Osho

ÖZGÜRLÜK VE YARATICILIK

ÖZGÜRLÜK VE YARATICILIK

Yaratıcılığın özgürlüğe ihtiyacı vardır. Zihinden özgür. Bilgiden özgür. Önyargıdan özgür. Yaratıcı bir insan, yeniyi deneyebilen insandır. Yaratıcı insan, bir robot değildir. Robotlar asla yaratıcı olmaz. Sadece tekrar eder.

O yüzden tekrar çocuk ol. Bütün çocukların yaratıcı olması seni şaşırtacaktır. Bütün çocuklar. Nerede doğarsa doğsun, yaratıcıdır. Ama biz yaratıcılıklarına izin vermeyiz. Yaratıcılıklarını ezip öldürürüz. Üzerlerine zıplarız. Onlara “doğru şekilde” yapmayı öğretiriz.

Unutma; yaratıcı bir insan, her zaman yanlış yolları deneyecektir. Eğer her zaman bir şeyi yapmanın doğru yolunu takip edersen, asla yaratıcı olamazsın. Çünkü doğru yol, başkası tarafından keşfedilmiş yol demektir. Doğru yoldan tabii ki bir şeyler yapabileceksin. Bir yapımcı olacaksın. Bir üretici, bir teknisyen olacaksın. Ama asla yaratıcı olamayacaksın.

Bir üreticiyle yaratıcı arasındaki fark nedir? Üretici, bir şeyi yapmanın doğru yolunu, en ekonomik yolunu, en az çaba gerektiren yolunu bilir. O, üreticidir. Yaratıcı, arar durur. Bir şeyi yapmanın doğru yolunu bilmediği için, farklı yollarda tekrar tekrar arar durur. Birçok kere yanlış yola sapar. Ama her defasında öğrenir. Sürekli zenginleşir. Başkasının daha önce yapmadığı bir şeyi yapmış olur. Eğer doğru yolu izlemiş olsaydı bunu yapamazdı.

Şu küçük hikayeyi dinle: Bir kilise okulu öğretmeni, öğrencilerinden İsa’nın ailesinin resmini çizmesini ister. Resimler kendine getirildikten sonra, çocukların çoğunun bildik resimler yaptığını görür. Kutsal aile ahırda. Kutsal aile katıra biniyor. Falan filan.

Sonra küçük bir çocuğu çağırıp, resmini açıklamasını ister. Resimde uçağın pencerelerinden çıkmış olan dört tane kafa vardır. “Bu kafaların üçünü neden çizdiğini anlıyorum. Onlar Yusuf, Meryem ve İsa,” diye konuşur öğretmen, “ama dördüncü kafa kim?” “Oh!” diye yanıtladı çocuk. “O, pilot Pontius.”

Şimdi bu çok güzeldir. Yaratıcılık işte bu. Çocuk bir şey yarattı. Bunu ancak çocuklar yapabilir. Sen yapmaya korkarsın. Aptal görünmekten korkarsın. Bir yaratıcının aptal görünebilmesi gerekli. Bir yaratıcının saygınlık denen şeyi riske etmesi gerekir. O yüzden şairlerin, ressamların, dansçıların, müzisyenlerin saygın insanlar olmadığını görürsün.

Saygın oldukları zaman, onlara Nobel ödülü verildiği zaman, artık yaratıcı değillerdir. O andan itibaren yaratıcılık yok olur. Ne oluyor?

Sen hiç Nobel ödüllü bir yazarın, daha sonra değeri olan bir eser çıkardığını gördün mü? Sen hiç herhangi bir saygın insanın, yaratıcı bir şey yaptığını gördün mü? Korkmaya başlar. Eğer yanlış bir şey yaparsa ya da bir şey ters giderse, prestijine ne olacaktır? Bunu riske edemez. O yüzden bir sanatçı saygın olduğu zaman ölmüş olur.

Oysa prestijlerini, gururlarını, saygınlıklarını, tekrar tekrar riske atmaya ve kimsenin yapmaya değer vermeyeceği şeylere girmeye hazır insanlar… Yaratıcılar her zaman deli olarak görülmüştür. Dünya onları tanır ama çok geç tanır. Sürekli yaptıklarında bir yanlış olduğunu düşünür.

