Bilinçaltı

Hipnozla tedavi nasıl yapılıyor?

hipnozla-tedavi-nasil-yapiliyor-2Bilinçaltı, bilinçli zihnin aksine sorgulamıyor, eleştirmiyor, telkinleri veya imgelem yoluyla hayal ettiğini kolayca kabul ediyor. Psikoterapi yöntemlerinden biri olan hipnoterapi ile bilinçaltına ulaşılabiliyor. Dolayısıyla sigarayı bırakmaktan kilo vermeye, fobilerden cinsel sorunlara kadar bilinçli zihnin reddettikleri hipnozla tedavi edilebiliyor.

Yazı: Deran ÇETİNSARAÇ

Hipnoz denilince aklımıza derin bir uyku hali, kendinden geçmiş insanlar, önceki yaşamlar, prensesler ve şatolar geliyor. Geçmiş yıllarda yanlış eller tarafından kullanılan hipnoz aslında sanılanın aksine psikolojik sorunların çözümlenmesinde kullanılan bir yöntem. İngiliz Tıp Birliği 1953 yılında, Amerikan Tıp Birliği ise 1958 yılında hipnoterapiyi bir psikoterapi yöntemi olarak kabul etti. Uyku ile uyanıklık hali arasında bir bilinç durumu olan hipnoz, kilo probleminden fobilere, cinsel sorunlardan çocuk eğitimine kadar çok sayıda alanda kullanılabiliyor. Tamamlayıcı Tıp Uzmanı Dr. Ender Vardar, beynimizin nasıl çalıştığını ve hipnoterapi yöntemiyle bilinçaltına nasıl ulaşılabildiğini anlattı.

Uzun yıllar anestezi uzmanı olarak çalışmışsınız. Nasıl hipnoterapi uzmanı olmaya karar verdiniz?
Tıp fakültesini bitirdikten sonra anestezi ve yoğun bakım ihtisası yaptım. İşimi çok seviyordum. Ancak yoğun bakımda hep komadaki insanlarla uğraşıyordum. İşimi yaparken de hep “keşke”leri duyuyordum. Adam akciğer kanseri olmuş, keşke sigarayı bıraksaydı; siroz olmuş, keşke alkolü bıraksaydı. Keşke check-up’larını yaptırsaydı. Keşke, keşke, keşke… Oysa ki artık sona gelinmiş, yapacak bir şey kalmamış. Kendi adıma o “keşke”lerden önce yapılması gereken bir şeyler olmalı diye düşündüm. Bu arada insanların yoğun bakıma düşmemeleriyle ilgili çalışırken kendim hastalandım. Yani Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde ihtisas yaparken biz anestezi uzmanları uyutucu gazlar kullanıyorduk. Eter türevi halotan gibi gazlar o zaman çok yaygındı. Bu gazlara maruz kaldığım için ağır bir karaciğer iltihabı geçirdim. Toksik hepatit olarak geçen bu hastalık yüzünden neredeyse komaya girecek hale geldim. Sonra tedaviye başlandı. Bir ay geçti ancak durumumda düzelme olmadı. Hipokrat’ın en sevdiğim sözünü düşündüm: “Zihin, en etkili şifa kaynağıdır!” İlaçlar tamam ama beynimi neden kullanmıyordum? İnsan kendi hasta olunca doktor modundan çıkıp, hasta moduna giriyor. Hemen toparladım kendimi ve meditasyon yapmaya başladım. Karaciğer hücrelerim hasarlıydı. Ben de karaciğer hücrelerini görselleştirmeye başladım. Zaten hipnozda da bunu yapıyoruz. Bu hücrelerin sağlıklı, mükemmel çalıştıklarını zihnimde çizdim… Laboratuar teknolojileri gelişti diyoruz ancak bir karaciğer hücresinin yaptığını şu anda hiçbir laboratuar yapamıyor. Karaciğerin 1/8’i kalsa bile kendini tekrarlayabiliyor, tamamlayabiliyor. İnanılmaz bir yenileme kapasitesi var. Ben de karaciğer hücrelerine giden kan damarlarını hayal ettim, damarları açtım, bol kan gönderdim. Sonra zihnimde kurduğum resimde oradakileri mutlu hücreler haline getirdim. İçimden de “Her gün, her bakımdan daha iyiye gidiyorum. Sizi seviyorum. Birlikte mutlu yaşıyoruz. Harika hissediyoruz” diye geçirdim.

