Doğru insan kim? Yanımdaki doğru kişi mi? Ruh eşim nerede, onu bulabilecek miyim? Hiç mutlu bir ilişkim olacak mı? Bu soruları tek bir soruda tersine çevirmeye ne dersiniz: Ben doğru insan mıyım?
Yazı:Yaprak ÇETİNKAYA
FOTOĞRAF: OZAN KUTSAL
Konumuz ilişkiler… Konuklarımız profesyonel koçlar Yeliz Rüzgar ve Tolga V. Hancı. Onlar bir ‘Power Couple’. Yani ilişkilerinden daha büyük bir konuya hizmet ediyorlar. Tanışmadan önce ikisinin de oluşturdukları koçluk programları var. Yeliz Rüzgar kendi eril ve dişil enerji dengeleme hikayesinden yola çıkıyor, kendi workshop’u var. Tolga V. Hancı da bireysel koçluk yapıyor. İlişkilerinin doğurduğu çalışma ise ‘Benden Biz’e ve Biz’den Bir’e’ eğitimleri. Kendi ilişkilerindeki tecrübelerle harmanlanmış bir eğitim olduğundan içinde ‘deneyim’ var ve bu işleri hem eğitmen hem de konuklar açısıdan kolaylaştırıyor. Workshop’un en az üçte biri ‘playshop’a dönüşüyor. Yani epey eğlenceli geçiyor. İlişkinin başında ‘kendi kişisel gelişimlerini tamamlamış’ ve ‘bilgi’ye sahip olmalarına rağmen birbirlerini epeyce zorlayan, farkındalık ve tahammül ile ilişkiyi geliştiren, okudukları araştırmaların ışığında kendi ilişkilerini gözden geçiren bu çifte tabii ki ‘ilişkilerimizi’ sorduk. Sizin gibi birlikte çalışan partnerlere pek sık rastlamıyoruz. Yeliz: Yurt dışında çok daha fazla var. Hatta ‘power couple’ deniliyor onlara. Farklı dallarda olsalar da ilişkinin kendine ait misyon ve vizyonu oluyor, birlikte çalışıyorlar. Bu konuda toplumumuzda önceden gelen kalıplar var, “Çok birlikte olursak sıkılırız” gibi.
Erkek kendi özgürlük alanını tutmak isteyebiliyor. Bunu kırabilmek için önce görmek gerekiyor çünkü görünce inanıyorsunuz. Örneğin kişisel gelişimin babası sayılan ve ikimizin de eğitmeni olan Anthony Robbins ve eşi Seige Robbins her an beraberler. ABD’ye gittiğimde bunun olabildiğini görünce araştırdım ve benzer hayatları olan on çiftin ortak özelliklerini sıraladım: Kendi yaşam vizyon ve misyonlarına artı olarak ilişkilerinin de misyon ve vizyonu var. Ayrıca kendilerinden çok daha büyük bir şeye hizmeti koymuşlar ortaya. Eril ve dişil enerjileri sürekli bir dans içinde. Tolga: Türkiye ile dünyanın farkı bakış açısı ve yakın arkadaş çevresi. Özellikle burada erkekler çok hızlı ve iyi biçimde ‘hödük’ olmayı öğreniyorlar. Kültürün içinde var bu. Kadın hep ikinci sınıf ve o zaman insan ne kadar kültürlü olursa olsun bilinçaltında bir yerde kadın ikinci sınıf eleman oluyor. ABD’de Anthony Robbins’in eğitimleri bu anlamda müthiş bir tecrübeydi. Orada tanıştığım aile babaları oldu. Sonradan onlarla ilişkimiz sürdü. Bambaşka bir bakış açıları var.