Yaratıcılar eksantrik insanlardır. Sakın unutma, her çocuk yaratıcı olma kapasitesiyle birlikte doğar. İstinasız her çocuk, yaratıcı olmaya çalışır. Ama biz onlara izin vermeyiz. Hemen onlara bir işi yapmanın “doğru” yolunu öğretiriz. Doğru yolu öğrendikleri zaman, birer robota dönüşürler. Sonra doğru olanı, tekrar ve tekrar ve tekrar yaparlar. Ne kadar çok tekrarlarlarsa o kadar verimli olurlar. Ne kadar verimli olurlarsa, o kadar çok saygı görürler.

Yedi ila on dört yaşları arasında çocukta büyük bir değişim yaşanır. Psikologlar bu olguyu araştırıyor. Ne oluyor ve neden oluyor? İki zihnin var. Beynin iki lobu var. Zihnin sol lobu yaratıcı değildir. Teknik anlamında çok kapasitelidir. Ancak yaratıcılık söz konusu olunca hiçbir işe yaramaz. Bir şeyi ancak öğrendikten sonra yapabilir. Ve onu, çok verimli, mükemmel şekilde yapar. Mekaniktir. Bu sol lob, muhakemenin, mantığın, matematiğin lobudur. Hesap, akıl, disiplin ve düzenin lobudur.

Yaratıcı, herhangi bir yere yerleşemez. Yaratıcı, bir gezgindir. Çadırını sırtında taşır. Evet, bir geceliğine kalabilir ama sabah olunca tekrar gider

Sağ lob ise, bunun tam karşıtıdır. Düzenin değil, kargaşanın lobudur. Düz yazının değil, şiirin lobudur. Mantığın değil, sevginin lobudur. Güzelliğe karşı çok duyarlıdır. Eşsizliğe karşı büyük bir kavrayışı vardır. Ama verimli değildir. Verimli olamaz. Yaratıcı, verimli olamaz. Deney yapmaya devam etmesi gerekir. Yaratıcı bir gezgindir. Çadırını sırtında taşır. Evet, bir geceliğine kalabilir ama sabah olunca tekrar gider. O yüzden ona gezgin diyorum. O, asla ev sahibi olamaz. Bir yere yerleşemez. Yerleşmek onun için ölüm demektir. O her zaman risk almaya hazırdır. Risk onun aşkıdır. Ama bu sağ lobdur.

Çocuk doğduğu zaman, sağ lob işlemektedir. Sol lob işlemez. Sonra çocuğa öğretmeye başlarız. Bilmeden, bilimsel olmadan çağlar boyunca, enerjiyi sağ lobdan sol loba kaydırmanın nasıl yapılacağını öğrendik. Sağ loba dur deyip, sol lobu çalıştırmayı öğrendik. Eğitim sistemimiz tamamen bundan ibarettir. Anaokulundan üniversiteye kadar bütün eğitimimiz bundan ibarettir. Sağ lobu yok edip, sol lobu destekleme çabasıdır.

Yedi ila on dört yaşları arasında başarırız ve çocuk ölür. Çocukluk imha edilmiştir. Artık çocuk çılgın değildir. O bir vatandaş olur. Artık disiplini, dili, mantığı, düz yazıyı öğrenir. Okulda rekabet etmeye başlar. Egoist olur. Toplumda geçerli olan bütün nevrozlu şeyleri öğrenir. Güce ve paraya fazla, daha fazla ilgi duymaya başlar. Ve daha güçlü olabilmek için, nasıl daha iyi eğitim alacağını, nasıl daha çok para kazanacağını, nasıl büyük ev sahibi olacağını düşünmeye başlar. Ve bunun gibi şeyleri öğrenir. Sol loba kayar.

O zaman sağ lob daha az işlemeye başlar. Ya da ancak rüyanda, sen uyurken işler. Bazen, uyuşturucu aldığın zaman işler. Batıda uyuşturucunun bu kadar ilgi görmesinin tek nedeni, Batı’daki zorunlu eğitimin sağ lobu tamamen yok etmeyi başarmış olmasıdır. Batı, fazla eğitilmiştir. Yani, bir tarafa çok fazla eğilmiş ve aşırıya kaçmıştır. Sağ lob için yaşam alanı kalmamıştır. Üniversiteler, kolejler ve okullarda sağ lobun tekrar hayata dönmesi için yöntemler uygulamaya sokulmadıkça, uyuşturucu sorunu ortadan kalkmaz. Uyuşturucuyu yasalarla yasaklamak mümkün değildir. İç denge tekrar tesis edilmedikçe yasa ile bir yere varamazsın. Uyuşturucunun çekiciliği, anında vites değiştirmesinden kaynaklanır. Enerjin sol lobdan, sağ loba geçer. Uyuşturucunun tek yaptığı budur. Alkol yüzyıllardır bunu yapıyor. Ama şimdi çok daha gelişmiş uyuşturucular var: LSD, Marihuana, Psilosibin. Gelecekte çok daha geliştirilmiş uyuşturucular çıkacak.

