Kitap

Deniyorum öyleyse özgürüm!

Deniyorum öyleyse özgürüm!

Özlem duyduğumuz bir deneyim belki de bizi hiç mutlu etmeyecek. Hiç aklımıza gelmeyecek bir deneyim belki de bundan sonra hayat amacımız olacak. Denemeden bilemeyiz…O zaman ilk adım zihnimizi “deneme” kavramına yaklaştırmak olabilir.

YAPRAK ÇETİNKAYA

Dr. Ebru Nurluoğlu

Dr. Ebru Nurluoğlu

Kurumlara ve bireylere stratejik yol arkadaşlığı yapan Dr. Ebru Nurluoğlu, son kitabı “Denemeyi Deniyorum”un raflarda yerini almasının ardından kendi denediklerini de sosyal medyada takipçileri ile paylaşmaya başladı. Disiplinli bir şekilde spor yapmayı, daha sağlıklı beslenmeyi, ip atlamayı, spordan eve dönünce önüne konulan tavuk kızartmasını yememeyi deniyor. Onun da herkes gibi bugüne kadar denemekten kaçındığı alanlar var. Önce kendi adım atıyor sonra bizleri adım atmaya teşvik ediyor. Amacı; hayatı hem kendisi hem de onu okumayı takip etmeyi tercih edenler için daha yaşanılır kılmak.

“Denemek” kavramının sizin için önemi nedir?

Bu dünyada keyifli deneyimler yaşamadan ölmemek gibi bir hayalim var. Kanımca denemenin sembolize ettiği en kıymetli şey, “hayatın tadını hayatın acısına rağmen çıkarma azmini göstermek.” Ben de bu niyetle bir gün denemeyi denemeye karar verdim. Bu öyle hemen pat diye olmadı. Pek çok konudaki miskinliğimi fark etmem epey zaman aldı. Ta ki acı çekmekten epey sıkılana ve acıdan mızmızlanmanın bana göre olmadığına karar verene dek.

Mutluluğun hayatı cesurca deneyimlemek ve değiştiremeyeceklerimi de kabullenmekten geçtiği fikri kafama ve kalbime o kadar iyi geldi ki her şeye rağmen mutluluk diyerek “Ebru denemeyi deniyor” diye kendime hayatımda bir alan açtım. Vaktimi esnetebildiğimce, zihniyetimi daha pozitif sulara iteleyebildiğimce yeni bir serüven başlattım. Böylece “kendime” ve “kendime koyduğum kısıtlamalara” rağmen hayatı daha fazla yaşamayı seçtim.
Özetle denemeyi denemek benim için hayatta başka tatlar, renkler, keyifler, alternatifler, çözümler, yollar olduğunu hatırlamak üzere kendimi rahat bölgelerimden koparıp daha bilmediğimi yapmaya kendimi teşvik etmemdir. Yani öncelikle deneme kavramına zihnimi yaklaştırmaktır.

“Ebru denemeyi deniyor” hashtag’i ile paylaşımlarınız var. Neler yapıyorsunuz?

Bugüne dek, tembellikten yapamadığım, bir sebeple ertelediğim, isteyip de cesaret edemediğim, saçma diye kestirip attığım şeyleri deniyorum. Bir de düşünce tarzında değişiklikler yapıyorum. Erdemler, önyargılar, yaşam, ölüm, yalnızlık ve dostluk benzeri kavramlar üzerine sadece düşünmekle kalmıyor, ne düşünüyorsam ya da neyi savunuyorsam onları da uygulamaya geçirmeyi deniyorum. Bunları Instagram hesabımda paylaşıyorum. Takipçilerimden beni örnek alarak hayatlarında “Denemeyi denemek” üzerine yeni sayfalar açtıkları konusunda geriye dönüşler aldığım için de çok mutlu oluyorum.

Şimdilerde yeni bir hashtag daha ekledim: “Ebru disiplin deniyor”. Çünkü fark ettim ki en çok istediğim şeyler için disiplin şart. Mesela daha fit olmak, kilo vermek, daha sağlıklı olmak, daha erdemli bir yaşam sürmek…

Gaziantep’teki Suriyeliler sığınma kampını ziyaret eden Dr. Nurluoğlu, “Savaşı çocuklardan dinlemek beni beş dakikada 10 yıl yaşlandırdı” diyor.

