Farkındalık

Mutluluk sandıklarımız sahip olunca tükeniyor

Mutluluk sandıklarımız sahip olunca tükeniyor

Mutluluk denen şeyin sandığımız gibi olmadığını, beklediğimiz yerden gelmediğini birçoğumuz fark ettik. Şık evler, yepyeni elbiseler ya da her seferinde büyüyen hedeflerle bu iş olmuyor. Ne yapacağız peki? Bu bilgi ile eskisinden daha mı çaresiziz yoksa harika bir anahtarı mı elimizde tutuyoruz?

ASLI ÖRNEK

Nimet Erenler Gülkökü, “Hepimizin DNA’sında veya ruhunda var olduğu halde unutturulan evrensel bilgiyi yeniden hatırlamalıyız. İşte içe dönüş dediğimiz şeyin önemi de burada saklı. Mutlu olabilmek için de maddi varlığımızla ruhsal varlığımızı buluşturmak zorundayız” diyor

Nimet Erenler Gülkökü, “Hepimizin DNA’sında veya ruhunda var olduğu halde unutturulan evrensel bilgiyi yeniden hatırlamalıyız. İşte içe dönüş dediğimiz şeyin
önemi de burada saklı. Mutlu olabilmek için de maddi varlığımızla ruhsal varlığımızı buluşturmak zorundayız” diyor

 

Aslında her birimiz belli bir bilgi birikimiyle doğuyoruz ama gündelik koşturmacada göstermelik zamana ayak uydurmak için unutuyoruz. Oysaki iç dünyamıza yapacağımız küçük bir seyahatle bunu yeniden hatırlamak mümkün. Ancak bu seyahat, zaman ve özen istiyor, sabır gerektiriyor. Bazen de yanmayı… Sosyolog, Zen Eğitmeni ve Yazar Nimet Erenler Gülkökü de kendinde bu süreci deneyimleyenlerden.

“Küllerinden Doğmak- Arayış ve Uyanış” isimli kitabında bu konulara değinen Gülkökü, beğenmediğimiz davranışları nasıl değiştirebileceğimizi de şu sözlerle anlatıyor: “Önce kabullenmemiz gerekiyor. Ardından bunu nasıl dönüştüreceğinizi düşündüğünüzde, üçüncü aşama olarak uygulama hali geliyor.

Ortam buna müsait olduğunda eyleme geçmek ve bunu uygulamak gerekiyor. Çünkü beyin tekrara dayalı olanı öğreniyor. Eğer hoşlanmadığınız özelliğinizi düzeltmezseniz, hayat hep aynı şeyi yaşatacak.”

Kişisel gelişimi seçme nedeniniz neydi?

Kendimi, yaşamı, insanı ve insan doğasını anlamaktı. Öğrenmeyi ve hayatı anlamayı; anladığımı paylaşmayı, duymayı değil de karşımdakini dinlemeyi seviyorum.

Kendimi anlamaya çalışıyorum çünkü kendimi anlarsam, karşımdaki insanı da anlıyorum. İnsanın kendi potansiyelini keşfetmesi, kendi içinde ne var ne yok, hangisi ona engel, hangisi onu daha iyi bir noktaya götürecek bütün bunları ayırt edebilmesi gerek. Bana göre kişisel gelişim bir tür, “kendini gerçekleştirme eylemi”dir. Özetle, içimdekini anlamak isterken kendimi bu gelişimin içinde buldum diyebilirim.

“Küllerinden Doğmak” isimli kitabınızda, “Ruh doğar, bedenlenir ve bu bedendeyken bildikleri zamanla bozulabilir. Ama ruh hatırlar” diyorsunuz… Ruhun hatırlaması nasıl olur?

Ruhun bir karma planı var. Bu dünyaya sadece yaşamak amacıyla gelmiyoruz. Ancak o kadar dünyasal şartlanmalara tabi oluyoruz ki karma kısmını unutuyoruz. Hayat bir sınav ve hepimizin vermesi gereken sınavlar var. Bu sınavları biz burada yaşayarak öğreniyoruz ve biz, bu dünyada neyi anlamışsak, öte âleme de o oranda bir kavrayış götüreceğiz.

Ölümle her şeyin bittiğini düşünmüyorum. Ben doğa ve evren yasalarında bir döngünün olduğuna inanıyorum. Ölüm diye bir şey yok, sadece geçiş var. Bunu kitaplarımda da yazdım. Gözümüzün önünde ince bir pe rdevar ve biz, o perdeyi aralayamıyoruz.