O bakış açısı ağırlıklı olarak Türkiye’de yakın arkadaş çevrenizde ‘kılıbıklık’ gibi tuhaf isimlerle adlandırılıyor. Diğer tarafta ise “Erkek diye ben buna derim” deniliyor. Erkek birlikte olduğu kadını her anlamda en önemlisi de duygusal olarak fark edip “Ne hissediyor, neye ihtiyacı var, ben ne yapabilirim?” ile ilgilendiği an mutlu oluyor. Ben de o erkeklerdendim. Yaşam koçları ile alay eden bir adamdım. Bir kere bir yaşam koçu ile çalıştım ve işin öyle olmadığını anladım. Bu nedenle bu tip eğitimlerin hem gelenlerle paylaşım açısından hem de orada öğrenilenler açısından ilişkilere çok faydası var. Bir artı bir eşittir üç diyorsunuz. Yani sonuç ilişki.. İlişkiyi tanımlar mısınız? Yeliz: Bizler ilişkiye daha çok aşk ilişkisi olarak bakıyoruz. Oysa ki doğduğumuz an itibarı ile her şey bir ilişki. Dünyayla, kendimizle, sağlığımızla işimizle, arkadaşımızla, annemizle… ‘BEN’den BİR’ ve BİZ’den BİR’e’ de kişi önce kendini tanıyor. Kendi ile ilişkisi nedir? Yaşam vizyonu, misyonu nedir? Ya sağlığı ile ilişkisi? İkinci aşamada özel ilişkiler… Aşk ve iş ilişkilerinde nerede duruyor? Sonra öz benlik ile ilişkisi nedir, günlük olarak o bağlantıyı kuruyor mu?
“Erkek kadını her anlamda ve en önemlisi duygusal anlamda fark etmeli.”
Herkes aşk ilişkisi arıyor. Bu konuda rastladığınız en büyük yanılsama nedir? Tolga: Yanılsama demeyelim… Ama bütünü görmüyor insanlar. Kahve ile sizin bir ilişkiniz var ve benim kurduğum ilişkiden farklı. Otomobil bile öyle. Otomobilini seviyorsan o da seni seviyor. Cansız bir varlık, o seni nasıl sevecek diye düşünebilirsiniz. Sen ona daha iyi bakıyorsun, o da daha uzun süre sağlıklı çalışıyor. Tam bu noktada özel ilişkileri de buradan değerlendirmek lazım. İlişki içinde de eşine bakıyor, onun üzerine titriyorsan geri dönüş oluyor. Bunu atladığımızı düşünüyorum. Üç ilişki çeşidi var. Birincisi “Ben alırsam veririm.” Yani önce almak istiyor. İkincisi karşılıklı; “Madem verdi ben de vereyim.” Üçüncüsü ise alacağına bakmadan, “Ben daha fazla ne verebilirim?” demek. Her ilişki için bu geçerli ve her ilişkiye aşk ilişkisi olarak bakarsak hayat daha farklı davranmaya başlıyor. Ben ilişkime ne katabilirim, işime ne katabilirim, çocuklarıma ne katabilirim? Çalışanlarıma ne katabilirim? Bu otomobile ne katabilirim? Her konuda ne katabildiğine baktığında ve katmaya başladığında gelmeye başlıyor. Verdikçe almaya başlıyorsun. Saçını süpürge edip sonra acı çeken kadınların hatası nedir? Yeliz: Sorduğun konu fedakarlık. Ne zaman ki kelimelerin derinine iniyoruz, o zaman olayı çözüyoruz.
Feda edip kar beklemek, tamamen ‘ne alabilirim’ ilişkisi. İhtiyacımız olan her şey bize zaten ana merkez tarafından her zaman sunuluyor. Bunu fark edip sadece ‘ne verebilirim’e odaklanmak gerekiyor. Verdiğiniz bir enerji ve bir titreşim. Sen ver, o kişi aracılığı ile olmasa bile dönüp dolaşıp sana geliyor karşılığı. Ruhsal kavramlara hiç girmeden kişinin kendini fark edebileceği araçlar sunuyoruz eğitimlerde. Ruh eşlerini bulmuş, ‘power couple’ı yaşayan çiftleri davet ediyoruz çünkü insanlar görünce inanıyor.
