Faydalı olduğu söylenen bir gıda size dokununca ya da sınırlı tüketilmesi söylenenleri bedeniniz ısrarla isteyince şaşırıyor musunuz? Haklısınız çünkü sağlıklı beslenmek birkaç bildik öneriden ibaret değil.… Bu yolda kaybolmamanız içinse artık sağlık koçları elinizden tutuyor.
Yazı: Yaprak ÇETİNKAYA
Yaşamınızdaki değişim ve dönüşümler için yaşam koçuna ihtiyaç duyabilirsiniz. Peki beslenmenizdeki değişimler için bir sağlık koçuna ihtiyacınız olduğunu hiç düşündünüz mü? O sizin doktorunuz olmuyor, ilaç reçetesi yazmıyor, ilaçsız tedavi edebileceğine dair vaatlerde de bulunmuyor. Amacı sadece sizi zayıflatmak da değil. Tek yaptığı bedeninizin gıdalara verdiği yanıtları fark etmenizi ve bedeninize saygı duyarak beslenmenizi sağlamak… Feride Gürsoy da öğrendikleri ışığında kendisinden destek isteyenlerin yolunu aydınlatmayı amaçlayan bir sağlık koçu… Sağlığından mutlu olmayan, kendini sürekli yorgun hisseden, hep hamur işine doğru çekilen, sürekli bir şeyler yemek isteyen, uykusuz kalan, iyi nefes alamayan, kronik eklem ve kemik ağrıları olanlar onun ilgi alanına giriyor. Yaptığı işi, “Benim amacım kişiye doğruyu öğretmek değil, kendi bedenini tanımasını sağlayarak kendisi için doğru olanı bulacağı bir yöntem sunmak” diyerek tanımlıyor. Gürsoy’a sağlık koçluğunun detaylarını ve kendisinin sağlıklı yaşam prensiplerini sorduk.
NEDEN HASTALANIYORUZ?
Vücudun iki sistemi var: Sempatik sinir sistemi yani saldır ve kaç, diğeri ise parasempatik sinir sistemi yani gevşe ve hazmet… Hayatta kalmak için saldır-kaç modu çok önemli. Eski insan kaplanla karşılaştığında ya saldıracak ya kaçacak. Bu nedenle bütün kan beyinden çekilip adalelere pompalanıyor, müthiş atik hale geliyor. Bu insan ya saldırıyor ya da kaçıyor. O enerjiyi kullanıp deşarj oluyor ve gevşemiş halde hayatına devam ediyor. Fakat bizim bu ilkel beynimiz, patronumuzun kızması ile kaplan arasındaki farkı bilmediği için modern yaşamın içinde de aynı stresi yaşıyor. Ancak bu sefer ne saldırabiliyor ne de kaçabiliyor. Bütün adalelere gitmiş olan o kan ve aktive edilmiş sinir sistemi strese dönüşüyor. Sonra patronun yanından çıkıp trafiğe giriyoruz. Yine stres… Eve gelip çocuğumuzla ya da eşimizle tartışırken yine aktive oluyor. Bütün bu aktivasyon içinde saldır-kaç modunda yemek yiyoruz ama gevşet-hazmet moduna geçemediğimiz için yediklerimizi hazmedemiyoruz. Bunun beden üzerindeki bedeli ise çok ağır… Sürekli stres yüksek tansiyon, hazım olmadığı için vücudun beslenememesi, beslenemeyince daha çok yemek istemesi, kilo alması arka arkaya geliyor.
Sağlık koçluğu, kişisel sağlığa önem vermenin çok ötesinde… Bu işi yapmaya nasıl karar verdiniz?
