Amerika ve Kanada’da uzun yıllardan bu yana uygulanan Yaratıcı Sanatlar Terapisi artık Türkiye’de. Down sendromlu çocukların tedavisinden kişisel gelişime kadar birçok alanda, her yaştan kişiye uygulanabilen bu terapilerde resim, dans, masal, şiir ve müzik kendimizi bulduğumuz birer araç haline geliyor.
Yazı: Halime SÜREK KAHVECİ
Babamın elinden tutup Özgür Kırtasiye’den içeri adım attığımda yedi yaşını biraz geçmiş olmalıyım. Okumayı öğrenmiştim zira. Altın Kitaplar’dan çıkan bez ciltli “Sinbat Denizler Ülkesinde” kitabını alıp kırtasiyeden çıkarken hala onun elini tutuyordum. Parke taşlı sokaklarda sekerek evin yolunu tutarken de… Aradan yıllar geçtikten sonra, müzik aletleri, boyalar, peruklar, şallar ve kimi aksesuarlarla dolu bir salona girerken bu kez benmişim yedi yaşındaki halimin elinden tutan… Yaratıcı Sanatlar Terapisi hakkında biraz bilgim vardı ama bu çalışmanın bende nasıl kapılar açacağına dair hiçbir fikrim yoktu… İki günlük çalışmanın ardından aynı kapıdan çıkan aynı ben değildim… Yaratıcı Sanatlar Terapisi’nden (YST) önce bu atölye çalışmasından bahsetmek, işin pratiğinden başlamak istedim. Oradan devam edeyim… Konunun dünya çapında önemli bir ismi olan Concordia Üniversitesi Yaratıcı Sanatlar Terapisi Bölümü Dans/Hareket ve Drama Terapisti, aynı zamanda ödüllü belgesel yönetmeni Prof. Dr. Yehudit Silverman, Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı’nın davetlisi olarak İstanbul’daydı. Ataşehir’deki Metin Sabancı Merkezi’nde “Kendi İçinde Hikaye –Terapide Mit ve Masal” konulu seminer ve atölye çalışması, benim için çocukluğuma dönmek, yeniden masallar anlatmak, başkalarının masallarını dinlemek gibiydi. Ritim tutarak, kendimiz için bir “tanışma jesti” seçerek, dans ederek, resim yaparak, yazarak, göstererek, dinleyerek ve müzik yaparak kendimize dair yepyeni parçaları bulduk. Anılarımızın üzerindeki tozları üfleyerek onları gün yüzüne çıkardık. Çocukluğumdaki Sinbat masallarından sihirli halı oldum ben. Niye bilmiyorum? Onun maskesini yaptım, sesini hayal ettim, düşmanlarını resmettim… Bilinçaltım bana ne söyledi, bilemiyorum ama ilk günün ardından hayatımda hiç olmadığı kadar rahat uyuduğumu söylemeliyim. Öyle kabuslar gören bir insan değilim ama uykunun sıcacık bir örtü gibi üzerime serildiği de pek olmaz. Prof. Dr. Silverman, çalışmanın ikinci günü geceyi nasıl geçirdiğimizi, rüyalarımızı sorduğunda gülümseyerek bunu hatırladım. Yine bu atölyede yaptığımız ritim çalışmasında fark ettim ki benim için yavaş hareket etmek hızlı olmaktan daha zormuş. Bir de sesleri, düşündüğümden daha çok önemsiyormuşum. Yehudit Silverman, her katılımcıdan seçtiği masal kahramanının sesini, nasıl bir ortamda yaşadığını, hareket ettiğini düşünmesini istedi önce. Benim uçan halım, çölün kumlarını hafifçe kaldıran bir rüzgarın uğultusunda, hafifçe ilerliyordu. Gözlerimi kapattığımda, ben uçan halıydım… İki günlük çalışmanın ardından fark ettim ki, ben resim yaparken, maske için tüy seçerken, uçan halımın düşmanını ete kemiğe büründürmek için şal seçerken de aynı renkleri kullanmışım. Niye bilmiyorum ama hoşuma gitti bu. Çünkü