Seyahat

Herkes ona kendi penceresinden bakıyor: Küba

Herkes ona kendi penceresinden bakıyor: Küba

Küba’ya gitmeye hazırlanırken benim yerimde olmak isteyenler kadar Küba’nın eskisi gibi olmamasını eleştirenler, kirliliğinden dem vuranlar, oralarda ne işim olduğunu soranlar da vardı. Gittim, çok etkilendim hatta hayran kaldım.
Aylin Saraçoğlu

Küba, Unesco araştırmasına göre dünyanın en çok görülmek istenen ülkesi. Bu ülkeye giderken arkadaşlarımdan belki de şimdiye kadar hiçbir ülke için olmadığı kadar fazla sayıda olumlu ve olumsuz tepkiler geldi. Devrimin coşkusunu Küba’da yaşamak isteyeceğini söyleyip, “Gezdiğim hiçbir ülkede bu denli olmak istemezdim. İşte şimdi seni kıskandım” diyenler başı çekiyordu. “Ne yapacaksın o kadar uzak, hala 50’lerde kalmış, hijyenden yoksun o ülkede?” iddiaları da diğer tarafta. “Gitmekte geç kaldın. Fidel öldü, hızla Amerikanlaşıyor”, “Yanlış zaman seçmişsin, 1 Mayıs’ta gitmeliydin”, “Aman hasta olmamaya dikkat et, yanına bol yiyecek al, aç kalma”, “Komşum gitti, derin bir pişmanlıkmış” diyenler de vardı. İşin ilginci tüm bu cümleler çoğunlukla Küba’yı görmemiş olanların dudaklarından, sanki defalarca gitmiş gibi son derece emin bir halde çıkıyordu.


Öncelikle şunu söylemeliyim ki çok uzun yıllardır tüm dünyayı gezen, ‘”modern evliya çelebi” lakabıyla tanınan beni Küba kadar etkileyen çok az ülke olmuştur.
Turistlerin Küba’yı ziyaret etmek için en çok rağbet gösterdikleri zaman dilimi 1 Mayıs. Komünizmin sürdüğü ülkede İşçi Bayramı çok büyük şenliklerle kutlanıyor. Noel ve yaz mevsiminde turizm en yüksek sezonuna girdiğinden fiyatlar bununla bağlantılı olarak artıyor ve yer bulmak zorlaşıyor. Biz ise arkadaşlarımla seyahat için ocak ayını seçtik ve çok da iyi yaptık. İstanbul donarken Trinidad şehrindeki Ancon plajında güneşin, uçsuz bucaksız kumsalın, masmavi denizin keyfini çıkartıyorduk.

Türkiye’den Küba’ya direkt ve aktarmalı uçuşlar var. Ortalama 15 saat süren uçuş süresi çok uzun gelebilir ama bence buna değiyor.

Ülkenin başkenti Havana’daki Jose Marti Uluslararası Havaalanı alıştığımız devasa havaalanları yanında gayet mütevazı… Şehir merkezine doğru ilerlerken Fidel Castro ve Che Guevara posterleri, 50’li yılların Amerikan arabaları, üç tekerlekli taşıma bisikletleri, koloniyal tarzdaki yapılar, rengarenk giyimli kadınlar, erkekler göreceksiniz…

ANAERKİL DÜZEN VAR

“Bir ülkeyi tanımanın en iyi yolu yerli halkın arasına karışmaktır” diyerek, Kübalıların pansiyon olarak işlettikleri evlerinde kaldık, çok uzun yıllardır orada yaşayan İbrahim’in rehberliğinde dolaştık. Zamanında İspanyolca öğrenmek için Küba’ya giden İbrahim bu ülkede aşkı bulunca oraya yerleşmiş. Hatta biz gittiğimizde eşi hamileydi, gezimizin son gününde de bebekleri dünyaya geldi. Küba’da evlenmeden çift olarak yaşamak, çocuk sahibi olmak çok yaygınmış. İbrahim ve eşi de teknik olarak evli değillerdi. Ancak tüm Kübalı erkekler gibi bizim İbrahim de eşinden ve kayınvalidesinden çok çekiniyordu.

