Yaşadığımız sıkıntıların, aldığımız kararların, yaptığımız tercihlerin yüzde 90’ı bilinçaltımızdan gelen yönlendirmeler ve şartlandırmalarla ortaya çıkıyor. Şimdi bilinçaltınızın tüm gereksiz yüklerinden temizlenip arındığını ve sonsuz olasılıkların sizi beklediği kuantum alanındaki potansiyelinize eriştiğinizi hayal edin… Hayat çok daha güzel olmaz mıydı?
YAZI: Elif Girgin
Bir sorunun hayatınızı değiştirebileceğini biliyor musunuz? Evet, hayata dair en karmaşık konuların çözümü sadece basit bir soruda olabilir… Nasıl mı? Sizi Profesyonel Erickson Koçu Oğuz Akyıldız ile tanıştıralım. Onun bu hayattaki amacı, sizin belki de kendinize bile sormaya cesaret edemediğiniz soruları size sormak ve doğru cevabı bulmanıza yardımcı olmak…
Kullandığınız tekniklerin bütününe ‘Bütünleşik Bilinç Koçluğu’ diyorsunuz. Yani tam olarak ne yapıyorsunuz?
Yaşamımızda etkin olan bilincin farklı katmanlarını farklı yaklaşımlarla etkileyen bir terapi bütünü diyebiliriz. Aslında üç farklı bilinç sistemi insan varlığında her saniye aktif durumda ama biz genellikle sadece farkında olduğumuz bilinçten ibaret olduğumuzu sanarak karşılaştığımız konularla ya da ilişkilerimizle başa çıkmaya çalışıyoruz. Oysa varlık sistemimizde farkındalığını hissettiğimiz bilinçten çok daha etkin ve güçlü iki katman daha mevcut; bilinçaltımız ve bilinç dışımız. Bilinçaltımız, geçmişte yaşadığımız her türlü ifade edilememiş-tamamlanmamış duyguların oluşturduğu, temizlenmeyi bekleyen negatif enerji blokajlarıyla dolu. Bilinç dışımızı ise bizim süper potansiyelimizin yer aldığı, farkındalığımızı bekleyen, kullanıma hazır gerçek gücümüz, en derinlerdeki özümüzün en özgür ifadesinin yaratacağı momentum olarak tanımlıyorum. Transformal Nefes Terapisti olarak bilinçaltının tüm gereksiz yüklerinden temizlenerek rahatlamasına, Profesyonel Erickson Koçu® olarak da sonsuz kuantum olasılıkları okyanusundaki farkında olmadığımız kişisel bilinç dışı potansiyelimize erişmeye yönelik çalışmalar yapıyorum. Bu iki çalışmayı bir arada gerçekleştirdiğim seansların genel ismine ise Bütünleşik Bilinç Koçluğu® ismini verdim.
Kuantum biliminin koçlukla nasıl bir ilişkisi var?
Kuantum fiziği bizim bildiğimiz bütün Newton mekaniğinin kurallarını tamamen yerle bir etti ve dünyaya yepyeni bilimsel bir bakış açısı getirdi. Newton mekaniği, 1600-1700’lerde hakim olan ve hala günümüzde makro evreni anlamakta kullanılan ‘belirlenimcilik’ adı verilen yaklaşım… Çünkü biz her şeyin önceden tahmin edilebilir olduğunu düşünüyorduk, kadercilik de bununla birleştirilmiş bir şeydi. Oysa kuantum bilimi atom altı parçacıklarla, makro evrenle değil, mikro evrenle ilgilenen, yani atomun altındaki atomun da içine giren bir bilim dalı. Kuantum biliminde gelinen son nokta ise her şeyin belirsiz olduğu… Aslında evrende her şey insan bilinci ile eğilebilir, bükülebilir durumda. Bu, şu demek oluyor; kuantum biliminde yapılan deneylerde deneyin yapıldığı anda deneyi gözlemleyen birinin olması ya da olmaması durumunda deneyin sonucu değişiyor. Yani aslında biz bilincimizle o deneyin sonucuna etki edebiliyoruz. Bu da insanların aslında ne kadar pozitif düşünürlerse istedikleri noktaya gitmelerinin daha kolay olduğunu kanıtlıyor. Tam tersi de geçerli tabii ki!
Kuantum alanı nasıl tanımlayabiliriz?
Kuantum alan sonsuz ihtimallerin, sonsuz potansiyellerin; Newton mekaniğindeki o belirli olma halinden tamamen ters, sadece insan bilinci ile seçilebilecek ihtimallerin farkında olma alanı aslında. Bizim koçlukta yararlandığımız, içinde gezindiğimiz, koçluk alan kişiyi sürekli orada tutmaya çalıştığımız alan. Bu anlamda çok büyük bir benzerlik gösteriyor kuantum bilimi ile.
