Kitap

İdeal hayatı yaşamayı öğrenebilirsiniz

Yaşam yolculuğunun 2009-2012 yılları arasına denk gelen bölümünde yaşadıklarının zihninde ve ruhunda uyandırdığı duygu ve düşünceleri, adeta kendi kendine konuşur gibi kaleme almış ve bu yazıları “Yaşam Gördüğünün Ötesinde” kitabında bir araya toplamış Saba Melike Belkıs Doğar. Kitabın arka kapağında “Bu öyküler öykücü tarafından aktarıldı. Ben bilgiyi sizin için topladım ve hatırladım. Bu, denge ile birleşmesi gerekenler arasında köprü kurmak içindir. Bizler, sizlere sevgi sunmak için buradayız. Farklı bir gerçekliğe bakmanızı istiyoruz. Yaşamı sevgi ile güzelleştirmek sizin elinizde Çünkü bilin ki yaşam gördüğünüzün ötesinde” diyor.

Yazı: Yaprak ÇETİNKAYA

Yıllarca reklam sektöründe çalıştıktan sonra kendine yeni bir yol çizmeye karar veren, yeni yaşamını kurarken tüm zorlukları ile de yüzleşen Melike Doğar, bugün yaşam rehberliği yapıyor; yolunu bulmak isteyenlere yardım ediyor, mekanda, zihinde ve bedende enerjinin farklı boyutlarını kullanıyor. Doğar ile hem kendi hikayesini hem de yaşamı konuştuk.

Yaşamın görünenin ötesinde olduğunu siz ne zaman fark ettiniz?
Çoğu kişinin anlattığı gibi ben de önce bir arayışa girdim, daha doğrusu arayış beni buldu. Yaklaşık 17 yıl reklamcılık yaptım. İşimi çok severek çalıştığım ancak yaşamda zorlandığım bir dönem olan 1999 yılında bir arkadaşım okumam için birkaç kitap tavsiye etti. Çocukluğumdan beri kitap okumayı severim, merak duygusuyla hemen o kitapları da alıp okudum. Bir kitap başka bir kitaba götürdü derken rüya süreçlerim başladı. O günlere kadar hiçbir rüyamı hatırlamazken beş yıl boyunca rüya günlüğü tuttum. O rüyaların rehberliğinde araştırmalarım başladı. Kaynaklar kendi kendine ortaya çıktı. Bilimsel ve maneviyatla ilgili kitapların yanı sıra parapsikoloji ve metafizik de okudum. 2005’te bir arkadaşımın daveti üzerine Douglas Forbes tarafından verilen “İnsanın Pin Kodu” seminerine katıldım. 2006’da aynı arkadaşımın daveti üzerine Emei Geleneği’nin 13’üncü Soy Sahibi Büyük Usta Fu Wei Zhong’un “Şifa Sanatları” seminerine katıldım ve böylece öğretmenlerden eğitim alma sürecine geçtim. Kadim Çin bilgeliği hakkında daha fazla bilgiye sahip olmak için Hong Konglu Büyük Usta Raymond Lo’dan Feng Shui, Çin Astrolojisi ve I Ching eğitimleri aldım. Bu arada iki yıl boyunca Luba Moisewa’nın enerji ve yaşam üzerine vermiş olduğu derslere düzenli olarak katıldım. Büyük Usta Fu’nun ikinci semineri “İlerleyen Yaşam Programını Değiştirme”de öğretmiş olduğu meditasyonları ve çalışmaları uyguladığım zaman başka bir seviyeye ulaştım. Seminerde öğretilen çalışmaları disiplinli bir şekilde yaptım ve 2009 yılında yazmaya başladım. İşte bu kitaptaki yazılar o dönemde gönül kalemi ile kurgulamadan yazıldı. Ben başladıktan sonra yazı akıyordu, kurgu yoktu.