Aksi takdirde ancak başka ülkelerde ya da filmlerde olur diyoruz. Tolga: İlişkileri filmlerden gördüğümüz için büyük bir yanılgı içindeyiz. Filmde kadın ve adam karşılaşıyor, çeşitli şeyler yaşıyorlar, sonunda birlikte yaşamaya karar veriyorlar ve mutlu son. Ama asıl orada başlıyor hikaye çünkü kapı kapandıktan sonra bütün hayatın değişiyor. İlişki üçüncü kişi ve sürekli ilgiye muhtaç, sürekli sevgi istiyor. Yeliz veya Tolga değil, ilişki istiyor bunu. Onlar ilişkiyi beslediği zaman sorunlar ortadan kalkıyor. İlişkinin daha büyük bir faydaya hizmet etmesi ilişkiyi beslemeyi de kolaylaştırıyor. Bizim ilişkimiz de bu, yüksek fayda bütüne katkıda bulunmak. Başka ilişkide ihtiyacı olan çocuklara yardım olabilir, bir başka ilişkide sanat olabilir. Mutlaka ruhani, ulvi olması gerekmiyor.
Yaşam alanlarından bahsediyorsunuz. Neden önemli bu kavram? Yeliz: Yaşamın alanları deyince özel alan ve iş alanı geliyor önce akla. Biz ilk adımda 12 yaşam alanını kullanıyoruz ki bunu çoğaltabiliriz. Örneğin sağlık, aile, sosyal çevre, yaşadığın yer, eğlence, iş, vizyon ve misyonun, finans durumun, kişisel gelişimin… Bunlar hep yaşam alanlarımız. İşin ilginç tarafı kişi herhangi bir bölümünde nasıl davranıyorsa aslında hepsinde öyle. Kişi hangi alanın konusuyla gelirse gelsin o alanda değişimi gerçekleştirirse diğer tüm alanlarda da dönüşüm başlıyor. Eşle ilişkisi ile işle ilişkisi aynı mı yani? Yeliz: Takıldığı noktalar aynı. Şayet eşiyle ilişkisinde fark etmeden kontrol ediyorsa aynı durumun yansıması işte de oluyor.
Eşiyle ilişkisinde güven yoksa işiyle ilişkisinde de yok. En temeldeki geldiği nokta aslında Yaradan’a güvensizliği… Bu, tüm yaşam alanlarına yansıyor. Tolga: Yakın zamanda bir ortamda bir bütçe konuşması yaşandı. Patron dedi ki, “Durup dururken kazıklanmayalım.” O noktada şunu sormak lazım: “Sen kimi kazıklıyorsun hayatında? Sen işini gücünü yalanla dolanla götürüyorsan -ki burada ‘toplantım var’ diye insanları atlatmak gibi ufak şeylerden bahsediyorum- evde de bunu yapıyorsun demektir. Nerede nasıl davranıyorsan her yerde aynısın. Kendinle ilgili kısmı kabullenip barıştığın zaman iş değişmeye başlıyor.
HEPSİ BİR AŞK İLİŞKİSİ
“Bütün ilişkiler aşk ilişkisidir”e gelirsek; bunu fark etmek nasıl mümkün olabilir ve fark edince hayat nasıl değişir?
Tolga: Güneşleniyorsunuz diyelim. Bunu aşkla yapmak ne demek? “Aman bunun fotoğrafını çekeyim de internete yükleyeyim” dememek. Güneşle, denizle ilgilenmek demek. Film izliyorsan sadece onu izlemek, gerçekten orada olmak demek. İlişki içinde gerçekten ilişkinin içinde olmadığım dönemler oldu benim. Zor yahu! Bizim derdimiz gerçekten orada olamamak. O sırada başka bir şeyi kaçırıyor muyum diye düşünmek. Kahve içiyorsan kahve ile, otomobil kullanıyorsan otomobil ile olduğun zaman, ilişki sırasında da karşındaki insanın neye ihtiyacı olduğunu düşünmek. Aşk bu işte… Yeliz: Aslında ‘mindfullness’ dedikleri hal. Beyninin iki lobunu da kullandığın, ikisinin uyumla dans ettiği o an. Yaptığının tamamen içinde olmak. Beraber vakit geçiriyorsan yüzde yüz orada olmak. Karşındakine verebileceğin en güzel hediye senin orada olabilmen, varlığını karşındaki kişiye sunabilmen. ‘Ruh eşi’ nedir? Sandığımız kadar romantik bir kavram mı? Yeliz: Kadim bilgilere bakarsak, 6 bin yıl önce Hindistan’da bir insana inmiş bir bilgide deniyor ki doğumundan 40 gün önce senin ruh eşi bağlantın belli olur. Benzer bilgiler iki bin yıl önce Ortadoğu’da da var, sufizmde de var. Ancak yazan her şey bir metafor aslında.