Gaziantep’teki Suriyeliler sığınma kampını ziyaret eden.Dr. Nurluoğlu, “Savaşı çocuklardan dinlemek beni beş dakikada 10 yıl yaşlandırdı” diyor.

Mutluluk harcı diye bir tarifiniz var… Bu harcın içeriğini biraz açar mısınız? Bu harçtan nasıl bir kek çıkar?

Sıcak keke ayrı bir zaafım var. O yüzden bu tabir kalbimi ısıttı. Teşekkür ederim. “Kendimden Kaçarken Yakaladım Seni/ Mutluluk Kılavuzu” adlı kitabım için mutlu olabilme ve mutlu edebilme bilincine ermiş ya da ermemiş yüzlerce insanla ve onları tanıyanlarla sohbet ettim. Dinlediğim insanlardan da okuduklarımdan da gezdiğim kültürlerden de bana emanet edilen formül hep aynıydı. Uzun yıllardır sürdürdüğüm mutluluk harcı araştırmalarımın çıktısı dört ana kavram etrafında şekilleniyordu: Öze sadakat, sadelik, içsel barış ve ritüel. Mutluluk kendisi ve başkaları için emek sarf eden herkesin hakkıdır. Yeter ki bu formülü hayatınıza alırken bir yandan da hayallerinize ait gerçekçi mutluluk hedeflerinize odaklanın ve eyleme geçin.

Basitlikten bahsetmişsiniz. Aslında çok mu basit her şey? Biz mi büyütüyoruz hayatı, hayalleri, mucize saydıklarımızı?

Aslında basitlikten kast ettiğimin tam karşılığı yalınlık. Sanıldığının aksine yalın kalmak çok zordur. Hayatımızın temelini sağlam oluşturmak, odağına kendimizi koymak ve temel ihtiyaçlar etrafında şekillendirebilme becerisidir.

Mutluluk araştırmaları kapsamında epey zor coğrafyaları arşınlamış bir gezgin ve Türkiye çapında çeşitli sosyal çalışmalarla pek çok kişinin ihtiyaçlarının karşılanmasında rol oynayan Acil İhtiyaç Projesi (AİP) Vakfı’nın kurucusu olarak da esas mucizenin özgürce nefes almak ya da o gün istediğin yiyeceği yiyebilmek olduğunun iliklerime kadar farkındayım. Bundan dolayı bir yandan hem kendimizi hem de sevdiklerimizi mutlu etmeye dair sorumluluk bilincine işaret ederken, diğer yandan da sizi hayatı çok da ciddiye almayarak ağırlaştırmamaya davet ediyorum.

Eşya atmak, kilo vermek… Başka nasıl yalınlaşabiliriz?

Sadelik sanıldığının tam tersine başarması kolay olmayan bir adım. Bu yüzden de ona çok özenli yaklaşıyorum. Kanımca insan sadece malda değil, davranışlarında da ziyan, savurganlık ve israf edebilir. Ayrıca sadelik tekdüzelik de değil. Aksine sadelik yeni şeyler deneyip kendisi için en iyi olanı fark etmek. Sadelik bana göre en azda olanı elde etmeye çalışmak değil, sadelik fazla olanı üstümüzden, hayatımızdan, ruhumuzdan atmak demek.

Sadelik o kadar göreceli ve kişiye özel bir kavram ki kişinin kendini çok iyi tanıyıp farkındalık yeteneğini harekete geçirmesi ile ancak kişi kendine yaraşan sadeliği bulabilir. Aksi halde giyimde de davranışta da hep başkalarının düşüncelerinin esiri olmaya mahkumdur.

Sizce insan bu dünyaya neden geldiğini nasıl fark eder?