ideal-hayati-yasamayi-ogrenebilirsiniz-2Yaşamın ötesini görmeyi neden önemsemeliyiz?
Bildik yaşamın ötesinde ne olduğunu sormayınca hep aynı yerde kalıyorsunuz. Bu kitap aslında biraz da farkındalık kitabı. Bu kategoride yazılmış çok kitap var, bu da benim alemimden gelen bir kitap oldu. İstanbul’da, modern bir yaşamın ortasında, birçok şansla dünyaya gelmiş bir insanım ama uyanmak için, var olan o kadar kaynak bana bir türlü gelememiş. Hatta modern yaşam o kadar cazip gelmiş ki uyanmak bile istememişim; para kazanalım, işimiz gücümüz olsun, evimiz, arabamız olsun… Üstelik reklamcılık yaptığım için bir de bu hedefleri pazarlamışım. Çıkışım şu oldu; ben artık yaptığım şeye inanmıyorsam orada daha fazla duramayacağım. Tabii bir de nereye gideceğim konusu var, o da çok önemli…

Kitapta kişinin kendi yaşamını tasarlayabilmesi için atması gereken ilk adımdan bahsediyorsunuz. Bir adım yeterli mi?
Çoğumuz bir görev karşısında onu dağlar gibi görür ve şevkimizi kaybederiz. Az sayıda insan ise o dağı görünce motive olur. Japonlar’ın “kaizen” denilen bir felsefesi vardır, Japonca’da “kai” değişim “zen” ise daha iyi anlamına geliyor ve denir ki “Küçük adımlar at, yapabildiğinin en küçüğü ile başla. Karar ver ve bir disiplinle ilerle”. İşte bu küçük adımı atmak, bir yerden başlamak gerekiyor. Taoizmin kurucusu kabul edilen Çinli filozof Lao Tzu ise “Binlerce kilometrelik bir yol bile tek bir adımla başlar” der. Bu tek adım çoğu insan için bir “karar verme anı” oluyor. Ancak çoğu insan ya karar veremiyor ya da adımı atıyor ama sonra unutuyor. Korkunç bir unutkanlık içinde yaşıyoruz. Örneğin öğrencilerle bir seminer düzenliyoruz, onların heyecanlarını görüyorum. Bir hafta sonra heyecan azalıyor, motivasyon kayboluyor ve kendi yaşam akışlarına geri döndüklerinde konu birden gündemden çıkıyor. O ilk arzu nereye gitti? İki ihtimal var; ya sahte bir arzudur, o anda grup heyecanı duymuşlardır ya da arzu gerçektir ama üstünü hızlı bir şekilde örten bir kalın toprak tabakası vardır ve bir türlü onu temizleyemedikleri için arzu hep onun altında kalıyordur.

Nereden başlamak lazım?
Önce görünenlerle başlayın. Görünen potansiyelleriniz size ne avantaj sağlıyor? Bizler bu görünenlerin çoğunluğunu malesef mesleki olarak kullanıyoruz, sistem öyle inşa edilmiş. “Bütün potansiyellerimi meslek olarak paketleyeceğim ve bu bana para kazandıracak” diye bir bakış açımız var. Bazı insanlar da içsel düşünce alemini sanat üzerinden sergilemek istiyor. Bazı aileler ise bu potansiyelin ortaya çıkmasına gelecekte maddi kazanç getirmez endişeleriyle engel olabiliyor. Potansiyeller bu alanlar dışında pek de fazla çıkış noktası bulamıyor. O zaman sizin kendi potansiyelinizi bilip yeni kanal açmanız, yeni toprak aramanız gerekiyor.

