Enerji

Çakraların da psikolojisi var

Bedenimizde şu an farkında olduğumuz yedi çakra var. Bizimle beden aracılığı ile iletişim kuruyorlar. Bedenimizin bir bölümü acı içindeyse, işlevini yerine getiremiyorsa, sindirimimiz yavaşsa, boğazımızda sorun varsa, omuzlarımız tutuksa ya da sık sık hasta oluyorsak çakralarımız bize bir şeyler söylüyor olabilir.

ÖZLEM ÇETİNKAYA

 

Devrim Akkaya bir yoga eğitmeni… Aynı zamanda “Çakraların Psikolojisi” adlı bir eğitim veriyor. 2000 yılında reiki sayesinde tanıştığı insanın enerji sistemi, yoga ile birlikte kağıt üstündeki bilgiden çıkıp hayatını dönüştüren bir araç olmuş. Aile dizimi, çakra meditasyonları derken 2014’te Bali’de aldığı “Çakraların Psikolojisi” eğitimi hem iç dünyasını hem de çakralarının dış dünyasına yansımasını daha net bir şekilde görmesini ve anlamasını sağlamış. Bunun üzerine eklediği eğitimler ile her seferinde daha da büyülenmiş ve derinleşmiş. Akkaya, “Çakra bedensel varoluş demektir” diyor ve bize çakraların dilini anlatıyor.

Devrim Akkaya

Devrim Akkaya

Yoga uzun zamandır hayatında ve aynı zamanda yoga eğitmenisin. Dolayısıyla, Türkiye’de yoganın gelişim sürecini yakından takip ediyorsun. Son dönemde yogaya ilginin bu denli talep görüyor olmasını neye bağlıyorsun?

2003 yılından bu yana hayatımda enerji çalışmalarıve kişisel gelişim araçları mevcut. Yoga ile olan bağım ise 2006’da başladı. O gün bugündür tam zamanlı olarak yoga öğreniyor ve öğretiyorum, tüm dünyayı dolaşarak derinleşmek istediğim alanlarda uzmanlarla çalışıyorum. Bana göre, yogaya her daim ilgili vardı ama evet, son zamanlarda merkezlerin sayısı arttı, yeni yoga eğitmenleri yetişti ve her yeni eğitmen çok daha fazla kişiye ulaşabildi. Öyle ya da böyle, yoga artık mahallemizin bir parçası olmaya başladı ve bu şekilde de devam edecek. Kendime soruyorum; neden? Aslında cevap çok basit; çünkü iyi geliyor! Sadece yoga yapmak değil, bedenle yaptığı her şey insana iyi geliyor; ormanda yürümek, ayaklarını denize sokmak, kumsalda koşmak.Doğadan uzaklaştık, uzaklaştırıldık ama insan olarak mekanizmamız aslında doğayla beraber, onunla bir bütün ve doğanın döngüleri etrafında gelişiyor. Örneğin sinir sistemimiz doğada dengelenebiliyor.

Doğadan uzaklaştıkça da sinir sistemimiz dengesini kaybediyor ve buna bağlı olarak da insan kendisini birçok problemin içinde buluveriyor. Evet, doğa iyi geliyor ama kaçımız büyük şehirlerin karmaşası içinde kumsallarda koşabiliyor ya da ormana yürüyüşe gidebiliyoruz?

Çok az… Somatik teorilerde iki türlü dengeden bahsedilir. Biri, ağlayan çocuğu annenin kucağına alıp sarılması gibi dışarıdan destek almak ve ikincisi ise, kendi kendine dengeye gelmek. Doğada olmak, arkadaşlar ve/veya aile dış regülasyon kaynaklarındandır ya da desteklerindendir diyelim. Ama kendi kendimize regüle olmanın yollarını da geliştirmemiz gerekiyor. Bana kalırsa, yoga gibi disiplinler -her ne amaçla yapıyor olursak olalım- kişiye kendi kendisini dengeleme olanağı sunuyor.

Yogayı sadece fiziksel egzersiz olarak değerlendirenler de var.

İsterseniz yogayı sadece fiziksel bir egzersiz olarak yapın, isterseniz kendi potansiyelinizi geliştirip “can”lanmak için yapın her iki halde de yoga iyi geliyor. Sana kendini iyi hissettiriyor ve bu iyi olma halini devam ettirmek istiyorsun.

Kendi potansiyelini geliştirmek dedin. Yoganın bu anlamdaki dokunuşundan biraz daha bahseder misin?

