Röportaj

Uyurgezer yaşamdan farkındalık sürecine geçiş

Hayatımızın efendisi olmak ne demek? Ego bizim düşmanımız mı? İçimizde hangi sesler var? Biz hangisini dinlemeliyiz? Kişisel dönüşüm uzmanı Dr. Erkan Sarıyıldız’ın “Kendine Doğuş” adını verdiği atölye çalışmalarında cevap bulan sorulardan bazıları bunlar… Peki, benim sesime ne oldu? Bu da benim cevaplamam gereken bir soru…

Yazı: Halime SÜREK KAHVECİ

Adres arıyorum. Aslında Bağdat Caddesi üç aşağı beş yukarı bildiğim bir yer. Hava yağmurlu, sokak isimlerini de okuyamıyorum tabelalardan. Tam kafamı kaldırdığımda, girmem gereken sokağın köşesinde bulunan pastaneyi görünce seviniyorum. “Kişisel Doğuşumun Güncesi” başlığını taşıyan bir atölye çalışmasına katılacağım. Fazlasıyla heyecanlıyım… 10-12 kişilik bir grup üç aydan bu yana haftada bir gün, atölyeyi düzenleyen Dr. Erkan Sarıyıldız’ın belirlediği ancak grubun enerjisine göre değişen bir periyotla “kendilerine ulaşan yolda” ilerliyor ve “gerçek ben”e ulaşıyor. Evet ama önce Dr. Erkan Sarıyıldız’ı tanıtmalıyım size. Sarıyıldız, bir tıp doktoru, özel bir hastanede iç hastalıkları uzmanı olarak görev yapıyor. İlk sorum, “Kişisel gelişim, dönüşüm konusuna ne zaman ilgi duymaya başladınız, bu merakınız nasıl gelişti?” oluyor. Cevabı ise şaşırtıcı: “Aslında çocukluğumdan itibaren bu merak bende vardı. Yedi-sekiz yaşlarındayken görmediğimi, gizemi merak ederdim. Ancak sonra herkeste olduğu gibi standart bir yaşam çizgisi belirdi önümde; eğitim, okul, başarıya odaklı bir yaşam.”

Dr. Erkan Sarıyıldız

Dr. Erkan Sarıyıldız

Standart hayata mola
Yine bir yerlerde “tıkanıklık” hissetmiş Dr. Sarıyıldız. Tam o sıralarda da ablasına göğüs kanseri tanısı konmuş. “O Adana’da idi, ben ise İstanbul’da. Ona nasıl destek olabilirim diye düşünürken Reiki karşıma çıktı” diyor ve devam ediyor: “Bu yolla ona enerji gönderirim diye düşündüm. Enerji ile tanışmam böyle başladı. 2004 yılıydı. İlk kez hissettiğim bir şeydi bu, çakralarımın açıldığını hissettim. Ablamı kaybettim. Reiki işe yaramadı diye düşünmedim hiç. Ardından astral yolculuğa merak saldım. Bedenden çıkma hissinin nasıl olduğunu öğrenmek için bu konuda bir arkadaşımdan yardım istedim. Haftada bir yapılan seanslarda bu kez ‘ben’ diye bildiğim hiçbir şeyin bana ait olmadığını fark ettim. Meslek benim değil, babalık da, kocalık da, evlatlık da. Bunlar benim özgün yapımın dışında birinin sunduğu bir görev silsilesi. ‘Bunun dışında ben kimim?’ diye düşünmeye başladım. Bin tane şey çıktı karşıma; bakış açım, gerçeği ararken kendi kendimi durdurmama yol açan sabotajlarım… Bunlar yolculuğumu derinleştirdi.” Yıl, 2012. Tüm dünyayı saran bir “dönüşüm” var. Onun dönüşümü ise Kiara Windrider’ın yazdığı “Aydınlanma Fenomeni” adlı kitapla başlamış. Kitapta bahsedilen Deeksha enerjisinden o kadar etkilenmiş ki, “Bu deneyimi yaşamalıyım” deyip araştırmaya başlamış. Türkiye’de yapan bir kişi olduğunu öğrenince de soluğu orada almış… Deeksha enerjisinin derinlerde saklanan tıkanıklıkları temizlediğini, sağ ve sol beyin dengesini sağladığını anlatan Dr. Sarıyıldız, kendi yaşadıklarını da şöyle anlatıyor: “Yoğun blok halinde hissettiğim enerji hayatımı dönüştürdü. Her hafta Deeksha’dan sonra hayatımda tıkanıklık olan bir alanla ilgili yoğunluklar yaşamaya başladım. Çünkü bu enerjinin amacı dönüşümü hızlandırmak, hayatınızı, bedeninizi değiştirmek. 2012’de başlayan dönüşüme, enerji uyumlanmasına geçiş için beden ve hayatın ayarlarını düzenliyor. Her hafta hayatımda yüzleşmem gereken bir konu ile yüzleştim. Olaylar çözülmeye başladı. Bu enerjiyi vermek için eğitimini aldım.”