Bazen hayatımıza biri giriyor ya da bir şeyler yaşıyoruz ve o perde birden açılıveriyor. Benim bilgilerimi ortaya çıkarmama aracılık eden de bir Zen ustası oldu. Hepimizin içinde var olan fakat unutturulan bilgi kodlarının açığa çıkması için çalışıyorum.

“ Zen, her yerde ve her şeyin içindedir. Yolda, evde, yerken, uyurken, konuşurken…”

Zen nedir biraz açar mısınız?

Zen, her şeyi yerli yerine oturtmak demektir. Zen aynı zamanda kadın anlamına da gelir. Birçok bilim dalına kaynaklık eder. Bir derin düşünme yöntemidir. Kesinlikle bir din değildir. Zen, her yerde ve her şeyin içindedir. Yolda, evde, yerken, uyurken, konuşurken…

Zen eğitimi alan öğrenciler, kısa bir süre sonra kendilerindeki gelişimi fark ederler. “Anlatılması zor ancak yaşanan bir farkındalıktır” diyebilirim.

Peki o Zen ustasıyla nasıl tanıştınız?

Bu Zen ustası aslında sade bir vatandaş gibi yaşayan biriydi, ben onda bir bilgi olduğunu anladım. Bu bilgiye ihtiyacı olan ruhların olduğunu ve bunu mutlaka anlatması gerektiğini söyledim.

Kendisi de bana her seferinde “Ah siz ne bildiğinizi bir bilseniz” derdi. Düşünmeye değer bir cümleydi. Ne bildiğimi bilmek istiyordum. Böylece kendimi anlamaya dair büyük bir adım atmıştım.

Ama bu kişiyi de fark etmeyebilirdiniz.

Yine kendini bilmek, karşınızdakinin değerini anlamakla ilgili bir şey bu… Bilinç böyle bir şeydir. Siz hangi bilinç düzeyindeyseniz, karşınızdakinin bilinç düzeyiyle o frekansı tutturabilirsiniz. Karşınızdakinin ne bildiğini fark etmek, sizin bilginizle sınırlıdır.

Zen ustasıyla karşılaşmadan önce de bir şeyler yazıyordum ama derinliğinin tam olarak idrakinde değildim.. 17 senedir birlikte sürdürdüğümüz çalışmalarımız, öğrenirken öğretmemi, öğretirken öğrenmemi sağladı. Bu bilgi, kitaplarıma ve eğitimlerime yansıdı. Öğrenme bitmiyor, hayatım boyunca da devam edecek.

Sosyoloji eğitimini almaya kitapları yazarken mi; Zen ustasıyla tanıştıktan sonra daha derinleşmek için mi karar verdiniz?

Bu çok daha eskilere dayanıyor. Ben Doğu kökenli bir ailenin kızıyım. Liseyi bitirince üniversiteye gitmeyi çok istemiştim. Elazığ Atatürk Lisesi mezunuyum; bizim zamanımızda liseyi bitirmek çok büyük bir eğitimdi. Üniversite sınavlarını kazanmama rağmen, babam beni başka bir şehre göndermeyi istemedi. Yıllarca rüyalarımda okula gitmem gerektiğini hatırlıyordum ama nedense bir türlü gidemiyordum.

Bu kabus gibi rüyalarım yıllarca sürdü. Bir gün “Bilinçteki Sıçramalar” adlı üçüncü kitabımı bitirdiğimde bir rüya gördüm. Yıllarca rüyalarımda gidemediğim okula bu kez rüyamda ilk defa gitmiştim. Rüyada büyük bir amfide kalabalık beni bekliyor ve “Neredeydin?” diye soruyorlardı.

Sabah uyandığımda bu rüyanın bana bir mesaj olduğunu düşündüm. Yeniden sınavlara girip denemeye karar verdim. İyi ki denemişim. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü kazandım ve yüksek onur öğrencisi olarak bitirdim. Kitaplarımda “Hayat bir okuldur” diyorum.

Yaşamadığım hiçbir şeyi de yazmıyorum. Mesela kendi bedenimin bu disiplini yansıtmasına özen gösteriyorum. Çünkü iyi bir eğitmen sadece sözleriyle değil, uyguladığı ve yansıttığıyla da örnek teşkil eder. 52 yaşındayım ama görenler daha genç gösterdiğimi söylüyor. Çünkü süreç sürtünmesine tabi olmuyorum.

Süreç sürtünmesi nedir?

Süreç sürtünmesi, bir olaya tek boyutlu takılıp kalmak, içinde bocalamak, boğulmaktır. Dışına çıkamamak, olanı görememektir. Sürekli kendi içinizde tekrar eden konu, adeta iki cismin birbirine sürtünmesi gibi bir şeye benzer. Olay zihninizde uzar uzar ve yaşlanmanızı hızlandırır.