“Bilim sadece gözle görünen, beş duyuyla algılanan, deneyle kanıtlanan değil artık. ‘Secret’ gibi birçok kitapta da anlatılmaya çalışılan budur. Ne zaman ki bilinçli olarak her an anın içinde kalarak, ne istediğimize odaklanarak yaşarsak onu tezahür etmemiz mümkün.”
Kuantum alanı yaşantımızda nasıl kullanabiliriz?
Kuantum potansiyel alanı evrende bizim algılayabileceğimiz boyuttan başka bir boyutta fakat varlığı aynı kara deliklerde olduğu gibi teorik olarak kanıtlanmış ihtimallerin olduğu bir alan. Burası sonsuz ihtimaller potansiyelinin fışkırdığı bir okyanus olarak tarif ediliyor. Burayı insanın pozitif anlamda kullanılabileceği bir alan olarak tarif etmek gerekirse her türlü ihtimalin etrafımızda dolaştığı, bizim onları görmemizi bekledikleri bir alan. Bizim yapmamız gereken kendimizi her şeyin olabileceğine açmak. Ve tabii en önemli olan şey de kendimiz için en iyisinin ne olduğunu bulmak, hayal etmek. Hayal bu anlamda çok değerli çünkü biz odaklanmış düşünceyi de hayal kurmayı da unutmuşuz. Sorunlarla o kadar çok haşır neşir olmaya eğilim gösteren bir düşünce tarzımız var ki, egomuz bizi o tarafta tutmaya çalışıyor. Oysa aynı çabayı, geleceğimizde olmasını istediğimiz ihtimaller için; o kuantum alanındaki ihtimalleri görmek-bulmak, onları alıp kullanmaya niyet etmek için sarf etsek her şey çok daha kolay olacak.
Yani, bakkal Ahmet de ressam Selim de plaza çalışanı Hande de aynı şekilde faydalanabilir mi bu anlattıklarınızdan?
Tabii ki… Koçluk herkeste; ihtiyacı olduğunu düşünen herkeste işe yarar. Her şey rahatsızlıkla başlıyor çünkü. Önce bir rahatsızlık duymamız gerekiyor bulunduğumuz durumdan. Ardından arayışa giren insan, ihtiyacı olan her türlü yardımı bulma kapasitesine sahip. Neden ya da nasıl işe yaradığına gelecek olursak; biz hep cevaplara odaklanmışız. Bulduğumuz cevaplar da aslında tam aradığımız cevaplar değil. Hep o anı kurtarmaya, belki kolay çözümler bulmaya çalışıyoruz. Oysa önemli olan cevaplar değil, sorulardır! Evrendeki sorular, hayatımızdaki sorular… Soru sormayı bilmek bu anlamda çok değerlidir.
Sorularımızın cevapları nasıl gelebilir?
O soru sorulduğu an sistem (sistem dediğimiz; bizim de dahil ve bağlantıda olduğumuz evrensel sistem) o sorunun cevabını bir şekilde bilinç seviyesine getiriyor. Dolayısı ile her sorunun cevabı bir şekilde belki sorulduğu an, belki on dakika sonra, belki ertesi sabah uyanıldığında, belki de iki ay sonra bir farkındalık anında gelecek. Cevabın ne zaman geleceği, ne kadar bu soruya hazır olduğu, ne kadar gerçekten cevabı duymaya hazır olduğu ve kişinin geçmiş şartlandırmaları ile bağlantılı.
Cevabı yalnız biz bilebiliriz o zaman….
Cevap, soru sorulan kişinin kendi bünyesinde çünkü onun için doğru olan cevabı sadece o bilebilir. Soru soran kişi, annesi-babası, öğretmeni ya da hayatındaki herhangi bir kişi değil. Onun gerçeği, kendi yarattığı gerçeği ile soruların tüm cevapları soru sorulan kişide.
Koçluk almadan da bir insan kendi kendine soru sorarak bir bilinç seviyesine erişebilir mi?
Kesinlikle. Biz koçlar da koçluk alıyoruz kendi arkadaşlarımızdan. Ama bu bir düşünce tarzı. Koçluk öğretisi büyük bir düşünce tarzı kazandırıyor ve bu öğretinin içine girdikten sonra kendinizi soru sorarken buluyorsunuz.
Nefesin önemini de artık çok duyuyoruz, okuyoruz. Bilinçli nefes neden önemli?
