Spritüalite

Hayatın amacı çekirdek inançta gizli

Bir gün bir yerde, “Neden bunları yaşıyorum ve ben bu dünyada neden varım?” sorularının cevabını bulmak için hayatınızı izlemeye başlayacaksınız. İşte o gün, ruhunuzun tekamülü için ilk adımı attığınız gün olacak.

Yazı: Yaprak ÇETİNKAYA

Hayatınızı bir film şeridi gibi gözünüzün önünden geçirin ya da kronolojik bir sıralamayı kağıda dökün ve bakın; hayatınızda ne kadar zamanda bir hangi olaylar sürekli tekrar ediyor? Hep aynı olayları yaşamanız bir tesadüf olabilir mi? Yoksa aslında siz bunları yaşamanın ve bu yolda olgunlaşmanın sözünü henüz bu dünyaya gelmeden vermiş ve herkes gibi bunu unutmuş olabilir misiniz? Bu zor sorunun yanıtını Yaşam Tasarım Merkezi’nin kurucusu, Eğitmen ve Danışman Ebru Demirhan veriyor.

Çekirdek inanç nedir? Kişisel gelişimin temeli olduğunu düşünebilir miyiz?
Evet, çekirdek inanç kişisel gelişimin hatta yaşamın temelini oluşturur. Yaradılışın başlangıcında tamdık, eksiksiz ve mükemmeldik. Fakat bizler yaratılmadan yani ruhlarımız üretilmeden önce evrensel yasalar çıktı. Hep derim ki önce sirküler mektuplarımız çıktı, sonra ruhlar üretildi. Sirküler mektuplarımızın birinci şartı bütün yasalara uymanın gerekliliğidir. Bizden önce çıkan yasalarda bizi öncelikle ilgilendiren Zıtlıklar Yasası, Tekamül Yasası ve Sorumluluk Yasası’dır. Çünkü biz tamdık fakat ilahi düzen dedi ki “Her şeyi tam olarak aldınız. Doğuşunuz ve varlığınız mükemmel. Birinci kural zıtlıklar yasası; burada mükemmelken mükemmel olmayan bir alanda bir deneyim yaşamalısınız ki mükemmelliğin ne demek olduğunu bilesiniz.” Dolayısıyla dünya hayatı devreye girdi. Ardından bütün ruhlar toplandı ve dediler ki “Altı tane tanrısal kaynağımız var; sevgi, güç, bolluk bereket, yaratıcılık, bilgi ve güzellik. Bu kaynakların hepsini ruhun gözü ile görelim.”

hayatin-amaci-cekirdek-inancta-2Sevgi, bolluk bereket deyince aklımıza gelenler günlük yaşamın ötesinde mi olmalı?
Sevgi deyince ilahi düzenden alıp içimizde işlettiğimiz, yaydığımız ve hiç durmadan geri toplandığımız en büyük kavramdan bahsediyoruz. Güç deyince insanların aklına dirayet, zorluklar karşısında güçlü olmak geliyor. Oysa ki beni düşündüğünüzde ben sizi arayabiliyorsam bundan daha büyük güç ne olabilir? Durduğumuz yerden sadece düşüncemizle, fikrimizle, kalbimizle ve duygumuzla hareket edip sistemi harekete geçirme gücü kaynağın orijinal halidir. Gücün içinde hem var olmanın gücü hem de yapabilmenin ve yaptırabilmenin bütün gücü var. Bolluk ve bereket ise tüm bu kaynakların bolluğu ve bereketini ifade ediyor. Her an, sistem tarafından sunulan mükemmelliğin bolluğu ve bereketidir. Para pul ise kaynağın sonlarına tekabül eder, tamamen dünyasaldır… Yaratıcılık daha çok bize resim yapmak, müzik çalmak gibi geliyor, oysa ki yaratıcılık kaynağının özünde çözüm var. Çözümü kullanabildiğimiz her an yaratıcılığı kullanabiliyoruz. Bilgi, varoluşun insana indirgenen ve insandan evrene çoğaltabileceğimiz bütün bilgileri içeriyor. Güzellik, var olan her şeyin kendi içinde bir dengesi olmasını, her şeyin Zıtlıklar Yasası gereğince tam tersi ile var olmasını ifade ediyor. Yani olan her şey iyi ve güzeldir aslında. Örneğin bir kişinin öğrenme sürecinde sürpriz bir ölüme ihtiyacı var ve hayat amacını bununla gerçekleştirecek. Dolayısı ile onu öldürecek bir de katile ihtiyaç var… Ya da alanını koruyamayan bir insanın alan korumayı öğrenmesi gerekiyor. Bunun için bir sürü sebeple öğrenime itildi ama öğrenemedi. O zaman taciz edip alanını korumayı ona öğretecek insana ihtiyaç var. Var olan her şey ihtiyaçtan geliyor. İhtiyaç duymayı bıraktığımızda kendi güzelliğimizi tamamlarız. Tam iken eksik olana ihtiyacımız kalmadığı için karşı tarafın gücü çöker, yavaş yavaş ortadan kaybolmaya başlar. Güzelliğin de alt kavramı bu. Bu kaynakların hepsi ruhta mutlak bir şekilde tam olarak var.