Bence yoga ve meditasyon, kendini keşfetmek ve terapi için harika bir araç!İnsanlık tarihini ve insana dair her şeyi bir yoga matı üzerinde gözlemleyebilirsin. Bir insandan, yani kendinden yola çıkarakyaradılışın hikayesini sorgulayabilir, izleyebilirsin. Kimim, nasıl tepkiler veriyorum, bir pozdan diğerine geçerken nasıl süreçlerden geçiyorum, bu süreçlerden geçerken geçmişimden neler taşıyorum, ne kadar geçmişimdeyim, ne kadar bu andayım? Bu şekilde değerlendirdiğinde mat, büyülü bir sorgulama alanına dönüşüyor.

Kendinle ve bedeninle kurduğun bağ geliştikçe, bu evrenin bir parçası olduğunu ve yaşamın gizeminin olağanüstü büyüsü karşısında ne kadar şanslı olduğunu anlıyorsun

Gerçekten büyülü bir yer matın üzeri. Orada bedenimin benimle konuşan sesini ilk duyduğumda çok şaşırmıştım.

Dediğim gibi, yoga harika bir keşif alanı. Ve ayrıca, yogayı ilahi olanla bağ kurmak için yapıyorsan; kendinle ve bedeninle kurduğun bağ geliştikçe, bu evrenin bir parçası olduğunu ve yaşamın gizeminin olağanüstü büyüsü karşısında ne kadar şanslı olduğunu anlıyorsun. Yaradan’ın senin yaşamın vesilesi ile bu evrende kendini tekrar ve tekrar var ettiğine şahitlik yapıyorsun. Ve bunu görmek, büyük bilgelerin farklı dillerde, farkı kelimelerle ama aynı manada yüzyıllardır tekrar ettiği noktaya getiriyor seni. Okyanusun içindeki damlayı anlamak, damlanın içindeki okyanusu anlamanı sağlıyor. Ve o sudan kana kana içmek istiyorsun.

Ve her birimiz o ya da bu sebepten bu olguların birinden içeriye doğru yürüyüp yoga aracılığıyla kendimize doğru yolculuk yapıyoruz. Buna karar vermiş çok insan var ve daha da artacak…
Yoga eğitmenliği eğitimleri de giderek artıyor.

Peki, bir yoga eğitmeni olmak için nasıl bir süreçten geçmek gerekiyor?

Bir yoga eğitmeni olmak için öncelikle iyi bir temel eğitimle işe başlamak gerekiyor. Kendisi de benzer süreçlerden geçmiş deneyimli eğitmenler ya da stüdyolardan, bazıları uzun süreye yayılan ya da daha yoğun eğitimlerle başlanabilir. Ancak eğitmenlik yolcuğuna başlamadan önce belli bir süre yoga yapmak önemli. Biz ne kadar buna “200 saatlik eğitim” desek de, bu aşama sadece kumsalda atılan bir adım.

Neler içeriyor bu eğitimler?

Bu eğitimlerde belli standartları gözeterek anatomi, fizyoloji, felsefe, insan ilişkileri üzerine en temel taşları anlatmaya çalışıyoruz. Ve bu süreçte, öğrencinin anlatılan teoriyi deneyimleyebilmesi için derslere katılmak, dersler hazırlamak, meditasyon pratikleri yapmak, dersleri izlemek, okumak ve en önemlisi yoga aracılığı ile yaşama, kendisine, varoluşa bakış açısını ve algısını genişletmesi esas olan. Dedim ya bu sadece küçük bir adım. Sağlam temelleri oluşturmak için bir binanın duvarlarını inşa etmek gibi. Sonrası tamamen pratik; hem fiziksel hem de ruhsal. Eğitim bitikten sonra bir süre dersler vererek eğitimde öğrenilenleri pratik etmek gerekiyor. Sindirmek ve kişisel pratiği geliştirmek. Sonrası ne oluyor biliyor musunuz? Eğitimler yıllarca devam ediyor. İleri seviye eğitimlerle biraz daha derine, belli alanlarda derinleşmek için anatomi, fizyoloji, enerji sistemi, meditasyon, son yıllarda önemini daha iyi anladığımız ve çok şükür ki ülkemizde de bu eğitimlere ulaşabildiğimiz travma terapileri, somatik çalışmalar, sinir sistemi eğitimleri…

İyi bir eğitmen olmak için en çok özen gösterdiğin şeylerden birinin sürekli aldığın eğitimlerle kendini geliştirmek olduğunu biliyorum. Eğitimlere katılmak dışında yaptığın bir şey var mı?

