Pınar Salahoğlu

Takip edildiğimizi bilerek hareket etmek

Takip edildiğimizi bilerek hareket etmek

‘Bana kendim olmak yetmiyor’ demiş Borges bir kitabında. Sosyolojik ve psikolojik boyutlarıyla üzerinde durulması gereken en önemli konulardan birisini özetleyen şahane bir söylem.

Pınar Salahoğlu Wellbeing Koç

Pınar Salahoğlu
Wellbeing Koç

Son zamanlarda sosyal medya üzerine kurulu filmlerden, yine aynı konu üzerine yazılan dergi yazılarından ve yapılan yoğun haberlerden anladığım, artık herkes kara kutusundan az da olsa mustarip. Kara kutudan kastım hiç elimizden düşürmediğimiz telefonlarımız. “Alo” dediğimiz bir iletişim aracı olmaktan çoktan çıkmış bu aletler, günümüzün neredeyse üçte birini alıp götürüyor. Mesajlar, uzun yazışmalar, iş mailleri, aklımıza takılan ne varsa anında sorgulayabildiğimiz Google, görüntülü aramalar, son dakika haberleri, sağlık uygulamaları, bankacılık işlemleri ve daha nicelerini yaptığımız elimiz ayağımız. Buraya kadar her şey oldukça işlevsel görünüyor. Ve de öyle. Peki bundan sonrasına bir bakalım. Sanal ortamda kimlik geliştirme ve sosyalleşme çabası emsali aplikasyonlar.

İnternet üzerinden kişisel profillerimizi oluşturarak sanal benliklerimizi kurguladığımız, çoğumuzun işi ileri götürüp olmak istediğimiz kişi gibi davrandığımız ya da taklit ettiğimiz kimlikler. Var olan hesaplarımızın sahte bir dünyayı anlattığı söylemi oldukça sert bir söylem olacaktır. Söylemek istediğim sahte olmasa da sadece en iyi taraflarımızı ortaya çıkardığımız, zaman zaman “-mış gibi” yaptığımız, olumsuz yönlerimizden hiç bahsetmediğimiz bir “ben”.

Sürekli içerik üretip yüksek paylaşımlarda bulunma ve bir etkileme sanatı kurgulama ya da gündemi belirleyen konularla ilgili “Benim de bir fikrim var” deme çabası içindeyiz. Zaman zaman bir fikrin önderiymiş gibi algılanmak, takipçilerimize haberi ilk önce vermek istiyor, sanki bir yarışın içindeymişiz gibi davranıyoruz. Kendimizden daha ‘cool’ paylaşımlar yapılmasından hoşlanmıyor, mutsuz oluyor, daha iyi görünmek için yine aynı sanallığın içinde zaman harcıyoruz. Yan yana geldiğimizde felsefe konuşmazken, profilimiz felsefe gurusundan hallice bir hale bürünebiliyor. Ya da bir sanat tutkunu ya da sağlıklı yaşam rehberi…
Takip edildiğimizi bilerek hareket etmek… İşte bütün meselenin temeli; egomuzu besleme hareketinin hemen ardından gelen ve bizi etkisi altına alan belki de en önemli psikolojik boyutlardan bir tanesi.

“Ne yediğimizden ne giydiğimize, nerede olduğumuzdan evimizde ne yaptığımıza kadar sabah uyanınca başlayıp gece yatakta son bulan paylaşımlarla herkes herkesi biliyor.”

Sanal ortamdaki davranışların temel motivasyonu kendine yeni bir ben inşa etmek. Tanınmak, bilinmek, değer görmek, güçlü hissetmek, beğenilmek gibi isteklerin etrafına inşa edilen bu kimlik ilk zamanlar mutlu ediyormuş gibi gelse de zaman içerisinde yeterince “like” almayan paylaşımlardan sebep yoğun üzüntüleri de beraberinde getirebiliyor. Beğenilme ihtiyacı yerini reddedilme korkusuna bırakabiliyor. Yeni bir kimlik yaratayım derken kendi kimliğinden olmak, tam da böyle oluyor. Gerçekle olan bağlantının kesilme noktasına gelmesi ise işten bile değil.

Bir de üzerine pek konuşulmayan mahremiyet konusu var. Ne yediğimizden ne giydiğimize, nerede olduğumuzdan evimizde ne yaptığımıza kadar sabah uyanınca başlayıp gece yatakta son bulan paylaşımlarla herkes herkesi biliyor. Sanal ortamda yaşanan ilişkilere ve ihanetlere girmiyorum bile. “Sanal ihaneti” sadakatsizlik olarak görmeyen bir toplum olmaya çoktan başladık bile. Sanırım onlara göre sanal olanı unutmak ve affetmek daha kolay.

Olduğunuz halinizle eşsiz olduğunuzu size tekrardan hatırlatacak dostlarınızla ve ailenizle yüz yüze paylaşımlarınızın arttığı, çocukken tuttuğunuz hatıra defterlerinizin, albümlerinizin ortalığa çıkarılıp size kim olduğunuzu hatırlatacağı anlarınızın çoğaldığı günler dileğimle…

Yorum Ekle