Ancak biz farkında değiliz öyle mi?
Sistem ruhlara dedi ki, “Siz tamsınız ama Zıtlıklar Yasası gereği tamın ne demek olduğunu anlamanız için tam olmayan alanda deneyime ihtiyaç duyacaksınız”. Tamlığı eksik olan alan dünya hayatıdır. Dünyada var olmanın kuralları ve bir işlem akışı vardır. Hayatın başlaması için amaca ihtiyacımız var. İşlem akışı ruhların altı kaynağa ayrılması ile başladı. Böylece ruhsal aileler oluştu. Örneğin, sevgi kaynağını seçen ruhlar “Sevgi ruhsal aile” diye adlandırılır. Ardından ruhsal ailelerin içinde her bir ruhun hayat amaçlarının yani çekirdek inançlarının belirlenmesi aşamasına gelinir. Negatif bir örnekle ilerleyelim ki tüm çekirdek inançlar negatiftir. Bir ruh bolluk bereket kaynağını seçti diyelim. Açılan bolluk bereket duygu yelpazesinden “fırsatları yakalamak” halini seçmiş olsun. Böyle bir insanın hayat amacı nasıl şekillenir? Ruhken nasıldı, şimdi nasıl? Seçilen duygu hali bir miktar azaltılır ki ruhun dünya hayatında tamamlanmak için amacı belirgin olsun. Çekirdek inanç “fırsatları yakalayamamak” olarak kayıtlanır. Yani hayatın içinde fırsatları yakalamak için uğraşacak fakat tam anlamıyla yakalayamıyor olacak.

Tüm insanlar negatif süreci yaşıyor
Arzu eden ruhlar tekrar tekrar bedenleniyor, arzu eden ilahi sistemde kalıyor, arzu eden gözlemci ruh olarak hayata bakış sağlıyor, arzu edenler ise başka görevlere gidebiliyor. Ama ne zaman başladığını bilmediğimiz o yaradılıştan sonsuza kadar hep var olmaya devam ediyoruz ve geçirdiğimiz yolun adı tekamül… Zıtlıklar Yasası gereğince bütün dünya insanları, özel görevliler hariç, bu negatif sürece tabi… Hayat amacı, çekirdek inanç, sürüngen beyin, temel kodlama, ilkel kodlama diye tanımlanan durumun açıklaması işte bu…