Siz içinizden geçirince hücreleriniz sizin söylediklerinizi yaptı mı hemen?
Kendi kendine bir karaciğer hücresi olmuyor, kendi kendine bir yaprak olmuyor, kendi kendine hiçbir şey olmuyor. Onu yaratan mutlak bir güç var. Sen buna istersen Tanrı de, ister Allah de, ister mutlak güç de… Tesadüfen hiçbir şey olmuyor. 75 trilyon hücremiz var, her biri nerede olacağını biliyor. Göz hücresi gidip basenlerde ortaya çıkmıyor yani… Burada mükemmel bir tasarım, muhteşem bir güç var. Sağlıklı olmanın yolu, o hücrelerin enerjisini değiştirmek. Diyelim depresif bir hasta geliyor. Omuzları çökmüş, mutsuz… Onunla konuşmaya başlıyorum, önce adamın omuzları dikleşiyor, gözleri parlamaya başlıyor, enerji alıyor. İşte zaten kişisel gelişim, değişim ve dönüşüm budur.

Bir insan kendi kendini hipnoz edebilir mi?
Diyelim uyuma probleminiz var. Niye uyuyamıyorsunuz? Sıkıntılar, dertler, para problemleri olabiliyor… Akşam yatarken sevdiğiniz bir yeri düşünün. Derin derin nefesler alın. Nefesinizi yavaş yavaş verirken, sadece nefesinize odaklanın. Gözlerinizi kapatın ve sadece nefesinize odaklanın. İyice sakinleşin ve gevşeyin. Şimdi en sevdiğiniz bir anıyı zihninizde canlandırın. Bu beş yaşınızda da olabilir, 15 yaşınızda da. O anıyı düşünürken neler hissettiğinize bakın. O anda duyduklarınızı duyun, gördüklerinizi görün ve hissettiklerinizi hissedin. Kim var yanınızda? En sevdikleriniz. Harika. Şimdi yine güzel bir sahilde kumların üzerinde düşünün kendinizi. Uzandınız kumsala, güneş parlıyor. Kumlar sıcak. Bütün vücudunuz gevşiyor ve rahatlıyor. Huzur dolusunuz. İçinizden birden, 50’ye kadar sayıyorsunuz. Her sayı ile daha da derinleşiyorsunuz, gevşiyorsunuz. Bir, iki, üç… Gittiniz bile.

Peki iyileştikten sonra hipnoza nasıl merak saldınız?
Hipnoz da bir telkin bilimi aslında… Görselleştirme veya imajinasyon da en önemli aracı. Aile dizimi veya NLP gibi tedavi yolları da aynı tekniği kullanıyor zaten. “Çocukluğuna dön” deniliyor. Çocukluğa dönüp, görselleştirip o halinle yüzleştiğinde bütün düşünce ve davranış da değişiyor. Bunu başardığında zaten bir terapi oluyor. Bazen hipnoza sokmaya bile gerek olmuyor. Kişiye diyorum ki “Gözlerini kapat, bir limon hayal et… Limonu kestim ortadan sıkıyorum”; anında o kişinin yüzü ekşiyor. Sonuçta görselleştirme beni iyileştirebiliyorsa, herkesi iyileştirebilir diye düşündüm. İşte o anda hekimliğe karşı bakış açım değişti.

