Kitap

Aşkın gözü kör değil gerçekten “gör” olmaktır

Aşkın gözü kör değil gerçekten “gör” olmaktır

Zaman alçakta sürünmek değil, özgürce uçmak zamanı… Bunu yaşayabilmek için bir kaldıraca ihtiyaç var ve bu da insanlığa bahşedilen en güzel mertebe olan aşk!

Burcu Öztınaz Kömürlü

 

Meditatif rehber, yogi Mert Güler, “Aşka Kanat Aç” adlı yeni kitabında hakiki aşkı bulmaya duyduğumuz isteği anlatıyor, günümüzün sahte aşklarına meydan okuyan bir Gece Kelebeği’nin öyküsünü… “Kelebeklerin içinde bir tür var ki, böylesine bir aşık dünyaya gelmemiştir” diyor. “Üstelik bu kelebek kendi türüne aşık değildir. Işığa aşıktır, ateşe aşıktır. Sanki aşkı, maneviyatı, kutsallığı, dönüşümü, içselliği çıplak gözle görüp idrak edebilmemiz için yaratılmıştır. İsmi ise pervane, nam-ı diğer gece kelebeği. İnsan aşka onun gibi kanat açarsa, aşkların en güzelini yaşayacaktır.” Şem ile pervanenin aşk hikayesi tasavvufi yorumla ilk kez Hallac-ı Mansur tarafından anlatılmış. Şemin mürşide, pervanenin müride benzetildiği eserler yüzyıllardır aşkla yanan gönüllere ilham olmuş. Mert Güler de kitabında, kendini bilmeyen insanın özgürleşemeyeceğini, bir kelebek gibi kanatlanamayacağını ve kutsal bir değer aramadığı takdirde yaşamını tırtıl olarak sürdüreceğini dile getiriyor. “Bu kitapta şem ve pervanenin kendi içsel dünyama kattıkları aracılığıyla içimi döktüğüm sayfalarla karşılaşacaksın” diyor okurlara.

“Aşka kanat açmak için özgür kanatların olmalı…” Bunun altında neler gizli? Biraz anlatabilir misiniz bize?

Aşk çok özel bir kavram, zarif ve yüksek bir enerji ama ne yazık ki o da çağımızda birçok şey gibi sıradanlaştırıldı, önemsizleştirildi, değersizleştirildi. Maddiyata, nesneye indirgendi ve fiyat biçildi. Aşkta şekil olamaz, bu şekilde gerçek aşk yaşanmaz. İlahi de olsa, beşeri de olsa onun kapısından girebilmek için cesur, sezgisel ve saf olunmalı. Tıpkı küçük bir çocuğun doğallığında yani şartsız, hesapsız, koşulsuz. Aşkta ego yoktur, aşkın ateşiyle erir gider. Günümüz aşklarının çoğu sahte; yürekle değil, mantıkla yürüyor çoğu ilişki. Akıl yürüterek ya da mantıklı davranarak ulaşabilecek bir mertebe değildir bu. Bağımlı olunmaz, derinden bağlı olunur. İlişkide tutkulu ve tutuklu kalınmaz, özgürce paylaşmanın güzelliği ve ferahlığı yaşanır. Zaman alçakta sürünmek değil, özgürce uçmak zamanıdır. Bunu yaşayabilmek için bir kaldıraca ihtiyaç vardır. Bu hal ise insanlığa bahşedilen en güzel mertebe olan “aşk”tır.

En büyük ziyan kişinin kendi potansiyeline göre yaşamamasıdır. Potansiyeli su yüzüne çıkarmak için ikinci defa doğmak, başka bir boyuta geçmek gerekir

Bir tırtılın kelebeğe dönüşme  sürecinin, insanın kendine yaptığı yolculukla benzeştirilmesi, kitabın ana eksenini oluşturuyor. Bu potansiyeli ortaya çıkarmak için ne yapmak gerekiyor?