O toprağı neler oluşturuyor?
Koçluk çalışmalarında “Vazgeçtiğin arzuların oldu mu?” diye sorarlar. Çoğu kişi gerçekten vazgeçmiştir, arzu ile ilgili istek kalmamıştır. Bir bölümü de o arzuları “Keşke yapabilseydim” diye yaşam boyu taşır. Kalın toprak tabakası size günün, ailenin, yaşamın, çevrenin getirdikleridir. Bazen siz değişmekten korkarsınız, bazen çevreniz sizin değişmenizi istemez ve o arzunun üstü sürekli kapanır. Oysa arzuların gerçek arzu olması için kalpten gelmesi gerekiyor. O zaman yıllar boyunca bile bekleseniz, tohum gibi, bir yerde imkan bulduğu zaman mutlaka çıkar. Gerçek arzu da bu tohum gibi işte… Siz tohumu yakalıyorsanız ortam yaratacaksınız, toprağınız ne fazla ne az, yeterli olacak, çok derine gömmeyeceksiniz, sulayacaksınız, güneş vereceksiniz ki yeşersin.

Bu günlük unutmaların yanı sıra bir de büyük unutkanlıktan bahsediyorsunuz? Nedir unuttuğumuz?
Kişinin kendini unutmasıdır. İnsan dünyaya geliyor ama nereden geldiğini bilmeden geliyor. Bu o kadar tüyler ürpertici ki, ölüm korkusu var ama doğum korkusu yok. Halbuki doğum bilmediğiniz bir yaşama başlamak demek. Hem de en saf halinizle… Dünya bugün daha rahat yaşanan bir yer, şanslıysanız sıcak bir yuvaya, herkesin sizi sevdiği güvenli bir yere geliyorsunuz. Nereden geldiğinizi sorgulamıyorsunuz. Sorgulamak için belki biraz huzurunuzun kaçması gerekiyor. Genellikle insanların sorgulama anları büyük hastalıklar, kayıplar, iflaslar sonrasında oluyor. Ya da dünyanın savaşla, kıtlıkla mücadele ettiği, insanın temel haklarının bile verilmediği bölgelerde doğuyor insan, burada doğan kişiler de ya isyan ediyor ya da sorguluyor. Çok sorgulayan kişi bu alemin içinde aslında görünmeyen, bizim enerji dediğimiz, tasavvufta mana alemi dedikleri alemleri fark ediyor. İçinde soru soran biri olduğunu fark ediyor ve görünmeyeni keşfetmeye başlıyor. Çoğu kişi gerçek özünde kim olduğunu bilmiyor ve kendini aynada gördüğü ile tanımlıyor. Yaşamı gördüğü ile sınırlıyor.

Bilen kişi kendini nasıl tanımlar?
Bilenin sürekli soru sorması ve çok iyi gözlemci olması gerekiyor, ne var ki bu bile yeterli değil. Bir yerde rehberliğe de ihtiyaç duyuluyor. Rehberin ise başlangıçta mutlaka bir insan olması beklenmemeli. Benim ilk rehberlerim çok soru sordurttuğu ve anlama arzusu yarattığı için rüyalarımdı. Sonra kitaplar rehberlik etti. Yani rehberlik süreci, henüz bir öğretmen gelmeden, yaşamın içinde kendi kendine ilerledi. Başlangıçta anlamayabiliyor insan oysa ki çok farklı yerlerden rehberlik alabilirsiniz. Mahallenizdeki bir ahbabınızla iki dakikalık bir konuşma yaparsınız ve inanılmaz bir farkındalık yaşarsınız. Ani aydınlanmalar sürekli yaşanır, yıllarca çalışıp bir kere aydınlanmak şeklinde gerçekleşmez. Bunun için de farkında olmak gerekiyor.

Fark etmeye başlayınca ne değişiyor hayatta?
İnsan o zaman hayatını değiştirebileceğini anlıyor. Eklemek ya da çıkarmak istediklerini fark ediyor. Önce kendinizi tanımanız gerekiyor, aksi takdirde ilerlemeniz zor. Herkes bu dünyaya bir donanım ile geliyor ve donanımınızı bilmeyince ilerlemeniz çok zor. Bilmeyince size verilen hediyeleri anlamanız da mümkün olmuyor. Bizim eğitim sistemimiz de ne yazık ki kişilerin beceremedikleri yere dikkat çekecek şekilde ilerliyor.Çocuğa diyoruz ki “Matematiğin zayıf, ekstra matematik çalış”. Ona eziyet ediyoruz aslında. Bunun yerine çocuğun ilgisi matematikte değilse nerede olduğunu görüp belki de o konuda daha da ilerlemesine destek olmak gerekiyor.