ÇEKIRDEK INANCIMIZIN NASIL FARKINA VARABILIRIZ?
Yedi yıl döngüleri diye bir sistemimiz var. Bir doğum tarihimiz bir de ölüm tarihimiz mutlak. Ölüm şeklimiz ise dünya içindeki öğrenmeye göre esnek. Hayat boyu hiçbir öğrenme gerçekleştiremediysek ölüm şeklimiz pek sevimli olmuyor. Ama bir gün bir yerde bir kırılma yaşadıysak ve bir şey öğrendiysek, ölüm şeklimizde bir iyileşme başlıyor. Örneğin ağır bir hastalıktan hafif bir hastalığa dönüyor. Bir kırılma daha yaşarsak çok acı çekmeden ani bir ölüm yaşıyoruz ya da daha ileri bir öğrenme yaşadıysak herkes ile vedalaşıp yatağımızda huzur içinde ölebiliyoruz. Yedi yıllık döngülere gelirsek; anne rahminden yedi yaşına kadar olan sürede bir gün bir yerde anne ve baba hayat amacınızı tescilleyip cebimize koymakla yükümlü. Herhangi bir davranış veya sözle bunu gerçekleştirirler üstelik hiç farkında olmadan. Bu olayın tam yedi yaşta gerçekleştiğini düşünelim. Tescillenmeyi takiben dünya ortalamasına göre evren her yedi yılda bir konuyla ilgili bir olay yaratıyor ve “Negatif hayat amacınla mı yürüyeceksin? Yoksa bunu pozitife mi çevireceksin” diye soruyor. Bu olaylar genelde canımızı yakıyor, çok kızgın ve öfkeli oluyoruz ve bu sesi duymuyoruz. Duymayınca evren bir yedi yıl sonra yeni bir olay yaratıyor ve bu sefer öncesine göre daha şiddetli geliyor. 28-32 yaşlar arasında yaşanan olaylar genelde evrenin omuzlarımızdan tutup bizi sarstığı, “Kararlı mısın, bununla devam etmeyi gerçekten istiyor musun?” diye sorduğu zamanlardır. Ya bir ilişki problemi yaşıyoruz, ya çocuklarımızla, yakınlarımızla ya da kendimizle ilgili sağlık problemleri ortaya çıkıyor ya da para veya iş kaybediyoruz. Böyle bir elemeden geçtikten sonra hala bir hayat amacımızın sesini duymadıysak ve ondan uzaklaştıysak 38-42 arasında daha sert bir olay oluyor. Dünya ortalamasında iflaslar, boşanmalar, intiharlar, depresyonlar, hastalıklar en çok bu yaş arasında görülüyor. Bu yaşlarda da hayat amacımızı fark etmezsek o zaman döngü kısalıyor ve önce altı ayda bir, sonra üç ayda bir ve sonunda her gün gelmeye başlıyor.

Sadece fırsatları yakalayamamak Zıtlıklar Yasası’nın işlemesi için yeterli mi?
Sistem bir kaynaktan bir tek duygu eksildiğinde bunun bütün tekamüle yettiğini söyler. Neyi eksilttik? Fırsatları yakalamayı. Fırsat kavramının içine her şey giriyor. Keyifli bir ev arıyorsunuz diyelim, onun fırsatı var, iyi bir işin, ilişkinin, çocuk sahibi olmanın, eğitimin fırsatı var. Bir sağlık sorunu olduğunda onu çözecek en doğru insana gitmek yine fırsat. Örneğimize dönersek, ruh bir hayata gelecek ve bu hayatta fırsatları yakalamaya çalışacak ve yakalayamayarak yakalamayı öğrenecek. Bu öğrenme amacı nedeniyle bütün çekirdek inançlar negatiftir.

Bu negatiflik bizim hayatımızda nelere sebep oluyor?
Öncelikle çekirdek inancımıza göre annemizi, babamızı seçiyoruz. Aynı örnekten devam edersek, “fırsatları yakalayamayarak yakalamayı öğrenmek” hayat amacını içinde gerçekleştirebileceğimiz bir aile seçiyoruz. Fırsatları sunan bir ailenin içinde doğarsak bu çekirdek inancının var olması ve ruhun tekamülü mümkün değil. Ruh seçimi yaptıktan sonra hayatta olan ve olmayan kardeşleri, annesi ve babası ile kontrat imzalıyor. Hepsi gece uykudayken yuvaya davet ediliyor ve bir kontrat düzeneği hazırlanıyor. Örneğin ruh gelecekteki annesine diyor ki “Sevgili ruh, seni anne olarak seçtim çünkü ben bir süre fırsatları yakalayamayacağım. Sen bunlara öfkelen ve bana bu konuda kötü davran ki ben de fırsatları yakalamayı kendime daha çabuk görev bileyim.”