Mark Twain, “Hayatınızın en önemli iki günü doğduğunuz gün ve neden doğduğunuzu anladığınız gün” diyor. “Hayatımdan anlamsızları çıkarıyorum, hayatıma anlamlıları taşıyorum” dememiz gerekiyor. Pardon, bu dünyaya niye gelmiştim? Hayatım kimlerle anlamlı? Hayatıma aldığım yani hayatıma doğal ya da mecburen giren insanlarla olan ilişkilerimin ne kadar anlamlı olduğu benim için önemli. Bu insanlar hayatıma ne şekilde anlam katıyorlar ya da onların varlığı sayesinde hayatım ne kadar zenginleşiyor? Ben onların hayatına ne katıyorum? Hayatımda anlamlı neler yapıyorum? Hayatımın anlamı dediğim insanlar hayatımda ne kadar var? Anlamsız şeylerin hayatımı vasatlaştırmasına ne kadar izin veriyorum? Bunlar gibi pek çok sorunun sonucundabenim için anlam ifade eden eylemlerin listesini çıkarttım. Ajandamı onların arasından seçerek düzenliyorum

İhtiyaç sahibi insanların evlerini ziyaret etmek ya da dolaylı yoldan yardım etmek. Manen hafiflemek. Daha iyi bir insan olmayı denemekten vazgeçmemek. Hep doğruyu söylemeyi ve hiç abartmamayı her zaman deneyebilirim. Fiziken hafiflemek. Yürüyüşlere devam. Evde hafiflemek. Eşya bazında sadeleşmeye devam gibi…

İnsanın özüne sadık olması ne demek?

Öze sadakat derken kendine yenik düşenlerden olmamanızı, egonuzun bir kısmını yokuşta bırakmanızı diliyorum. Ben her gün kendime rağmen bunu diliyorum. Kalbime ve zihnime bugün de başarabileceğimi inatla fısıldıyorum. Bu gücü bana verense kendisini yokuşta sıkıştırma cesaretini hiç göstermemiş insanların bana yaşattığı hayal kırıklıklarıdır. Öze sadakat için davranışınla sözünü ve düşünceni bütünle, dengede kal, diren, kendin ol, odağına kendini koy ve mutluluk için emek ver.

Esaret ve cesareti karşılaştırmışsınız. Cesareti nasıl tanımlarsınız?

Esaret, konfor alanın; cesaret dışarı ilk hamlen. Uğruna uygun davranmadığının; uğruna yaşıyorsun da sanma. Seçimlerin; cesursan sana, kaypaksan da kadere aittir. Yaşamın hakkı: “Konfor alanınla kalbinin seçtiği arasındaki cesaret.” Bir korkakla bir cesurun işbirliği, bardakta yağ ile suyun beraberliği gibi. Korkak diğerini bastırarak nefes almak için hep üstte. Cesuru korkaktan ayıran şey, riski görmesine rağmen uygun hareket etmesidir. Hayata karşı cesur olmalıyız ama esaretten de kaçınmalıyız.

“Odağına kendini koy” diyorsunuz… Bu yaklaşım bencillik ile karıştırılabiliyor. Ne demek istiyorsunuz aslında?

Tam tersine başkalarının hayatını yalan yanlış dikizlemeyi bırak, kendi hayatını doğru düzgün yaşa diyorum. Bırak parayı ve estetiği de yaşlılığa manevi yatırımın ne diye soruyorum. Daha çok mal, daha az sendir hatırlatmasında bulunuyorum. Bırak ona buna özenmeyi de seni eşsiz kılan ne, bana onu söyle diyorum. Çünkü odağının başrolünü kendine vermedikçe, hep başkaları ya da başka şeyler senden daha öncelikli olacak.

Kuzey Tayland’da Padaung kabilesi kadınlarıyla acı, töre ve güzellik üzerine sohbet...

Kuzey Tayland’da Padaung kabilesi kadınlarıyla acı, töre ve güzellik üzerine sohbet…

Siz hayatınızdaki ani olumsuz gelişmelerle nasıl başa çıkıyorsunuz?

Geçenlerde katıldığım bir radyo programında da bu soru soruldu. Hayatımdaki ani olumsuz gelişmelerle başa çıkmayı deniyorum diyebilirim, hepsiyle başa çıkıyorum diyemem. Hayatım berbat diye düşündüğüm o an önce derin bir nefes alıyorum. Arada, Birleşmiş Milletler raporlarından ilhamla hazırladığım şu ve benzeri soruları cevaplarım: Açlığın pençesindeki ülkelerden birinde mi yaşıyorsun? Mesela Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Zambiya, Haiti, Madagaskar, Yemen, Sierra Leone, Etiyopya…

Dünyada açlıktan ölmek üzere olan 800 milyon kişiden biri misin?

Çocuğun açlıktan ölen 16 bin 500 çocuktan biri mi?

Ailen ve sen açlıktan 4 saniyede bir ölen kişilerden olmaya aday mısınız?

