Röportaj

Cem Şen ile kadim zamanların öğretileri

Bir Uzakdoğu öğretileri ustası ve spiritüel dünyayı anlamanıza rehber olacak pek çok kitabın yazarı Cem Şen’le Pozitif Dergisi’ne özel bir sohbet gerçekleştirdik. Kendini Tanıma Yolculuğu’na hazırsanız başlıyoruz…

Yazı: Hasan “Sonsuz” ÇELİKTAŞ

cem-sen-ile-kadim-zamanlarin-ogretileri-2Sevgili Cem Şen, ruhsal konularla ilgilenenler seni kitaplarından, Dharma ve Klan Yayınevi için yaptığın çevirilerden ve çeşitli sohbetlerinden tanıyordu. Son birkaç senedir ise yoğun biçimde eğitimler veriyorsun. Bize bu eğitimlerden bahsedebilir misin?
Aslında ilk olarak rahmetli İlhan Güngören’in asistanı olarak 1988 yılında 20’li yaşlarımda T’ai Chi Ch’uan eğitimi vererek başladım eğitmenlik kariyerime. Bununla birlikte bilgime ve deneyimime yeterince güvenmediğim için 2009 yılına kadar hep başlangıç seviyesinde eğitim verdim. 40 yaşımı geçtikten sonra yeterince deneyim kazandığıma inanarak ve kendi öğretmenlerimin de yüreklendirmesiyle, başlangıç aşamasından en ileri aşamaya kadar eğitim vermeye başladım. Yaklaşık 25 yıllık bir inceleme, araştırma, dünyanın önemli ustalarından öğrenme ve binlerce öğrenciye öğretme deneyiminin ardından, kadim zamanların büyük ustalarının tasarladıkları öğretilerin en özünde bulunan çalışmaları alıp, bir tür formül aracılığıyla bir araya getirerek, dini ve kültürel kısıtlamalardan bağımsız eksiksiz bir sistem çıkardım ortaya. Bu sistem kabaca şöyle özetlenebilir: Evrende her şey birtakım kanunlar uyarınca işler; yerçekimi, aerodinamik, termodinamik gibi… Eğer uçacaksak aerodinamik kuralına uymak zorundayız. Aerodinamik kuralına uymazsak inşa ettiğimiz araç, kanatları olsa da yere çakılmak zorunda kalır. Eğer evren ile uyumlu yaşamak ve ondan öğrenmek istersek kanunlara uymak zorundayız. Aynı kural insanın fiziksel, zihinsel ve manevi gelişimi ya da uyanışı için de geçerli. Dolayısıyla insan için de nasıl yaşanması gerektiğinin, manevi gelişimin nasıl başarılacağının kanunları vardır. Bu kanunlar şu ya da bu kültürün, şu ya da bu dinin malı değildir. Bunlar tıpkı yerçekimi gibi, aerodinamik gibi evrenseldir. Öğreti adını verdiğimiz şey, işte bu kanunların insan lisanına dönüştürülmesi, anlaşılması ve uygulanması anlamına gelmektedir. Her kanunun bir amacı vardır. İnsan olmanın, manevi gelişimin kanunu ise kişinin gerçek potansiyelinin farkına varması, buna ulaşması, bunu kullanması ve bu sayede bir anlamda kendinin en “mutlak” haline dönüşmesidir. İşte var olan her öğreti, idealinde bu amacı, bu özü kendinde barındıran bir tür kaptır. Benim şimdilik, “Cem Şen Eğitimleri” ya da Eğitim Sistemi adını verdiğim bu sistem, aynı özü her tür kültürel ve dini yapıdan ayrıştırarak sunmakta, kültürden ve inançtan bağımsız olarak herkesin bu ana hedefe ulaşmasına destekte bulunma amacındadır.