Hamilelik ve doğum dönüm noktam oldu. Kızımı doğurduktan sonra emzirmeyle ve uykusuzlukla geçen günlerde iki kez öfke krizi geçirdim ve bunun emzirmeye bağlı şeker düşüklüğünden kaynaklandığını anladım. Kendimi anlayabilmek için şeker düşüklüğü üzerine araştırma yapmaya başladım ve katillerin hastalığı olduğunu öğrendim. Beyin hücreleri şekerle besleniyor ve şeker tükendiği zaman, o şekeri yerine koyabilmek için insan adeta cinnet geçiriyor. O dönemde sürekli yorgundum, her zaman güçlü olan iradem sıfıra inmişti. Oysa öncesinde bir süre çiğ beslenmeye karar verip hiç aksatmadan bunu gerçekleştirebiliyordum. Ve şunu anladım; enerjin varsa mutlusun, yoksa hayat ağır geliyor ve depresyona giriyorsun. Ve hayatın içinde insanın enerjisini tüketen, anne olma, emzirme, kaza, travma, ölüm gibi birçok olay oluyor. Bunun dışında insanın iradesini böbrekler temsil ediyor ve 40 yaş ile birlikte böbreklerin enerjisi ile birlikte irade de azalıyor. Artık bedavaya gelen bir enerji olmadığı için kendimize daha iyi bakmamız gerekiyor. Kendimize karşı olan sorumluluğumuz “Hadi artık çabuk ol, bir şeyler yap” diyor.
Aslında birçok kişi 40’lı yaşlarda bunu fark ediyor ama harekete geçmek zor geliyor değil mi?
Görmezden gelmek, alışkanlıkları devam ettirmek daha kolay geliyor. Farkına varmanın ise sorumluluğu var. İyi beslenmek gerekiyor ancak alışkanlıkları değiştirmek de kolay olmuyor. Eski alışkanlıkların yerine ne koyacağını öğrenmek ve bunu pratiğe dökebilmek gerekiyor. Bende bu farkındalık geliştikten sonra bedenime bakış açım değişti. Bedenimi beni taşıyacak bir araç olarak görüyordum. Şimdi ise bedenimi bir evren, kendimi de onun tanrısı olarak görüyorum. İçimdeki hücrelere iyi davranma, onları mutlu etme sorumluluğunun bende olduğunu keşfediyorum. Eskiden bedenimi oraya buraya sürüklüyordum. Artık “Ben kimim ki bedenime böyle davranıyorum?” diye düşünüyorum.
Bedeninizin buna yanıtı nasıl oldu?
Beden 40’lı-50’li yaşlarda dahi çok hızlı cevap veren muazzam bir mekanizma… Bunu defalarca gördüm. Ancak biz daha çok işin zihinsel boyutunda zorlanıyoruz. Alışkanlıkları değiştirirken yaşamamız gereken birtakım duygusal boşalımlar olabiliyor çünkü bunlar aslında birer bağımlılık. Örneğin kafeini bırakmak ciddi baş ağrılarına neden oluyor. İnsanların bu dönemde nelerle karşılaşacaklarını bilmesi gerekiyor, desteğe ihtiyaçları oluyor. Bunu bilmeyen bir kişi “Kahveyi bırakmak bana iyi gelmedi” diye düşünerek tekrar içmeye başlıyor. İşte benim koçluk yapmaya çalıştığım alan da burası… Yaptığım çalışmada amaç kilo vermek değil, sağlıklı yemek, sağlıklı içmek ve sağlıklı nefes almak. Bu süreçte ister istemez fazla kilolar da veriliyor.
Konu sağlık olunca “koçluk” kavramına tepki oluyor mu?
Şu konuda çok netim; kişi hasta ise doktora gidecek ve doktoru ne diyorsa onu yapacak. Ancak doktorlar kolesterol yüksekliğinde, diyabette ya da kanser gibi hastalıklarda yüzeysel beslenme önerileri veriyor. Örneğin şeker yemeyin diyorlar ancak birçok insan ketçabın içinde şeker olduğunu ya da iki dilim tost ekmeğinin üç çorba kaşığı şekere denk geldiğini bilmiyor. Ya da doğru nefes almayı bilmiyor, oysa hastalıkların çoğu oksijensiz ortamda ortaya çıkıyor. Derin bilgisi olan doktorların zaten bu bilgileri aktaracak vakitleri yok. Ben de hasta ile doktor arasındaki kayıp bağlantıyı kuruyorum. Artık Avrupa’da birçok doktor ilaçları reçete ettikten sonra hastalarını sağlık koçlarına yönlendiriyor.
SİZ NELER YİYORSUNUZ?