Siz eğitmen olarak yaşamla nasıl bir bağ kurarsanız, öğrendiklerinizin ne kadarını kendi kişisel yaşamınızda sindirebilirseniz, oradan da deneyimle yorumlayıp başkasına aktarabilirsiniz. Bana göre, 10 yılın sonunda biraz anlamaya başlıyor insan. Ve yıllarca ve umarım ki hep öğrenci kalmanın, öğrenmenin keyfi de sürmeli. Öyle olduğunda ancak sizden taşanı da başkalarına aktarabilirsiniz. Ve bundan keyif aldığınız sürece eğitmenlik yaparsınız.

BEDEN, ÇAKRALARIN İFADESİDİR

“Çakraların Psikolojisi” adını verdiğin bir eğitimin var. Biraz anlatır mısın, nedir çakraların psikolojisi?

İnsanın enerji sistemine yolculuğum, 2000 yılında reiki ile tanışmamla birlikte başladı. Reiki uygulaması sırasında öğrendiğim çakralar, benim için o zamanlar kağıt üzerindeki temel bilgilerden ibaretti. 2006 yılında hayatıma giren yoga ise, ellerimden bedenime akan enerjinin bu kez bedenimin içinden geçip dönüşerek önce hayatıma sonra hayatımı dönüştürerek dışarıya doğru akmasının başlangıcı oldu. Bu akış, beni ilk başta pek çok katmanda parçalara ayırarak temizledi, sonrasında ise hocalığa doğru yön verdi. Ardından hayatıma aile dizimi girdi. İnsanın enerji sisteminin kendinden çok daha büyük bir resmi temsil ettiğini öğrenerek; ruhumun derinliklerini tanıdım, köklerimle bağlantı kurdum ve tekrar parçaları birleştirerek kendi benliğimle derin bir bağ kurdum. Yin Yoga Uzmanı Paul Grilley ile çalıştığım uzun seneler boyunca öğrendiğim Dr. Hiroshi Motoyama’nın Çakra Meditasyonları; imge dünyamın ve gizemli çakraların sesini tekrar duymam ve enerji sistemimle yeniden iletişime geçmem için büyülü bir adımdı. Çakralar konusunda dünyadaki en önemli isimlerden biri “Eastern Body Western Mind” kitabının yazarı olan Anodea Judith’ten 2014’te Bali’de aldığım “Çakraların Psikolojisi” programı, hem iç dünyamı hem de çakralarımın dış dünyama yansımalarını daha net bir şekilde görmemi ve bu muhteşem sistemi derinden anlamamı sağladı. Daha sonrasında Tayland’da katıldığım QiGong çalışması da enerjinin daha derin bir boyutu ile çalışma ve bu deneyimlerimi sunma fırsatı verdi bana. Geçen sene ise yüzlerce kitabı ve Qi (ki) teorisi konusunda bilimsel yapıtları olan Dr. Jwing Ming Yang ile QiGong ve insanın enerji sistemleri üzerine Amerika’da muhteşem bir dağın tepesinde kurulu merkezinde çalışma imkanı buldum.

 

İçimizde sinir sistemi adında bir gezegen var ve doğduğumuz andan itibaren yaşamla kurduğumuz enerjetik bağı düzenliyor.

 

İnsan sistemi büyüleyici değil mi?

Aynen öyle… İnsan sistemi oldukça karmaşık ama aynı zamanda büyüleyici bir derinliği var. Bir kere “sinir sistemi” adında bir gezegen var içimizde ve doğduğumuz andan itibaren yaşamla kurduğumuz enerjetik bağı düzenliyor. Sinir sistemi ve sistemin doğru çalışmadığı zamanlarda bedende sıkışıp kalan enerjiyi, travmayı bedensel olarak nasıl da yıllarca yanımızda taşıdığımızı ve somatik çalışmalar yapmadıkça bedende bu duyguların kaldığını anlatan muhteşem bir kitap olan Peter A. Levine’nin “Kaplanı Uyandırmak”la tanışmak ve onun somatik deneyimleme çalışmalarını öğrenmek benim için tüm bu farklı araçlara yeni bir araç daha kattı. İki senedir Bilgi Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi iş birliği ile Türkiye’de de düzenlenen “Somatik Deneyimle” eğitimlerine katılıyorum. Ve bu da benim için eksik olan parçaların yerini bulmasını sağladı. Kısacası tüm bu araçlar, teoriler ve deneyimlerden harmanladıklarımla, Türkiye’de bu kapsamda ilk kez verilen bu program “Çakraların Psikolojisi Eğitimi” fikri doğmuş oldu. Bu sene eğitimin 7’ncisini gerçekleştireceğim. İlk eğitimler benim ve katılanlar için son derece olumlu ve dönüşüm yaratan bir süreç oldu.