Kişisel gelişim mutsuz eder mi?
Bu yola çıkarken bilmemiz gereken bir şey var; biz elimizden gelen çabayı göstereceğiz ama hiçbir şey olmayabilir. Neden? Ben her şeyi yapabilirim aslında, lakin bazen yaşam orayı bana açmıyordur. Bunu en baştan kabul etmek gerekiyor. Bunu kabul etmeyince mutsuzluk geliyor. Aslında şöyle oluyor; ya kişi çalışmalarını disiplinli yapmıyor, ya arzusu kuvvetli olmuyor ya da ne yaparsa yapsın hiçbir şey olmuyor. O zaman niye olmadığını anlamak için kişinin başka bir seviyeye çıkması, belirli bir birikim ile belirli bir noktadan bakabiliyor ve yaşamı kabulleniyor olması gerekiyor. Kişinin yol süreci içinde adım adım ilerlediğini, hangi seviyede olduğunu bilmesi gerekiyor. Bunu bilmeden kendini en tepe noktaya koymaya çalışan kişiler çok mutsuz olabiliyor.

Hayatın içinde kendi potansiyelini hiç fark edememiş insanlar da var…
Evet, kestirme yoldan gidip Pin Kodu, Çin astrolojisi, Batı astrolojisi gibi hizmetler alarak kendinizle ilgili ani aydınlanmalar yaşayabilirsiniz. Bunlara inancınız yoksa, kendinizi gözlemleyebilirsiniz. Elinizde çok ciddi bir data var aslında. Hayat hikayenizi kağıda dökün ve bakın; bugüne kadar neleri büyük istekle yaptınız, nerelerde zorlandınız çok net görebilirsiniz. Ancak yine de başkalarından dinlemenin daha kolay sonuç verdiğini söylemeliyim. Bu şekilde potansiyelimizin bir bölümünü bulabiliriz. Potansiyelin bir kısmını görmek çok kolay oluyor; müziğe yetenekli, sporda iyi, çok zeki ya da güzel olabilirsiniz. Bunlar bizim doğuştan gelen hediyelerimiz ve bunları görmek çok kolay. Ancak bir de içeride gizli olanlar var ve onları görmek cesaret istiyor, onlar da kendini yavaş yavaş açıyor. Yaşam rehberi olarak ben de sizdeki o derin potansiyeli göremeyebilirim, keşfetmenize yardımcı olurum. Az önce verdiğim tohum örneğinde olduğu gibi uygun bir şart olduğunda, sizi bile şaşırtacak şeyler çıkabilir içinizden.

Potansiyeli fark ettim ama kendime güvenim yok. Ne yapacağım?
Bu kategorinin adı kişisel gelişim olduğu için her gün kendinizi ilerletmeniz gerekiyor. Tek başınıza bir yere kadar aşabiliyorsunuz ama bir yerden sonra aşılamıyor. Tüm rehberlik talep edenler bize bununla geliyor. Potansiyeliniz çok yüksekse istek sizi arayışa sokuyor. İnsan aramaya başlamazsa hiçbir zaman ilerleme olmuyor. Mesela resimle ilgilenen bir kişi diyor ki “Acaba ders mi alsam, kursa mı gitsem? Keşke biri bana yardım etse.” Sonra başlıyor yakın çevresinde bu isteğini paylaşmaya: “Resim yapmak istiyorum, acaba ne yapsam?” Bir yakını çok basit bir fikir veriyor, mahalledeki sanat kursunu öneriyor. Kişi oraya başlıyor zaman içinde oradaki hocası onu başkasıyla tanıştırıyor ve böyle adım adım ilerliyor.

