İçinden çıkamadığınız bir sorununuz olduğu zaman batı tıbbını tercih ediyorsanız terapiste gidersiniz. Sağ beyniniz daha güçlüyse spiritüel alanlara göz atıp alternatif tedavi yöntemlerini seçebilirsiniz. Pedagog Esra Gökçe, danışanlarına hem doğunun hem batının öğretilerini bir arada kullanıp yol gösteriyor. Gökçe yolun açılması için atılacak ilk adımın ise “kabul etmek” olduğunun altını çiziyor.
Yazı: Deran ÇETİNSARAÇ
Bir insan daha çok beyninin sol tarafını kullanarak hareket ediyorsa ona batı tıbbının kanıtlanmış verileri ile yaklaşabilirsiniz. Tam tersi sağ beyin güçlü ise daha spiritüel konulardan bahsedip ruhun derinliklerine onu taşıyabilirsiniz. Pedagog olmasının yanı sıra Jung’cu ve ezoterik psikoloji destekli terapi uzmanı olan Esra Gökçe danışanlarına her iki taraftan da ulaşabiliyor. Ergen ve Aile Terapisti olmasına rağmen oğlunu dünyaya getirdiğinde hayati risk taşıyan bir hastalık geçiriyor. Henüz bebeği 20 günlükken yaşadığı kaybetme korkusu oğluna aşırı düşkün olmasına yol açıyor. Batı tıbbı yetersiz kalınca bu defa yönünü doğuya çeviriyor. Aradığı cevapları da buluyor orada. Jung’a bakınca psikolojiyi görüyor; Şamanizm’e bakınca da Jung’u… Derken Reiki Master, Duygusal Arınma Teknikleri, Transformasyonel Nefes Eğitimi, Konsey Rehberi Eğitimi, Osho Sistematik Aile Dizimi Eğitimleri’ni alarak kendini tanıma yolculuğuna devam ediyor. Şu an, Konsey Rehberi Eğitimi’nin bir üst seviyesi Black Lodge’da eğitimi sürdüyor.
Bize biraz hikayenizden bahsedebilir misiniz?
İstanbul Üniversitesi eğitim bilimleri fakültesinde Prof. Dr. Haluk Yavuzer’in bölüm başkanlığında lisansımı bitirdikten sonra farklı bir sektörde iş hayatıma başladım. 1993’te oğlum Emir’i dünyaya getirdim. Sahip olduğum enformasyonla oğlumu büyütebileceğim için kendimi çok şanslı görüyordum. Ancak oğlumu yetiştirirken okuduğum kitapta öğretilenlerin çoğunu hayata geçiremedim. Kapı kapı dolaşarak başka ne yapabileceğimi bulmaya çalıştım. Thomas Gordon’un etkili anne baba eğitimine katıldım. Burası bana çok büyük bir kapı açtı ve kazan-kazan yöntemini keşfettim. Emir ile ilişkimde ilerleme kaydetsem de beni tatmin etmedi. Çünkü acı çekiyordum, neredeyse diplomamı yiyecektim. Yetersiz anne, yetersiz eğitimci olduğumu düşünüp iş hayatımı bıraktım. Bu sırada enerji bedeni üzerine yapılan çalışmalar ilgimi çekti.
Yaşadıklarınızı tek başınıza mı çözmeye çalıştınız?
Kendim çözmeye çalıştım ama hocalarıma da danıştım. Sonra Reiki ile tanıştım ve ilk iki seviyeyi 15 günde aldım. İnanılmaz açılımlar oldu. Enerji bedenim büyüdükçe, insanın kendini iyileştirme gücünün ne kadar güçlü ve keyifli olduğunu fark ettim. Bu gücün daha fazlasını görmek istedim. Sonra Vipassana meditasyonu eğitimine katıldım. Bu yöntem Buda’nın aydınlanma için yaptığı meditasyon. Vipassana ile zihni susturma sisteminin biraz tadını aldıktan sonra EFT yani duygusal özgürleşme tekniklerini öğrendim.
Zihni susturabilmek nasıl bir şey?