“EN ÖNEMLI IPUCU BIZI EN ÇOK UĞRAŞTIRACAK OLAN EGO VE ÜSTBENLIK AYRIMI ARASINDAKI FARKLARDA YATAR. EGO ‘BEN’ DER, ÜSTBENLIK ‘BIZ’. EGO SADECE KIŞISEL ÇIKARLAR PEŞINDEDIR, ÜSTBENLIK BÜTÜNÜN HAYRINA ÇALIŞIR.”

İlk adımı blog kurarak attı
Deneyimlerini çevresindekilerle paylaşma isteğiyle Deeksha grupları oluşturmuş. Bir de blog açmış. O blog’daki yazıları da kitapları izlemiş… Bu toplantılar düzenli hale gelince, Kendine Doğuş Atölyesi ortaya çıkmış. Atölye adını Dr. Sarıyıldız’ın ilk kitabı “Kendime Doğuşumun Güncesi”nden alıyor. O kitapta anlattığı “Standart insan yapısı”ndan farkındalıklı insana yolculuğu bu atölyelerde yaşıyor katılanlar… Dr. Erkan Sarıyıldız, birazdan benim de katılacağım atölye çalışması hakkında şunları söylüyor: “Atölye çalışmalarımda verilen rollerin maskeleri içinde yaşayarak gerçeğinden uzaklaşmış insanlardan, gücünü eline almış ve tanımlamalarını sadece kendi istekleri doğrultusunda yapan insan modeline geçişte rehberlik yapıyorum. Hayatlarının kurbanları olduğunu düşünen kişilere hayatlarının aslında efendileri olduklarını fark ettirmek ve uyurgezer yaşamdan farkındalıklı yaşama geçişlerini sağlamak birincil amacım. Burada ‘ben’ tanımlarını oturtuyoruz. Çünkü ‘ben’ çoğu zaman dışarıdan tanımlanıyor. Koşullanmış bir durum. Bunun ötesine geçmek için iç seslerin farkına varmayı, egonun oyunlarını öğrenmeyi, kalıpları fark edip onlardan sıyrılmayı öğreniyoruz.” Beklenti hastalığı, koşulluluk hastalığı, olayları kişisel algılama hastalığı bu kalıplardan bazıları… Bu hastalıkların hayatımızı, ilişkilerimizi yani bizi mahvettiğini söylüyor. Her hafta bir konu belirleniyormuş. Merakla “Bu haftanınki ne?” diye soruyorum. Cevap benim için sarsıcı: “Kısır döngüler!” “Benim de bundan bir ders çıkarmam gerekiyor sanırım” diye düşünüyorum. Yani düşündüğümü sanıyorum ama aslında yüksek sesle söylemişim. Dr. Sarıyıldız, “Sizin bugün burada olmanızın bir nedeni var” diyor ve ekliyor: “Döngüler çalışmamız yani yoluna koymamız gereken konuyu gösteren en önemli enstrümanlar. Bunun farkına varılmasını ve tersini uygulamayı öğretiyoruz. Yöntem olarak meditasyon, drama, enerjetik çalışmalar, farkındalık sohbetleri, konuya uygun film kitap tartışmaları, psişik aktivasyonlar, serbest paylaşımlar ve yaratım çalışmalarını harmanlayarak kullanıyoruz. Enerji alanına bakıyorum grubun. Buradaki kişiler konuşuyormuş gibi görünürken ben arka planda da çeşitli enerji aktarımları yapıyorum.” Önceki konuları merak ediyorum; çocukluğa dönüş, anne-baba ilişkisi gibi konular çalışılmış. Dr. Sarıyıldız burada minik bir parantez açıp “Anne-babalarımızı bizim seçtiğimize inanıyorum. Aslında karşımıza çıkan insanlarla ilgili de geliştirmemiz gereken farkındalık var. Şöyle ki; ‘Bu kişi ya da olay hayatıma niye girdi?’ ve ‘Bu olay ya da kişi bana ne gösterdi?’. Bu soruların eşliğinde ilerliyoruz” diyor. Bu esnada atölye katılımcıları birer ikişer geliyor. Ben de teybimi kapatıp aralarına katılıyorum. Herkes geçen haftanın değerlendirmesini yapıyor. İç seslerle ilgili konuşan bir katılımcının sözlerini tamamlamasının ardından Dr. Sarıyıldız bu konuyu derinlemesine açıyor. Ben de daha bir gayretle not alıyorum: “İçimizde birçok ses var; en önemlileri, egonun sesi, üstbenliğimizin sesi, bedenin sesi, toplumun sesi (süper ego), acı bedenlerin sesleri ve ilahi rehberlerimizin sesleri… Bizi iyiye ve doğruya götüren üst benliğimiz ve ilahi rehberliklerin sesleridir. İç seslerimizi tanımak için kendimizi dinleyebilecek zamanlar yaratmalıyız. Meditasyon ve içe dönüş çalışmaları sırasında iç seslerimizin karakterlerini ayırmayı öğrenebilirsek her an farkına varabiliriz. En önemli ipucu bizi en çok uğraştıracak olan ego ve üstbenlik ayrımı arasındaki farklarda yatıyor. Ego ‘ben’ der, üstbenlik ‘biz’. Ego sadece kişisel çıkarlar peşindedir, üstbenlik bütünün hayrına çalışır.” Tüm bu sözlerden ‘ego’yu düşman bellemek gibi bir sonuca ulaşmamak gerekiyor. Çünkü Dr. Sarıyıldız’a göre ego bizim dünyasal varlığımızı sürdürebilmemiz için olmazsa olmazımız. Bizi korumaya çalışıyor, değişimin onu öldüreceğini düşünerek değişime karşı çıkıyor. Peki ne yapmak gerekiyor? “Aslında onunla savaşmak gereksiz” diyor ve yol gösteriyor: “İçinizde ego sesini duyunca, ona yumuşakça teşekkür edin. Ego yeni deneyimlerden sonra da kendini o alanda yapılandırır. Değişim, egoyu hırpalamadan yapılmalı. Bunun için ‘Bugüne kadar bana yardımların için teşekkür ederim!’ diyebilirsiniz.” Dr. Sarıyıldız’ın “Meditasyon yapmaya ne dersiniz?” sorusu grupta heyecanlı bir dalgalanmaya yol açıyor, bende ise şaşkınlığa. Meditasyon sonrasında hala yüzümde bir gülümseme. O günkü çalışma sona eriyor. Ben kendimce “bu sınavdan” geçtiğimi düşünüyorum. Herkes birer ikişer ayrılırken salondan onlara “Teşekkür ederim” diyorum. Ama kimse beni duymuyor, aslında sesim de pek çıkmıyor. Çalışmayı takip eden birkaç gün içinde benzeri şeyler başıma geliyor. Birine sesleniyorum duymuyor. Konuştuğum insanlar “Biraz daha yüksek sesle, lütfen!” diyor. Üniversite yıllarında aldığım “Niye yüksek sesle konuşuyorsun ki!” uyarılarını hatırlıyorum bu arada. Telefona yapışıp Dr. Erkan Sarıyıldız’a soruyorum: “Çalışmadan hemen sonra ve ertesi günlerde insanların beni duymadığını düşünmeye başladım. Böyle bir şey olabilir mi yoksa ben uyduruyor muyum?” Gülerek “Hayır, uydurmuyorsunuz” diyen Dr. Sarıyıldız, “Enerjetik çalışmalarda ve içe dönüş çalışmalarında enerji bedeninizde olan tıkanıklıklarda açılmalar olabiliyor. İyileşmek isteyen alanlar, kendini öne çıkarıp belli ediyor ve şifalanmayı bekliyor. Yaşadığınız bu şekilde açıklanabilir. Sesinizi duyurma, anlaşılamama, kendimi yeterince ifade edebiliyor muyum gibi kök inanışlardan biri buna sebep olabilir” diyor.