 

Bedenine, çakralarına sadece bir kere sahip olabilirsin. Ona iyi bakmakta, nasıl çalıştığını iyi öğrenmekte ve onun varlığını onore etmekte fayda var” 

Çakralar bizimle konuşur mu? Onları nasıl duyabiliriz?

Çakra, bedensel varoluş demektir. Ete kemiğe, bu muhteşem yaşam aracına bürünmek demektir. Yaşamı deneyimlemek için bize verilen bu muhteşem araç… Bu aracın özelliği ise şu; ona sadece bir kere sahip olabilirsin. Ona iyi bakmakta, nasıl çalıştığını iyi öğrenmekte ve onun varlığını onore etmekte fayda var. Her çakra bedende zaten ve bu yüzden çakra sistemi çok önemli; bize sadece enerjetik ve bedensel değil, aynı zamanda felsefi bir yaklaşım veriyor. Beden aracılığı ile bedeni kullanarak ulaşabileceğimiz bir yaşam algısı. Aynı yoga gibi, meditasyon gibi… Pek çok başka harika sistem gibi çakralar da bizimle beden aracılığı ile iletişim kurarlar. Bedenin bir bölümü acı içindeyse ya da işlevini yerine getiremiyorsa, sindirimimiz yavaşsa, sık sık hasta oluyorsak, ciğerlerimiz çabuk hasta oluyorsa, boğazımızda sorun varsa, boynumuz, omuzlarımız çok tutuksa çakralarımız bize bir şeyler söylüyor olabilir. Ve beden sadece yaşamın aracı değil; kutsal varoluşla, Yaradan’la bağlantıya geçebilmemiz için birer araçtır. Ve bu kutsallığı istiyoruz ki bedenimizdeki misafirliğimiz konforlu olsun. Çakralarımızın enerjetik olarak iyi durumda, iyi işlev görüyor olmalarını istiyoruz ki kutsal olanı kendi tapınaklarımıza davet edelim, güzel karşılayalım ve onlara bir ev verebilelim.

Gün içinde, hayatta birçok şey yaşıyoruz. Üzülüyoruz, seviniyoruz, öfkeleniyoruz, kırılıyor ya da coşku dolu oluyoruz. Psikolojimiz mi çakralarımızı, çakralarımız mı psikolojimizi etkiliyor?

Aslında bakarsak beden-duygudüşünce birbirinin üzerine aralarına turnsol kağıdı konmuş beyaz sayfalar gibi de düşünülebilir. Bir kağıda bir şekil çizerseniz öteki kağıda da geçecektir. Silik bir resim silik olarak kopyalar kendini. Kalemi çok bastırırsanız da daha net bir resim çıkar ortaya. Dolayısı ile bu üçlüye “beden-duygu-düşünce-enerji” demeyi tercih ediyorum. Düşüncen duygunu etkiler, duygun bedenini. Bu hem olumlu hem olumsuz anlamda geçerli. Yani kendini kötü hissettiğinde yürüyüşe çıkarsan, fiziksel bir aktivite yaparsan bu senin duygunu ve fikrini de etkiler. Ya da zihnindeki negatif bir fikri irdeleyip yerine bir kaynak fikir yerleştirirsen duygun ve bedenin de bundan pozitif anlamda etkilenir. Ben çakraları bu üç katman arasındaki iletişim ağı, kapı olarak görüyorum. Dolayısı ile evet, senin psikolojin zaten çakranın da psikolojisi demek. Hepsi sensin zaten, birbirinden ayrı değilsin. Çakra dediğin senin yaşamdaki enerjetik kodların. Bazen kodu değiştirdiğinde sistem de farklı işlemeye başlıyor.

 

HER ÇAKRANIN BİR MESAJI VAR

Yoga yapmayan, reiki ya da benzeri enerjilerle ilişkisi olmayan insanlar çakralarını nasıl dengeleyebilir, onların psikolojisinin dingin ve huzur içinde olmasını ne sağlayabilir?