İnanılmaz bir yöntem. Vipassana kendi içimizdeki gözlemci yönümüzü aktive edip, duygu ve düşüncenin dışına çıkıp kendimize bakma sistemini gösteriyor. Dört gün boyunca inzivadaydık. Bu sistem anda kalabilmenin anahtarını veriyor. Yaptığın ise sadece gözlemlemek. Zihnini ve duygularını gözlemliyorsun. Gözlemlediğinde farkındalık artıyor; farkındalık arttığında yaratıma geçiyorsun böylece geleceğinde olumluyu yaratabiliyorsun. Zihin anda kalmazsa ya geçmiştedir ya gelecekte; kendini bir şekilde uyuşturmak ister.
Anda kalabilmek için ne yapmak gerekiyor?
Beş duyunu geliştirmen lazım; duymak, görmek, hissetmek, koklamak ve tatmak. Bu beş duyuyu geliştirdikten sonra Şaman bölgesini aktive ediyorsunuz. Şamanlar, anda kalabilmek için bunu yapıyordu. Zaten siz de dışardaki havanın kokusunu alıp, dokunduğunuz yerle irtibata geçtiğinizde zihin başka bir yere gidemez. Zihni susturabilmek inanılmaz bir hediye. Sol beynimiz çok aktif olduğu için sağ beyin daha az bir bölgede çalışıyor. Amaç sağ ve solu dengelemek. Sağ beyin çok çalıştığında uçuyorsun, dünyada değilsin; sol çok olduğunda ise fazla materyalsin, görülmeyeni görmüyorsun. İşte bu ikisini dengelemek niyetimiz. Daha sonra EFT ile duygu bedenindeki travmaları çözebilmek için çalıştım. Sonuçta o sırada evdeydim ve oğluma bakıyordum. Kurumsal hayata geri döndüm ve inanılmaz zorlandım. Yanlış yerde durduğum için evren beni sarsıp transformal nefesle tanıştırdı. Transformal nefes, benim hayatımı değiştirdi. Dr. Judith Kravitz’in verdiği eğitimde Nilgül Tavsel’le birlikte altı günlük çalışma yaptık ve niyet ettik. Transformal nefesten çıkışta artık bambaşka bir Esra’ydım.
Biraz açabilir misiniz transformal nefesi?
Transformal nefes, kişinin aslında yine anda kalabildiği ve vücuduyla bağlantıya geçebildiği bir sistem. Biz nefes almayı yani hayatı unutuyoruz. Aslında nefes bize hayatla tekrar bağlantıya geçmeyi gösteriyor. Dört beden bulunuyor; spiritüel beden, zihin bedeni, fiziksel beden ve duygu bedeni. Nefes, fiziksel bedenle ruh ve hayat arasındaki bağlantıyı sağlıyor. Nefes her şey aslında… Nefesi tuttuğumuzda hayata “Gelme biz meşgulüz” diyoruz. Tabii normal bir nefes alıp vermeden bahsetmiyoruz. 45 dakika boyunca nefesinizi bir şekilde pompalıyorsunuz.
Biraz sufi ya da yogi nefesine benzemiyor mu?
Hayır benzemiyor sadece yere yatıp diyaframdan nefes alıp veriyorsun. İnsanın bedeni yaşadığı travmayı tutar; bedenin hücrelerinde travmalarınız saklıdır. Bu nefes, travmalı bölgelere oksijen gönderiyor, derindeki duyguya ulaşıyor. Bu sayede travmaların dışarı çıkması sağlanıyor. Travmalar dışarı çıkarıldığında kişinin duygu ve fiziksel bedeni temizleniyor. Kişi inanılmaz derecede harika bir arınma sürecine geçiyor. Dolayısıyla 2009 yılı itibariyle artık terapist Esra olmuştum.
Peki niyetiniz bu muydu?
Evet, hayat amacımı bulmaktı. Sonra yine bir nefes seansında Şamanik eğitimle tanıştım. Bu yolculuğum 2009’da başladı, 2011 yılında bitti. Council Guide Training, yani Konsey Rehberi Eğitimi deniliyor. Bu eğitimin tadı hala damağımda olduğu için bir üst seviyesi olan ve dünyada sadece 100 kişinin mezun olduğu Black Lodge eğitiminin içindeyim. Eylül ayında ABD’de bir tapınakta mezuniyet seromonisi olacak. Mezun olup olmayacağım orada belli olacak.
Black Lodge mezuniyetiyle birlikte ne olacak?