Bilinçli nefes gerçekten önemli, bizi ana indiren bir durum. Egomuz ya geçmişte, ya gelecektedir; ya gelecekle ilgili birtakım senaryolar kurar ya da geçmişe gidip “Olumsuzluklar hep benim karşıma çıkar” gibi düşüncelerle kendimizi suçlarız. Ama üç kez derin nefes aldığımızda, o bizi şu ana çakar ve işte orada o yüksek benlikle bütünleşirsiniz.
Bilinçten bahsediyoruz hep. Düşünce, hayal kurma, bilinç… Bunların hayatımızdaki rolü ne?
Bilim dünyasını kökten sarsmış bir deney olan ‘Çift Yarık Deneyi’nde atom altı parçaçıklar bir atom tabancası tarafından iki tane yarığın olduğu bir tabakadan ateş edilerek karşıdaki duvara atılıyor ve duvarda oluşan izlere bakılarak bir karşılaştırma yapılıyor. Deney mekanizmasına bir gözlem mekanizması da eklendiğinde diğer bütün şartlar aynı kalsa dahi deneyin sonucunda farklılık oluşuyor. Madde enerji bütünlüğünü biliyoruz. Einstein’ın ortaya koyduğu E=mc2. Yani her türlü frekans dalgası aslında kütle (madde) ile eşdeğer. Ya da her türlü madde, atom altına inildiğinde enerji parçacıklarından oluşuyor. Bu da demek oluyor ki etrafımızdaki algılayabildiğimiz her şey yine dualite evreninde iki farklı halde ortaya çıkabiliyor. Ya madde olarak, mesela bir kalem gibi bizim algılayabileceğimiz formda ya da bizim algılayamayacağımız formda bir enerji frekansı (enerji dalgası) olarak. Bu deneyde amaçlanan da bu atom altı parçacıklarının madde gibi mi yoksa bir frekans dalgası gibi mi davrandıklarını anlamak. Ve şunu görüyorlar ki bütün diğer şartlar aynı kaldığı halde gözlemlendiği anda o atom tabancası ile sıkılan atomlar karşı tarafta bir kütle sergilerken gözlemin olmadığı anda enerji frekans dalgası şeklinde sonuç veriyorlar. Bu durum oradaki gözlemin; yani bilincin gücünü ortaya koyuyor. Orada bir bilinç var, yani biz kendi istediğimizi oluşturmak için her an bilinçle davranmalıyız. Ben bilincimle bir deneyin sonucuna etki edebiliyorsam hayatımdaki her şeyin sonucuna da etki edebilirim demektir bu. Bilim sadece gözle görünen, beş duyuyla algılanan, deneyle kanıtlanan değil artık. ‘Secret’ gibi birçok kitapta da anlatılmaya çalışılan budur. Ne zaman ki bilinçli olarak her an anın içinde kalarak, ne istediğimize odaklanarak yaşarsak onu tezahür etmemiz mümkün.
“Küçümsemek için kullanılan ‘hayal kuruyorsun’ diye bir tabir var düşünebiliyor musunuz? Tabii ki hayal kuracağım, hayal kurmadan hangi icadı yapabilirdi ki bir bilim adamı?”
Bilincin yanında hayal kurmak ve düşünmek de bu noktada çok önemli o zaman.
Kesinlikle çok önemli. Öğrenci koçluğu yaptığım için gençlerle de yoğun olarak çalışıyorum. Onlarda gözlemlediğim en önemli şey “Gerçekten ne istiyorsun, nasıl bir hayat, nasıl bir hayal, üniversitede hangi bölümü okurken kendini görüyorsun” gibi çok basit ama aslında kendi hayatlarında çok kritik öneme sahip sorulara bile çok bilinçli cevap verememeleri. Onlar daha çok anne-babalarının onayını almaya yani çevrenin beklentisini karşılamaya yönelik düşünüyorlar. Biz de öyle yetiştirildik. Bizim eğitim sistemimizde ne kadar iyi ezberlersen o kadar başarılısın. Sorgulamadan öğren! Hayatta hiçbir şeyi sorgulamadan yapmamak lazım. “Ben ne istiyorum, üniversitede hangi bölümü okumak istiyorum, ne yaparken para kazanmak istiyorum?” diye sormak… Hayal kurmak… Her şeyin başlangıcı hayal kurmak ve bu yönümüz biraz eksik bırakılmış ne yazık ki… Küçümsemek için kullanılan ‘hayal kuruyorsun’ diye bir tabir var düşünebiliyor musunuz? Tabii ki hayal kuracağım, hayal kurmadan hangi icadı yapabilirdi ki bir bilim adamı? Önce hayal olması lazım ki onu kağıda döksün, üzerinde düşünebilsin.