Yaşamımızı tasarlamaya dönersek… Hayal etmekten öte bir şeyden mi bahsediyoruz?
Aslında hepimiz yaşam tasarlıyoruz kendimize ama bunun adına hayal kurmak diyoruz. Oysa hayal kelimesinin Türkçe’de zayıf bir tanımı var, ne yazık ki gerçekleşmeyenler kategorisinde yer alıyor. Hayal yerine vizyon demeyi tercih ediyorum. O zaman geleceğe bakış anlamına geliyor ve gerçekleşme potansiyeli daha yüksek oluyor. Önce kendiniz için bir gelecek tasarlayın, bırakın başlangıçta hayal aleminde olsun. Sonra hayaliniz bir eylem planı isteyecek. Çünkü, her hayal iki yoldan birine girer; ya gerçekleşmeyen tatlı bir rüya olarak kalır ya da netlik kazanır ve gerçeğe doğru gelişir. Bunun için de çaba ve çalışmaya ihtiyacınız var.

İsteklerimiz de çabuk değişiyor. İnsanın önce ne istediğinden emin olması gerekiyor değil mi?
Bugünün sabırsızlığı içinde herkes hemen her şey olsun istiyor. Yaşam neyse ki bize “Her şeyin bir zamanı var” diyor. Gerçekleşmediği için üzüntü duyduğumuz şeyleri bazen uzun vadede aslında istemediğimizi görüyoruz. Ya da çok arzu edip sonra gerçekleştiğinde içinden nasıl çıkacağımızı düşünüyoruz. Bu nedenle esnek olmayı öğrenmek zorundayız. Eğer esneklik olmazsa kendini cezalandırmaya başlıyor insan; “Ne güzel bir işim var, ne güzel para kazanıyorum, ne demek karar değiştirmek” diye… Kendinize her zaman gönlünüzde bir değişiklik olabileceğini söylemeli, yolda ilerlerken mutlaka o esnekliğe sahip olmalısınız. Yarını tasarlamak için önce arzunuzu ve bir de yapmak istemediklerinizi bilmeniz gerekiyor. Tabii insan bazı iyi şeyleri yapmak istemiyor, bazı kötü şeyleri de ısrarla yapmak istiyor. O nedenle kişinin eğitimli ve disiplinli olması önemli. Kişisel gelişimin içinde çok ciddi bir eğitim var çünkü kendi keyfiyetimiz içinde kalırsak perişan da olabiliriz. Aşırı rahatlığın içerisinde boşlukta kalmış bir yaşamı olan pırıl pırıl bir genç kız ile tanıştım. Ailesi o kadar rahat bırakmış ki boşluğun içinde hiçbir yere gidememiş, hiçbir eğitim alamamış, kendini geliştirememiş… Bence ebeveynlerin de en büyük görevi önce kendilerini keşfedip sonra çocuklarına yol göstermek.

Mutluluğu nasıl tanımlarsınız?
Büyük Usta Fu “Mutluluk önce acıdan kurtulmaktır” der. Mutluluğun zıddını bilmek lazım; mutsuzluk. Mutsuzluğun içinde acı var. Hastalıktan, kayıptan olabilir ve bu acı insanı arayışa sürükler, verimli çalışır. Acıyı yok etmemek gerekiyor çünkü acı motive ediyor. Bu döngü kendi içinde hareket ediyor. Mutluluğu sabitleyemiyoruz. Her an yeni bir şey olabiliyor. İşte bu devinimi görmek, biraz orada biraz burada olacağımızı bilmek gerekiyor. Yapabileceğimiz tek şey çoğunlukla mutluluk tarafında olmaya çalışmak. Sağlığımıza dikkat ederek, düzgün bir yaşam sürerek, çok büyük beklentiler içinde olmadan tatminkar yaşayarak sürekli mutluluk halleri içinde gidip gelirsiniz. Ruhunuza tatmini koyarsanız mutlu olmak çok zor değil. Bazen de büyük bir sarsıntı gelir ama şunu unutmamak lazım: Bu acı hiçbir zaman sonsuza kadar gitmez, kendi döngüsünü tamamlayıp başka şeye dönüşür. O zaman da acıyı hafifletebilmek için elimizden geleni yapacağız. Kadersel bir plan var. Dünyayı, güneşi biz yaratmadık, dünyaya gelişi biz seçmedik, halbuki diyoruz ki “Her şeyi ben yapacağım.” Bu bir ikilem… Hepsini yapabiliriz, hiçbir şey yapamayabiliriz. Büyük sisteme teslim olmak ve hayal etmek, kendimize bir gelecek inşa etmek, kendimizi ve çevremizi besleyebilmek, arada sıkıntılar yaşayabileceğimizi de bilmek gerekiyor.

