Kitap

İyi düşünelim eyleme geçelim iyi olsun!

İyi düşünelim eyleme geçelim iyi olsun!

Eyleme geçmeden mutluluğun bize gelmesini beklemek, “İyi düşünelim iyi olsun”a sığınmak da aslında eyleme geçmemek için oyalanmanın bahaneleri… Mutluluğu deneyimlemek için bir şey yapmalı, bir adım atmalı…

HALİME SÜREK KAHVECİ

Doç.Dr. Selda Koydemir

Doç.Dr. Selda Koydemir

Mutluluk 2.0 kitabının adını duyunca üniversite yıllarına gittim. Hayatın anlamı, mutluluk, mutsuzluk ve elbette depresyon üzerine konuşmalarımızdan birinde yaptığım şu benzetme çıkıp geldi anılar denizinden: “Hayat, geniş, upuzun bir kumaş gibi. Mutluluk ise onun üzerindeki puantiyeler ve biz tüm hayatımız boyunca o noktacıklara atlamaya çalışıyoruz.” Sonra ne yaparsak o minnacık noktaları büyütebiliriz diye konuşmuştuk… Sahi, nasıl büyütübeliriz mutluluk adacıklarımızı? İşte bu sorunun çok sayıdaki cevabı bilimsel araştırma sonuçlarıyla karşımızda… Uzman Psikolojik Danışman Doç. Dr. Selda Koydemir ve Dr. Gökçe Bulgan tarafından yazılan Mutluluk 2.0, daha sağlıklı bir duygusal yaşam geliştirmenin yollarını anlatıyor. Şimdi sözü daha fazla uzatmadan konuyu mutluluğa getirmek ve sizi Doç. Dr. Selda Koydemir ile baş başa bırakmak istiyorum…

“Mutluluk nedir?” diye sormadan mutluluk üzerine konuşamayacağımızı düşündüğümden en basitinden başlayayım istedim. Mutluluk nedir?

Seminerlerimde, eğitimlerimde, derslerimde soruyorum, “Mutluluk nedir?” diye. “Huzur, çok paraya sahip olmak, kendimizle barışık olmak, sorunlardan arınmış olmak, iyi bir aile kurmak” gibi pek çok yanıt alıyorum. Hepsinde doğruluk payı var elbette ama bunları daha çok mutluluğa katkıda bulunan faktörler gibi düşünelim. Mutluluğun üstünde en çok fikir birliğine varılmış bilimsel tanımı ise “Yaşamdan yeterince doyum almak, yaşamda anlam bulmak ve olumlu duyguları olumsuzlara oranla sıklıkla deneyimleyip dengelemek”. Peki bu, tam olarak ne demek?

Mutluluğun bir boyutu, yaşam doyumu. Yaşamımızda çok fazla şeyi değiştirme ihtiyacı duymuyorsak, yaşamımızı olumlu bir şekilde değerlendirebiliyor ve keyif alabiliyorsak, o zaman yaşamdan yeterince doyum alıyoruz demektir. Diğer boyut da duygularla ilgili. Gün içinde olumlu duyguları daha çok ve olumsuzları daha az sıklıkta hissediyorsak, duygularımızı dengeleyebiliyorsak mutluluk seviyemiz nispeten yüksek diyebiliriz. Bir de yaşamdan anlam bulma boyutundan bahsedebiliriz. Bunun içinde de yaşamımızı yaşamaya değer bulmak, yaptığımız şeylerde, ilişkilerimizde, amaçlarımızda anlam bulmak, güçlerimizi fark edip kullanmak var.

Mutluluğun tanımı çağlara göre değişiyor mu? Bu nedenle mi kitabınızın adı Mutluluk 2.0?

Tarih boyunca pek çok kişi mutluluğu tanımlamaya çalıştı elbette. Örneğin biraz önce bahsettiğim olumlu duyguları sıklıkla hissetme, bir bakıma yaşamdan haz alma deneyimi, Epikurus gibi bazı filozoflar tarafından mutluluğun kendisi olarak nitelendirilir. Öte yandan Aristotales ise anlam bulduğumuz, gelişip büyüdüğümüz, güçlerimizi fark edip kullandığımız bir yaşamın mutlu bir yaşam olduğunu belirtir. Günümüzde bunların hepsinin mutlu bir yaşam için gerekli olduğunu pek çok bilimsel araştırma ortaya koydu.