Hipnoz insanları nasıl iyileştirebiliyor?
Tüm hastalıklar zihinsel düzeyde başlıyor; düşünceler de duyguya dönüşüyor. Mesela kişi diyor ki “Ben yapamam, beceriksizim”. Oradaki duygu ne? Başarma korkusu… Başaramazsan ne olur? Değersiz, yetersiz hissedersin. İşte bizim bataklığımız da orası. Değersizlik, yetersizlik, çaresizlik, sevilmeye layık olmamak… Aynı anda hem mutsuz, hem mutlu olamazsın. Aynı anda hem korkup, hem rahat olamazsın; birinden biri olacak. Diyelim kişinin panik atağı var. Titriyor, kalbi küt küt atıyor, “Nefes alamıyorum, nefes yetmiyor bana” diyor. Bu hastayı en mutlu anına götürüyoruz. “Çok mutlusun” deyince yüzünde kocaman gülümseme oluşuyor. Nerede panik atak? Yok, gitti. Bu kadar basit.

Bu kadar kolay mı yani?
Kişinin korktuğu görselin yerine o mutlu olduğu anı yerleştiriyorsunuz. Hayatta onu mutsuz eden tüm şeyler üzerinden bağ kuruyorsunuz. İş yerinde mutsuz diyelim, “Masanın oradaki sandalyeye her oturduğunda, kendini 10 kat daha iyi hissedeceksin” diyorum. Bu hasta masasında iş yaparken, dikkati 10 kat daha da artıyor. Daha iyi hissediyor. Büyük bir şirkette pazarlama müdürü olan bir hastam var. Şirketin sahibi de babası bu arada. Bana geliş nedeni ise sürekli ishal olması. Pek çok doktora gitmiş ve sonuç olarak eleştirildiğinde ishal olduğu sonucuna varmışlar. Çocukluğundan kalma bir bağlantı; kimisi eleştirildiğinde küser, kimisi donar kalır, kimisi ağlar. Hipnozla hastaya neden ishal olduğunun farkındalığını kazandırdık. Nedenini anlayınca ishalleri azaldı. Sonra hipnoz seansı yaptık. “Baban seni eleştirdiğinde, ishal olacağına elini kaşıyacaksın” dedik. Şimdi hiç ishal olmuyor.

400’e yakın psikoterapi yöntemi var ve hipnoterapi de bunlardan biri.
Mevlana diyor ki, “Sen düşünceden ibaretsin, geri kalan et ve kemiksin. Gül düşünür gülistan olursun. Diken düşünür, dikenlik olursun”. İşte hipnozla tedavi de böyle bir şey.

Peki bu hasta hayatı boyunca elini mi kaşıyacak?
Daha ileriki aşamalarda yangının asıl kaynağını da buluyoruz tabii… Öncelikle bir yangın var ve bu yangını söndürüyorsun. Sonra yangının nereden çıktığını araştırıyoruz. Bu arada yangını söndürürken egosunu da güçlendiriyoruz. “Sen değerlisin, sen fikirlerini her zaman ve her yerde söylersin…”

Kaç seansta ve nasıl gerçekleşiyor bu kabullenmeler?
Önce biraz beynimizin nasıl çalıştığını anlatmak istiyorum. Nazım Hikmet’in bir şiiri vardır; derya içinde olup deryayı bilmeyen balık misali… Biz de her gün beynimizi kullandığımızı sanıyoruz fakat beynimizi tanımıyoruz. Neyse ki görüntüleme teknolojileri ilerledi de beyni çalışırken görebiliyoruz. Kişiyi MR’a sokuyorsun ve eline bir elma veriyorsun. Elmayı sıkı tutması istendiğinde beyinde çalışan yerleri görebiliyorsun. Sonra hipnoz sırasında elinde elma varmış gibi düşünmesini sağlıyorsun. Elmayı sıkı tutmasını istediğinde görüyorsun ki beynin aynı yerleri çalışıyor. Hipnozla tedavinin özü de bu… Beynimiz, gerçek ile hayali karıştırıyor.