Bu ülkede tam bir anaerkil düzen var. Kadınlar mutlak iktidarın sahibi. Kaldığımız pansiyonlarda ev sahibi olarak hep kadınlarla muhatap olduk. Erkekler ise mutfağa girip, kahvaltımızı istediğimiz şekilde hazırlamak, odamızda istediğimiz değişiklikleri yapmak veya çocukları gezdirmekle yükümlüydüler. Tabii hep eşinin veya kayınvalidesinin direktifleriyle…

Bir defasında da bulunduğumuz restorandaki piyanistle fotoğraf çektirmek istedik. Birkaç kare çektirip, teşekkür ederek uzaklaşıyorduk ki, yan masalardan birinde oturan hanımın bize kötü kötü baktığını fark ettik. Her an üstümüze saldıracak gibiydi. Hesabı ödeyip hemen uzaklaştık. Sonrasında İbrahim kaçmakla iyi yaptığımızı, Kübalı kadınların çok kıskanç olduklarından, kocasının kafasına tabak-çanak atan, hatta yaralayan kadınların sayısının çokluğundan bahsetti.

ORGANİK TARIM YAPILIYOR

Küba’da yediğim tüm öğünler gibi kahvaltıların lezzetini de hiç unutamam. Burada organik tarıma çok önem verildiğinden tüm yiyecekler son derece taze ve lezzetli. Meyve ve sebze çok bol olduğundan kahvaltılarda bolca tüketilmeye başlanıyor. Küba mutfağı bizim damak tadımıza çok uygun. Yerli halkın etnik kökenleri olan İspanya, Karayipler, Afrika ve Çin yemek kültüründen izler taşıyan son derece zengin bir mutfakları var. Ülkenin milli içkisi mojito her yemeğe eşlik ediyor. Rom ve bira da çok içilen içkiler arasında.
Havana’daki Rom Müzesi görülmeye değer. Bir yandan bu içkinin nasıl yapıldığını, tarihçesini anlatırken diğer yandan da bolca Rom ikram ediyorlar.

Havana’daki ilk duraklarınızdan biri mutlaka Che’nin Casablanca bölgesindeki evi olmalı. Havana Körfezi’nin karşısına küçük, epeyce eski teknelerle geçiliyor. Hıncahınç dolu teknelerde oturacak yer bulunmuyor, ayakta yolculuk yapılıyor. 15- 20 dakika kadar süren yolculuktan sonra tepedeki eve varmak için ağaçlarla çevrili dik yokuşu çıkmak gerekiyor. Şehre kuş bakışı hakim tepeye geldiğinizde harika bir Havana manzarasıyla karşılaşacaksınız. 20 metre yüksekliğindeki İsa heykelinin biraz arkasındaki evi Che, zamanında büro olarak kullanıyormuş, sonrasında müze haline getirilmiş. Burada Arjantinli bir doktor iken, yoksulluk ile başa çıkmanın yolunu bulma arayışında Marksist-Leninist politikacı olan, gerilla lideri, devrimci Ernesto Che Guevara’nın dönemini yansıtan resim, fotoğraf, mektup, kişisel objeler gibi tarihe tanıklık eden birçok belge görüyorsunuz.

ATATÜRK BÜSTÜ VE NAZIM’IN DİZELERİ

Evin girişindeki tabelada ise Che’nin çok sevdiği, yakından takip ettiği, pek çok şiirini ezbere bildiği Nazım Hikmet’e atıfta bulunduğu sözleri dikkat çekiyor. Nazım Hikmet’in Piraye için yazdığı “Karıma Mektup” şiirinden alıntıyı Che, Küba devrimi öncesinde Fidel Castro ve yoldaşlarıyla birlikte hapishanedeyken eşine yazdığı bir mektupta kullanmış. Sözler şöyle:

“Bundan sonra tıpkı Hikmet’in yaptığı gibi kendi ölümümü rahatsız edici bir olgudan daha fazlası olarak görmeyeceğim. Ve yalnız yarım kalmış bir şarkının acısını toprağa götüreceğim.” Şair, oyun yazarı, romancı, anı yazarımız Nazım Hikmet ve eserleri Küba’da çok iyi tanınıyor. Neşeli, cana yakın, müzik ve dans seven, keyifli insanların ülkesi Küba’nın başkenti Havana’da şehrin en güzel, en büyük caddelerinden Del Puerto Caddesi’nde Ulu Önerimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün büstü var.

Kübalılar’ın Atatürk’ü kendi özgürlük mücadelelerinde rol model olarak aldıkları, okullarda ders olarak işledikleri de aktarılıyor.