moru da seviyorum sarıyı da. Bu ikisinin kontrast renkler olduğunu söylediğinizi duyar gibiyim… Pozitif Dergisi için bu haberi hazırlarken yine Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı Metin Sabancı Merkezi’nin yolunu tuttum. Buradaki YST çalışmalarını koordine eden Yaratıcı Sanatlar Terapisti Nilgün Türkcan ile yaptığımız konuşmadan evvel kendi deneyimlerini aktarmak istedim size. Kuzey Amerika’da 12 yılı aşkın zamandır bu alanda çalışmalarını sürdüren ve Boston Lesley Üniversitesi Dışavurumcu Terapiler (Expressive Therapies) Programı’nda doktora çalışmalarını sürdüren Yaratıcı Sanatlar Terapisti Nilgün Türkcan ile görüşmeye giderken pek heyecanlıydım. Güzel bir müzik eşliğinde, Alice’in Harikalar Diyarı’na dönüşme potansiyeli olan YST salonunda yaptığımız görüşmede Türkcan, YST’yi anlatırken şunları söylüyor: “Yaratıcı Sanatlar Terapisi, drama, dans-hareket, müzik ve resim gibi çeşitli sanatlar aracılığı ile bireylerin yaratıcı sürece aktif olarak katılımlarını ve bu yolla kendi içsel güç ve potansiyellerini keşfetmelerini sağlıyor. Yani bireylere, farkındalıklarını artırmak, yaşamlarında istedikleri ve ihtiyaç duydukları değişim ve dönüşümü sağlayabilmek için gereken donanımı kazandırmayı amaçlıyor.” Bazen kelimeler yetersiz kalıyor kendimizi anlatmaya. Sanat tam da bu noktada imdadımıza yetişiyor. Dinlediğimiz bir müzik, okuduğumuz bir şiir, gördüğümüz bir resim, kendimizi bulmamızı kolaylaştırıyor. Sanatsal faaliyeti, biz yapmadığımız halde bu kadar etkileniyorsak, bir de işin içine girdiğimizde kendimizi nasıl bulacağımızı düşünsenize. Yaratıcı Sanatlar Terapisi de burada devreye giriyor işte.”
KIM, HANGI MASALI, NIYE SEÇIYOR?
Bu sorunun cevabını vermek güç. Ancak Prof. Dr. Yehudit Silverman’ın anlattığı bir örnek, bu seçimin hiç de boşu boşuna olmadığını bir kez daha gösteriyor: “Çalıştığım hastaneye sık aralıklarla gelen bir genç kız vardı. 14-15 yaşlarındaydı, madde bağımlısıydı ve o yaş için hiç de uygun olmayan bir cinsel hayat yaşıyordu. Terapi için bana geldiğinde bir masal seçmesini istedim. Aklına hiçbir şey gelmediğini söyledi. Çünkü kimse ona masal anlatmamıştı. Bunun üzerine kitaplıktan Grimm Kardeşler’in masal kitabını aldım. Sadece adlarına bakarak ‘Elsiz Kız’ masalını seçti. Masalda kısaca babasının şeytan ile yaptığı anlaşma nedeniyle şeytana verilmek istenen, elleri bağlanan bu nedenle ellerini kesip ormana kaçan ve orada yeniden elleri büyüyen bir genç kız anlatılıyor. Bu genç kızdan, masala dair bir şeyler yapmasını istedim. Haftalar boyunca kilden el heykelleri yaptı. Hastanede herkes merak içindeydi, ne oluyor diye. Ben de bilmiyordum. Sonra bir gün, kullandığımız araçların içine ip de koydum. Nedenini bilmiyorum. Sadece araçları biraz zenginleştirmek istemiştim. Bu genç kız, ipi aldı. Yaptığı el heykellerini bileklerinden bağlarken ağlamaya başladı. Ortaya çıktı ki, üç yaşındayken biri ellerini bağlayıp ona tecavüz etmişti. Terapilerimiz devam etti. O şimdi, üniversitede gazetecilik eğitimi alan, cinsel tacize uğrayan çocuklar üzerinde çalışmak isteyen başarılı ve sağlıklı bir genç kız.”