Yaşam süresi kötü koşullardan ortalama 30 yıla inmiş bir ülkede mi doğdun?

Hayır mı? Harika.

O zaman bu insanları düşünerek dünya için daha iyi bir katkı ortaya koymaya başlayabilirsin. Soluduğun her şanslı dakikaya şükredip aslında dünya ortalamasının ne kadar üstünde bir hayat sürdüğünü hatırla. Dünyanın geri kalanını düşünecek olursan, en şanslılardan biri bile olmuş olabilirsin. Ne kadar paran olduğundan çok, maddi manevi imkanlarını nasıl tadını çıkararak kullandığın ve ne kadar elindekilere şükür halinde olduğun önemli.

Beni mutlu eden şeyleri düşünürüm ve tekrar derin bir nefes alıp sorunları çözmeye odaklanırım.

Sizce pozitif olmak nedir?

Ben pozitifin tadını çıkart diyorum. Pozitifler negatiflere karşı olmalı. Dikkatlice listeleyin. Sizi mutsuz eden şeyler. Pozitif yönden size enerji verenler. Sizi mutlu eden şeyler. Listenizi yaparken kendinize zaman tanıyın. Önce hemen aklınıza gelenleri sıralayın. Sonrasında birkaç hafta boyunca kendinizi gözlemleyin; neler hoşunuza gidiyor, neler hayatınızı tatsızlaştırıyor?

İlla çok büyük olaylar aramayın, mutluluk ayrıntıda olabilir. Mesela benim mutluluk listemde fırından yeni çıkmış sıcak limonlu kek kokusu ve ondan iki ısırık; sevdiğim derginin sayfalarına göz gezdirmek; bir arkadaşıma ev yemeği yemeye gitmek gibi gayet sıradan duran ancak içimi ısıtan maddeler var. Negatif yönden enerjinizin çekildiğini fark ettiğinizde desteği pozitif yönden enerji verenlerden alın. Bazen birkaç maddeyi hatırlamak bile işe yarayabilir.

Finalde… Mutluluk tanımınız nedir?

Mutluluk için emek ver. Mutluluğu her şeyin harika gitmesine değil, hoşgörümüze borçluyuz. Mutluluk en çok hayattan ders çıkararak öğreniliyor. Tabii bu emeklerimiz sonucunda mutluluk halini de kendimize hediye etmeliyiz. Çok sıkı bir koşunun sonrasında biraz karadutlu dondurma hiç de fena olmaz. Tadını çıkararak, her yalamayı kutlayarak…

Günün lüksü sabah dilediğin zaman uyanmak… Günün diğer lüksü: Tembel tembel evde film seyredecek vakte sahip olmak. Bugün “boşver” günüm olsun… Aman! Kaç günlük dünya diyor ve bugünümü “boşver günü” ilan ediyorum. Oh sanki daha mutluyum. Karadutlu dondurma bazı acıları dondurabiliyor.
Hayatı kutlama günleri: Doğurma günü, istifa günü, işe başladığım gün, boşanma günü, doğru karar alma günü, mezuniyet günü, gerçeği ilk öğrendiğim gün, rejime başlama günü, sevgilinle yeniden buluşma günü, sevgilinle barışma günü, kilo verme günü…

MUTLULUK HARCI

Öze sadakat: Her insanın kendi içinde onu kendisi yapan özellikleri barındıran duru yanları vardır. Bu duru yanların başında kişinin kendi değerleri geliyor. “Öz” ile ifade etmek istediğim şey ruhunuzda yapı taşı olarak adlandırabilecekleriniz. Bu yapı taşlarını zedelediğinizde ise huzursuz oluyorsunuz. Öze sadakat bu özelliklerle uyumlu yaşam sürmeye dikkat etmek demek. Öze sadakat öz saygıyla da yakından ilişkili. Çünkü kişi özünün gerektirdiği gibi yaşamadıkça kendine olan saygısını da kaybediyor.

Sadelik: Sadelik karmaşıklığın tam tersi olan yalınlığı hayatın her alanında deneyimlemek demek. Gösterişten uzak olmak, kolay anlaşılır olmak, düşünceleri net ifade etmek benim için sadeliğin ilk şartları. Sadelik kavramını eşya alırken, plan yaparken bile yalın bir çizgide ilerlemek, birçok şeyi aynı ana sıkıştırmak için kıvranmamak ve hiçbir şeyde aşırıya kaçmamak olarak ele alıyorum.

