Katı bir bedene sahip görünsek de tamamen titreşimlerden oluşan varlıklarız. Her insanın titreşim frekansı da parmak izi gibi benzersiz. Vücudumuza dışarıdan aldıklarımız da frekansımızı etkiliyor dolayısıyla. İyileşmenin dinamiği ise insan doğasına ait olmayan frekansların nötrleştirilmesinde yani ilk titreşime dönüşte yatıyor.
Burcu Öztınaz Kömürlü
Doğadaki her maddenin frekansı var. Virüsler ve bakteriler de frekans, yani titreşimsel bilgi taşıyor. Negatif düşüncelerin yanı sıra çevre kirliliği, vücudumuza aldığımız radyasyon, yediğimiz besinlerin içindeki kimyasal maddeler, maruz kaldığımız ağır metaller frekansımızın bozulmasına neden oluyor. Hastalıkların oluşmasına sebep olan da hücre frekanslarımızın o saf, ilk halden uzaklaşmış olması.
Hastalıkları frekans olarak değerlendirme anlayışına ulaşmış olmak, geleceğin tıbbının gideceği nokta düşünüldüğünde umut verici…
Frekans tıbbı ülkemizde de tamamlayıcı bir tedavi yöntemi olarak giderek yaygınlaşıyor. Bütüncül bir yaklaşımla semptoma yol açan nedenlerin kaynağına inerek hastalığı değil hastayı tedavi etmek gerektiği görüşü yaygınlaşıyor. Bunu fark eden doktorlardan biri olan Dr. Sümer Zeynep Karabey, kişinin titreşimsel bilgilerini tespit edip, ona yabancı olan frekanslardan arınmasını sağladıklarını söylüyor.
Uzun yıllar Berlin’de aile hekimi olarak görev yapan Dr. Sümer Zeynep Karabey, frekans tıbbı ile kızının yumurta alerjisini tedavi etme arayışına girdiği dönemde tanışmış. Kızının alerjisini çözdükten sonra bu yönteme kendini adayan Dr. Karabey, 2005 yılında Türkiye’ye dönüş yaparak buradaki hastalarını frekans yöntemleri ile tedavi etmeye başlamış. Biyofrekans tedavilerinin yanı sıra hastalarının psikolojik anlamda da destek almalarına yardımcı olmak amacıyla, matrix ve psikokinesiyoloji uygulamalarını da tedavi yöntemlerinin içine entegre etmiş.
“Hastayı bütüncül olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Hastalık oluşumunda acaba bir psikolojik sorun var mı? Örneğin kanser hastası olan çoğu kişide zihinsel seviyede bir değersizlik duygusu yatıyor. Bir kanser hastasına hangi tedavi uygulanıyor olursa olsun psikolojik durumunu değerlendirmek ve bu alanda da destek olmak gerekir” diyen Dr. Sümer Zeynep Karabey ile bu yöntemin detaylarını konuştuk.
Uzun bir zamandan beri uygulansa da frekans tedavisi birçok insan için yeni bir yaklaşım. Nasıl bir tedavi şekli bu?
Biyofrekans tedavileri 35-40 yıldır Almanya’da ve farklı Avrupa ülkelerinde tamamlayıcı tıp sektöründe çalışan hekimler tarafından uygulanıyor. Fakat yavaş yavaş, klasik tıp uygulamaları yapan hekim muayenehanelerinde de aktif olarak uygulanmaya başlandı.
Frekans tıbbı uygulamaların temelinde yatan anlayış; hastalığı değil, hastayı tedavi etmektir. Yani biz hastanın kendi frekans spektrumunu dikkate alırız. Maddenin aynı zamanda bir frekansı olduğunu düşünürsek, kişiyi hasta eden bir bakterinin de bir frekansı vardır. Hastalığı yapan bu maddelerin titreşimsel bilgilerine, yaptığımız biyofiziksel testlerden ulaşabiliyoruz. Bunları basit bir kan örneğinden anlamak rahatlıkla mümkün.
Kişinin frekansının tespit edilmesi hastalığının sebebi ile ilgili tabloyu mu veriyor?