Bunu senin nasıl yorumlayacağın ve yaşamında nasıl kullanacağın değerli ve önemli olan. Tek bir ruh eşi yok, birden fazla var bence. Ruh zihnin, duygunun, fizikselin oluşturduğu bir hal ise ruha ayna tutabilecek birçok şey var etrafta. Kedim de arkadaşım da benim ruh eşim olabilir. Okuduğum kitap da… Sen ilham almayı seçtiysen her şeyin içinde onu göreceksin zaten. Ama evet bir de anlaşmalarımız var. Aşka gelince; bu yaşama gelirken getirdiğim en köklü ve dönüştürmem gereken korkum, karanlık tarafım neyse onun için seçtiğim insanlar var. Tolga: Ezoterizmde baktığımızda 9’un katları olarak birbirine bağlı 1800 ruh var. İlk 9 senin yakın çevren. İşte o 9, ruh eşlerin. Eğer reenkarnasyona inanıyorsanız bu 9 ruh her gelişlerinde başka roller ile tekamül sürecinde birbirlerini destekliyorlar. Bazen bir tanesi öbürünü döven de olabiliyor tabii. Ruh eşi denilen kavram birbirimize yol göstermek, birbimizin öğretmeni, aynası olabilmemiz için. İlişkilere ruh eşi tadında yaklaştığında, “Ben ona ne katarım?” diye baktığında iş değişiyor. Aşk ilişkisi de öyle başlıyor. Şu oturduğumuz masada herkesin ilişkilerinin aşk ilişkisi gibi değerlendirildiğini düşünsenize… Dünya değişir! Bir iş arkadaşı ya da bir komşu beni fena halde rahatsız ediyor. Ona nasıl aşkla bakacağım? Tolga: Herkese aşkla yaklaşmak demek herkesle vakit geçirmek demek değil. Aşkla yaklaşmak demek bazen uzaklaşmak olabilir. Ona herhangi bir yargı ile, kötü düşünce ile bakarak yaşayacağına teslim et sevgiyi ve uzaklaş. Mesela çok şikayet eden, sürekli yakınan insanlar var.
Bu insanlar bizim enerjimizden çalıyorlar. Böyle birine “Neyin var, sana aşkla yaklaşayım” demiyoruz. “Ben bu insandan neden rahatsız oluyorum?”u sormalı önce. Hepimiz birbirimizin aynası isek o insan da aynalardan biri… İçimizde neye dokunuyor? Nereyi düzeltmem gerektiği ile ilgili bir işaret veriyor? Bunun cevabını almak kaydıyla enerji vampirlerinden uzak durmakta fayda var. Yeliz: Bu bir komşu ise, senin enerji titreşimin değiştiğinde o zaten senin gerçekliğinden düşüyor, taşınıyor mesela.
“İlişkilere ruh eşi tadında yaklaştığında, ‘Ben ona ne katarım?’ diye baktığında iş değişiyor.”
İLİŞKİLER ASANSÖRLER GİBİDİR
Asansör metaforunu kullanıyorsunuz. Anlatır mısınız?