Peki siz böyle süreçlerin nasıl üstesinden geliyorsunuz?

Hayat, her zaman güllük gülistanlık olmuyor. Karşımıza çıkan her olayda duruşumuz büyük önem kazanıyor. Ben de pek çok olay yaşadım. Oğlum, motosikletle kaza yaptı ve beş gün komada kaldı. Bu süre boyunca ağlayıp, dövünmedim. Aslında bu kısım gerçek bir yaşantı olarak kitabımda yazdığım çok önemli bir yaşam bilgeliği anekdotudur. Ve okunduğunda ne demek istediğim daha net anlaşılacaktır.

Bütün gücümü duyularımdan arındırıp sadece “yaşam mücadelesi veren bir ruha nasıl destek olabilirim”e konsantreydim. Yoğun bakımın kapısını çaldım ve başhemşireye oğlumla konuşmak istediğimi söyledim. Kabul etmedi. Aradan beş dakika geçti, yoğun bakımın kapısı açıldı ve beni içeriye aldı.

Güvenli bir ses tonuyla oğlumla konuştum, beni duyduğunu biliyordum. “Hepimiz dışarıdayız ve senin iyileşmeni bekliyoruz oğlum” dedim. O ara başhemşire konuşmalarımı, davranışlarımı izliyormuş. Sonraki gün yanıma gelerek, “Sizi hayranlık ve hayretle izledim. Oğlunuz bu kadar ağır bir durumdayken siz nasıl bu kadar güçlü kalabildiniz? Bu kadar güçlü olmanın sırrı nedir? Sizin gibi birine bunca yıldır ilk defa rastladım. Bunu size yaptırabilen güç nedir, bana anlatır mısınız?” dedi. İşte o zaman öğrendiklerimi ne kadar yaşadığımı anladığım andı. Sevgi, ağlayıp dövünmek değil, biz gerçek sevgiyi tanımıyoruz.

Gerçek sevgi duyularınızın peşinden giderken verdiğiniz tepkiler değil, evrensel bilinçle yaklaşmaktır. Elbette bizim gibi eğitmenler de insan ve duyulara tabi. Ancak bizler irade, bilinç ve farkındalıkla bunun üstesinden gelebiliyoruz. Tüm uyarılarıma rağmen oğlum motosiklet kullanmayı tercih etti, alması gereken bir bilgi vardı ama bu bedel ağır oldu. Onun aldığı dersin yanında ben de bu evrensel yasaları ne kadar sindirip, sindirmediğimi test ettim. O da benim sınavımdı.

“İYİ BİR EĞİTMEN HER AN KENDİNİ EĞİTENDİR”

Kişisel gelişim öğreticileri çok fazla. Siz de sosyal medya aracılığıyla geçtiğimiz günlerde bir serzenişte bulundunuz. Neydi sizi bu noktaya getiren?

Son yıllarda kişisel gelişim üzerine birçok kişi ortaya çıktı. Bunlar arasında iyi olanları ayırmak şartıyla toplumu çok yanlış yönlendiren ve söylemleriyle adeta zehirleyen kimlikler var. Fakat bir sosyolog olarak diyebilirim ki; onların peşinde gidenler, nasıl bir felakete sürüklendiklerinin farkında değiller.

Çünkü bunlar kişinin yanlışını, eksiğini görmesini sağlamıyorlar, aksine egolarını daha da büyümesini sağlayan sözler sarf ediyorlar. Örneğin, “Sen iyisin, mükemmelsin, değerlisin ama o kötü, değersiz, kendini bilmez” gibi…

Oysa hiç kimse diğerinden daha değerli veya değersiz değildir. Hepimiz insanız. Birbirimizi anlamalı ve anlaşmalıyız. 17 yıldan beri bu sürecin içerisindeyim. Her gün saatlerce okuyor ve araştırma yapıyorum. Aynı zamanda eğitmenlik yapıyorum ama buna rağmen ben kendime “kişisel gelişimciyim” demedim.

Yaptığınız işi nasıl tanımlıyorsunuz?

İlk defa bu yıl “Zen eğitmeniyim” diye ifade etmeye başladım ki, öğrenimim bitmiyor. Sosyoloji eğitimimin üstüne bir eğitim daha ekliyorum, o da Aile Danışmanlığı eğitimi. Böylece hem Batı bilimi hem de mistik felsefe bir arada olacak.

Şunu söylemek istiyorum; insan hayatıyla ilgileniyorsunuz ve bunun bir sorumluluğu var. Her öğretmen iyi eğitim verebilir mi, her resim yapan iyi bir ressam olabilir mi? İşte, bu böyle bir iş. İşinizi aşkla, sanatkârane yapmalısınız. Ben hayatımı bu bilgiye adadım. Siz hayatınızda yapamadığınız hiçbir şeyi başka birine de önermemelisiniz. İyi bir eğitmen, her an kendini eğiten ve bunu hayatına taşımış kişidir.