Black Lodge, farkındalık seviyesinin artık insan boyutundan çıkıp dünyada titreşen her şeyle bağlantıya geçip oradaki sistemle bir olmak. Jung, buna kollektif alan diyor. Şamanlar, atalar olarak adlandırıyor; aynısı. Kollektif alanda hiçbir şey ayrı değil, her şey ben. Buradaki terapilerde de karşımda oturan kişi aslında benim bir parçam. Ben aslında danışan insanlara bir takım farkındalıklar kazandırırken kendimle olan yolculuğuma da bakıyorum. Ben neredeyim? Acı çeken de ben, mutlu olan da ben. Oradaki farkındalığı yakaladıktan sonra öyle bir şefkate erişiyorsunuz ki anlayış ve kucaklama geliyor devamında. Son olarak Svagito’dan aldığım eğitimle Aile Dizimi yöntemini de sıklıkla uyguluyorum.
İnsanın kendini tanıma yolculuğunu çoğunlukla tetikleyen bir şey oluyor; hastalık ya da fobi gibi. Sizi tetikleyen ne oldu?
Bütün yolculuğum Emir’e iyi bir anne olabilmek isteğiyle başladı. Kendimi tanıma yolculuğunda Emir bir karttı benim için. Çünkü çocuğun aslında bir problemi yoktu. Disiplinle otoriteyi birbirine karıştırmış genç bir kadındım. Emir’in oradaki mükemmel duruşu beni bana getirdi. Onun sayesinde bu noktaya geldim. Bu farkındalık yolculuğunda yanlışlarımı gördüm. Emir’e, “Sorun tamamen bendeymiş, bu sorunu çözmede bana yardımcı olur musun?” dediğimde “Tamam anne” dedi. Onunla çocukluğuna gittik ve benim yaptığım, bilemediğim, o zamanki ego odaklı davranışlarımdan yaptığım bir takım farklılıkları düzelttik.
Kendi oğlunuzla çalışma yaparak kendinizle yüzleştiniz yani öyle mi?
Aynen öyle.
Çıkan konular sizi şaşırttı mı?
Bir defa inanılmaz koruyucu bir anneydim. Çocuğun önünden yürüyordum düşmesin diye. Çünkü Emir doğduğunda ve 20 günlük bebekken zor bir dönem geçirdim. Doğum anında bir hastalık kaptım ve sirozdan ölüyordum. Oğlumu göremeyeceğim, ona bakamayacağım korkusuyla onu hayatımın merkezi yapmıştım. Hayatımın merkezi yapınca tabii ki çocuğu rahat bırakmadım. Karşımdaki farklı bir bireyi yontmaya ve şekillendirmeye çalıştım. Belli bir farkındalık seviyesine vardıktan sonra, çocukların bizim çocuklarımız olmadığını ve sadece onları dünyaya getirmek için bir portal olduğumuzu anladım. Onlar sadece hayatın çocuğu. Ben de hayatın çocuğuyum. Anne-baba kavramında takılı kaldığımızda hayatı kaçırıyoruz. Bunu anlayıp geri çekildiğimde Emir’le aramızda inanılmaz bir bağ ve ilişki oldu.
Emir, bu anlamda bir farkındalık yaşadı mı?
Aslında onun adına konuşmam çok doğru olmayabilir. Ancak Emir benim her eğitimimdeki ilk arkadaşım. Reiki alırım onunla denerim, EFT alırım yine onunla denerim. Bu sayede karanlık fobiler, kendine güven sorunları veya hayatla iletişimi derken pek çok alanda farkındalığı kazanmış, yere sağlam basan 21 yaşında bir adam çıktı ortaya. Ve baktığım zaman gözlerimin dolduğu tek kişi var; o da Emir. Aslında Emir’in hamuru zaten güzeldi, ben bozmaya çalışmıştım. En tehlikeli bilgi, yarım bilgidir. O yarım bilgiyle bir şeyler yapmaya çalışıyoruz hayatta.
Gelelim iki ayrı disiplini birden kullanıyor olmanıza. Hangisini kullanacağınıza nasıl karar veriyorsunuz?