Tolga: Hayat gökdelenler silsilesi. Her gökdelende birkaç tane asansör var ve her biri bir yerlere inip çıkıyor. Diyoruz ya, ne olursa olsun nefes almaya başladığımız anda kendimizle, annemizle, babamızla ilişki kurmaya başlıyoruz ve ilişki kurmadığımız yegane an uyku ki orada bile belki bir ilişki var, bilmiyoruz. Dolayısıyla asansörler ilişkiler ve mutlaka biniyoruz o asansörlere, mutlaka! Ona binmiyorsan öbürüne biniyorsun. Yeliz: Birinden dersini almıyorsan başka bir insan silüetinde o konu sana geliyor. Tolga: Metafor içinde kalırsak; ben o gökdelenlerin içindeyim ve belli katlara gidip belli şeyler yapmam gerekiyor. Hayat bununla ilgili… O nedenle düğmelere de ben basıyorum. Bindiğim asansör ilişki ise, hangi düğmeye basacağım, o asansörün içinde nasıl davranacağım bana bağlı. O ilişki beni yerin dibine de indirebilir, terasa çıkarıp harika bir manzara da gösterebilir. Bunun için asansörü doğru kullanmam lazım. Bunun için hangi katta ne var onu da bilmeliyim. Bu yüzden özellikle insanlarla ilişkilerden beslenmek, hem de kitapla ve bilgiyle beslenmek önemli. Yeliz: İlişki de aşk da bizim yaratıcılığımıza kalmış. Öyle bir gökdelen ki sonu yok. Senin hayal gücün nereye kadar gidebiliyorsa gökdelen de oraya kadar gidebilir.
Aile üyeleri ile nasıl ayarlayacağız bu dengeyi?
Tolga: Ailemiz, buradaki bilincimizde seçmediğimiz insanlar… Hiçbir akrabamızla rutinde vakit geçirmek zorunda değiliz. Karşılıklı bunu seçiyorsak güzel. Ancak aile de dahil olmak üzere, oradaki dersi almak, neden rahatsız olduğumuzu görüp değiştirmek kaydıyla enerjimizi emenlerden uzak durabiliriz. Bu uzak durma hali küslük hali olmamalı ama değil mi? Yeliz: İşte anahtar orası… Beraber olmayabilirsin ama geride küslük enerjisini bırakma. Onu sevgiyle bırak. Tolga: Hoşlanmadığın bir insanla ilgili verdiğin uzak durma kararı ömür boyu sürecek diye bir şey de yok. Bir örnekle anlatayım. İlk işimde, küçük bir reklam ajansında çalışıyordum. 8-9 ay geçti. Patronun ofisine akşamları birkaç kadın arkadaşı geliyor, gülüyorlar, sohbet ediyorlar. Bir süre sonra bana dedi ki, “Benim reklam yazarına ihtiyacım yok, büyümem gerekiyor, müşteri ilişkisi departmanına birini alacağım.” Anladım ki o kadınlardan birini alacak. Çok kızdım ama kapıyı çarparak çıkmadım oradan. O adam sonra o kızla evlendi, iki çocukları oldu. Onları büyüttüler. Yıllar sonra en ihtiyaç duyduğum zamanda bir gün bana yardım eden de o oldu. Şu an da en yakın arkadaşlarımdan birisi… Sizin ilişkinizde de hala iniş çıkışlar var mı? Tolga: Tabii ki. Aksini kimse aramasın zaten. Bir ilişki içinde bizi büyüten en kıymetli şey tartışmalar, kavgalar. Duygusal bir reaksiyon geliyor birimizden ve bunun neden geldiği ile ilgili bir uyanış yaşıyorsun. Belki yarım saat sonra, belki ertesi gün. Ve büyümeyi gelişmeyi zenginliği sağlıyorsun. Biz tartışmıyoruz denmesin. İlişki mi o? Asla ayrılmayız der misiniz? Tolga: Her an ayrılabiliriz. Hem ben hem de Yeliz bunu tercih edebiliriz. Ama bu ilişki beni zenginleştiriyor. Ayrılmak istiyor muyum? Hayır. O zaman ilişkiyi şımartacağım. Yeliz: Sıkıntılı anlar bize fırsat sunuyor, dönüştürmek için. Mesela bir yere yetişeceğiz, kayboluyoruz ve geriliyoruz. O an negatif enerjiyi yaydığımız ve tartıştığımız zamanlar oldu. Sonra gittiğimiz yer bazen toplantı bazen eğlence, burnumuzdan geliyor tabii. Sebebi kim? Sebebi biziz. Bunun farkına varınca ertesi gerginlikte açık açık hissettiğin şeyi söylemek bile çok etkili. “Sen böyle deyince ben böyle hissediyorum ve bundan hoşlanmıyorum. Ne yapabiliriz?” deyince iş değişiyor. Seminerlerde dönüşüm yaşamak mümkün oluyor mu? Yeliz: Kişinin seçimine bağlı. Eğer herhangi bir eğitime gitmeyi, o eğitimde dönüşmeyi seçiyorsa kendini açıyor. Biz sadece destek aracı sunuyoruz. Bazen de bir başkasının zoruyla, “Bak bu eğitim sana çok iyi gelecek” diye getirilenlerde işlemiyor. Herkesin ‘kaldıraç’ı farklı. Belki onun daha sert bir darbeye ihtiyacı var. Tolga: “Amaaan geldik bakalım ne anlatacak?” diyorsan o kadar alıyorsun. Ben buradan ne alabilirim ve hayatımı nasıl dönüştürebilirim dediğinde de o kadar alıyorsun. Verdiğin anlam değişiyor, hayatın değişiyor.
