerede alıp bir adım öteye geçebilenlerden mi olmak istiyoruz? Yoksa tekrar tekrar aynı ya da benzeri olayları yaşayıp öğrenmek ve devam etmek isteyenlerden mi? Söylediğini duyar gibiyim. Tabii ki bir kere de alıp yoluma devam edeyim diyorsun. O zaman en baştan başlıyoruz sevgili; Seçim yaptın. O erkekle eşleştin. Bu erkeği hayatına sen çektin. Bugüne kadar kendini aşka kapatıp, ilk gelen aşka düştün, üzerine bir de aldanış yaşadın… Gel buradan başlayalım sevgili. Gel bu son paragrafı soru haline getirip bir soralım bakalım kendimize. Kalbinden sana gelen cevapları duymaya çalış. Kızacak, ağlayacak, gülecek, yutkunacak birçok duyguyu aynı anda yaşayacaksın. Bekle. Derin nefesle devam et. Eğer gelen duygunun içinde kalıp cevapları duyabilecek sabrı gösterirsen kendine, büyük bir adım atmış olacaksın. Sonra bak bakalım evren, düzen, sistem bu olayla sana, sendeki neyi göstermek istedi? Seni sen yapan ama zaman içinde görmezden geldiğin değerlerine sahip çıkmanı mı istedi? Yoksa sana aşk için birçok şeyi feda ettiğini söyleten ve yine sana kurban rolünü oynatan egonu mu gör istedi? Daha birçok şey olabilir. Sorunun cevabı sende. Bunu en iyi sen biliyorsun. Kalbimizle beynimiz arasındaki bağlantının kuvveti gelen cevapları duymamızı kolaylaştırıyor. Kuvvetlenmesi ise güvenle ve teslimiyetle oluyor. Sezgilerimiz bizi uyarıyor. Duymuyor ya da duymak istemiyoruz bazen. Kurban rolünde kalmak konforlu geliyor. İlişkilere yüklediğimiz anlamlar beklentileri de beraberinde getiriyor. Beklentiler karşılanmayınca da Ali’ye Ahmet’e yüklediğimiz anlamın gerçek olmadığını görüyoruz. Bazense ‘aşk’a aşık oluyoruz… Elimizi, kalbimizi vereceğimiz kişide hangi değerler olmasını istediğimizi düşünmeden… Sevgili, hadi çık artık konfor alanından, bak bakalım sen gerçekten neyi istiyorsun? Temizle korkuyu, karamsarlığı. Aç yolunu. Her şeyi hak ettiğine önce sen inan. Bunun için önce kim olduğunu ve ne istediğini bilmen gerekiyor. Kendine dön. Beklentilere ve duygulara tercüman olacak bir şiirle teşekkür ediyorum sana. Işıkla ve sevgiyle…

Sevgl A.Y,
Paylaşımınla hoş geldin. Duyduk, gördük, hissettik seni. Aldık içimize, kendi hikayelerimize… Hepimiz aynı değil miyiz? Yaşadığımız olaylar birbirinin aynı ya da benzeri değil mi? Kendimize ait sahnemizde daha önce başkaları tarafından da benzerleri seçilmiş senaryoları oynamıyor muyuz? Oyuncular ya da duygular değişmiyor mu sadece? Bazılarımız rolünü bir kere de ezberleyip oynuyor, bazılarımız için tekrar tekrar okumak, ezberlemek gerekiyor. Oynadığı rolden öğreneceğini bir kerede alıp bir adım öteye geçebilenlerden mi olmak istiyoruz? Yoksa tekrar tekrar aynı ya da benzeri olayları yaşayıp öğrenmek ve devam etmek isteyenlerden mi? Söylediğini duyar gibiyim. Tabii ki bir kere de alıp yoluma devam edeyim diyorsun. O zaman en baştan başlıyoruz sevgili; Seçim yaptın. O erkekle eşleştin. Bu erkeği hayatına sen çektin. Bugüne kadar kendini aşka kapatıp, ilk gelen aşka düştün, üzerine bir de aldanış yaşadın… Gel buradan başlayalım sevgili. Gel bu son paragrafı soru haline getirip bir soralım bakalım kendimize. Kalbinden sana gelen cevapları duymaya çalış. Kızacak, ağlayacak, gülecek, yutkunacak birçok duyguyu aynı anda yaşayacaksın. Bekle. Derin nefesle devam et. Eğer gelen duygunun içinde kalıp cevapları duyabilecek sabrı gösterirsen kendine, büyük bir adım atmış olacaksın. Sonra bak bakalım evren, düzen, sistem bu olayla sana, sendeki neyi göstermek istedi? Seni sen yapan ama zaman içinde görmezden geldiğin değerlerine sahip çıkmanı mı istedi? Yoksa sana aşk için birçok şeyi feda ettiğini söyleten ve yine sana kurban rolünü oynatan egonu mu gör istedi? Daha birçok şey olabilir. Sorunun cevabı sende. Bunu en iyi sen biliyorsun. Kalbimizle beynimiz arasındaki bağlantının kuvveti gelen cevapları duymamızı kolaylaştırıyor. Kuvvetlenmesi ise güvenle ve teslimiyetle oluyor. Sezgilerimiz bizi uyarıyor. Duymuyor ya da duymak istemiyoruz bazen. Kurban rolünde kalmak konforlu geliyor. İlişkilere yüklediğimiz anlamlar beklentileri de beraberinde getiriyor. Beklentiler karşılanmayınca da Ali’ye Ahmet’e yüklediğimiz anlamın gerçek olmadığını görüyoruz. Bazense ‘aşk’a aşık oluyoruz… Elimizi, kalbimizi vereceğimiz kişide hangi değerler olmasını istediğimizi düşünmeden… Sevgili, hadi çık artık konfor alanından, bak bakalım sen gerçekten neyi istiyorsun? Temizle korkuyu, karamsarlığı. Aç yolunu. Her şeyi hak ettiğine önce sen inan. Bunun için önce kim olduğunu ve ne istediğini bilmen gerekiyor. Kendine dön. Beklentilere ve duygulara tercüman olacak bir şiirle teşekkür ediyorum sana. Işıkla ve sevgiyle…