 

Dünyadaki uyuşturucu salgını ancak tek bir şekilde önlenebilir. Bu da meditasyondur. Başka bir yolu yoktur.

 

Burada suçlu, uyuşturucu alan değildir. Asıl suçlu, politikacı ve eğitimcidir. Asıl suçlu onlardır. İnsan zihnini aşırı uca itenler onlardır. O kadar aşırıya itmişlerdir ki, isyan ihtiyacı doğmuştur. Ve bu ihtiyaç çok büyüktür. Şiir insanların hayatından tamamen silinmiştir. Güzellik silinmiştir. Sevgi silinmiştir. Para, güç, etki, birer tanrıya dönüşmüştür. İnsanlık sevgisiz, şiirsiz, keyifsiz ve kutlamasız yaşamaya nasıl devam edebilir? Uzun süre edemez. Ve dünyanın her yerindeki yeni nesil, eğitim sisteminin saçmalığını göstererek, insanlığa çok büyük bir hizmet vermektedir.

Uyuşturucu kullananların okulları bırakması bir tesadüf değildir. Üniversitelerden, kolejlerden ayrılırlar. Bu tesadüf değildir. Aynı isyanın bir parçasıdır. İnsan bir kere uyuşturucunun keyfini alırsa, onu bırakması çok zor olur. Uyuşturucu ancak, içindeki şiirselliği ortaya çıkarmanın daha iyi bir yolu bulunursa bırakılır. Meditasyon daha iyi bir yoldur. Her türlü kimyevi maddeden daha az zararlı ve daha az yıkıcıdır. Hatta hiçbir zararı yoktur; faydası vardır. Meditasyon aynı şeyi yapar. Zihnini sağ lobdan, sol loba aktarır. İçindeki yaratıcılık kapasitesini serbest bırakır. Dünyadaki uyuşturucu salgını ancak tek bir şekilde önlenebilir

Bu da meditasyondur. Başka bir yolu yoktur. Eğer meditasyon giderek yaygınlaşır ve insanların hayatına girerse, uyuşturucular ortadan kaybolur.

Ve eğitim sistemi, sağ lobun işlemesine bu kadar karşı olmayı bırakmalıdır. Eğer çocuklara zihinlerinin iki lobunu da kullanması öğretilirse, ikisini birden kullanıp, hangisinin ne zaman kullanılması gerektiği öğretilirse sorun çözülür. Bazı durumlarda beynin sadece sol lobu gereklidir. Hesap yapmak gerektiği zaman. Pazar yerinde. Günlük ticaret hayatında. Bazı zamanlar da sağ lobun kullanılması gerekir.

Bir şeyi sakın unutma. Sağ lob, her zaman nihaidir. Sol lob ise, bir araç. Sol lobun, sağ loba hizmet etmesi gerekir. Sağ lob, sahiptir. Çünkü parayı sadece hayatın keyfini çıkarmak, hayatı kutlamak için kazanırsın. Sevmek için bankada belirli bir miktarda paran olsun istersin. Sadece oyun oynamak için çalışırsın. Amaç, oyun oynamaktır. Rahatlamak için çalışırsın. Amaç, rahatlamaktır. Çalışmak amaç değildir. İş etiği geçmişten gelen bir sıkıntıdır. Bırakılması gerekir. Eğitim dünyasının gerçek bir devrimden geçmesi gerekir. İnsanlar zorlanmamalı. Çocuklara zorla aynı şeyler tekrar ettirilmemelidir.

Eğitim sistemin nedir? Bunu hiç düşündün mü? Üzerinde hiç kafa yordun mu? O sadece hafıza eğitimidir. Bu sayede zekan artmaz. Hatta giderek aptallaşırsın. Bir aptal olursun. Her çocuk okula zeki olarak girer. Ama üniversiteden zeki bir kişinin çıkması çok nadir rastlanan bir şeydir. Bu çok nadirdir. Üniversite neredeyse her zaman başarılı olur. Evet, diploma alırsın. Ama o diplomanın bedeli çok ağır olmuştur. Zekanı kaybetmişsindir. Keyfini kaybetmişsindir. Hayatını kaybetmişsindir. Çünkü sağ lobunun işleyişini kaybetmişsindir.