“Kişisel gelişim, okuldan daha önemli bir eğitimdir” diyorsunuz. İddialı bir söylem değil mi?

Okul didaktik bilgi veriyor. Okul bitince unutup gidiyorsunuz. İnsanın unutmadığı şeyler nedir peki? Yaşadıkları, hayata taşıdıklarıdır. Kişisel gelişim dediğimiz, kişinin kendi iç dünyasını anlama yolculuğudur. Kutsal mekanlarda “Kendini bil” yazar. Bu cümle, kişisel gelişimin tarifidir aslında.

Kişisel gelişim, kişinin kendini anlamasının, yeteneklerini tanımasının bir yoludur; parayla ölçülemeyecek kadar değerlidir. Ruh maddeyi besler ama madde ruhu besleyemez. Maddeye yönelirseniz, canlı cenaze gibi olursunuz. Hepimiz yolcuyuz bu hayatta.

Bırakacağımız en büyük miras insanlık adına onurlu bir yaşam birikimidir. Bedenlerimiz ait olduğu toprakla buluşurken düşüncelerimiz evrende salınarak varlığını sürdürecek. Bu dünyada ben de kendimde rahatsız olduğum yönlerimden arınmaya çalışıyorum. Çalıştıkça rahatlıyorum.

Kolay oluyor mu?

Yüzleşmek zor oluyor. Bunun için önce kabullenmek gerekiyor. Ardından, “Bunu nasıl dönüştürebilirim?” dediğinizde, üçüncü aşama olarak uygulama hali geliyor. Ortam buna müsait olduğunda eyleme geçmek ve bunu uygulamak büyük önem arz ediyor. Çünkü beyin tekrara dayalı olanı öğreniyor. Eğer hoşlanmadığın özelliğini düzeltmezsen, hayat hep aynı şeyi yaşatacak.

 Instagram’da herkes mutlu ama yalnız kaldıklarında durum değişik olabiliyor. Hem kişisel gelişim üzerine çalışan hem de sosyoloji eğitimi almış biri olarak siz neyi öneriyorsunuz? Kişiler mutsuzluk halinden nasıl evrilebilir?

Mutlu olabilmek için en önemli ilk adım; maddi varlığımızla ruhsal varlığımızı buluşturmaktır. İnsan kendi yeteneklerini sağlıklı işletirse, geleceğe yönelir ve mutsuzluk oluşmaz. Sosyal insanın adına mutluluk dediği şey, sahip olduğunda biten şeydir!

Gerçek mutluluk; huzur, dinginlik, sükûnet, bir şeyin doğasına uygun davranmak, hemen tepki vermemektir. Çünkü istenç güdüsel bir şeydir. Hemen şimdi olsun ister. Zihin disiplini çok önemlidir. Çünkü zihinsel disiplin demek; akıl, duygu, irade, sezgi ve düşünce bütünlüğü demektir.

İnsan kendi iç disipliniyle evren arasında bağ kurduğunda mutluluk ya da mutsuzluğun olmadığını anlıyor. İnsanlar mutluluğu duyular üzerinden algılamaya çalıştıkça gerçek mutluluk oradan uzaklaşacaktır. Mutluluk, ne maldır ne de şöhrettir. Mutluluk, içindeki Yaratıcı’yla buluşmayı başarmaktır.

HEPİMİZİN RENGİ VE TONU FARKLI

Kitabınızda yer alan, “Yaşamak bir sanattır, bilene” başlıklı yazınızda insanların istediklerini aslında bilerek istemediklerini söylüyorsunuz.

Ne istediğini bilmek o kadar önemli ki… Mesela arkadaşının yakışan elbisesine özenip, “Benim de böyle olmalı” diyenler var. Ama o elbise senin üzerinde nasıl durur? Belki de senin daha farklı bir tının vardır. O tınıyı bulduğunda sana daha çok yakışacaktır. Herkesin kendine yakışanı yansıtması gerekir. Hepimiz bir çiçek gibiyiz; renklerimiz, tonlarımız farklı…

Bunu bir araya getirip, onu yansıtalım. İşte bunları anladığınızda yaşamı sanata dönüştürüyorsunuz. Sanat bir şeyleri ortaya çıkarabilmek, doğurtmaksa eğer kendi kendinizde olanı doğurtun ve taklitten uzak durun. Esinlenebilirsiniz, hoşunuza gidebilir ama fark yaratıp, kendinizi yansıtın.

Yorum Ekle