Bizim kitabın ismini Mutluluk 2.0 olarak koymamızın nedeni biraz farklı. Mutluluk konu itibariyle yanlış yönlendirmelere ve değerlendirmelere çok açık bir kavram. Biz, bilimsel çalışmaların sonuçları doğrultusunda yazdık bu kitabı, tecrübelerimizden ve araştırmalarımızdan da yararlanarak. O nedenle mutlulukla ilgili var olan bilgileri birinci sürüm olarak değerlendirip kendi sürümümüzü yaratmak istedik. Bu, kesinlikle diğer yayınları kötüleme amacı taşımıyor. Mutluluğun his ya da hazdan ziyade var oluş biçimi, gelişim şekli ve hayata bakış olduğunu vurguluyorsunuz. O zaman mutluluk aslında bir seçim, öyle değil mi? İyi hissetmek elbette mutluluğa katkıda bulunuyor. Ancak haz, geçici ve anlık bir deneyim.

Oysa mutluluk çok geniş bir süreç; içinde gelişmek var, büyümek, anlam bulmak, kendimize değerlerimizle uyuşan hedefler koyup onlar için çalışmak, kendimizle iyi ilişki kurmak, kendimizi kabul edebilmek, fark edebilmek, kendimizden büyük bir şey için çalışmak ve birilerine katkıda bulunmak var. Bu konuda müthiş araştırmalar yapan Profesör Daniel Gilbert’ın söylediği gibi mutluluk, içinde yaşayabileceğimiz değil ziyaret edebileceğimiz bir yer. “Orayı daha sıklıkla ziyaret etmeyi öğrenebiliriz veya orada ne kadar uzun kalacağımızı öğrenebiliriz” diyor Gilbert. Ancak arada sırada oranın değişmesi, gerilemesi, yani kötü hissetmek doğal.

Mutluluk seçim midir? Sıklıkla sorulan ve konuşulan bir konu bu. Mutluluğun genetik bir boyutu var. Belirli kişilik özellikleri mutluluğumuzda belirleyici bir rol oynuyor. Örneğin bazı insanlar duygusal açıdan daha dengeli. Bu kişiler, duygusal denge açısından zorluk yaşayan kişilere oranla daha mutlu. Dolayısıyla mutluluk tamamen seçimle ilgili değil. Büyük bir kısmını kontrol edemiyoruz. Ancak kendi seçimimiz doğrultusunda yapacağımız ve olumlu duygularımıza, yaşamda anlam bulmamıza katkıda bulunabilen pek çok şey de var. Örneğin duygularımızı nasıl düzenleyeceğimizi öğrenmek, sahip olduğumuz yaşam için minnet duymak, birilerine yardım etmek, sosyal destek almak, sağlıklı ilişkiler kurmaya çalışmak gibi.

Eğer genetik olarak mutsuz olma riskimiz varsa genlerimizi kandırıp mutlu olmanın yollarını bulamaz mıyız?

Kişilik özelliklerimiz nispeten sabit özelliklerdir. Ancak bu, onların kesinlikle değişmeyeceği anlamına gelmiyor. Örneğin benlik saygısı. Bu özellik kendimizi ne ölçüde değerli bulduğumuzu, kendimize ne kadar saygı duyduğumuzu gösteriyor. Bazı insanlar düşük benlik saygısı taşımaya eğilimli oluyor. Benlik saygısını geliştirmeye yönelik ise çok farklı çalışmalar var.

Uzmanlar kendimizi tanıyıp kabul etmeye yönelik çeşitli becerileri öğreterek, hatalı düşünce kalıplarını değiştirmeye yardımcı olarak veya daha farklı tekniklerle bireylerin düşük benlik saygısını artırmalarına yardımcı olabiliyor. Kişiliğimizi değiştirmek olarak bakmıyoruz buna. Bazı özelliklerimizi törpülemek, geliştirmek gibi diyelim. Kısacası evet, bazı özelliklerimizi yavaş da olsa değiştirmek, yeni beceriler kazanmak, bazı seçimler yaparak ve düşünce şeklimizi değiştirerek, yeni davranışlar kazanmak ve daha kaliteli bir yaşama katkıda bulunmak mümkün.

“Mutlu olmadığımız bir yaşamdan mutlu bir yaşama geçmek eylem olmadan pek mümkün değil” diyorsunuz. Sanırım mutluluk hakkında okur ve yazarken eyleme geçmenin önemini biraz unutuyoruz…

Eyleme geçmeden mutluluğun bize gelmesini beklemek çok da anlamlı değil. Hemen her şeyde öyle değil midir zaten? “İyi düşünelim iyi olsun” düşüncesinin kendi başına bize hiçbir yardımı dokunmuyor. Bunun için bir şey yapmalıyız yani eyleme geçmemiz gerekir. Bu, bir profesyonelden yardım almakla da olabilir uzmanların önerdiği bazı tekniklerden yararlanarak kendi başımıza denemekle de. Tabii bunu yaparken yaşam şeklimize ve kişiliğimize uygun olmasına dikkat etmek gerekir. Biliyoruz ki mutlu insanlar bazı şeyleri farklı yapıyor. Onları bilmek işimize yarayabilir. Eyleme geçebilmek için rahatlık sahamızdan çıkabilmek lazım. Alıştığımız ve güvende hissettiğimiz yerden biraz uzaklaşabilmek, risk alabilmek, değişim için gönüllü olmak ve buna hazır hissetmek… Değişim ancak bu şekilde gelir.