DAVET
Geçinmek için ne yaptığın beni ilgilendirmiyor. Neyi özlediğini, kalbinin arzuladığı şeye kavuşmanın hayalini kurmaya cesaret edip edemediğini bilmek istiyorum. Kaç yaşında olduğun beni ilgilendirmiyor. Aşk için, hayallerin için, yaşıyor olma serüveni için, bir aptal gibi görünme riskini göze alıp almayacağını bilmek istiyorum. Ay´ının etrafında hangi gezegenlerin döndüğü beni ilgilendirmiyor. Kederinin merkezine dokunup dokunmadığını, hayatın ihanetlerince açılıp açılmadığını, daha fazla acı korkusundan kapanıp kapanmadığını bilmek istiyorum. Saklamaya, azaltmaya ya da düzeltmeye çalışmadan benim ya da kendi acınla oturup oturamayacağını bilmek istiyorum. Benim ya da kendi neşenle olup olamayacağını, insan olmanın sınırlılığını hatırlamadan, bizi dikkatli ve gerçekçi olmamız için uyarmadan çılgınca dans edip coşkunun seni parmak uçlarına kadar doldurmasına izin verip vermeyeceğini bilmek istiyorum. Bana anlattığın hikayenin doğru olup olmaması beni ilgilendirmiyor. Kendi kendine dürüst olmak için bir başkasını hayal kırıklığına uğratıp uğratamayacağını; ihanetin suçlamasına dayanıp, kendi ruhuna ihanet edip etmeyeceğini bilmek istiyorum. Güvenebilir ve güvenilebilir olup olamayacağını bilmek istiyorum. Her gün sevimli olmasa da güzelliği görüp göremeyeceğini bilmek istiyorum. Benim ve kendi hatalarınla yaşayıp yaşayamayacağını; bir gölün kenarında durup gümüş ay´a ´EVET!´ diye bağırıp bağırmayacağını bilmek istiyorum. Nerede yaşadığın ya da ne kadar paran olduğu beni ilgilendirmiyor. Keder ve umutsuzlukla geçen bir gecenin ardından, yorgun, bitap da olsan, çocuklar için yapılması gerekenleri yapıp yapmayacağını bilmek istiyorum. Kim olduğun, buraya nasıl geldiğin beni ilgilendirmiyor. Çekinmeden benimle ateşin ortasında durup durmayacağını bilmek istiyorum. Nerede, kiminle, ne okuduğun beni ilgilendirmiyor. Diğer her şey bittiğinde seni ayakta tutan şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum. Kendinle yalnız kalıp kalamadığını ve o boş anlarda sana arkadaşlık eden kendini gerçekten sevip sevmediğini bilmek istiyorum. Oriah Mountain Dreamer (Kanadalı bir Kızılderili)


Pozitif Dergisi 2015/04

Yorum Ekle