Büyük şehirlerde yaşayan ve bu kadar teknoloji içinde bu kadar kısıtlı bir iletişime sahip olan insanlar artık maalesef hiçbir şey yapmadan ya da bir destek almadan mutlu ve huzurlu hissedemiyor. Çünkü insanın sadece yaşamda olduğu için keyif alması ve yaşamın coşkusunu hissetmesi için doğa ile daha sıkı bir bağı olmalı. Doğadan beslenmesi, doğanın döngüleri ile dengelenmesi ve doğanın ihtişamı karşısında ruhunun huzur bulması… Ama bunlar pek çoğumuz için sadece tatlı romantik kelimeler olarak kalıyor. Adının illa yoga olması gerekmiyor, egzersiz yapamıyorsak bedeni fiziken hareket ettiren herhangi bir şey, örneğin yürüyüş, ormanda gezinti, yüzmek, koşmak bence ilk şart. Doğa ile bağ kurmak zaten kök çakranın da daha güçlü olmasını sağlıyor.

“SUÇLULUK DUYMADAN KEYİF ALABİLİRİM”

Eğitimlere gelemiyorsunuz ama kendi hayatınızda yapabileceğiniz en önemli şey; sevgi dolu bir ortamda olmak, sevdiğiniz insanlarla birlikte olmak ve en ufak güzelliklerin bile ne kadar kıymetli olduğunu fark etmek ve şükretmek, bence insanı bu yaşama bağlayan en önemli şeyler. Bu olduğunda zaten bedeninle de daha yakın bir ilişkin oluyor. Bedeninle daha yakın bir ilişkin olduğunda onun ihtiyaçlarını anlayıp verebildiğinde, duygularınla da daha iyi bağ kuruyorsun. Bu senin kök çakran, 1’inci çakra. Ne hissediyorum, ne istiyorum, ne istemiyorum bunları iyi belirlediğinde zaten 2’nci çakranı da çalıştırmış oluyorsun. Öz değer algın değişiyor. Hissetmeye ve keyif almaya suçluluk duymadan hakkım var diyebiliyorsun. İstek ve arzularını bastırmadan ifade edebiliyorsun. Bunu yapamadığında bastırılmış bu arzular, birer gölge olarak seni yaşamında takip ediyor. İstemediğin şeye hayır diyebilme gücü ya da istediğin şeye evet diyebilme gücü, kendi alanında merkezinde sağlam adımlarla dengede kalabilme gücü de bu yaşamda sağlıklı bir ben demeni sağlıyor ve bu da senin 3’üncü çakran.

“BİR TOHUMUN İÇİNDEKİ AĞAÇSIN”

Zaten bedenle iletişim içinde duyguların ve ihtiyaçlarını fark ederek, gücünü korkudan öfkeden değil dengeden bulduğunda, artık ben diyebildiğinde, öteki ile bağ kurabiliyorsun. Eşit bir yerden, almaverme dengesi içinde, ondan senin duygusal ihtiyaçlarını bir çocuk gibi karşılamasını beklemeden. ya da kendi öz değerini sana dışardan vermesini beklemeden. Sosyal olarak bağ kurmak da 4’üncü çakrada oluşuyor. Sen sağlam bir benlik algısı ile yine başka biri ile bağ kuruyorsun. Bu bağ kurulduğunda ise, sağlıklı bir iletişime geçebiliyorsun. Dinlemeyi ve ifade etmeyi öğreniyorsun. Dünyadan aldığın şeyleri kendi sisteminden ve yaratıcılığından geçirip yine dünyaya geri vermeye başlıyorsun. Burası artık dünyaya ve başkalarına da hizmet sunduğun yer; boğaz çakran (5’inci çakra). Sonrası zaten daha üst bir alanla iletişime geçmek. Algılar, imgeler, rüyalar ve Yaradan’la bağ içinde olmak (6 ve 7’inci çakralar) Asıl en üst aşama ve geleceğimiz yer de burası oluyor. İster yaşam de, ister enerji de, ister tanrı, ister Allah; eninde sonunda bu yaşama geldiğimiz yer orası ve bu yaşam aracılığı ile bağ kurmak istediğimiz yer. İlk başta da söylemiştim; bir tohumun içindeki ağaç olduğunu anladığında, okyanusun içindeki damla, damladaki okyanus olduğunu anladığında ayrım kalmıyor artık. Ruhun büyük ruhla birleşiyor. Bana göre çakralar bu yolculuğa erişmekte önümüze sunulmuş binlerce en keyifli araçlardan biri.

Yorum Ekle