hipnozla-tedavi-nasil-yapiliyor-3Sporcular üzerine yapılmış bir çalışma vardı değil mi?
Tabii ki, zaten bütün büyük sporcular usta hipnozcudur. Mesela Tiger Woods İstanbul’a geldiğinde “Ben atışı yapmadan önce mutlaka kafamda yaparım o atışı” demişti. İşte size hipnoz… Buna kreatif imajinasyon deniyor yani yaratıcı imgelem. Hayatta her şey bir enerji, her şeyin bir frekansı var. Mesela öfkenin frekansı ile karaciğerin frekansı aynı. O yüzden öfkeli insanlarda karaciğer problemi çok sık görülüyor. Bombanın frekansı ile camın frekansı aynı olunca cam kırılıyor. Aynı şey hücrelerimiz için de geçerli. Korktuğumuzda beynimiz bir frekans yayıyor. Öfkeli tipler, o yüzden karaciğer ve safra kesesi problemleri daha çok yaşıyor. Aşırı endişeliler, akciğer problemini yaşıyor. Çünkü endişe ile akciğerin frekansları aynı. Korkanlar da böbrek problemlerini sık yaşıyor. Her şey bir frekans, enerji…

Hipnozla frekansların nasıl bir bağlantısı var?
Her şey bir frekansla, beynimiz de frekans jeneretörü gibi çalışıyor. Yani beynimizi elektrik üreten bir makine gibi düşünebilirsiniz. Şu anda kendimizdeyiz, yani bilinçliyiz. Şuurlu olduğumuzda beynimiz saniyede 12 dalga yayıyor. Bu sekize düştüğü zaman gevşemiş oluyoruz. Gözümüz hafif kapalı oluyor ve işte buna hipnoz hali diyoruz. Beynimiz o sırada alfa dalgaları yayıyor; 12’deyken ise beta dalgaları. Sekiz ve altıya düştüğü zaman tetaya iniyoruz. Derin uykudayız. Dörde indiği zaman deltada, süper ve çok derin uyku. Her gece beynimizin frekansı düştüğü zaman, uykuya doğru gidiyoruz. Yükseldiği zaman uyanıyoruz, 12 olduğu zaman şu andaki gibi şuurluyuz. 40 olduğu zaman ise öfkeli ve sinirliyiz.

Hipnoz olamayan insanlar var mı?
Tabii ki var. Beş yaşından küçük çocuklar, 80-90 yaşında, söyleneni anlamayan, konsantre olamayanlar hipnoz olamıyor. Hipnozu çok abartmamak gerekiyor. Bu durum beynimizin aslında çok iyi bildiği bir şey. Her gün saatlerce hipnoza giriyoruz zaten. Bu bilinç halini terapi olarak kullanırsak, hipnoterapi oluyor. Benim kızım mesela çizgi film izliyor. Sesleniyorum, duymuyor. “Haydi babacığım, yemek hazır” diyorum, yine duymuyor. Hipnozda; bu bir konsantrasyon yani trans halidir. Hipnoz, asla bir uyku hali değildir. Aksine uyanma halidir; bir çeşit konsantrasyondur. Hipnozu uyku ile uyanıklık arasındaki farklı bir bilinç hali olarak tanımlıyorum. Akşam yatağa yattığımızda hepimiz şuurlu oluruz. 10-15 dakika sonra içimiz kayar, yavaş yavaş başımız düşer, gözlerimiz kapanır. İşte uyku haline girmeden önce yaşadığımız yaklaşık bir dakikalık zaman dilimi hipnoz halidir.