İnsan kendi hücresel, titreşimsel bilgileri ile bir frekanslar bütününü oluşturur. Ben buna “frekans kokteyli” diyorum. Bu frekans kokteyli, doğduğunuzda anne ve babanızdan aldığınız bilgiler doğrultusunda oluşuyor. Yaşam ilerledikçe kişinin karşılaştığı hastalıklar, patojenler, alerjenler, toksinler vücutta öz frekanslar gibi aynı şekilde titreşimsel hafızaya kaydediliyor. Bu titreşimsel hafıza kişiye özeldir. Karşılaştığı maddelerin titreşimsel bilgilerini kendi özüne kaydettiği için, her insanın parmak izi nasıl farklı ve özelse titreşimi de özeldir. Bu sebeple hastalıktan ziyade hastanın titreşimsel bilgilerini incelemek daha doğru bir yaklaşımdır. Bu titreşimsel bilgiler incelendikten sonra çıkan sonuçlara göre hastada hangi potejenler, alerjenler, toksinler öncelik taşıyorsa ona göre hastayı terapiye alıyoruz.
İyileşme sağlanmasının ardındaki dinamik nedir?
İyileşmeyi sağlayan; kişinin ona yabancı olan frekanslardan, titreşimsel bilgilerden arınmasıdır. Kanla tespit ettiğimiz, kişiyi rahatsız eden, hastalığa neden olan frekansların yavaş yavaş arınmasıyla rahatlama meydana gelir. Amaç; hastanın yaşam kalitesini düzeltmek olduğu gibi, sağlıklı yaşam koşullarına geçmesini de sağlamaktır. Benim anlayışıma göre bir biyofrekans terapisti kişiye sadece cihazı uygulayıp işinin bittiğini düşünmemeli. Bu işin içinde yaşam koçluğu da yatıyor. Beslenmenin düzenlenmesi, alınması gereken vitamin ve minerallerin tespiti de gerekiyor. Frekansı uyguladıktan sonra yaşantısındaki bütün faktörleri ele alıp bir düzenlemeye gitmek lazım.
Siz nasıl tanıştınız biyofrekans yöntemleri ile? Bir hekim olarak sizi bu noktaya getiren neydi?
Aslen aile hekimiyim. 33 yıl aile hekimi olarak çalıştım. 2005 yılında Türkiye’ye göç etmeye karar verdim. Burada hedeflerimden biri hem kendi ülkeme, köklerime dönmek hem de biyofrekans sistemlerini Türkiye’de tanıtmaktı. Bu sistemle bundan 18 yıl önce kızımı tedavi etme arayışım sayesinde tanıştım. Kızımın bir yaşından itibaren tavuk yumurtası alerjisi vardı. Alerjik boyut çok yüksek seviyedeydi, üç kez de anaflaksi yaşadık. Bir doktor arkadaşım biyofrekans sistemini tavsiye etti. Frekans tıbbını uygulayan bir çocuk hekimi bulup kızımı Berlin’de tedavi ettirmeye karar verdim.
Fakat tedavi ile ilgili bekleme süreleri uzundu ve bu sürede benim merakım iyice uyanmıştı. Biyofrekans sistemi uygulayan firmadan cihazı satın aldım. Bu şekilde bu sistemle tanışmış oldum. Kızımı tedavi ettim. Üç seferlik alerji tedavi programının başarısının ne kadar yüksek olduğunu kendi kızımda gördüğüm için muayenehanemde öncelikle alerjisi olan hastalarıma, daha sonra da bütün hastalarıma yavaş yavaş entegre ederek uygulamaya başladım.
Türkiye’ye yerleştiğimde öncelikle atopik egzamaları tedavi etmekle başladım. Bir yandan da cihazın tanıtımı ile ilgili seminerler düzenledim. Almanya’da aile hekimi olarak çalışırken hastalara ilaç yazmak, gerekli diğer branşlara yönlendirmekle yetinmek beni çok mutsuz ediyordu. Reçete yazmakla hastaya tedavi uygulamadığımı ve bunun değişmesi gerektiğini düşünüyordum. Frekans tedavileri ile tanışınca tıbbın başka bir pencereden değerlendirilmesi gerektiğini anladığım için artık benim de hekimlik hayatımda yeni bir pencere açılmıştı.
NASIL HASTA OLUYORUZ?
Peki neden hasta oluyoruz? Bütüncül bakış açısını benimsemiş bir hekim olarak frekansımızı nelerin bozduğunu anlatabilir misiniz?
İnsan yaşadıkça birçok maddeye ve titreşimsel bilgiye maruz kalıyor. En basiti kullandığımız cep telefonları frekansımızı olumsuz etkiliyor. Bir antibiyotik tedavisi sonrasında bağırsak florasının bozulması ve candida mantarının bağırsakta yerleşmesi gibi sebepler dolayısıyla kişide çeşitli frekanslar birikiyor.