Feride Gürsoy, günlük beslenmesinde yer alan gıdalardan bazılarını şöyle sıralıyor:
SIYEZ BULGURU:
Piyasada var olan buğday, daha iyi pasta, çörek vermek için tasarlanmış bir ürün. Oysa Türkiye’de şu anda gerçek 14 kromozomlu buğday var. Onun bulguru olan siyez bulgurunu kullanıyorum.
NOHUT-MERCIMEK: Bu ürünleri akşamdan suya koyup 12 saat bekletiyorum. Ertesi gün ince delikli süzgeçte bekletiyorum ve kurursa bir kez daha sudan geçirerek filizlendiriyorum. Bunları çiğ olarak salatada kullanıyorum, çiğ humus yapıyorum ya da buharda pişiriyorum. Filizlendirilen kurubaklagiller canlanıyor yani, uykudan uyanıp bir bitkiyi yaratacak potansiyele ulaşıyor.
KURUYEMIŞLER: Keten tohumu, ay çekirdeği ve kabak çekirdeğini makineden geçirip tozlarını kavanozla buzdolabına koyuyorum. Kızıma sabah yulafla ya da tam pirinçle lapa yapacaksam ay çekirdeği, tahin ve su ekleyerek süt yapıyorum. Bunların unlarını kullanarak ya da karabuğdayı un haline getirerek ekmek yapıyorum. Badem de süt yapımında çok kullandığım bir besin.
ET ÜRÜNLERI: Yılda en fazla bir ya da iki kez tüketiyorum. Eskiden herkesin vejetaryen olması gerektiğine inanıyordum ancak artık bazı insanların et yeme ihtiyacı olduğunu biliyorum. Eşim ve kızım et yedikleri için bu gıdanın geldiği yere çok dikkat ediyorum. Serbest dolaşarak beslenen hayvanların etini, pazarlarda satılan yerli tavukları tercih ediyorum. Balık seçiminde ağır metal biriktirmeyen küçük balıkları buharda pişirerek hazırlıyorum.
ÇIĞ BESLENME: İlk defa 1997’de dört ay boyunca çiğ beslendim ve bunun psikolojim üzerindeki olumlu etkisini fark ettim. Karmaşık bir dönemdi, kararsızlıklarım vardı ve çiğ beslenme ile çok netleştiğimi fark ettim. Artık yaz aylarında yüzde 80- 90, kışın ise yüzde 60-70 çiğ beslenmeye çalışıyorum. Danışanlarımın yavaş yavaş çiğ beslenmeye geçmesi baş edilebilir bir detoks süreci yaratıyor.
Koçluk programı hangi adımlardan oluşuyor?
En önemlisi oksijen… Oksijen olmadan sadece birkaç dakika hayatta kalabiliriz. Nasıl oksijen alıyorsun, nefesinle barışık mısın? İkincisi su… Yeterince su içiyor musun? Ne yazık ki çok az insan yeterli su içiyor. Sonra beslenme… Piyasada çok fazla işlenmiş gıda, ilaçlanmış ve mevsim dışı satışa sunulmuş meyve-sebze var. Tahıl tüketimine çok ağırlık verilmiş durumda. İnsanlık, tarih boyunca hiç bu kadar işlenmiş tahıl tüketmedi. Bu nedenle herkesin bağırsaklarında ciddi sorunlar var. Birçok kişi kabızlık çekiyor, vitamin ve mineral emilimi bağırsaklarda yeterince olmuyor. Gıdaların çoğu çok şekerli ve kimyasal içerikli olduğu için vücutta enflamasyon ortaya çıkıyor. Bu enflamasyonlar kemik ve eklem ağrılarına neden oluyor. Vücut sürekli bu enflamasyonu tamir etmeye çalışıyor, bağışıklık sistemimiz ise alarm halinde. Tüm bunları nasıl bilinçli bir şekilde düzenleriz diyerek adım adım yol gösteriyorum. Adım adım diyorum çünkü 40’lı yaşlardan itibaren zayıflayan irademiz hiçbir şeyin aniden olmasına izin vermiyor.
Koçluk programı ne kadar devam ediyor?