Cem Şen

Cem Şen

Takip ettiğim kadarıyla, sistem beş aşamadan, ilk aşama da fiziksel hareketlerden oluşuyor, değil mi?
Evet. Eğitimlerimizin ilk aşamasında “Bedenin Canlandırılması” üzerinde çalışıyoruz. Beden insanın bu maddi boyuttaki fiziksel kalıbı olduğu için, ilk olarak bu kalıp üzerinde çalışmak son derece etkili oluyor. Bu aşama için yaklaşık olarak 30 senedir pratik yaptığım 40 civarında egzersiz formu içinden en etkili olduğuna inandığım “Kas ve Tendon Egzersizleri” isimli çalışmayı seçtim. Yaklaşık 2 bin civarında, farklı sağlık durumlarındaki öğrenci üzerinde denedikten sonra bugün bu çalışmayı seçmekle ne kadar doğru bir şey yaptığımı görüyorum. Bu çalışmanın bazen, bir hafta sonu eğitiminde bile neredeyse mucize diyebileceğimiz sonuçlar verdiğine yüzlerce öğrencimle birlikte tanık olduk. O nedenle, tüm aşamalardaki çalışmalar gibi bu çalışmaya da çok güveniyorum.

CEM ŞEN KIMDIR?
1968 yılında doğdu. 1981 yılında dövüş sanatları eğitimi almaya başladı. 1987 yılında Zen Budizm’in Türkiye’deki temsilcisi olan İlhan Güngören ile tanıştı ve 1987-1990 yılları arasında Güngören’in asistanlığını yaptı. Bir yandan Güngören’i Zen çalışmalarında ve Tai Chi Ch’uan derslerinde destekleyen Cem Şen aynı zamanda Namık Ekin, Mustafa Aygün gibi eğitmenlerle dövüş sanatları eğitimini sürdürdü. 1990 yılında ilk çeviri eseri yayınlandı. Aynı yıl çalışmalarını tümüyle Taocu çalışmalara yönlendirdi. Sırasıyla Mantak Chia, Master Wang, Master Wu, Eric Steven Yudelove gibi ustalardan eğitim alan Cem Şen aynı zamanda bu ustalardan farklı Taocu sistemleri öğretme yetkisi de aldı. Halen ustalar ile çalışmalarını ve dünyanın farklı yerlerinde yaşayan büyük bilgelerle iletişimini ve arayışlarını sürdürüyor. 1991 yılında Dharma Yayınları’nı ve ardından 2003 yılında bu yayınevinden ayrılarak Klan Yayınları’nı kurmuş olan Cem Şen’in içlerinde “Enerjinin Dansı: Tai Chi Ch’uan” ve “Dolmuşa Binme ve Dolmuştan İnme Sanatında Zen” adlı kitaplarının da bulunduğu sekiz kitabı ve yaklaşık 40’a yakın çeviri eseri bulunuyor.

cem-sen-ile-kadim-zamanlarin-ogretileri-4Peki bu egzersizlerin etkileri nasıl oluyor?
Birinci aşama egzersizi olan “Kas ve Tendon Egzersizleri”, uygulaması yaklaşık 15-20 dakika süren ve 12 hareketten oluşan bir uygulama. Herkesin hemfikir olduğu bir şey de çalışmanın zevkli ve çok canlandırıcı olduğu. Çalışma gerçek anlamda etkilerini 100 günlük düzenli uygulama sonucunda gösteriyor ama dediğim gibi hafta sonu eğitiminde bile kas ağrılarının geçmesi, hareket zorluğu olan uzuvların hareket yeteneği kazanması, baş ağrılarının ortadan kalkması, sinüs sorunlarının iyileşmeye başlaması gibi ufak tefek iyileşmeleri hemen görebiliyoruz. Çalışmanın benim için en önemli özelliklerinden bir tanesi bedeni toksinden ve özellikle iltihaplardan arındırması. Bu ikisinin pek çok fiziksel ve zihinsel hastalığın nedeni olduğunu düşünürsek, çalışmanın ne kadar önemli kazanımlar sunduğunu da anlayabiliriz. Bunlara ek olarak kişinin günlük enerjisinde belirgin artış, sindirim sistemi sorunlarında iyileşme, dolaşım sistemindeki iyileşmeye bağlı olarak soğuk el ve ayakların ısınması, gözlerde iyileşme sürecinin başlaması, kas ve iskelet sistemi sorunlarında belirgin iyileşme, sinir sistemi sorunlarında ve panik atak, anksiyete, depresyon gibi psikolojik sıkıntılarda iyiye gitme eğilimi görülüyor. Yukarıda saydıklarım benim ilk elden öğrencilerimde kendi deneyimlediğim ortak bulgular. Bunlar dışında şaşırtıcı sonuçlar da elde ettiklerimiz oldu ama elimde yeterli sayıda örnek olmadığı için bu iyileşmelerin belki başka sebepleri vardır diye onları bu çalışmaya şimdilik bağlamıyorum.