Uyku halinde de hipnoza devam edilebiliyor mu?
Hipnozdan gece uykusuna geçildiğinde şuur gidiyor. Dolayısıyla hipnoza devam edemezsiniz. Eskiden ütopik şeyler vardı; gece uykuda İngilizce öğrenme gibi; keşke mümkün olsaydı… Gece uykusunda öğrenme olmuyor çünkü şuur kapalı. Uykudan önce girilen hipnoz bir dakika yani çok kısa bir zaman dilimi. Oysa ki yaptığımız terapiyle şuuru saatlerce açık tutabiliyoruz. İşte o zaman İngilizce de öğrenirsin Çince de…

Gün içinde de hipnoza giriyor muyuz?
Tabii ki, bazen bilgisayarda bir şeyler yazıyorum. Asistanım geliyor ve bir şeyler söylüyor. Ne dediğini hiç hatırlamıyorum. Bazen de eşim diyor ki, “Hayatım gelirken ekmek al, şunu al, bunu al”. “Tamam” diyorum sonra otomobilde giderken hipnoza giriyorum, unutuyorum. Ne zaman ki aracı park ediyorum, inip kapıyı çarpıyorum, o an resmen uyanıyorum. “Aaa ekmek alacaktım” diye aklıma geliyor çünkü transtan çıkmış oluyorum.

hipnozla-tedavi-nasil-yapiliyor-4Hipnoterapiyle hangi sorunlar tedavi edilebiliyor?
Fobiler, davranış bozuklukları, sigara ve alkol gibi bağımlılıklar, psikolojik sorunlar, kişisel değişim, gelişim ve dönüşüm… Değişimin en ileri seviyesidir hipnoterapi. Çünkü direkt bilinçaltında yani harddisk’teki dosyayı değiştirebiliyorsun. Bizim şu andaki bilinçli aklımız, beynimizin yüzde 1’i. Yüzde 99’u bilinç dışı. Halk arasında bilinçaltı derler, hekimler bilinç dışı diyor. Bilinçaltı, yönetim kurulu başkanıdır. O ne derse o olur. Dolayısıyla bir şeyleri değiştirmek istiyorsak bilinçaltını eğitmemiz gerekiyor. Bilinçli akıl “sigara sağlığa zararlıdır” diyor. Yani yüzde birlik bölüm sigaranın zararlı olduğunu söylüyor ancak bilinçaltında yüzde 99’luk bir sigara dosyası var. O dosyada sigaranın çok keyifli olduğu bilgisi var. Hipnoterapide sigaranın keyifli olmadığını söyleyerek o dosyadaki bilgileri değiştiriyoruz.

Bir seansta sigara bırakılabiliyor mu?
Bazen. Bazen de iki-üç seansı bulabiliyor. Seans sayısı, kişinin hayatında sigarayı ne kadar çok şeyle bağlantı kurduğuna göre değişiyor.

Peki fobiler?
Fobiler de beynin ne kadar hızlı çalıştığının bir kanıtı aslında. Diyelim hasta yedi yaşında, yanından bir kedi geçiyor ve kediden korkuyor. Çocukluğunun başında korkuyu öğrenmiş oluyor.

Kedi korkusu olan bir hastaya neler söylüyorsunuz hipnoz sırasında?
Sistematik duyarsızlaştırma dediğimiz şeyi yapıyoruz. Kedi fobisi olan hastaya hayalinde bir kedi filmi izlettiriyorum. Kedi resimleri gösteriyorum. Adım adım ona kediyi yaklaştırıyorum. Sonra karşı kaldırımdan bir kedi geçiyor, ona bakıyoruz. Ne şirin kedi diye düşünüyoruz. “En çok hangi rengi seversin?” diye soruyorum. Cevap beyazsa karşıdan geçen kedi beyaz oluyor. Bu beyaz kediye bakıp ne kadar şirin olduğunu düşünüyoruz. “Küçücük de bir şey, yavru galiba gidip yanına sevelim mi?” diyorum. “Yok, şimdi sevmeyelim” yanıtı geliyor. O zaman dolaşmaya devam ediyoruz. Dolaşıyoruz, dolaşıyoruz, ben bir sürü hikayeyle kafasını karıştırıyorum. Sonra öteki sokakta yine bir beyaz kedi ile karşılaştırıyorum. Gidiyoruz o kediyi seviyoruz. Hangi kedilerden korkuyor gibi her şeyi konuşuyoruz seansta. En sonunda arkadaşının kedisini kucağına verip kedi fobisini tedavi ediyoruz.