Denedim biliyorum
Türkcan, “Dans etmek, resim yapmak ya da şiir yazmak nasıl oluyor da değişmemizi ve kendimizle yüzleşmemizi sağlıyor?” sorusuna şöyle cevap veriyor: “Bununla ilgili birkaç nokta var. Şöyle bir örnek vererek başlamak istiyorum. Birisi size gelip ‘Senin problemin ne?’ ya da ‘Niye kendini eksik hissediyorsun?’ diye sorsa, savunmaya geçer ‘Ne diyorsun sen?’ deriz. Oysa YST çalışmalarında, bilinç henüz savunma durumuna geçmemişken bir şeyler paylaşmış oluyoruz kendimizle ilgili. Savunma mekanizmasına gelmeden zaten bir şeyleri paylaşıyoruz. Olumsuz bir durumun ya da anının önündeki ‘blokaj’ kaldırılıyor bir anlamda. İkincisi de, YST bedensel hafızayı harekete geçiriyor. Yine bir örnekle devam edeyim. Hani anahtarımızı kaybettiğimizde geri dönerek adım adım yaptıklarımızı tekrarlayınca anahtarı nereye koyduğumuzu hatırlarız ya, burada normal hafızanın yanı sıra bedensel hafızayı da kullanıyoruz.” Terapi denince akla hep sadece sorunu olan kişilere yönelik çalışmalar gelse de YST biraz daha farklı. Herhangi bir yaş sınırlaması olmadan herkesin katılabileceği bu çalışmalar gelişimsel bozukluklardan yeme bozukluklarına çok farklı alanlarda uygulanıyor. Türkcan, YST’den kimlerin faydalanabileceğini anlatırken, “Down Sendromu gibi genetik bozukluklar, otizm gibi yaygın gelişim bozukluklarının yanı sıra cerebral palsyli ya da öğrenme bozuklukları yaşayan bireylerde de YST uygulanıyor. Bunun yanı sıra depresyon, panik atak, fobi, anoreksiya, paranoya, obsesif-kompülsif bozukluklar gibi çok farklı durumlarda da YST terapileri işe yarıyor. Özellikle taciz ve travma durumlarında da YST’nin iyileştirici etkisinden yararlanılıyor. Tüm bunların dışında sadece kişisel gelişim için, ihtiyaçlarınızı ve yapmak istediklerinizi belirlemek için de katılabilirsiniz bu çalışmalara.” Bu terapiler sırasında kendinizi özgür hissediyorsunuz. Çünkü aslında yaptığınız resim ya da dışavurduğunuz duygular hem size ait hem de değil. Çünkü aynı zamanda bir ‘oyun’. Böyle olunca duygularınızı ve düşüncelerinizi sonuna kadar yaşamaktan da çekinmiyorsunuz. Çünkü istediğiniz an, buna son verebiliyorsunuz. Türkcan’ın vurguladığı bir diğer nokta da, bu çalışmaların kişideki empati duygusunu güçlendirmesi. Bu sayede yaşadığınız olaylara bakışınız değişebiliyor, onların sizin üzerinizdeki etkisi de. Denedim, biliyorum…
KURUMLARDA DA UYGULANIYOR!
Yaratıcı Sanatlar Terapisi sadece bireysel çalışmalarla sınırlı değil. Kurumsal uygulamalar, çalışanların yaratıcılığının artırılması ve bundan en üst düzeyde yararlanılmasının yanı sıra kurum içindeki aidiyet bağının güçlendirilmesini de sağlıyor. Burada da, sanatın tüm dalları kullanılarak kurum çalışanlarının yaratıcılık özelliklerini ve diğer becerilerini geliştirmelerini sağlayacak eğitim faaliyetleri gerçekleştiriliyor. Nilgün Türkcan, kurumlara yönelik çalışmalarda elde edilen noktaları ise şöyle sıralıyor:
1- Değişim dinamiğine uyum sağlamayı kolaylaştırmak, kalıp ve alışkanlıkların dışına çıkarak yaratıcı ve esnek düşünceyi desteklemek.
2- “Doğru” karar verme yeteneğini güçlendirebilmek.
3- İşbirliğini, ekip ruhunu, çalışanların motivasyonunu ve aidiyet duygusunu artırmak.
4- Olayları ve kişileri farklı açılardan görebilme ve değerlendirebilme iç görüsünü kazandırmak.
5- Problem çözebilme ve empati becerilerini geliştirmek.
6- Kaynakların daha etkin kullanımına olanak sağlayarak verimliliği artırmak.
Pozitif Dergisi 2013/03