BU BÖLÜM YALNIZ LAR İÇİN
İlişki kurmamayı tercih edenler de var. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Yeliz: Ben olarak bir yükseliş yaşarsın, kendi kendini gerçekleştirirsin. Ama bu yüzde 50’dir. Ruh eşin ile beraber ‘bir artı bir eşittir üç’ yaptığın zaman en yüksek yükselişe geçiyorsun. Bambaşka bir kapı açılıyor. İlişkiyi, aşkı orada da devam ettirebilmek çok güzel. Sevgi öyle bir şey ki evlendim bitti olmuyor, her gün dönüşüyor. Her sabah kalktığında nasıl kendi ruh halini seçiyorsan onu da seçmen gerekiyor.
Tolga: “Adam mı var etrafta?”, “Bütün kadınlar şöyle” gibi söylemler oluyor. Bunlar kendi kendimize söylediğimiz büyük yalanlar. “Adam yok ama sen kadın mısın?” ya da “Sen ne kadar adamsın?” gibi sorular çıkıyor o zaman… Yalnızlığı tercih etmek başka bir şey. O zaman yüzde 50’yi kaçırıyorsun ama bu bir tercih. Insanlara “Hadi zamanı geldi, evlen artık” demek en sevmediğim şey. Bundan bahsetmiyorum ama yalnız insanlar bilsin ki yüzde 50’lik bir durumun farkında değiller. İki kişinin rolü büyük, kendileri dönüşecek aslında. İlk bulduğunuz ilişkiye sarılın demiyorum. İki taraf da birbirini besleğinde ilişki çok kıymetli oluyor. “Doğru insan mı?” şüphesi var bir de…
Yeliz: Siz kendi içinizde bütünlüğünü bulduğunuz an zaten verme halinde oluyorsunuz. İlla bir ilişki içinde olmak mı gerekiyor? Sen istesen de istemesen de bir ilişki var. O ilişkinin nasıl olduğu önemli. Tek başınaysan ve kendinle mutsuz bir ilişki yaşıyorsan, yaydığın enerji mutsuzluk üzerineyse kendi başınayken de mutlu olduğun şeyleri yap.
Kendini sev. Ruh eşini arama, ruh eşi ol!
Tolga: Tek başınaysanız eksik değilsiniz, tek başına mutluysanız tamam ama bilin ki yakında duran birisi olunca kendi başınayken görmeyeceğiniz şeyleri de görüyorsunuz. Zenginleşiyorsunuz. Zenginleştiğinizde daha iyi hissediyorsunuz. Her sabah o zenginliği yaşamak ile ilgili bir karar veriyorsunuz. “Yanımdaki insan doğru insan mı?” dünyanın en korkunç sorusu… Doğru ne, yanlış ne, neye göre, kime göre? İnsandan bahsetmiyoruz, ilişkiden bahsediyoruz. Bu ilişki beni zenginleştiriyor mu diye sormak için siz önce ruh eşi olun, gerisi gelecek zaten.
Pozitif Dergisi 2015/04