TÜRK DİZİL ERİ ÇOK POPÜLER

Kübalılar Türk dizilerini çok beğenerek seyrediyorlar. Muhteşem Yüzyıl, Aşk-ı Memnu, Karadayı, Gümüş dizileri gittiğimiz dönemde en çok söz edilen dizilerdi. Filmlerde gördükleri ihtişamın da etkisiyle kafalarında zengin Türk imajı oluşmuş durumda.

Havana’da ilginç yerlerden biri de Çin mahallesi. İki komünist ülkenin sıkı bağlantısı nedeniyle zamanında pek çok Çinli bu ülkeye gelmiş. Her zaman cıvıl cıvıl, kendine özgü bir mahalle burası… Ülkemizde de çok sevilen Buena Vista Social Club müzik topluluğu Havana’da Cafe Taberna’da sahne alıyor. Güzel müzik ve harika danslarla dolu çok keyifli bir akşam için mutlaka gidin.

Ülkenin başkenti Havana; Bale Festivali, Film Festivali, Caz Festivali ve Karnaval gibi önemli uluslararası sanat etkinliklerine ev sahipliği yapıyor.

Küba bol müzikli, danslı, çok keyifli günler sunmasının yanında doğal güzellikleriyle de görülmesi gereken bir ülke. Benim pastoral yapısıyla çok sevdiğim Vinales, Havana’dan otobüsle yaklaşık iki saat sürüyor. Ülkenin Pinar Del Rio vilayetindeki bu şirin kasaba özellikle büyüleyici güzellikteki vadisiyle ünlü.

TARİH ÖNCESİ DUVAR RESMİ

UNESCO kültür mirasındaki Vinales Vadisi yemyeşil bitki örtüsü, birbirinden güzel ve mis kokulu çiçekleri, güzelim ağaçları, kayalıkları ile gerçekten görülmeye değer. Dünyanın en büyük resimlerinden biri olduğu söylenen Mural de la Prehistoria (Tarih Öncesi Duvar Resmi) adlı dev kaya resmi de buranın ilgi çekici özelliklerinden…

Verilen bilgilere göre, 1959 yılında Dr. Antonio Nunez Jimenez, Fidel Castro ile görüşmesinde bu kayalıklarda yaptığı arkeolojik çalışmalarda buranın geçmişte yerleşim yeri olduğuna dair çeşitli bulgular elde ettiğinden bahsetmiş. Bu görüşme sırasında tarihi bulgulara gönderme yapan bir duvar resminin yapılması fikri doğmuş. İlk olarak kayalıkların temizliği gerçekleştirilmiş. 1960 yılında ise duvar resminin yapılmasına başlanmış. Ünlü ressam Diego Rivera’nın öğrencisi Leovigoldo Gonzales bu görev için seçilen sanatçı olmuş.

Dört yıl süren çalışma yaklaşık 80 metre yükseklikte, 120 metre uzunluktaki bir alanda, buranın ressamları ve çiftçilerinin de emeğiyle ortaya çıkmış. Bu dev yağlıboya resimdeki ilkel insan, çeşitli dev hayvanlar gibi figürler Küba’daki hayatın evrimini tanımlıyor ve bölgedeki tarih öncesi zamanlara uzanan arkeolojik bulgulara gelecek kuşakların dikkatini çekmeyi amaçlıyormuş.

EKOLOJİK ÇİFTLİKLER

Vinales’de organik tarım yapılan çiftlikler ve bu çiftliklerin şirin lokantaları gezmekten yorgun düştüğünüz, acıktığınız anda kurtarıcınız oluyor. Vinales’de at turuna katılmak, tütün tarlaları ve köyleri aşarak puro üretimi yapan imalathanelerde soluklanmak da mümkün.

Burası aynı zamanda ilginç bir yeraltı mağarasına ev sahipliği yapıyor. Cueva Del İndio isimli mağarada yürümek ve sonrasında tekne turu yapmak ise heyecan verici seçeneklerden biri… Biz cennetten bir köşe gibi duran vadide dopdolu bir gün geçirdikten sonra gece de Vinales kasabasında kaldık. Verandalı, bahçeli ve tahta evleri, küçük meydanı ve meydanı çevreleyen kafe, lokanta, gece kulüpleri ile çok şirin bir kasabaydı burası… Küba gezimde en çok sevdiğim şehirlerin başında Trinidad yer aldı. “Az uyku çok hareket” demek olan Küba’da eğlencenin tavan yaptığı bir nokta burası… Vardığımızda çoğu tek katlı, canlı renklerde boyalı şipşirin evler karşıladı bizi. Küba’nın genelinde olduğu gibi burada da “Casa Particular” adı verilen ev pansiyonculuğu çok yaygın…

UNESCO tarafından 1988 yılından beri Dünya Mirası listesine alınan şehir, tarihte şeker kamışına dayanan büyük gelir kaynağı nedeniyle Küba’nın en zengin ailelerinin yaşadığı yermiş. Tabii ki devrimden sonra bu yapı değişmiş.