En büyük ziyan kişinin kendi potansiyeline göre yaşamamasıdır. Potansiyeli su yüzüne çıkarmak için ikinci defa doğmak, başka bir boyuta geçmek gerekir. Bu tırtılken, kozayı yırtıp kelebek olma halidir. Maalesef çok yoğunuz, her şeye vaktimiz var da bir kendimize ayıracak neredeyse birkaç dakikamız bile yok. Bu metaforu kullandım çünkü bu kadar koşuşturmacada yüreklere dokunabilmek ve okurun dikkatini çekebilmek için fazla vakit yok. Okurlarımın doğrudan tüm duyu organlarında hissedebileceği bir kurgu var bu kitapta. Şem ve gece kelebeğinin kendi içsel dünyama kattıkları aracılığıyla okurlarıma kendilerini keşfetmeleri konusunda farkındalık yaratmak için ilham olmak istiyorum. Çünkü, kişinin kendini yakından tanıması, bilmesi ve anlaması gerçek aşka ulaşabilmesi için büyük bir adımdır. Değişimin en büyük engeli, zihinsel dirençlerdir. Bilinmeyen bir mutluluk için, bilinen bir mutsuzluğu bırakabilmek risktir, cesaret ister. Bilinmezlik kuşku doğurur. Ben buna “acaba sendromu” diyorum. Acaba yapabilir miyim? Acaba hak ettim mi? Acaba oldum mu?

Bu “acaba”lara doğru yanıt bulduğumuzdan nasıl emin olacağız?

Zihin değişime hazır değilse, önce sol beyin devreye girer. Sol beyin riski sevmeyen matematikçi, hesapçı, garantici ve analizci bölümdür. Değişime karşı koyar; zihni şöyle bahanelerle oyalamaya çalışır: “Eski köye yeni adet getirme, belki sonra, bakarız…” Sağ beyin ise sezgisel, bütünsel ve yaratıcıdır. Değişim onun işidir, aynı zamanda üretkendir. Mantık için tırtıl kozaya girerse ölür. Sezgi içinse kozaya girip kelebek olmak için doğal evrimini tamamlamalıdır. Kendini gerçekleştirmek isteyen bir kişi kozasını kendisi yapmalı, içsel yolculuğunun sırlarını kendisi keşfetmelidir. Böylece insanlık başka bir boyuta ulaşabilir.

Sağ beyin mi, sol beyin mi konuşuyor; sezgimiz mi, zihnimiz mi? Bu ayırt edilmesi en güç mesele. Bunu nasıl anlayacağız?

Zihin vahşidir. Onunla savaşmayı bırakmak gerekir. O eğitimli ve çok akıllıdır ancak her şeyi bilen bir tavrı vardır. Bu sebeple çok yanılır. Bunun için zekayı kullanmak ve sevgi tek çözümdür, çünkü sevgi dönüştürücüdür. Zihin yanıltıcı olabilir. Şöyle bir örnekleme üzerinden anlatayım. Günümüzde zengin ve şöhretli insanların gösterişli yaşamlarına duyulan aşırı hayranlık, kişinin kendini keşfinde büyük bir engeldir. Çoğu zaman sorgusuz sualsiz onlar gibi zengin ve ünlü olmak isteniyor. Bu da hakiki aşkı ve özgün yaşamayı gölgeliyor. Çünkü tüm mesaisini başkalarının hayatlarına harcayan bir kişi kendi iç sesini nasıl duyabilir? Yüreğin sesini duymak için başta meditasyon olmak üzere, kişiyi kendisiyle tanıştıracak çalışmalar yapması gerekiyor. İçsellikte yükseldikçe, olağanüstü bir evrenin parçası olduğumuzu keşfettikçe, yaşadığımız aşklar da kutlamaya dönüşecek. Olgunluğa erişmek için bedeller ödenmelidir. Bu bedellerse gerekli dersler çıkarılıp yeni bir dönüşüme yol açtığı ölçüde değerlidir.

KULAKTAN FİLİZLENEBİLMEK İÇİN SOHBET GEREK

İçselliğe adım atmak isteyenlere neler önerirsiniz?

İki doğum yaşarız; biri fiziksel yani madde aleminde, diğeri ruhsal yani mana aleminde. İlki rahimden, ikincisi ise kulaktan döller. Kulaktan filizlenebilmek için hakikat hakkında aşkla yapılan sohbete ihtiyaç vardır. Sufilikte aşk, muhabbettir. Bu muhabbetin tohumunu ise ancak doğru bir rehber atar. Kişinin can kulağı ile dinleyip özümsemesi içsellikte gelişim göstermek açısından önemli. Nasıl ki çırak ve kalfa olmadan usta olunamaz, bu yol için de bir ustaya ihtiyaç vardır. Bunu tek başına öğrenmeye çalışmak ya yolu şaşırtır ya da vakit kaybettirir. Rehber bir rol modeldir. Derviş bilincine erişmek kolay değildir. Çünkü bedeni ve zihni ıslah etmek icap eder. Nefs terbiye edildikten sonra aydınlığa doğru aşkla yol almak mümkün hale gelir.

