YAZI: HANDE AKIN
Duygularımı ifade ettiğim eski defterlerimi karıştırıyorum. Kendimin bin bir haline şahit oluyorum. İstedikleri olmayınca üzülen, kızan, hayal kırıklığı yaşayan, on yaşlarındaki çocuk ergen halimi, sonra kendini yeniden umutla besleyip inançla inşa eden yetişkin halimi görüyorum. Hayal kırıklıklarının ardında yaşam derslerini fark etmeye çalışan bir bilinç hali… İnsanlık hali…
Öncelikle çektiği sancıyı dile getiriyor. Hislerini ve duygularını, “Kim ne der? Ne düşünür?” diye irdelemeden kalbine geldiği gibi söylüyor, yazıyor. Hatta tüm çıplaklığıyla kendini bir kitapta ifade ediyor. “Bu benlik… Ben kimim?” sorusunu sordukça yepyeni hallerini fark ediyor. Kıskançlığını, kindarlığını, utangaçlığını, kendini ve başkalarını suçlamalarının arasına sıkışan pişmanlığını gördükçe şaşkına dönüyor. İyi ki görüyorum hallerimi, görmesem kabul edebilmem daha zor olabilir. Aldığım yegane öğreti “koşulsuz sevgi”yi kendime ispat edercesine, delicesine duygularımı kabul edip ifade ederek şefkatle sarmalamaya çalışıyorum Hande’yi…
Kendimi sevginin iyileştirici gücüne, kendimden kendime şifa niyetine teslim ediyorum. Duygularımın bu en yüksek titreşimdeki enerjiye dönüşebilmesi için aslında özümün talep ettiği deneyimleri yaşadığımı fark ediyorum. İtirazım bitiyor, olana razı geliyorum.
“Kendime ilaç” niyetine yazıyorum. Yazdıkça duygularımı, farkındalıklarımı, hayat derslerimi gördüm ki hepimizin ortak noktası bunlar… Tüm duygular, hisler yoğunluğu farklı olsa da hepimizde varlar. İşte bizi birleştiren, kaynaştıran da bu… “Ben senin gibiyim, sen benim gibisin.” Bu benzerlik, bu aynılık hissi. Duyguların ortak dili… Özümüzün birliği, tekliği… Davranışlarımızı belirleyen, kararlarımızı etkileyen duygularımız; kişiliğimizin yansıması… Yaşadığımız anın tazeliği ve gerçekliğiyle, bu duygular bilinçaltımızdan, hüküm ediyor, kontrol ediyor her birimizi. Farkında mıyız? Kendimize cesur ve güçlü sorular sorabilirsek fark edebiliriz. Fark ettiklerimizi dönüştürebiliriz. Bu şansımız var! Peki bu dönüşüm ne işe yarıyor? Şimdilerde çok moda olan bu değişim dönüşümün manası nedir?
“ İletişim dilinizde nasıl bir duygu var? Kelimeleri özenle seçseniz de o kelimelere yüklediğiniz hangi duygunun enerjisi? İlişkilerinizin yürümediği, tıkandığı, sorun yaşadığınız noktada; lütfen kendinize sorun”
İletişim dilinizde nasıl bir duygu var? Kelimeleri özenle seçseniz de o kelimelere yüklediğiniz hangi duygunun enerjisi? Sorunlu ilişkilerimizin temelinde iletişim kurmayışımız ya da kurduğumuz iletişimde duyguların çatışmasını yansıtıyoruz. Bunun sonucu olarak da tıkanıyoruz. Hayatımız tıkanıyor. İlişkiler kopma noktasına geliyor, yürümüyor. “Ben haklıyım!” da durdukça haklı olmaya çabalamak mutsuzluğa hem kendimizi hem de ilişkide olduğumuz kişileri mahkum ediyor. Şimdiye kadar elimden geldiğince, dilim döndüğünce sevgi diliyle kurduğum iletişim; ilişkilerimi güçlendirdi, derinleştirdi, güzelleştirdi. Bunu yapabilmek için gönlümün istemesi, sevgiyi hissetmem gerekti. Her zaman mümkün oldu mu? Hayır! Çünkü içinden geçmekte olduğum duygular o kadar yoğundu ki özümdeki sevgiyi değil ifade etmeme, hissetmeme bile engeldi. Duygularımı bir film izler gibi izleyebileceğimi, gözleyebileceğimi, hissederek başka bir şeylere kanalize edebileceğimi bilmiyordum. Bu öğrenilince de hemen uygulanabilen bir hal değilmiş. Çünkü bir şeyi tam olarak öğrenmek; yaşadıkça, deneyimledikçe ve zamanla olabiliyormuş. Niyetiniz varsa elbette!
Tüm bunlar yaptıkça işe yarıyor. İletişim dilinizde çatışma yaratan duyguları bırakabilince yegane güç sevgi galip geliyor. İletişimde olgunlaşabilmek, sevginin diliyle iletişim kurabilmek ayrı bir tat, ayrı bir keşif, bir macera… Önce kendini tanıma olgunluğu geliyor, ardından sevgiyle iletişim kurabilme ve ilişkiler yaşayabilme olgunluğu… İşte o zaman her kalbe şifa olan sevgi dilini herkes duyuyor, anlıyor. Sevgilerimle…