“ Mutluluğu nihai hedef yaptığımızda, onu ulaşılacak bir şey olarak gördüğümüzde yaşamdan keyif almak zorlaşıyor.”

Yine kitapta sürekli mutluluk aramanın olumsuz sonuçlar doğurabileceğinden bahsediyorsunuz. Nedir bu olumsuz sonuçlar?

Mutluluğu orada bir yerlerde bizi bekleyen bir şey olarak değerlendirmek ve ona ulaşmaya çalışmak pek de yararlı olmuyor. Bunu bir deneyim olarak düşünebiliriz. Örneğin kitabı birlikte yazdığım meslektaşım Gökçe Bulgan da ben de bu kitabı yazarken çok keyif aldık. Bizim için kitabı yazma süreciydi yaşamımızın bir parçasına anlam veren, mutluluğumuza katkıda bulunan. Sonucu ne olursa olsun -ister beğenilsin ister beğenilmesin- yazma sürecinden çok keyif aldım. Güçlerimi ve potansiyelimi kullanarak, kendimi daha iyi anlayarak, öğrenerek ve büyüyerek, topluma katkıda bulunduğuma inanarak… Mutlu olmak için yazmadım; zaten deneyimin bana mutluluk vermesi kaçınılmazdı.

Özellikle mutluluğu arayarak bir şeyi yapmak kaygı ve stres verebilir, hayal kırıklığı yaşatabilir. Mutluluğu nihai hedef yaptığımızda, onu ulaşılacak bir şey olarak gördüğümüzde yaşamdan keyif almak zorlaşıyor. İskandinav ülkeleri hemen her sene en mutlu ülkeler olarak karşımıza çıkıyor. Ancak intihar oranları da epey yüksek. Genel olarak toplum mutlu ancak burada bir de mutlu olmaya yönelik toplumsal baskı var. Birisi hafif bir depresyon yaşadığında “Mutlu olmalıyım, çünkü hemen herkes öyle” gibi bir düşünceye kapılıp bir baskı yaşıyor. Herkes kadar mutlu olmadığı için intihar davranışını sergileyebiliyor. Araştırmalar da bunu destekler nitelikte. Batı ülkelerinde verilen “Mutlu olun” mesajları baskı yaratıyor ve geri tepebiliyor.

“ Bazen gün içinde veya bir hafta boyunca olumlu deneyimlerimizi unutuyoruz. Bunun için minnet egzersizi yapabiliriz.”

Duyguları anlatırken pozitif duygulara yönelik çalışmalarıyla bilinen Psikoloji Profesörü Barbara Fredrickson’ın “Negatif sana çığlık atar ama pozitif sadece fısıldar” cümlesini hatırlatıyorsunuz. Neden negatif duyguların sesi daha çok çıkar, fısıltıyı nasıl duyabiliriz?

Olumsuza olumludan daha fazla önem vermemiz veya ona odaklanmamız evrimsel bir olgu aslında. Olumsuz deneyimlerin veya onları yaşama korkusunun, olumlu deneyimlerden daha fazla etkisi var üzerimizde. Bu nedenle olumsuz duygular da benzer şekilde dikkatimizi daha çok çekiyor. Zihnimizin olumsuza odaklanma isteğini fark edip bunu kabul etmek gerek. Olumsuz deneyimlerimizi değerlendirip gerçekten bizim için ne anlam ifade ettiğini ve düşündüğümüz kadar kötü olup olmadıklarını objektif bir şekilde değerlendirmeye çalışabiliriz. Bazen gün içinde veya bir hafta boyunca olumlu deneyimlerimizi unutuyoruz. Bunun için minnet egzersizi yapabiliriz. Akşamları o gün iyi giden şeyi veya şeyleri yazabiliriz. Ancak bu olumsuz olayları veya duygularımızı göz ardı etmek demek değil. Yani olumsuz duyguların kötü olmadığını vurgulamak istiyorum. Hepsinin içinde bulunulan duruma göre bir işlevi var ve bize yararlı olup olmadığı yine içinde bulunduğumuz duruma bağlı olarak değişiyor.