Sonrasındaki aşama nedir? Belki birçok kişi “Kas ve Tendon Egzersizleri”ni duymuş olabilir. Birinci aşama ile ikincisi arasında ne fark var? Ayrıca ikinci aşama nelerden oluşuyor?
İkinci aşamada iki temel amaç ve iki temel çalışma var: “Mükemmel Gevşeme” ve “Bedenin Yenilenmesi”.

Okuyucularımız için biraz açar mısın?
İçinde bulunduğumuz günlük gerçeklik, bilincimizin bir bölümü tarafından ve kısıtlı olarak algılanabiliyor. Bu kısıtlı algılama her ne kadar, bazı eksikliklere sahipse de günlük ve beş duyumuzla algıladığımız hayat içinde rahat hareket etmemizi ve var olmamızı sağlıyor. Bilincimizin bu bölümü, Taocular tarafından Hun olarak adlandırılıyor, Budist edebiyatta ise “Maymun Zihni” olarak biliniyor. Maymun zihni, ruhumuzun daha büyük bölümü olan (ve eğitimlerimizin beşinci aşamasında üzerinde çalışacağımız) Shen ya da mutlak zihnimiz (ruhumuz) gibi her şeyi bilme gücüne sahip değil. Maymun zihni, içinde bulunduğumuz gerçekliği yalnızca duyularımız, duygularımız ve düşüncelerimiz aracılığı ile bilebilir çünkü bu zihin bedenimizle var olur ve bedenimizle yok olur. İşte ölümden ve yok olmaktan korkan zihnimiz bu zihnimizdir. Oysa hakikatte asla yok olamayız. Kendimizi her şeyden ayrı, kopuk, yapayalnız ve korku içinde hissetmemize neden olan da yine bu zihindir. Bilincimizin bu bölümü, dışarıdan gelen uyarıcıları ya da düşüncelerimizi hatalı yorumladığında (ki hatalı yorumlamaya eğilimlidir) ortaya “stres” olarak adlandırılan durum çıkar. Stres yalnızca yaşamsal enerjimizi emip, yaşamsal koşullarımızı daha da kötüye götürmekle kalmaz aynı zamanda her tür hastalığa ve zihinsel sağlığımızın bozulmasına da zemin hazırlar. Stres denetlenmediği sürece, sağlığın düzelmesi, yaşamsal enerjinin artması ve “mutluluk” olarak adlandırılan varoluş durumuna ulaşılması olanaksızdır. Bu sebeple eğitimlerimizin ikinci aşamasında ilk olarak, Hun’un denetimini ele geçirmeyi, onu yönetmeyi ve bu sayede stres ile başa çıkmayı öğretiyoruz. İkinci aşama eğitimimizin devamında ise bu gevşeme becerisi kullanılarak, daha büyük zihnimizin ya da ruhumuzun, bedenimiz olarak adlandırılan ve bilincimizi barındıran “çerçeve” ya da “kalıp” ile birleşmesini sağlamaya çalışacağız. Bu amaçla “Beden ve Zihin Formu” olarak tanımlanan bir çalışma kullanıyoruz. Beden ve Zihin Formu, Çin’de bazı ilaçsız tedaviye odaklanmış olan hastanelerde çok sayıda hasta üzerinde büyük bir başarıyla kullanılmış. Omurganın canlanmasını ve beyni dolduran serebrospinal sıvıların rahatça hareket etmesini sağlar. Bu sayede beynin ve sinir sisteminin canlanmasını, bedenin bebeklikteki mükemmel haline geri dönmesini amaçlar.