Peki, ne öğrendin? Bilgi! Zihnin hafızayla doldu. Tekrar edebilir, üretebilirsin. Sınavlar tamamen budur. İnsan kendisine sokulmuş olan bütün bilgileri kusabilirse çok zeki olarak görülür. Önce bütün bilgiler zorla yutturulur. Hepsi yutturulur. Sonra, sınav kağıdı verilir ve kusması istenir. Eğer verimli bir şekilde kusarsan, zekisin. Sana verilen şeyi tam olarak kusarsan, çok zekisin.

Şimdi, bunun anlaşılması gerekir. Bir şeyi ancak sindiremezsen aynı şekilde kusarsın. Eğer sindirmişsen aynı şeyi kusamazsın. Başka bir şey çıkar. Kan çıkabilir. Ama yediğin ekmek aynı şekilde çıkmaz. O artık gelemez çünkü kaybolmuştur. O yüzden her şeyi midende sindirmeden tutmak zorundasın. O zaman sana çok çok zeki derler. En aptallar, en zeki olarak görülürler. Bu, gerçekten çok üzücü bir durumdur. Zekiler buna uyamaz.

Albert Einstein’ın üniversiteye giriş sınavını geçemediğini biliyor musun? O kadar yaratıcı bir zekaya sahipti ki, herkes gibi aptalca davranmakta zorlanıyordu. Okullarda, kolejlerde, üniversitelerde, iftihar listelerine girenler ortadan kaybolur. Onlar hiçbir işe yaramaz. Onların görkemleri iftihar listelerinde son bulur ve bir daha ortalıkta görünmezler. Hayat onlara hiçbir şey borçlu değildir. Bu insanlara ne oluyor? Onları yok ettin. Onlar diplomalarını satın aldı ve her şeylerini kaybetti. Artık sadece diplomalarını ve unvanlarını taşıyorlar.

Bu tür eğitimin tamamen değiştirilmesi gerekiyor. Sınıfa daha fazla keyif sokulmalı, üniversitelere daha fazla kargaşa, daha fazla dans, şarkı, şiir, yaratıcılık ve zeka sokulmalı. Hafıza üzerindeki bu bağımlılık azaltılmalı. İnsanlar izlenmeli ve daha zeki olmaları için yardım edilmeli. Bir insan yeni bir şekilde yanıt verirse, ona değer verilmeli. Ortada doğru cevap olmamalı. Zaten yok. Sadece aptalca cevap ve zekice cevap vardır.

Doğru ve yanlış kategorisi özünde yanlıştır. Doğru cevap ve yanlış cevap yoktur. Cevap ya aptalcadır, tekrardır ya da cevap yaratıcıdır, zekidir. Tekrar edilen yanıt, doğru görünse bile ona fazla değer verilmemeli. Çünkü tekrar edilmiştir. Yeni cevap, tam doğru olmasa bile, eski fikirlerle uyuşmasa bile, takdir edilmeli. Çünkü yenidir. Zekayı gösterir.

Eğer yaratıcı olmak istiyorsan ne yapmalısın? Toplumun bütün yaptıklarını bırak. Ailenin, öğretmenlerinin sana yaptıklarını terk et. Bütün polislerin, politikacıların ve din adamlarının sana yaptıklarını geride bırak. O zaman tekrar yaratıcı olacaksın. En başta yaşadığın o heyecanı tekrar yaşayacaksın. O hala bastırılmış bir şekilde orada bekliyor. Tekrar yüzeye çıkabilir. Ve o yaratıcı enerji içinde serbest kaldığı zaman dindar olursun. Benim için dindar insan, yaratıcı insandır. Herkes yaratıcı doğar. Ama çok az insan yaratıcı kalabilir. Bu kapandan kurtulmak sana kalmış. Yapabilirsin. Tabii çok büyük bir cesarete ihtiyacın olacak. Çünkü toplumun sana yaptıklarını bırakmaya başladığın zaman, saygınlık kaybedeceksin. Saygıdeğer bir insan olarak görülmeyeceksin. Garip görüneceksin. İnsanlar sana bir tuhaf bakacak. Sana deli gözüyle bakacaklar. “Galiba bu zavallı adam delirmiş” diye düşünecekler.

En büyük cesaret budur. İnsanların seni çılgın olarak gördüğü bir hayata başlamak. Doğal olarak riske gireceksin. Eğer yaratıcı olmak istiyorsan, her şeyi riske edebilmelisin. Ama buna değer. Küçük bir yaratıcılık, bütün bu dünyadan ve bütün krallıklarından çok daha değerlidir.

 

 

Yorum Ekle