Çöl Kraliçesi lakaplı Gertrude Bell’in hayatını anlatan filmde Bell, deve sırtında çölü geçerken “Dünyada benim kadar mutlu bir insan olduğundan şüpheliyimdiye not düşüyor günlüğüne… Bir başkasına çok rahatlıkla “eziyet” gibi görünebilecek bir durum diğeri için mutluluğun kelime anlamı haline gelebiliyor. Gerçekten mutluluklarımızı karşılaştırabilir miyiz, mutluluk ölçülebilir mi?

Sahip olduklarımızı, kazancımızı, mutluluğumuzu başkalarınınkiyle karşılaştırabiliyoruz. Bazen bu karşılaştırmalar iyi hissettirebilir. Ancak bunun bir de karanlık yönü var. Sıklıkla sosyal karşılaştırma yapanların kıskançlık, suçluluk, pişmanlık gibi duygular hissetmeye, başkalarını suçlamaya ve yalan söylemeye eğilimli olduğunu gösteren araştırmalar var. Ayrıca sosyal karşılaştırmaları sıklıkla yapmak, yaptığımız işten doyum almamızı zorlaştırırken bizi daha fazla savunmacı da yapabiliyor.

Günümüzde özellikle sosyal medya aracılığı ile bu karşılaştırmalar daha çok yapılıyor. Paylaşılan fotoğraflarla kim, nerede, ne yapmış görebiliyor ve kendimizi arkadaşlarımızla veya tanıdıklarımızla karşılaştırma eğilimi gösteriyoruz. Bunun mutsuzluğu tetiklediğini gösteren bazı çalışmalar var ama bu konuda kesin konuşmak için henüz yeterli bilgi yok. Ancak mutsuz insanların sosyal karşılaştırmalardan daha çok etkilendiği bir gerçek.

Eş, sevgili ya da çocuk mutluluk getirir mi?

İlişkiler mutluluğumuza en çok katkıda bulunan faktörlerden birisi. Romantik bir ilişki veya çocuk, elbette mutluluğumuza katkıda bulunabilir. Ancak her zaman, herkes için değil. Örneğin sağlıksız romantik ilişkiler aksine mutluluğu öldürür. Hangi ilişkiler sağlıksız? Mesela şiddet veya taciz içeren, eşlerin birbirine saygısız davrandığı, çatışmaların çözülmediği ve hep yok sayıldığı, psikolojik veya fiziksel yakınlığın olmadığı ilişkilere sağlıklı ilişkiler diyemeyiz. Yani önemli olan kaliteli bir ilişki olması, yoksa ilişkinin illa evlilik ilişkisi olması gerekmiyor.

Çocuk konusu aslında biraz karışık. Bazı araştırmalar çocuk olduktan sonra özellikle annenin mutluluk seviyesinde düşüş olduğunu gösteriyor. Çocuk, elbette yaşama anlam katıyor. Fakat getirdiği çeşitli sorumluluklar ve zorluklar, birbirinden farklı ve karmaşık duygular uyandırdığı için bunlarla başa çıkmak kolay olmayabilir. Ayrıca çocuk olunca pek çok çiftin kendi aralarındaki ilişki de olumsuz etkilenebiliyor. Önemli olan bu duygularla, zorluklarla başa çıkmayı bilmek, bunlara hazırlıklı olmak. “Çocuk olunca çok mutlu olacağız” şeklinde bir beklenti, olası sıkıntı ve zorlukları düşünmekten bizi alıkoyabilir ve hayal kırıklığı da yaratabilir.”

 

GÜNLÜK DUYGU EGZERSİZLERİ

Doç. Dr. Selda Koydemir, mutluluk için yapabileceğimiz egzersizler konusunda şu önerilerde bulunuyor:

• Herkesin olaylara tepkisi ve başa çıkma kapasitesi farklı. Bu nedenle karşılaştırma yapmaktan kaçının.

• Değiştiremediğiniz, kontrolünüzde olmayan olaylara takılmak işe yaramaz. Bu nedenle onları kabul edip yaşamdan alabileceğinizin en iyisini almaya çalışın.

• Duygularınızı anlayıp kabul etmek ve etkili bir şekilde ifade edebilmek için yöntemler öğrenebilirsiniz. Esneklik de bu becerilerden biri. Bunun için yeni şeyler deneyin, farklı bakış açıları geliştirin.

• İyimserlik yani zorluklara karşın iyi şeylerin de olabileceğine inanmak ruh sağlığını destekliyor.

• Gerektiğinde yardım almak, sosyal desteği hissetmek zorluklarla baş etmede yardımcı olur. Yardım almaktan çekinmeyin.

Yorum Ekle