Daha ne olsun ki yok yok… Bu kadar etki gerçekten yaşanıyor mu?
Düzenli uygulama kelimesinin altını çizmek isterim bu noktada. Düzenli çalışılırsa daha fazla etkiler bile gözlemlenebilir. Elbette her zaman istisnalar olacaktır. Bu etkiler görülür demek yerine aslında en doğru olanı, uygulamayı yapan herkes “mutlaka” olumlu bir fiziksel ve zihinsel kazanım elde eder demek olacaktır.

Bu çalışmanın bizimüzerimizde ne gibifaydaları oluyor?
Eğer ikinci aşamamızdaki bu iki çalışma düzenli uygulanabilirse; omurgadaki bozuklukların düzelmesinden bel ağrılarının geçmesine, omurgadaki bozukluklara bağlı iç organlarla ilgili iyileşme hızının artmasına, osteoporozda iyileşme, fıtık sorununun hafiflemesi, baş ağrılarının iyileşmesi, kronik yorgunluğun bitmesi, depresyonun düzelmesi, kişinin kendine güveninin artması gibi etkileri görülebiliyor. Bunlarla birlikte günlük enerjide artış, iç organların toksinlerden arınması, enerji meridyenlerinin temizlenmesi ve açılması, ense, boyun, kürek kemiklerinin arası, bel, kalça, göğüs gibi kan durgunlaşması ve ona bağlı olan gerilimlerin oluştuğu bölümlerin rahatlaması ve buralardaki enerjinin harekete geçmesi, beyin yarı küreleri arasında iletişimin güçlenmesi, lenfatik sistemdeki dolaşımın rahatlaması, duyguların dengelenmesi, bağışıklık sisteminin güçlenmesi, derinin elektrik direncinin ve dış koşullara karşı dayanıklılığın artması, hormonal sistemin iyileşmesi, metabolizmanın düzenlenmesi, erkeğe özgü gücün ve kadına özgü zarafetin bir araya gelmesi ve bu sayede ruhsal gelişimin hızlanmasını da etkiler arasında sayabiliriz.

Senin bana öğrettiğin bir ateş çalışması vardı. Daha doğrusu bedenin içindeki ateşi uyandırmak için bir çalışma. Bu, eğitimlerinin hangi aşamasına giriyor? İlk ikide mi yoksa sonrasında mı çalışılıyor?
Üçüncü aşama yani “Yaşamsal Enerjinin Uyandırılması”nın bir bölümü sadece. Benim sana yapmanı önerdiğim basit bir egzersizdi, eğer düzenli çalışırsan o çalışmanın daha fazla egzersizleri de var. Üçüncü aşamada çeşitli uygulamalarla yaşam enerjisini uyandırıyoruz.

cem-sen-ile-kadim-zamanlarin-ogretileri-5Biraz açabilir misin? Nasıl uyandırılıyor yaşamsal enerji?
Yaşamsal enerjinin geliştirilmesinin ön şartı, beden içindeki ateşin canlandırılması ve ardından uyanan ateşin yardımıyla yaşamsal enerjiyi uyandırarak yukarıya doğru yükselmesinin sağlanması. Bedenin içindeki ateş Hindu öğretilerinde Agni olarak adlandırılıyor. Genellikle karında ve kalpte yanan ateş olarak algılanan bu enerji hem sağlığın hem de manevi gelişimin ardındaki itici güçtür. İçeride yanan ateşin canlandırılması, manevi yolculukta “Kahraman” olarak adlandırılan ve kendi gerçek doğasına, oradan da Hakikat’e doğru macera dolu bir yolculuğa çıkan sıra dışı bir insanın göstergesidir. İçeride yanan ateş olmadan bu yolda olmak olanaksızdır. Bedendeki enerjinin uyandırılması için ilk olarak ateşi besleyecek yakıtın, yani bedendeki temel enerjinin, bedenin taşıyabileceği maksimum miktara çıkarılması gerekiyor. Bu süreç Taocu öğretide ünlü “100 Gün Çalışması” olarak bilinir. 100 günlük çalışmanın sonunda, “göklerin kapısı açılmakta” yani artan enerji, bilincin daha büyük bir farkındalığa ulaşarak “Ben kimim?”, “Bütün bu yaratılışın anlamı nedir?” gibi temel sorulara yanıt verecek hale gelmenin ilk adımı atılıyor. Uyanan enerji, gelişmek ve yüksek bilince dönüşmek için hazırdır.