Hayal kurarak, örneğin bir evin hayalini kurarak buna ulaşmak mümkün mü yani?
Mümkün! Elbette mümkün. Bu ne kadar içselleştirdiğiniz ile ilgili. Ama tamamen zamana bağlı, onun da altını çizmek lazım. Bu arada hayalin gücünü kesinlikle azaltmak için söylemiyorum uçmak da bir hayal örneğin ve eminim insan uçabildiğine inandığı, onu içselleştirdiği gün uçacaktır ama bunun gerçekleşmesi zamanla alakalı. Tabii ki şu anda yaşadığımız dünyada birtakım kısıtlamalar var. İnsanız, yüz metreyi bir saniyede koşamıyoruz. Belki koşacağımız gün de olacak ama bir bedendeyiz, belli şartlarla donatılmışız. Tabii ki o şartları da dikkate alarak ama önce hayal ederek… Sonra o hayali şartlarla şekillendirmek suretiyle her şey mümkün. Uçmak da mümkün, dünyanın en güzel evine sahip olmak da. Önemli olan insanın nasıl bir hayat içerisinde, kendisini nasıl gördüğünü her an bilincinde tutması.
Geçmişten gelen şartlanmalarımız olayların istediğimiz biçimde gerçekleşme ihtimalini de etkiliyor mu?
Çok etkiliyor! Bu benim inancım da değil bu psikoloji biliminin ortaya koyduğu bir gerçek. Bizim farkında olmadığımız ama bizi yöneten bir mekanizma var. Bilinçaltından gelen birtakım direktiflerle biz hayatımızın büyük bir kısmını, davranışlarımızın, seçeneklerimizin büyük bir kısmını gerçekleştiriyoruz. Dolayısıyla bilinçaltı temizliği önemlidir. Biz çakralarımız vasıtasıyla, evrenden gelenin dünyaya, dünyadan gelenin de evrene tekrar gönderildiği bir enerji sirkülasyonu içerisindeyiz ve bu blokajlar bu duygusal ifade blokajları bu enerji akımını kesintiye uğrattığında hem psikolojik rahatsızlıklar hem de fiziksel hastalıklar olarak kendini gösterebiliyor. Onun için geçmişi temizlemek önemli! Bilinçaltı temizliği ile ilgili birçok teknik var, ben de bu anlamda ‘Transformal Nefes Terapisi’ni kullanıyorum.
“Biz çakralarımız vasıtasıyla, evrenden gelenin dünyaya, dünyadan gelenin de evrene tekrar gönderildiği bir enerji sirkülasyonu içerisindeyiz ve bu blokajlar, bu duygusal ifade blokajları bu enerji akımını kesintiye uğrattığında hem psikolojik rahatsızlıklar hem de fiziksel hastalıklar olarak kendini gösterebiliyor.”
HER ŞEY TESADÜFSE BENİM ROLÜM NE?
“Kuantum düşünce alanını, her şeyin mümkün olduğu bir yaşam platformu, kendi istediğimiz hayata doğru bilinçle ilerleyebilmemizin güvencesi olan evrensel bir altyapı olarak tanımlayabiliriz. Hayatımızda şansa, tesadüfe yer yok. Piyango çıkan adamın o piyangoyu almasıyla ilgili altta işleyen bir bilinç mekanizması var. O topların düşmesinin, o rakamların gelmesinin şans ve tesadüfle ilgisi yok. O adamın farkında olarak ya da olmayarak yaydığı bir frekans, evrensel sistemde bir frekansla eşleşme yaratıyor ve bu şekilde işliyor. O an için tesadüf denen şey zaten çok haksızlık değil mi? Eğer her şey tesadüfse o zaman ben neredeyim, benim rolüm ne hayatımda? Ben hayatımın sorumluluğunu tamamen alıyorum. Hayatımda tesadüfe, şansa yer yok. Eğer olsaydı bu kendi benliğime yaptığım bir saygısızlık olurdu. Yapmamız gereken kendi bilincimizin sınırları dahilinde (ki bunun sınırı yok aslında) pozitif düşünce tarzıyla, kuantum düşünce tarzıyla, ne istediğimizi bilerek o kuantum alanındaki ihtimallere odaklanmak, bunlarla ilgili adımlar atmak, adımları revize etmek ve sürekli pozitif bakış açısıyla akışta kalarak, hayatımıza mutlu, tatmin ışığımızı yansıtarak devam etmeye çalışmak…”