hayatin-amaci-cekirdek-inancta-3Hayatta olmayan kardeşlerin burada rolü nedir?
Kürtaj, düşük, doğup ölen, ölü doğan tüm kardeşlerle kontrat yapılıyor. Anne ve baba arasında, çocukları da içine alarak dönen bir sevgi vardır. Bu örnekte hayatta olmayan iki kardeşin yeri girdap gibidir. Girdaplardan dolayı anneden ve babadan gelen sevgi yüzde yüz hayatta olan çocuklara ulaşamıyor. Anne bilinçdışı bir şekilde hayatta olmayan çocuklarına can vermek ister. Kalbinden çıkan sevgiyi ondan olan tüm çocuklarına paylaştırır. Bu nedenle hayatta olanların bazen sevgiyi tam almaları mümkün olamayabilir. İlk eşlerle ya da evlilik öncesinde yaşanan düşük ve kürtajlar da buna dahil oluyor. Örneğin, “Çocuğum için daha ne yapsaydım? Bütün sevgimi verdim” diyen bir anneye karşılık çocuk “Annem beni sevmiyor” diye cevap verebilir. Çünkü arada hayatta olmayan kardeşlerden oluşması muhtemel negatif enerjiler ve engeller olabilir. Bu yüzden hayatta olmayan kardeşlerimiz de kontratta yer almak zorunda.

Hamilelik gerçekleştikten sonra neler oluyor?
Hamilelik başladığı andan itibaren 40’ıncı günde yani ruh bedene indikten sonra bütün sistem çalışmaya başlıyor. Sistem önce çekirdek inancın yerleşmesi ile başlıyor. Çekirdek inancımızın arkada, kafatasının dönüm noktasında yer alan cerebellum hücresinin içinde olduğu düşünülüyor. Bunun hemen altında bilinçaltı, kaşlarımızın arasındaki noktanın yani üçüncü gözün tam ucunda amigdala denilen merkez ve beynimizin çevresinde de onu kaplayan gri madde olan korteks bulunuyor. Üçüncü gözün frekansı yüksek olduğu için korteksin daha çok önünü ciddiye alıyoruz. Çekirdek inanç, anne rahmindeki 40’ıncı günde ruh tarafından eksik bilginin içine kaydedildiği hücrenin adı… Ruh bu küçücük eksiklikle dünyaya geliyor ve örnekten devam edersek “Fırsatları yakalayamayarak yakalamayı öğren” bu hücreye kaydediliyor ve kapıları kapatılıyor. Uçakların kara kutusu gibi. Özel bir durum olmadıkça hassas, bilgi vermeyi ve değişmeyi hiç sevmeyen bu noktaya dokunmamak gerekiyor. Bu özellikleri nedeniyle burası sürüngen beyin ya da ilkel kodlama gibi isimlerle de anılıyor. Amigdala bütün duyuların barındırıldığı hücreler bütünü… Başta bahsettiğimiz altı tanrısal kaynağın duygusu içinde var ama buzdağının görünen kısmında herkeste korku, kaygı ve endişe yer alıyor. Altta ise bütün duygular hayat amacına istenilen desteği vermek için asansör sistemine göre diziliyor. Örneğin neşeli bir insanda sevinç yukarıda, hüzün biraz aşağıda iken melankolik bir insanda hüzün yukarıda oluyor. Korku, kaygı ve endişenin hep en üstte yer alması ise hayatın devamını sağlayabilmek, tedbir alanı yaratmak için onlara ihtiyacımız olmasından kaynaklanıyor. “Süpermen oldum” diye kendini yüksek katlardan atan çocukları duyarız. Bu çocuklarda amigdala görevini yüzde 100 yapmıyordur. Aşırı hız gibi her türlü aşırılığı yapanlar için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Amigdala hemen çekirdek inancın içindeki kaydı alıyor; bu örnekte fırsatları yakalayamayarak yakalamayı öğren kaydını alıyor ve hemen “korkusunu” yazıyor. Fırsatları yakalayamazsa ne olur? Hep geride kalır. Amigdala geride kalma korkusu ile hayat amacını eşleştiriyor ve böylece bütün hayatımızı belirleyen kodlamayı oluşturuyor: Fırsatları yakalayamayarak yakalamayı öğren ve geride kalma korkunu hallet. İkisi el ele verip hiç durmadan çalışmaya başlıyorlar.

Özel görevli ruhlar da var
Sadece Atatürk, Gandhi gibi varlıkların hayat amacı bulunmuyor. Onların bir görevi oluyor ve bunu yapıp gidiyorlar. O varlıkların hiçbirinin çocuğu olmuyor çünkü frekansları çok yüksek ve o frekansa başka bir varlık gelmiyor. Daha önce tekamüllerini tamamlamış ve yedinci boyuta geçmiş olan bu ruhlar kısa süreliğine (kısa yaşar çünkü daha fazlasına ruhları müsaade etmiyor) geliyor ve bir görevi icra edip gidiyor. Örneğin Atatürk’ün boyu kısadır ama fotoğraflarda dev gibi görünür çünkü enerjisi çok yüksektir.