Ritüel: Bu kavrama iki açıdan bakıyorum. Kendi özümüze daha yakın olmak için kullanacağımız düzenli sorgulamalar: “Dua, şükretme, meditasyon, tasavvuf felsefesi, Uzakdoğu felsefeleri, enerji çalışmaları, yerli öğretileri, nefes terapileri vb. Hayatınızda düzenli yapmanın size mutluluk verdiği her şey: Aile ile her pazar kahvaltı, yılda üç kez eski arkadaşlarla buluşma, yılbaşı gecesini eşinizle başka şehirde geçirme, her çarşamba sinema gecesi, sabahları yürüyüşe gitme vb. gibi farklı alışkanlıklar sıralanabilir.

İçsel barış: Dışarının gürültüsünden patırtısından uzak, bir insanın iç huzurunu yani kendine dair gene kendisine hesap verdiğinde dengede ve barışık olmasını ifade ediyor. İçsel barışın püf noktası benim için pişmanlık yerine telafi alışkanlığı ya da olanı kabule geçme. İnsan kendi ve etrafı ile didiştikçe mutsuz oluyor. Oysa kendini övmek, haklı olduğunu iddia etmek, üstünlük taslamak dahil; güç savaşından biraz uzaklaşsanız etrafınızdaki negatif enerjinin de azaldığına tanık olacaksınız. İnsanın kendini sürekli suçlaması, kendini başkalarından daha azımsaması da benzer yıkıcı etkileri beraberinde getiriyor.

AMMA KALABALIKSIN!

Zararlıları yolla da iyilere yer açılsın. Yatağı, kafası, seçimleri kalabalık insanın, haliyle duyguları da düşünceleri de çok karışık oluyor. İnsan ancak kendi özüne sahip çıkarsa başkalarının onu savurduğu hayatı değil de kendi hayatını yaşayabilir. Sahi onun ne işi var hayatında? Ya şunun? Hiç yakışıyor mu sana? Hadi kıpırda. Şu dünyada en çok ne biriktirdin? Tasa? Dost? Düşman? Yağ? Mutluluk? Eşya? Koleksiyon? Güzel anı? Kalbi kırık sevgili? Huzurlu aile anları? Şahane hayaller? Başarı? Kaçan fırsat? Karamsar tablolar? “Olmasa da olur” ne varsa at. “Olmazsa olmaz” ne varsa sarıl. Dilde, davranışta da sadeleş. Fazla olan, abartılı gelen ne varsa çıkart at. Kısa cümlelerle konuşabilmek veya yazabilmek asıl marifettir. Konuştuklarını veya yazdıkları şimdi bir de daha kısa ifade etmeye çalış. Dene. Hafifle.

MİLLİ ÖZELLİKLERİMİZ

Ebru Nurluoğlu, “Bizim millet olarak yapmamız gereken kendimize ayna tutmak, olumsuz taraflarımızla yüzleşmek, karar vermek ve harekete geçmek” diyor. Nurluoğlu’nun gözlem ve deneyimlerine göre milli özelliklerimiz şöyle sıralanıyor:

Milli alışkanlığımız: İyi olanı yok, kötüyü var saymak

Milli bağımlılığımız: Dedikodu

Milli korkumuz: Yüzleşmek

Milli şımarıklığımız: Hor görmek

Milli eksiğimiz: Netlik

Milli fobimiz: Takdir etmek

Milli sporumuz: Hak yemek

TATİL BALONUNUZ HAZIR MI?

Tatil öncesi günlerdeyiz. Tatilde kafayı tatil etme önerileriniz var. Okuyucularımızla da paylaşır mısınız? Demek tatildesin, kafanı da tatil ettin mi? Kendine bir iyilik yap. O plajda patronu, krediyi, huysuz sevgiliyi, projeyi, kıl meslektaşını, kayınvalideyi, alamadığın evi, çocuğun okulunu bir görünmez balona hapset. Kimse görmeden balonu havaya fırlat; ipini de şezlonga bağla. Merak etme hepsi senin, istersen geri alırsın. Ya da uzat bana senin için birkaç saat tutayım.

Yorum Ekle