Sıfatlarınızdan soyunun
Ben annemin ve babamın kızıyım, birinin sevgilisi, birinin arkadaşıyım, meslekte biriyim. Sıfatsız olsam geriye kim kalır? İşte burada korku başlıyor. Sıfatsız kalamıyoruz, statülerimiz gidince kendimizi yok olmuş gibi hissediyoruz. Oysa insan varlığı yaşama sadece kendi olarak geliyor. Hiçbir şeyi yok, saf ve temiz bir potansiyel. Önce giydiriyoruz onu, sonra isim koyuyoruz, soyadı zaten var. Kadın mı erkek mi, ülkesi, dini hepsi nüfus cüzdanında yazıyor. Sonra eğitim planları, hangi okula gideceği, hangi mesleği seçeceği… Şunu bileceğiz ki bunları alıp bırakabiliriz, her gün bir şey değişebilir. Bugün çok sevebiliriz, yarın vazgeçebiliriz. Öze inebildiğinizde zaten aslında sahip olduğunuz her şeyden bir anlamda vazgeçiyorsunuz, o zaman başka bir gerçeklik yaşamaya başlıyor sizde. Psikolojik bir dengesizlik gibi değil, sadece yaşamın akışkanlığını ve anlamını görebilmektir bu.

BAŞLAMAK İÇİN “ŞİMDİ” HEP DOĞRU ZAMANDIR
Önce kendinize şu soruları sorun:
1- Mükemmel yaşamım nasıl olmalı?
2- Kendi çevremde, sadece evimde değil, bu dünyada görevim nedir?
3- Hayallerim neler? Ya gizli tutkularım?
4- Ya vazgeçtiğim hayallerim?
5- Şu anda hayatımın hangi kısımları en iyi şekilde veya en zayıf şekilde yürüyor?
6- Değerlerim neler?
7- Kendimi en etkili şekilde nasıl yönetebileceğime dair ipuçları arasaydım ne söylerdim? Beni ne motive eder, nerede takılırım?
8- Yaşamak istediğim hayatı engelleyen şeyler neler? Ya da hayatımda eksik olan ne?
9- Hayal kırıklığı ya da başarısızlıkla nasıl başa çıkıyorum?
10- Söylediklerimi yapmakta ne kadar başarılıyım?
11- Beni, değişimi gerçekleştirmede başarıya ulaştıran nedir?
Eğer 5-10 yıllık bir hedefim olsaydı bu hedef ne olurdu?
Sorulara dürüstçe cevap verin, cevaplarınızı okuyun, bir daha okuyun. Yaşam öykünüzde “şimdi”desiniz. Yarın için ilk hareketin potansiyeli burada. Gözlerinizi kapatın ve bir gelecek hayal edin, o geleceği yazın. Sonra tekrar hayal edin ve tekrar yazın. Ve tekrar… Ta ki o gelecek sizin için ateşli bir arzuya dönüşene kadar. Tüm detayları hissedin. 10 yıl sonra içtiğiniz kahvenin tadını alın, yanınızda kimler var görün ve hazzı duyun. Bu size keyif veriyorsa o gelecek size aittir.

 

Pozitif Dergisi 2013/03

Yorum Ekle