Peki bilinçaltının görevi nedir?
Bilinçaltı da bu sırada diyor ki, “Ben bu hayatın bütün verisini toplayan merkezim. Bende iyi, kötü, güzel, çirkin, yarım, eksik, tam gibi hiçbir kavram yok. Ben geleni kaydederim. Bana neyi kaydedeceğimi söyleyin”. Çekirdek inanç ve amigdala el ele verip bilinçaltına diyorlar ki, “Fırsatları yakalayama ve geride kalmaktan kork”. Bilinçaltı başlıyor programı yazmaya. Bilinçaltı beş duyudan her saniye 70 milyon veri alıyor. Üçüncü göz ve kalbi zekadan aldıklarımız bu rakamın içinde yer almıyor. Anne karnı 40’ıncı günden başlayarak her bir saniye bu verilerin iki bin tanesini biriktiriyor. Neye göre? Üç temel esası var; geneller, siler ve zanneder. Genelliyor yani “hep”leri ve “hiç”leri oluşturuyor. Örneğin diyor ki, “Hep fırsat peşinde koşuyorum, hiç yakalayamıyorum”. İkinci olarak 70 milyondan iki bine düşen tüm veriyi her saniye siliyor. Ancak tek baz aldığı veri çekirdek inanç olduğu için silinmeyen iki binin içinde fırsatları yakalayamamak ve geride kalmak korkusu mutlaka yer alıyor. Sildiğini nasıl anlıyoruz? Bir insanla aynı anda aynı şeyleri yaşarsınız ama ertesi gün ikinizin de aklında başka bir hikaye vardır. Çünkü herkes kayıtlarını çekirdek inancına göre oluşturuyor. Ve üçüncüsü “zannediyor”. Örneğimizde bilinçaltı fırsatları yakalayamayacağını ve geride kalma korkusunu hep devam ettirmesi gerektiğini zannediyor ve bütün kurguyu buna göre yazıp oynuyor. Bunlar olurken korteksimiz yani beynin tamamını kaplayan gri madde diyor ki “Ben hayatın çekim ve itim yasasını birlikte yazıyorum. İnsan, ruh, olay, mekan, ülke, olgular; neyi çekeceğini yazayım ki kalan hepsini itim yasası gereği dışarıda bırakacağım.” Çekirdek inanç ve amigdala birlikteliği sesleniyorlar arkadan; ‘fırsatları yakalayama, geride kal ve bu korkuyu da hisset.’ Korteks “Hay hay… Sana fırsatları yakalatmayacak her şeyi, herkesi, her türlü durumu ve olguyu çekiyorum ve fırsatları itiyorum” diyor. Böylece artık hayatın düzeneği yerleşiyor. Çekirdek inanç anne rahminde harekete geçiyor ve anne rahminden itibaren her türlü olguyu kendisine çekmeye başlıyor. Annenin geçirdiği kazalar, zehirlenmeler, uğradığı yüksek mobbing’ler… Birçoğu çocuğun çekirdek inancı ile ilgili ve annenin çekirdek inancından da etkileniyor. Tabii pozitif olaylar da yaşanabilir ama çözüm için hep negatif olayları baz aldığımız için daha çok negatifleri konuşuyoruz.

Çekirdek inancın amacı tekamül ise yolun bir yerinde buna neden müdahale edilmesi gerekebilir?
Hayat amacımız belli ve bu yolda büyümek üzere doğuyoruz fakat çok çabuk bu yoldan uzaklaşmaya başlıyoruz. Kendimizi hasta ederek, negatif düşüncelerle, kötü duygularla bu yoldan uzaklaşıyoruz. Fakat bu yol ile aramızda çok esnek olmayan bir lastik sistemi var. Biz uzaklaştıkça ruh bizi çok hızlı bir şekilde geri çekiyor. O hızla çektiğinde şiddetli olaylar yaşıyoruz. İlişki, para problemleri, yüksek kaygılar, ağır depresyonlar, hastalıklar, kazalar… Her geri çekilme sert bir etki ile hayatımıza negatif şeyler getiriyor. Ve biz yine suçlamalar, yargılar, kınamalar, öfkeler gibi sahip olmamamız gereken duygularla buradan tekrar uzaklaşıyoruz, ruh bizi yeniden çekiyor… Bu döngüyü çok sık yaşayan insanlar hem çok yoruluyor hem de etraflarını yormaya başlıyor. Bu nedenle arzu eden kişinin çekirdek inancına bakıp sesini duyabiliyoruz. Hayat amacımıza yakın yürüyorsak hayatımızda zaten sorun yoktur. Fırsatları yakalayamayınca, “Hayat böyle devam etmek zorunda mı?” diye sorgulayıp fırsatları toplamaya başlıyoruz.