Aslında yaptığım sağlık koçluğunun yanında danışmanlık ve terapistlik de oluyor. Karşı tarafa sürekli hatırlatmam gereken şu: “Senin için doğru olanın ne olduğunu ben de bilmiyorum, bunu beraber bulacağız. Ama ben ulaşılacak kaynaklardan ve gidilecek yollardan geçtiğim için sana kolaylık sağlayabilirim. Bunun için de önce bedenini temizlemeye ve dinlemeye başlaman lazım.” Bu sürecin ne kadar süreceği kişinin neyle geldiği ile ilgili oluyor. Örneğin terapi hocalarımdan biri, iki dizinden de artroz nedeniyle ameliyat olmuştu ve ağrı çekiyordu. Danışanım olmaya karar verdi. Üç aylık bir zaman dilimi için ona bazı kriterler öğrettim. Bu üç ayın içinde birkaç kez yüz yüze, birkaç kez de telefonla görüştük. İlk bir ay ağrıları daha da arttı ancak ona biraz daha sabretmesini tavsiye ettim. Üç ayın sonunda ise diz ağrıları tamamen geçti ve bir daha geri gelmedi. Sadece bir kez buğday yemeye başladığını ve hemen ağrının kendini gösterdiğini söyledi. Tek yaptığım onun bedeninde enflamasyona neden olan gıdalar hakkında bilgi vermek ve bunları hayatından çıkarmaktı. Her danışanın farklı hedefleri oluyor. Bazı insanlar ise kilo vermek ya da hamileliğe hazırlanmak için gelebiliyor. Sekiz modülden oluşan bir sistem uyguluyorum. Danışan bu sekiz modülü sekiz haftada da bitirebiliyor, sekiz ayda da… Bu durum kişinin öğrendiklerini hayatına nasıl yansıttığı ile ilgili… Önce zihinsel çalışma ile başlıyorum. Sonra nefes, su ve gıda… Örneğin nefesi çalışırken bir yandan da sadece kahvaltıda asit-alkali dengesini nasıl kuracağımıza çalışmaya başlıyoruz.
YEŞİL BIYIK KAMPANYASI
Sütü sevdirmek için yapılan “Beyaz Bıyık Kampanyası”na bir alternatif; Yeşil Bıyık Kampanyası. Sağlıklı yaşam için herkese yapacağı ilk önerinin yeşil sebze suları tüketmek olduğunu söyleyen Sağlık Koçu Feride Gürsoy, hayata geçirmeyi planladığı Yeşil Bıyık Kampanyası için kızı İda ile birlikte bu pozu verdi.
FERİDE GÜRSOY KİMDİR?
Her zaman sağlıklı beslenme, psikoloji ve yaşamın ruhsal boyutuyla ilgili olduğunu söyleyen Sağlık Koçu Feride Gürsoy, Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık bölümünden mezun olduktan sonra Buğday Hareketi’nin kurucusu Viktor Ananias ile çalışarak yaşam ve çevre konularında gözlerinin açıldığını söylüyor. Fotoğraf çekmek için gezdiği doğu ülkelerinde yaşadığı deneyimlerin ise doğaya, insana ve ruha yakın bir yaşam yolu seçmesine neden olduğunu anlatan Gürsoy, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Meditasyonu derinlemesine bilen hocalardan eğitimler aldım. Aile Dizimi eğitimi sürecime devam ediyorum. 2001-2007 yılları arasında Alp Ekşioğlu ile Karakaya Meditasyon Kampı’nı ve ardından İstanbul Kun Meditasyon Merkezi’ni kurdum. Bu süreçlerde sağlıklı yaşam ve beslenmeye olan ilgim hep devam etti. 2007’de ACHS (Australasian College of Health Sciences)’den ‘Master Herbalist’ diploması aldım. İnternet üzerinden, geleneksel medyada yer almayan sağlık zirvelerine katılıyorum. İngiltere’de bir Çin tıbbı uzmanından sağlık koçluğu eğitimi almaya devam ediyorum. Bodrum ve İstanbul Oris Yaşam Merkezi’nde çiğ beslenme kursları veriyor ve sağlık koçluğu yapıyorum. Şu sıralar holistik sağlıkla ilgili bir bilgi sitesi üzerinde çalışmaya devam ediyorum.”
Pozitif Dergisi 2013/01
Sitenizi ilgi ile takip ediyorum. Bilgiler icin tesekür ederim.