HALK MUHTARL ARIN GÖZETİMİNDE

Ülkenin genelinde olduğu gibi burada da internet erişimi çok sınırlı… Evlerde yok, bazı açık alanlarda ve otellerde ise yüksek fiyatlarla sunuluyor. Her mahallede bizim muhtarlara denk gelebilecek yerel yöneticilerin halkı takip ettikleri, gerekli gördükleri durumda yönetime rapor ettikleri konuşuluyor. Tabii bu izlemelerin kimin neye ihtiyacı var, kimin yardımı ne kadar artırılmalı gibi çok iyi düşüncelerle yapılabileceği gibi kim rejim için olumsuz konuştu, niye 1 Mayıs kutlamasına katılmadı gibi suçlamalara da varabileceği belirtiliyor.

Akşam saatlerinde gittiğimiz “merdivenler bölgesi”nin mutlaka görülmesi gerekiyor. Casa de la Musica adındaki bu yerde merdivenlere veya etraftaki kafelere oturup, pistte çalan müzisyenleri dinleyebilir, dans edenleri seyredebilir, daha da iyisi müziğin kıvrak ritmine uyup siz de onların arasına katılabilirsiniz.

Küba’nın genelinde olduğu gibi rom veya mojito buranın favori tercihlerinden… “Yok ben oturayım” deseniz bile sizi dansa kaldırabilirler, hazırlıklı olun. Anlatılanlara göre reddetmek ayıp karşılanıyormuş. Burada profesyonel dans hocaları da hünerlerini gösteriyor, turistlerin daha iyi dans edebilmeleri için yardımcı oluyorlar.
Ertesi sabah önce Plaza Mayor adlı merkezin yakınlarındaki Arnavut kaldırımlı ara sokaklarda kurulan pazara gittik. Kolyeler, küpeler, yüzükler, Che baskılı tişörtler, çantalar, biblolar, yerel ressamların resimleri gibi çeşitli hediyelik eşyaların satıldığı pazarda değiş-tokuş imkanı da var. Bunun için Türkiye’den artık kullanmadığınız çeşitli eşyalarınızı getirebilirsiniz. Özellikle giyim eşyalarına yoğun bir talep var. Rehberimiz İbrahim de Küba’daki ilk yıllarında Türkiye’den tekstil ürünü getirip satarak iyi paralar kazandığını anlattı.

İLAÇSIZ DOĞAL YÖNTEMLER

Sonrasında bir ilkokulu ziyaret ettik. Öğrencileri ve öğretmenleri rengarenk giyinmiş, maviye boyalı küçük sınıfları, minik bir avlusu olan şipşirin bir okuldu burası. Çoğu arkadaşımız yanlarında hediye etmek için kalem, kağıt, defter gibi okul malzemelerini getirmişler. Genellikle Küba’da bu tür malzemelerin bulunmasının çok zor olduğu önyargısıyla hareket etmişler. Ancak uzun yıllardır Küba’da yaşayan rehberimiz İbrahim bunun doğru olmadığını, Küba’da eğitim ve sağlığa çok büyük önem verildiği için her şeyin devlet tarafından eksiksiz karşılandığını belirtti. Sağlık ve eğitimin ücretsiz olduğu ülkede devlet her aileye et, süt, yumurta, un, pirinç gibi temel gıda maddelerini ücretsiz veriyor.

Sağlık konusunda çok büyük ilerlemeler sağlandığı, ilaçsız doğal yöntemler geliştirildiği de teyit edilenler arasında. Dünyanın birçok ülkesinden olduğu gibi Türkiye’den de şifa bulmak için bu ülkeye gidenlerin çokluğu, son çare olarak geldikleri bu ülkeden sağlıklarına kavuşup geri döndükleri aktarılıyor. Konserler, tiyatrolar gibi sanatsal etkinlikler de ya ücretsiz ya da ucuz fiyata düzenleniyor.