hayatin-amaci-cekirdek-inancta-4

Hayat amacından uzaklaşmamıza neden olan nedir?
Uzaklaşma egosal sistemden kaynaklanıyor. Her ruh bir gün bir yerde tekamülünü tamamlıyor. Ama belki bir daha bedenlenmesi gerekiyor ya da yuvasal sistemde gözlemci ruh olarak kalıp başka türlü deneyim sağlayabiliyorlar. Sadece intiharlarda yeniden bedenlenme zorunluluğu var çünkü onların hayat amacı o darlıktan geçip genişliği hissetmekle ilgili… O darlıkta takılı kalıp intihar ediyorlar. Aynı koşullar tekrar sağlanıp o darlıktan geçene kadar yeniden bedenleniyorlar.

Hayat amacımızın sesini nasıl duyacağız?
Hayatınızı kağıda dökün… Kaç yılda bir benzer olaylar yaşıyorsunuz? Yaşadığınız büyük olaylara kalbinizle bakın ve altındaki duyguyu bulun. Birilerinin size haksızlık ettiğine, öfkenize, kızgınlığınıza odaklanmayın, dışarıdan bakın ve olaya ‘ne olsaydı haksızlık olmazdı’ diye yaklaşın. Drama çalışmaları, bilinçaltı çalışmaları, ruhsal ve duygusal çalışmalar ile çalışıyoruz. Birinde olmazsa diğerinde gerçeği yakalıyoruz. Kullandığımız 36 teknik var. İhtiyaca göre program düzenliyor ve bunlardan bazılarını kullanıyoruz. Çalışmalar bittikten sonra ortalama 10’uncu günden itibaren kişi hayatındaki farklılıkları görmeye başlıyor. Bazen öyle bir çalışmada öyle büyük bir açılım yaşıyoruz ki daha çalışmalar sürerken çok hızlı değişimler görüyoruz. Seanslarımızda süre yok, bazen üç-dört saat bazen 45 dakika sürebiliyor.

hayatin-amaci-cekirdek-inancta-5Zirveye çıktıkça iflas eden adamın öyküsü
Eğitmen ve Danışman Ebru Demirhan 70 yaşında çekirdek inancının sesini dinlemek isteyen bir danışanının macerasını danışanın izni ile şöyle anlatıyor: “70 yaşlarında bir beyefendi. Türkiye’de bir konuda dev olmayı başarıyor ve bir gecede iflas ediyor ve bunu yedi kere yaşıyor. Bana geldiğinde dedi ki, ‘Yeniden iflas edeceksem hiç çıkmayayım, bana söyle…’. Çalışmaya başladık ve derin düşünce seansında konu çok net ortaya çıktı. Beş yaşında babası bir kumbara veriyor ve diyor ki, “Burada para biriktir ve 10 liran olduğunda sana o çok sevdiğin ahşap arabayı alacağım.” Başlıyor biriktirmeye… Tam 9,5 lirası olduğunda bir gün evde tüp bitiyor ve annesi o parayı almak zorunda kalıyor. Tekrar para biriktiriyor, bu sefer tam 9 lirası olmuşken annesini bir gün pazara gidecek parası olmadığı için parayı kumbaradan alıyor. Bu arada iki yıl geçiyor ve para bir türlü denklenmiyor. Tam yedi yaşında anne kumbaradaki 9 lirayı tekrar aldığında ruhu ve bilinçaltı diyor ki, “Gördün mü, kazandıkça kaybediyorsun. Tüm hayatının belirgin kurgusu bu”. Tabii bu sesi akılla duymuyor. Yedi yıl sonra, 14 yaşındayken annesine çok güzel bir hediye almak için bir yıldır biriktirdiği parayı o gün okulda çaldırıyor. 21 yaşında ilk maaşını almış, rulo yapıp lastiklemiş, gömlek cebine koymuş. Motosikletle giderken bir taşa takılıyor, sıçrayınca para cebinden fırlayıp çalılıkların arasına düşüyor. Saatlerce arıyor ancak bulamıyor. Ve ardından üst üste yedi kez iflas ediyor. Hayat amacı kazandıkça kaybetmek… Bana gelme amacı, 1500-3000 arasında insan çalıştırıp o kadar insanın evine ekmek girmesini sağlamazsa rahat uyuyamaması. Tekrar iflas edip eleman çıkartacaksa yeniden başlamak istemiyor, sesi duymuş ama ne yapacağını bilmiyor. Çalışmalarımızı tamamladık ve şu an rahat uyuyor.”