uyurgezer-yasamdan-farkindalik-surecine-gecis-3Hayatınızın efendisi olmaya hazır mısınız?
İşte bu soruyu soruyor Dr. Erkan Sarıyıldız son kitabı “Ayak İzlerim”de. Destek Yayınları’ndan çıkan bu kitap Sarıyıldız’ın önceki yazdıklarından farklı olarak roman yerine ‘teorik’ ağırlık içeriyor. “Hayat uzun ve çetrefilli bir yol. Birçoğunuz bu şartların kurbanı olduğu bilinciyle uyurgezer olarak yürüyor… Artık dönüşüm zamanı geldi de geçiyor” diyen Dr. Sarıyıldız, kitabı hakkında şunları söylüyor: “Bu kitap, yaşamın sırlarını çözmek ve kendinize yeni farkındalıklar katmak için çıktığınız cesaret isteyen farkındalık yolculuğunuzdaki her adımınızda yolunuza ışık tutmak için yazıldı… Gerçeğinizin farkına vararak hayatınızın kurbanı değil efendisi olmaya, olmazlarınızı olurlara çevirmeye, başkalarının eskilerini soyunup kendi yenilerinizi giyinmeye, sevginin kucağında daha yüksek titreşimli bir hayata uyanmaya hazır mısınız?”

Pozitif Dergisi 2014/01

Yorum Ekle