Bu frekansların birikiminden ötürü hastalığın temeli atılmış oluyor. Buradaki esas amacımız kişinin kendi kendini iyileştirme mekanizmalarını başlatmak. Yani sindirim sistemini, immün sistemi düzgün bir seviyeye getirmek, organ destekleri vererek kişinin şifalanmasına destek olmak.
Herhangi bir biyofrekans sistemi aslında kişiye tedavi uygulamıyor, sadece titreşimsel bilgileri düzenleyip nötrleyerek, sisteminin kendi kendini iyileştirmesi için zemin hazırlıyor. Frekansları bozan diğer bir etken çocuk yaşta ilk protein olarak inek sütü ile karşılaşıyor olmamız. Bugünkü inek sütü değişime uğramış bir inek sütü, eski kalitede değil. Bu sebeple de alerjik potansiyeli çok yüksek. Aslında bizim hocalarımızın da söylediği şudur ki her varlık kendi türünün sütü ile beslenmelidir. Ben buna katılıyorum. İnsan yabancı proteinlerle karşılaştığında bağırsak florası iyi değilse ve geçirgenlik söz konusu ise (ki bu artık çoğu kişi de var) bu durumda sistem inek sütünün proteinini bir yabancı madde gibi algılayıp reaksiyon veriyor. Aynı durum buğday için de geçerli. Buğday da genetiği ile oynandığı için alerjik potansiyele sahip. Agresif polenler de frekansımızı bozan diğer maddeler arasında.
Ağaçların fonksiyonu havayı filtrelemektir. Eğer havada ağır metaller çokça varsa bu ağır metal bilgileri ağaçların polenlerinde de mevcut olur. Dolayısıyla bir alerjik potansiyelden burada da bahsedebiliriz.
Hastalık söz konusu olmasa da bu sistemi kullanarak arınma, nötrleştirme sağlanabilir mi?
Kullandığımız cihazın aynı zamanda vücudu topraklama fonksiyonu var. Bu topraklama uygulaması da çok hızlı bir şekilde arınmayı getiriyor. Günümüzde ayakları toprağa basma imkanımızın kısıtlı olması, maruz kaldığımız frekansları atamamak demektir. Bundan ötürü birikim çoğalıyor ve bu topraklanmama sorunu daha sonra hastalığa da sebep oluyor. Dolayısıyla kişi kendini topraklamadığında frekans anlamında bir birikim oluyor.
Hücrelerin kendi aralarında biyofotonlar yoluyla, yani çok düşük ışık frekanslarıyla çalıştığını düşünecek olursak o zaman bu yüksek radyasyon kişiyi öncelikle hücre bilgi alışverişinde rahatsız eder. Kendimizi toprakladığımızda en azından temel arınmayı sağlamış oluyoruz. Bunu doğal yoldan yapamadığımız için biyofrekans sistemimiz suni bir yoldan kişiyi önce topraklayarak başlıyor ki temel arınma gerçekleşsin. Bizim görevimiz kişiye ait olmayan frekansları, titreşim bilgilerini tespit edip deşarj etmek.
ALERJİYİ İPTAL ET!
Titreşimsel bilgilerimizi saf tutmayı, bağışıklık sistemini ve sindirim sistemini iyi tutmak olarak algılıyorum. Doğru mu? Böyle bir durumda zaten bu olumsuzluklardan etkilenmemiş olur muyuz?
Evet, ben kendi bağışıklık sistemimi ve bağırsak sistemimi düzgün bir seviyede tutarsam bana ne bir polen dokunur ne de bir besin. Ne zaman bir alerjik etki yaşarım? Bardak taştığında… Hava kirliliğinin yanına besin intoleransları ve ağır metaller eklenmişse, antibiyotik kullanımından ötürü bağırsak fllorası da bozulmuşsa ve bu duruma bağlı olarak vücutta candida birikimi söz konusu ise bunlar yavaş yavaş bardağın dolup taşmasına neden olur. Örneğin kişide alerjik rinit semptomunu görürüz ama buna yol açan sadece polen değildir. Burada polen sadece bardağı taşıran son damladır. Bunun altındaki diğer faktörleri de frekans bazında araştırıp kişiye yardımcı olmamız gerekir.
Biyofrekans sistemleri daha çok alerji tedavilerinde mi kullanılıyor? Alerjiyi nasıl iptal ediyor bu yöntem?