ÇEKİRDEK İNANÇ ÖRNEKLERİ
Çekirdek inanç: Görülmeyerek görülmeyi öğrenmek
Bir ilkokul çocuğu düşünün, evde ders çalışıyor, kitap okuyor, çok iyi hazırlanıyor ama sınıfta parmağını kaldırdığı halde öğretmen tarafından hiç fark edilmiyor. İlerleyen yıllarda aşık olduğu kişinin onu görmemesi, iş başvurularında hep bir sebeple başvurusunun en alta kalması gibi devam ediyor. Ne zaman ki “Niye kimse beni fark etmiyor?” diye bir soru sorduğunda ama bunu isyanla değil bir cevap bekleyerek sakince sorduğunda süreç hızla pozitife dönmeye başlıyor.

Çekirdek inanç: Sevgiyi göremeyerek görmeyi öğrenmek
Yaşamda insanlar genel olarak sevgisizlikten şikayet ediyor. Fakat bu çekirdek inanca sahip olanlar sevgiyi göremedikleri, fark edemedikleri için şikayetleri daha derin ve hüzün dolu oluyor. Sistem, bu çekirdek inanca sahip kişilerin etrafına sevgiyi kolayca ve bolca sunan insanlar topluyor. Oysa kişi hala sevgi arayışı içinde oluyor. Etrafındakiler onun mutsuzluğunu ve arayışını anlamıyor. Kişinin içi “sevgi yok” diye derin bir hüzünle kaplı oluyor ve getirdiği tüm mutsuzluklar “Gerçeğim nedir? Neden bana sevgi akmıyor? Neden beni kimse sevmiyor?” gibi soruları sakince sorana kadar yerinde kalıyor.

Çekirdek inanç: Hayatla uyum sağlayamayarak sağlamayı öğrenmek
Bu çekirdek inanç, “Dünya kötülükler merkezidir, burada olmak anlamsızdır, hayatın çok hızlı akıp bitmesi gerekir” gibi düşüncelere sebep oluyor. Hayattan çok sıkılan, nerede, kiminle, hangi koşullarda olurlarsa olsunlar gözleri uzaklara bakan, anın içinde olamayan bu kişiler hep ne olduğunu bilmedikleri bir şeyler arıyor. Depresyona çok yatkın olan, uzun süre uyumak isteyen bu insanların öncelikle “Bu hayatta olmamın bir sebebi olmalı” düşüncesine geçmeleri gerekiyor.

Çekirdek inanç: Seçimlerime aidiyet hissetmeyerek aidiyeti öğrenmek
Dünya hayatlarımız sunulanlardan seçerek ve kabul ederek başlattığımız süreçler. Dünyaya gelmeden, seçimleri yaptıktan sonra Yaradan’a “Görevimi en iyi şekilde tamamlayıp geleceğim” diye söz veriyoruz. Bu sözün içeriği çekirdek inançlarımız oluyor. Buradaki seçimleri reddetmek, suçlamak, sorumluluğu almamak, topu hep başkalarına atmak bu çekirdek inanca sahip kişinin dünyada yaşayacağı durumların bazıları… En çok anne-baba seçimine kızgın olunuyor. Seçimlerin yanı sıra kararlarına, mekanlarına, işine, toprağına da aidiyete ilişkin sorunlar yaşanıyor. Sorusu ise “Kendimi hayatıma ait hissetmek için neye ihtiyacım var?” olabilir.

Pozitif Dergisi 2013/03

Yorum Ekle