Hipnoz seansında mantık devreye giriyor mu? Yani alıp uzaya götürebilir misiniz hastayı?
Hipnoz altındayken nereye istersek gidebiliriz. Hipnozda bir hastama baban tam karşında koltukta oturuyor diyorum ve ekliyorum: “Öyle sihirli bir şey ki, baban o koltuktan asla kalkamaz ve seninle konuşamaz, sadece dinleyebilir. Ve ona istediğini söyleyebilirsin.” Başlıyor kızmaya, bağırıyor, çağırıyor. Aslında karşısında babası yok, olan baba da ben ne dersem onu yapıyor. Eskiden atalarımız “40 kere akıllı dersen akıllı olur” diyordu ya çok doğru bir şey aslında. Tabii son araştırmalara göre o sayı 21 olarak kabul ediliyor; hatta 21 kuralı da deniyor. Yani 21 kere söylediğin şeyi, bilinçli olarak tekrar edersen, bilinçaltında bir dosya oluşturabiliyorsun. Mesela “Ben değerliyim, ben iyi bir insanım” cümlesini 21 gün boyunca tekrar ettiğinde bilinçaltında “ben değerliyim” dosyası oluşuyor ve bu dosya otomatik çalışıyor. Türk toplumunda ise tam tersi çoğunlukla insanlar “Ya başarısız olursam? Ne olur başarısız olursam? Kötü hissederim, değersiz hissederim, aciz olurum, yetersiz hissederim” diye düşünüyor. Bu yüzden zaten fakir bir toplumuz.

Kötü dosyalar oluşturduğumuz için mi?
Evet. Negatif hipnoz uzmanı bir toplumuz. Ailelerimizden hep şu cümleleri duyarız: “Sen yapamazsın, sen edemezsin, sen başaramazsın…” Oysa ki 1800’lü yıllarda biz imparatorluk çocuğuyduk. Sonra bize “hasta adam” dediler, hasta olduk. Neyse ki Atatürk gibi bir dahi çıktı da dedi ki, “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”

Atatürk bizi hipnoza mı soktu?
Aynen. İşte Atatürk’ün büyük dehası da burada gizli. Yani Çanakkale’de elimizde tırmık ile dünyanın süper güçlerini yendik. Seyit Onbaşı 270 kiloluk mermiyi, sırtına alıp, gemiyi batırabiliyor. Hatta sonrasında Seyit Onbaşı’dan bir daha yapmasını istiyorlar ancak yapamıyor. Çünkü o transtır, o hipnozdur. Öyle bir kuvvetli olursun ki, her şeyi yapabilirsin.

Zihnimizin kullanım alanlarını hipnoterapi ile genişletebiliyor muyuz?
Dikkati ve konsantrasyonu arttırabiliyor. Hipnozdayken bir şeye daha kolay odaklanabiliyorsun.

Peki hipnoza sık girmek olumsuz sonuç doğurabilir mi?
Tabii ki. Dedim ya toplum olarak negatif hipnoz uzmanıyız.

Bir hipnoz seansı nasıl sonlanıyor?
Affetmek işin en sonundaki, en gerekli kısmı. Bu afta iki kısım var: Kendini affetmek ve karşı tarafta kim varsa onu affetmek. Önce kendini affettiriyorum kişiye. Affetmek insanı, özgürleştirir. Özgür insan, daha mutlu insan anlamına geliyor. Kişinin o sırtındaki taşları atması gerek.