Nefes egzersizleri çalışmanın hangi aşamasında ve nefesin önemi nedir sence? Bu konuda yazdığın bir kitap olduğu ve uzun yıllardır bu konu üzerinde çalışmalar yaptığın için özellikle merak ediyorum yanıtını.
Nefes, çağlar boyunca en ilkel ya da en gelişmiş, tüm manevi öğretilerde ve sağlık uygulamalarında kullanılıyor. Nefes, bu varoluş düzeyindeki en gizemli süreçlerden bir tanesi. Beden ile zihin arasındaki bağlantıyı sağlama becerisi aracılığıyla her iki alanı da kontrol edebilme, geliştirme ve yönetme becerisine sahip. Bu sebeple ruhsal olsun, bedensel olsun pek çok mucizenin ardındaki güç, nefestir. Nefesin gerçek kullanımı, çağlar boyunca her zaman büyük bir sır olarak saklanmış ve yalnızca ustadan öğrenciye aktarılmış. Bu gizli yöntem Hindu öğretilerinde “pranayama”, Taocu öğretide ise “nei gong” olarak adlandırılıyor. Eğitimlerimde, birinci aşamada fiziksel yapısı güçlenen; ikinci aşamada stres etkeninden arınıp, kısıtlandırıcı farkındalığının kontrolünü kazanan; üçüncü aşamada ise Yaşamsal Enerji’sini uyandıran öğrenci, dördüncü aşama ile birlikte nefesin gizli kullanımlarını öğrenerek yaşamsal enerjiyi artırıyor ve geliştiriyor. Bu aşamada gevşemiş ve odaklanma becerisini geliştirmiş öğrenci, keskin farkındalığını nefesi ile birleştirerek, ateşle arındırılmış ve gevşemiş bedeninde “içsel simya” dönüşümü için gerekli olan enerji tepkimesini başlatıyor. Dördüncü aşama ile birlikte, kazanılan tüm beceriler aynı anda enerjinin artırılıp geliştirilmesi için kullanılıyor. Bu aşamada bedende geliştirilen ateş, enerjiyi artırıyor ve bedenin ana enerji depolarını dolduruyor. Ana enerji depoları gerekli olan yaşamsal enerji ile dolduğunda artan enerji “bilincin” güçlenmesi için kullanılıyor. Bilincin kullanıma hazır hale gelmesi ise önümüzde sınırsız potansiyellerin açılması anlamına geliyor. Bu aşama ile birlikte öğrenci, normal beden ve zihin sınırlarının ötesinde hareket etmeye, bedenin ve zihnin uykuda olan alanlarını uyandırmaya başlıyor.