Doğru rehberi bulduğumuzdan nasıl emin olacağız?

Benim bugünlere gelmemde hocalarımın etkisi çok büyük. Futbol antrenörlerimden başlayarak NLP ve dans eğitmenlerim, yoga, zen ve sufi üstatlarımla hala çok özel bağlarım var. Neyin eğitimini alıyorsanız o rehberinizin çok özel bir enerjiye sahip olması önemlidir. Zaten yüreğini dinleyen doğru kişiyi muhakkak bulur. Hayatta birçok hata yapılıyor. Yanlışı yanlışla kapatmamak için içsel çalışmalar yapmalı, bu yolda ilerlerken doğru bir rehber seçilmeli. Bu rehber aynı zamanda özgür ruhlu olmalı. Özgür bir ruh, senden bir özgürlük abidesi yaratır. Tutsak bir rehberse, seni tutsak eder. Çünkü senin ona gitmene tutsaktır; çok fazla takipçisinin, müridinin olmasına tutsaktır; güce ve o topluluğun gücüne tutsaktır. Kendine daima bağımlı köleler arar. Bu nedenle devamlı yasaklar ve dar kalıplar koyar. Peki, “Tek seansta her şeyi çözerim, seni uçururum” diyenler de var. Tam tersi uçmaya değil, gönlüne konmaya ihtiyaç var. Bu hayatta parana, makamına, unvanına talip olan var da gönlüne talip olan var mı? Özgür olmak için kalp gözünün açık, gönlünün derviş olması önemlidir. Mevlana’nın dediği gibi “Bize gözün değil, gönlün gördüğü yürek gerek.”

Sufilerin ‘bu da geçer yahu’ zikri gibi olumlu ya da olumsuz tüm yaşananların gelip geçer olduğunun farkına varmak şifa getirir.

Cesur olmaktan bahsediyorsunuz hep. Aşk ve cesaret nerede ve nasıl buluşuyor?

Aşık olmak konfor alanını terk edip yeni deneyimlere açılmak demektir. Dünya adeta korku enerjisi üstüne kurulu. İşinden çıkarılmak, sevilen birini kaybetmek, terk edilmek, yalnız kalmak, parasızlık korkusu diye uzayıp giden bir liste bu… “Şimdi”yi yaşayamadan geleceğe dair kaygılar yaratılıyor. Sufilerin “Bu da geçer yahu” zikri gibi olumlu ya da olumsuz tüm yaşananların gelip geçer olduğunun farkına varmak şifa getirir. Hayat da gökyüzü gibi, bazen günlük güneşlik bazen de kara bulutlarla kaplı olabilir. Önemli olan şikayet etmeden, hepsinin gelip geçer olduğunu bilmektir. Bu devirde gülümsemek cesaret işidir. Enerjiyi yükseltip insanlara yaymak, sevgi ve merhameti paylaşmak gerekiyor. Korkularla cesareti, nefretle sevgiyi, asık suratla gülümsemeyi yer değiştirdiğimiz zaman korkular çok azalır.

“Kalbinin sesini dinle” diye boşuna dememişler. Aşkın gözü kör değil, gerçekten “gör” olmaktır. Eğer yaşıyorsan, ertesi sabah kalkacak gücün varsa gerçekten yüreklisin. Aşıkken dünyanın tüm nimetleri kutsal birer hazineye dönüşür. Hayatı şiir gibi yaşamak gerekiyor. Yoksa sürekli zalimlerin türküsü mü çalıp duracak?

İçsel arayış yolculuğunun ilk şartı cesarettir, ikincisi çaba, üçüncüsü sabır..” 

Kitapta yol gösterici sorular da var. Mesela onlardan biri: Kişi, kendi içsel yolculuğuna hazır olduğunu, doğru zamanın geldiğini nasıl anlayacak?

Öncelikle kişi karar alıp içsel arayış yolculuğuna başlamalı. Bu hayattan da ne istediğine odaklanmalı ve kendini araştırmaya, geliştirmeye, değiştirmeye ve dönüştürmeye karar vermeli. Bunun ilk şartı cesarettir, ikincisi çaba, üçüncüsü ise sabırdır. Hiçbir meyve zamanından önce olgunlaşmaz. Hiçbir mevsim zamanından önce gelmez. Burada en önemli şeyse enerjinin doğru yönlendirilmesidir.