Kendi aileniz üzerinde kullanıyor musunuz hipnozu?
Kızıma “Yemek hazır” diyorum, tık yok. O zaten doğal hipnoza girmiş, benim hipnoz yapmama gerek yok. Tam o haldeyken kızıma “Seni seviyorum canım yavrum, her zaman yanındayım. Sen çok iyi bir çocuksun, istediğin her şeyi yapabilirsin. Çünkü sen çalışırsın. Sabırlı olursun. Üzerine gider ve başarırsın. Ve yaptığın işi, en keyif aldığın iş gibi yaparsın. Her şeyden keyif almak senin seçimindir” sözlerini söylüyorum. Kızım şu anda sekiz yaşında, canavar gibi… Okumaktan keyif alıyor, mutlu ve huzurlu bir çocuk. Erkeklere maç izlerken, kadınlara da dizi izlerken kolaylıkla hipnoz yapabilirsiniz. Çocuğunuza özellikle uykuya dalmadan söylerseniz ona ıspanak bile yedirebilirsiniz.

Cinsel sorunlar için de kullanılıyor mu hipnoz?
Tüm erken boşalan erkeklerin içinden “Yine mi erken boşalacağım” sorusu geçiyor. Adam 20 yıl önce bir kere erken boşalmış, hep kafasında o deneyim var. Bense tam tersini yapıyorum. Onun zihninde güzel sevişmeler ve kendini tutabildiği anlar yaratıyorum: “Trafikte kırmızı yanınca duruyoruz, yeşil yanınca gidiyoruz. Heyecanlandığımız zaman duruyoruz, yeşilde geçiyoruz. Güzel harika. Bak böyle daha keyifli değil mi? Evet, kontrol sende. Güzel. Musluğu kapattığın zaman kapatırsın, açtığın zaman su akar. Kontrol sende. Elini yumruk yaptığın zaman yumruk yaparsın, açtığın zaman açarsın.” Adama böylece kontrolü öğretiyorum. Olumsuz düşüncesinin yerine kontrolün onda olduğu düşüncesi yerleşiyor.

Size gelen hastalar arasında en çok hangi problemler çıkıyor?
Kişiliğimizi yüzde 90 oranında şekillendirdiği için genellikle anneler ile ilgili problemlerle karşılaşıyoruz. Kişilik bozukluklarının tamamı, anne ile çocuğun iletişiminden kaynaklanıyor. Baba sonradan devreye giriyor. Üç yaşında bir çocuk hastam vardı. Kronik bir kabızlık yaşıyordu, gitmedikleri doktor kalmamıştı. Anne bana anlattı şikayetini, çocuğun sevdiği bir çizgi filmi koydum. Yanına oturdum ve çizgi filmi seyretmeye başladık. O filmi izliyor ama onu transa soktum. O sırada çizgi filmdeki karakterle annesi alışveriş merkezine gidiyordu. Çocuğu da annesiyle alışverişe götürdüm ve hangi gömleği alacağını sordum. “Benim istediğimi almazlar” cevabını verdi. Annesiyle çocuğu bu defa restorana götürdüğümde “Ben istediğimi yiyemem” dedi. Anne işgal etmiş çocuğu; yediğine, ne zaman yiyeceğine anne karar veriyor. Çocuğun karar verebildiği tek bir şey var tuvalet ihtiyacı. Çiş ve kaka çocuğun kontrolünde dolayısıyla çocuk da bunu kullanıyor. “Sen benim hayatımdaki kararlara karışmışsın ben de vermiyorum kakayı” diyor. Seansta “Annene söylemek istediğin bir şey var mı?” diye sorunca, “Ben dondurmayı çok seviyorum, dondurma istediğimde annem bana verse çok iyi olur” dedi. Muayenehanemden çıktıklarında, bir alışveriş merkezine gittiler, annesi çocuğa dondurma aldı. Ve çocuk ertesi gün kakasını yaptı.

 

Pozitif Dergisi 2014/01

Yorum Ekle