DANS EDİLEN, TRANSA GEÇİLEN SANTERİA DİNİ

Küba’da devletin dini yok. Ateist ve deist olmak yaygın olarak görülüyor. Katolik, Protestan ve bölgeye özgü Santeria dini karşımıza çıkıyor. Zamanında Afrika’dan getirtilerek köle yapılanlar beraberinde o bölgeye özgü çok tanrılı Yoruba inancını getirmiş. Ancak İspanyollar tarafından zorla vaftiz edilmişler ve Yoruba inançları yasaklanmış. Bunun için de Afrikalı köleler Hıristiyan dinindeki kutsal öğeleri kullanıp, kendi inançlarını sürdürmeye çalışmış. Zamanla ikisinin karışımı ritüellere sahip bir Santeria dini doğmuş. Dans, transa geçmek, zenci bebekler, siyahi İsa gibi öğelerin olduğu bir din bu.

Buradaki kilise, kilisenin yanındaki kule ev, birkaç müze haline getirilmiş eski zengin evi de görülebilecekler arasında… Meydanın yakınlarındaki Palacio Cantero adlı zengin evi görkemli mobilyalarıyla dikkat çekiyor. Daha önce hiç mağarada eğlendiniz mi? Buradaki mağara diskosu olan Discoteca Cueva de Ayala eğlenmek için farklı bir seçenek. Küba’nın başka şehirlerinde de şubeleri olan Floridita adlı bar da canlı müziği, samimi ortamı ile güzel bir seçenek. Bu ülkedeki neredeyse bütün bar ve restoranlar gibi Floridita tabelasında “Hemingway’in favorisi” ibaresi bulunuyor.

TROPİK PLAJLAR

Yerel halk sokaklarda yakınlardaki Ancon plajına gitmek üzere bikinileriyle dolaşıyorlar. 10 dakika kadar uzaklıktaki bu plaj tropik güzellikleriyle çok cazip. Sahildeki birkaç otelden birine girip, denizin, kumun, güneşin keyfini çıkarttık. Plajdaki büfelerde atıştırmalık yiyecekler ve içecek servisi de yapılıyor. Giriş için ücret alınmadı. Sadece şezlong ve yediklerimiz-içtiklerimiz için makul ücretler verdik. Ancon Plajı’nda geçirdiğimiz saatler, yoğun Küba gezimizde dingin atmosferi ile bize kısa bir mola yaşattı. Çok güzel bir tropik sahilde Karayip Denizi’nin tadını çıkarttık. Trinidad şehrinden ayrılırken 15 km kadar uzaklıktaki İznaga Kulesine uğradık. Burası zamanında zengin mülk sahibinin kölelerini gözlemek için yaptırdığı 184 basamaklı bir kontrol kulesi. Anlatılanlara göre izlenen kölelerin hızlı çalışmadıkları gibi gerekçelerle buradan ateş edilip acımasızca katledildikleri bile oluyormuş.

İNANIRSAN OLUR !

Kulenin etrafında otantik aksesuar satanlar arasındaki bir yaşlı teyzeyi mutlu etmek adına elinde ne kadar aksesuar varsa satın aldım. Yüzündeki gülümseme ve teşekkürleri beni çok sevindirdi. Birçok arkadaşıma hediye ettiğim bu aksesuarların şans getirdiğine inanıyorum. Ne demişler? İnan, olsun!

Son olarak “Küba değişir mi, komünist sistem yıkılır mı, devrim yıllarına geri dönülüp Amerika’nın arka bahçesi haline gelir mi?” sorularına benim cevabım “Ne değişmiyor ki?” olacak.

Halk rejim hakkında konuşmasa da elimizdeki son teknoloji cep telefonlarına, modayı yansıtan elbiselerimize, makyajlı ve parfüm sıkmış hallerimize bakışlar gözümün önünden hiç gitmiyor. Hele kaldığımız evlerden birinde küçük kızın çalar saatimi görünce nasıl da almak istediğini, ona hediye ettiğimde gözündeki pırıltıyı herhalde hiç unutamayacağım. Annesinin günler boyunca çalar saati bana geri vermek için ısrarındaki tokgözlülüğü de… Belki de önemli olan her ülkenin kendine özgü, kendi şartlarına uygun bir şekilde değişimi gerçekleştirmesidir. Bence değişim yaşanırken Küba’daki devrim rüzgarları hep bir şekilde son dokunuşları yapacaktır.

Adios Amigos!

Yorum Ekle