Dışarıda kişisel gelişime çok büyük bir ilgi var. Ama biraz derin ve teknik konuştuğunuzda karşınızdaki uzaylı görmüş gibi bakabiliyor. Mesela sol beyin, sağ beyin algısı çok farklı. Dili farklı, bakışı farklı. Kalkıp da ben burada sol beyine aile dizimi açmam. Çünkü o onu daha alabilecek hamura sahip değil. Bu kişinin önce duygu bedenine gitmesini sağlarım veya somatiğe giderim ama dizim yaptırmam. Çünkü hazır olmayan bir sistemi açmak benim işim değil. Ben kimseyi tamir etmiyorum. Ben sadece saymış olduğum o dört bedeni esnetiyorum. Zaten karşımda oturan bozuk değil ki tamir edeyim. Sadece dengeleri bozulmuş bireyler oluyor; ki benim de bozuluyor. Ama yöntemleri bilip kendimi dengeye oturtuyorum. Bu yüzden bir başkasını tedavi etmek ya da iyileştirmek gibi haddim yok. Başlangıcı kişinin sol ve sağ beyinden hangisinin aktif olduğunu görüp ilk kartı oradan açıyorum.
Bunu nasıl anlıyorsunuz?
Çok basit. Diyelim kişi söylediğim her şeyin ispatını istiyor. O ispatı kendi hayatında bir yerlere oturtuyorsa tamam diyor bana. Bu sol beyin oluyor. Sağ beyin ise gözlerini kapayıp buradan gitmek isteyen bir ruh gibi oluyor. Bizim burada yaptığımız şey ise kişiye sağa veya sola değil dört bedene getirmek. Ancak dört bedendeyken şifa başlar.
Travmaları çıkarmak için neler yapıyorsunuz?
Diyelim “Erkek arkadaşımla ya da kız arkadaşımla problemim var” diye geliniyor. Bunun alt katmanı yalnızlık korkusudur. Daha önce söylediğim gibi kişi bu acı duyguyu bedeninin bir yerinde taşıyor. Önce o yeri kişiye bulduruyorum. Tabii hemen bunun çok zor soru olduğunu dile getiriyorlar. Çünkü kimse bedenindeki duygunun nerede olduğunu bilmiyor. Ki nerede olduğunu bilmemesi kişinin duygu bedeninden kopuk olduğunu gösteriyor. Halının altına süpürdüğümüz ve yok saydığımız her türlü düşünce ve duygu, fiziksel bedende hastalık yapar. Fiziksel beden son dakika “İmdat” diyen yerdir. Örneğe dönecek olursak yalnızlık korkusu vücutta bir yerde taşınıyor. Duygu bedeninde bu korkuyu göremiyoruz. Dolayısıyla bulmasına yardımcı oluyorum. Bunu bulduğu zaman kişi orada bir daralma hissediyor. O enerjiyi boşalttığımız zaman şifaya hazır hale geliyor. Psikoloji eğitimi alanların dizim yapmasının en büyük avantajı kişinin travmaya girmesi istenmez. Beyin düşündüğü ile gördüğü arasındaki farkı bilmiyor. O anda o oluyor zannediyor. Travması taze olan insanların önce travmasının çözülmesi sonra aile dizimi yapılması gerekiyor.
Peki doğu ve batının çatıştığı noktalar oluyor mu?
Artık doğu-batı ayrımı çok fazla yok gibi. Şamanlar’ın verdiği bütün bilgileri Jung’da buldum. O zaman Jung’un Şamanik bir eğitimden geçtiğini düşünmeye başladım. Çünkü söylenen sistem Şamanlar’da da var. Aradaki benzerlikler beni inanılmaz derecede etkiledi. Psikoloji eğitimi almış bir insan olarak doğada tekrar Jung ile karşılaşmam benim için aydınlanmaydı. Dolayısıyla her şey bir. Zaten bütün yolculuk zihinden kalbe inen yoldan geçiyor.
Meslektaşlarınızın bakış açıları nasıl? Onlar nasıl yaklaşıyor?
Bu yolculuk bireysel bir yolculuk. Hepimizin amacı aynı. Ben birkaç enstrüman çalabiliyorum onlar farklı enstrüman çalıyor. Ama gittiğimiz yer aynı ve o yer aslında hepimizin kendi şifamız.
Son olarak kendi yolculuğuna çıkanlara ve çıkmayı düşünenlere ne önerirsiniz?
Tek kelime ile kabul. Nerede olduğunu, kim olduğunu, köklerini ve kendini kabul etmesi. Kabul ettiğiniz zaman zaten öyle bir boyuta geçiyoruz ki o zaman açık oluyoruz.
Pozitif Dergisi 2014/03