Biyofrekans sistemleri öncelikle alerji tedavilerinde Avrupa’da kullanılmaya başlandı. Alerji tedavilerinde alerji yapan maddenin titreşimsel bilgisi tespit ediliyor ve bu bilgi cihazla frekans bazında faz kaydırma yaparak nötrleştiriliyor. Hastanın bu süreç içinde kendisine dokunan maddeden yoksun kalması gerekiyor ki frekans tamamen nötrleştirilsin. Akabinde yeniden bu madde ile temasa girdiğinde artık bu madde biyofiziksel anlamda nötrleştirildiği için yeni bir madde olarak algılanıyor ve alerji potansiyeli de bu şekilde iptal edilmiş oluyor.
Tedavi alanına giren diğer hastalıklar neler?
Alerjinin dışında 400’den fazla hastalığın tedavisinde kullanılıyor. Burada tedavi sisteminin altında yatan ana mantığı düşünmemiz lazım. Kişinin titreşimsel bilgilerini ele aldığı için aslında burada terapi sınırı da yok. Yani bir gribal enfeksiyondan başlayarak bir MS hastasının yaşam kalitesini yükseltme ve diğer tedavileri destekleme amaçlı da kullanılabiliyor. Çünkü burada semptom tedavi edilmiyor, hastalığın temelindeki etkenlerin titreşimsel bilgileri ele alınıyor. Kanser hastası kemoterapi veya radyoterapi alıyorsa bu tedavilerin yan etkilerini azaltmak amaçlı da kullanılıyor. Esas amaç hastanın yaşam kalitesini yükseltmek. Kanser hastalığına neden olan etkenleri tespit edebiliyorsak, kanser hastalığının terapi sürecini de eşzamanlı olarak destekleyebiliyoruz. Hastanın bağışıklık sistemini güçlendirerek ek bir tedavi uyguluyoruz.
Kişi biyofrekans yöntemi ile tedavi oldu diyelim. Daha sonra yeniden aynı frekansı bedeninde yaratması mümkün mü?
Tedavisinin bitiminde hasta eski ve yanlış hayatına döndüğünde, yine bardak dolana kadar vücut reaksiyon vermiyor. Ne zaman ki sınır aşılıyor, semptom yine kendini gösteriyor. O sebeple biyofrekans sistemi aldığınızda sadece frekansların nötrleştirilmesi hedef alınmamalı. Esas hedeflerden birisi kişinin yaşam tarzında değiştirmesi gerekenleri ona göstermek ve anlatmak olmalı. Zaten yaşam tarzında bir değişim yaratmazsak hastalıklar kendini tekrarlayacaktır. Çünkü her hastalık bir ikazdır, bir şeylerin ters gittiğine dair bir uyarıdır. Nötrleştirme işleminden sonra bu hastalığın altında hangi birikimler yatıyor diye sorup, kendi kendimize bir cevap bulmamız gerekiyor.
TEDAVİ SÜRECİNİN ADIMLARI
Bir seansta neler oluyor?
Hasta bize başvurur. Bir saatlik bir muayene ile birlikte bir kan numunesi alınır. Muayene ve kan numunesi neticesinde hasta bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilir. Standart bir hekimin dikkate almadığı konulara bile dikkat ederiz. Örneğin hastanın diş yapısına bakarız; çürük dişleri, amalgam dolguları veya implantları var mı? Bu bütüncül tıp yaklaşımında önemlidir çünkü dişlerdeki sorunlar tüm vücuda yansır. Çürük dişin vücudu rahatsız ettiği klasik tıpta da bilinen bir durumdur. Fakat biz sadece çürük dişlere değil, aynı zamanda dolgulara, implantlara ve ağız içindeki her türlü metallere de dikkat ediyoruz. Bu metaller çevredeki radyasyonu vücuda çekmek için bir nevi anten gibi çalışır. Detaylı muayeneden ve kan numunesini aldıktan sonra terapinin protokolüne karar veririz.
Genelde seans haftada bir kez ortalama bir saat sürer. Küçük çocuklarda bu süre kısalır. Hastalık acil terapiler gerektiriyor ise ve süreci hızlandırmak istiyorsak haftada üç seans da uygulanabilir. Spesifik tedaviler de var. Örneğin hasta ağrı çekiyorsa ağrının tedavisi yapılır veya gerekiyorsa herhangi bir organa destek vermek mümkündür.