Peki zihnimizin bizi ele geçirdiğini düşündüğümüz zamanlar vazgeçmeden nasıl devam edebileceğiz bu yolculuğa?

Burada da doğru rehber gerekiyor. Aynı zamanda kişinin hemen vazgeçmemesi ya da yanlış yola sapmaması da önemli. Her şeyden önce en olumsuz bir karar bile, karasızlıktan daha iyidir. Kararsız kalmak çok büyük bir zaman ve enerji kaybıdır. Aslında karar iki aşamadır: Önce karar alınır, sonra karar verilir. Başta hatalar yapılabilir. Bir adres ararken yanlış yollara sapılabilir ama sonunda muhakkak o adres bulunur. Kararsız kalanlarsa harekete geçemez. Doğru kararlara ulaşmak için, geçmişteki yanlış karar basamaklarını kullanmak gerekiyor çünkü onlar doğru kararların mimarlarıdır. Yine konu cesarete geliyor. Korkunun ecele faydası yoktur. Şems-i Tebrizi, “Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmayacağını? Olmadı diye sızlandığın duaya, gün gelir olmadı diye şükredersin” demiş. Özgüven çok önemli.

Temiz bir kalple ve temiz bir niyetle verilmiş kararlardan -başta acı da verse- alınan çok özel dersler vardır.

Şöyle özetleyelim: Karar al, karar ver, çaba göster, sabret. Tüm bunları yaparken de korkuların üzerine gidip cesur olmak gerekiyor. Kendini keşfetmek çetin bir yoldur. Olumlu ve olumsuz yanlarınla, hayal kırıklıklarınla, korkularınla, kaygılarınla, fedakarlıklarınla, arzularınla, beklentilerinle ve sınırlayıcı bütün kalıplarınla hesaplaşıp fatura neyse ödenmelidir. Tabii ki bunu herkes yapamaz. Zaten bu iş her kişinin işi değil “er” kişinin işidir. Mevlana şöyle demiş: “Çalınan her kapı hemen açılsaydı, ümidin, sabrın ve isteğin derecesi anlaşılmazdı.” Sözde mi aşıksınız, yoksa özde mi? Eğer özde yaşanıyorsa aşk, kapısından öyle kolay kolay dönülmez. Bu konuyu da Mevlana ne güzel özetlemiş: ‘Kapı açılır, sen yeter ki vurmayı bil! Ne zaman, bilmem! Yeter ki o kapıda durmayı bil!’ Sabırla o kapıda durmayı öğrenmek gerekiyor. Ona adanmak; perdeleri kaldırır, sırları ortaya çıkarır. Manevi zenginliğe ulaştırır. “ Sufilerin ‘bu da geçer yahu’ zikri gibi olumlu ya da olumsuz tüm yaşananların gelip geçer olduğunun farkına varmak şifa getirir.” “ Temiz bir kalple ve temiz bir niyetle verilmiş kararlardan -başta acı da verse- alınan çok özel dersler vardır

“EN DERİN ÇARESİZLİĞİM İLK KOZAMIN MİMARI OLDU”

Metafor olarak kullandığınız hikaye aracılığıyla, kendi deneyiminizi de anlatıyorsunuz kitapta. Biraz bahseder misiniz kendi hikayenizden?

Aşk derken hayatta her tür aşktan söz ediyorum. Benim de ilk aşkım futboldu. Futbol demek ben, bense futbol demekti. Sakatlandığım zaman geçirdiğim ameliyatlar sonucu doktor “Yürüyemeyeceksin” dediğinde ya tekrar sevecek ya da vazgeçecektim kendimden. Hayatımın merkezini kaybetmiştim. Bundan sonra hayattaki rolüm ne olacaktı? Azmim, çabalarım sayesinde iyileştim. Farklı spor dalları ve dansla ilgilenirken yolum yogayla kesişti. Yıllar sonra anladım ki futbol bana yoğun baskı altında, esnek ve çözüm odaklı olabilme kabiliyeti de kazandırmıştı. Bedensel ve zihinsel esneklik, içsel esneklik de kazandırır. Mevlana’nın “Kolum kırıldı diye üzülme; belki Allah o kırılan kolun yerine sana kanat verecek” sözüyle ilk karşılaştığımda daha iyi anlamıştım. Meğer çok büyük gözyaşı akıttığım en derin çaresizliğim, ilk kozamın mimarı olmuş; daha güçlü bir Mert olarak dışarı çıkmama vesile olmuş.

Yorum Ekle