Bu aşamalardan geçen öğrenciler artık son aşamaya geliyor, yani “Kalp Yolu”na… Biraz da “Kalp Yolu”ndan bahsedebilir misin?
Bodhidharma der ki; “Zihnin kapasitesi sınırsızdır ve yarattıkları sonsuzdur. Gözlerinizle gördüğünüz görüntüler, kulaklarınızla duyduğunuz sesler, burnunuzla kokladığınız kokular, dilinizle tattığınız tatlar, her an ya da her durum tümüyle zihninizdir. Zihin, kelimelerin ulaşamadığı yerdedir.” Zihin, tanımlanması olanaksız bir terimdir. Zihin hem her şeydir hem hiçbir şey, hem her yerdedir hem hiçbir yerde. Zihin için söylenebilecek tek şey vardır: Ne odur ne bu, hem odur hem bu. Zihin için kullanılan tanımların tamamı eksik ya da hatalı olacaktır. Var olan her şey zihinden gelir ama var olan şeyler zihin değildir. Zihin ne vardır ne yoktur; hem vardır hem yoktur. Zihni kavramanın aracı gelişmiş bir bilinç ve farkındalıktır. Bu tür bir farkındalık, irfana ulaşmak için kullanılan öğretilerde “kıvılcım” ya da “nur” olarak adlandırılan özümüzdeki çekirdek ya da tohumdur. Bu kıvılcımın farkındalığı, Budizm’de “aydınlanma”, Sufizm’de “vahdet”, Taoizm’de “ölümsüzlük” gibi isimlerle bilinen insan bilincinin ulaşacağı son aşamayı tanımlar. Bu aşama aynı zamanda “Yolsuz Yol”, “Öğretisiz Öğreti” ya da “Kalp Yolu” olarak da bilinir. Kalp Yolu’nun öğretisiz olmasının sebebi, öğretilerin öte kıyıya ulaştıran araç olmasıdır. Araç yalnızca öte kıyıya ulaşmak içindir. Oraya bir kez ulaşıldı mı artık araca ihtiyaç kalmaz. Bu sebeple mutlak gerçek öğretisidir.cem-sen-ile-kadim-zamanlarin-ogretileri-6

“Kalp Yolu”na katılan öğrenci nelerle karşılaşıyor? Nasıl bir dönüşüm geçiriyorlar?
Her şeyden önce, öğrencinin ilk yaşadığı zorluklar var. Bunları sıralarsak: Kendine yalan söylemeyi bırakmak, varsayımları terk etmek, gerçeği gerçekte olduğu haliyle görmeye çalışmak, geçiciliği kabul etmek ve herhangi bir şeyin bağımsız değil, pek çok koşulun bir araya gelmesine bağlı olduğunu anlamak ve bu sayede kontrol yanılgısından kurtulmak. Tahmin edeceğin gibi bunlar çok kolay işler değil. Öğrencinin ilk etapta korkusunu fark etmesi ve yavaş yavaş cesaret kazanmasını gerektiriyor. Cesaret kazandıkça, farkındalığı arttıkça yepyeni bir dünyanın kapıları aralanıyor. Bu kapıların ardında tanımadığımız gerçek bir dünya var. Bu dünya bizim gerçek yuvamız. O dünya başka bir yer ya da başka bir zaman değil. O dünya aynı zamanda burada ve bu anda; hem şimdi hem sonsuz. O dünyaya ulaşmak için önce gerçekte olduğumuz kişi olmalı ve paradoksal bir şekilde bu dünyaya ulaşarak gerçekte olduğumuz kişiye dönüşmeliyiz. Yani o dünyaya ulaşmak için gerçek kişiliğime ulaşmalıyım ama gerçek kişiliğime ulaşmak için de o dünyaya ulaşmalıyım. İşte tam bu noktada bu yeni gerçekliğin en önemli ön koşulu karşımıza çıkıyor: Yeni lisan. Hakikati kavramak için bir lisan öğrenmemiz gerekiyor. Bu lisan iki şeyden oluşuyor: Paradoks ve misaller. Bu lisanı öğrendikten sonra artık olduğumuz kişi olmak ve gerçek yuvamıza ulaşmak mümkün oluyor. Bu yuvaya ulaştıran karanlık yolu yürümek bir anlamda yalnızca kalbimizin ve zihnimizin gerçek ışığı ile mümkün olabiliyor. Bu aşama ile birlikte eğitimlerimizde artık öğrenci öğretmen, öğretmen ise öğrenci oluyor.

Çok teşekkür ederim Cem, verdiğin bu bilgiler için. Son olarak eğitimlere katılmak isteyenler nasıl bir yol izleyebilir?
Ben de teşekkür ederim nezaket gösterip bana bu soruları sorduğun için. Bana [email protected] / [email protected] mail adreslerinden de ulaşabilirler.

 

Pozitif Dergi 2014/01

Yorum Ekle