Psikolog, Enerji Terapisti ve yazar Şebnem Özkan, üçüncü kitabı ‘Işık Çağı Çocukları’nda yeni neslin çocuklarını tanımak, enerjilerini doğru yorumlamak ve yete neklerini ortaya çıkarmak iste yen herkese ışık tutacak önerilerde bulunuyor.
Işık Çağı Çocukları’nı, çocuklarımızı daha yakından tanımak ve anlamak için Şebnem Özkan’la buluştuk… Önce biraz sizi tanıyabilir miyiz? Üniversitede İngilizce iktisat okudum. Beraberinde konservatuar da devam ediyordu. Sekiz sene burada okuduktan sonra İtalya’ya gittim, iki buçuk sene de orada okudum. Müzisyen olmaya çok kesin kararlıyken kaderin cilvesiyle Türkiye’ye döndüm. Bir sene kadar Türkiye’de kaldıktan sonra ABD’ye gittim. Orası benim için müthiş bir okul oldu. Liseden beri ilgi alanımda olan bütüncül terapiler, Zen meditasyonundan tutun da Çin tıbbına kadar çeşitli spiritüel çalışmalar orada tavan yaptı. Hem çalıştım, kendim öğrenmeye devam ettim, hem de öğrettim. O süreçten sonra psikoloji master’ı yaptım ve çok yararlandığım bir çalışma oldu. Türkiye’ye döndükten sonra burada uluslararası bir yaşam koçluğu sertifikası aldım. Amerika’da dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu üzerine uzmanlaşmıştım. Türkiye’de bu konuda koçluk yapmak istedim. Tam koçluk yapacağım derken bu sefer evrensel enerjilerin devreye girişi söz konusu oldu. 2009 yılında melekler benimle çalışmaya başladı, tamamen spiritüel alana girdim. 2010’da rehber hayvanların bir kursu oldu. Onlar da melekler gibi evrenin enerjileri… Bize yeri geliyor öğretiyorlar, yeri geliyor yoldaşlık ediyorlar. Bu süreçte ilk kitabım ‘Meleklerin Seninle Konuşuyor’ ve sonrasında ‘Şifa Çemberleri Rehberleriniz’ kitabım yayınlandı. Yeniçağ çocuklarıyla zaten çalışıyordum, 2011-2012 gibi enerjilerin de desteklemesiyle bu iyice arttı ve birikimin kitaplaşmasıyla ‘Işık Çağı Çocukları’ doğdu. Bunun ülkemiz için de, dünya için de çok önemli bir konu olduğunu düşünüyorum.
Kitabınızın giriş bölümünde Türkiye’nin çok önemli bir konumda olduğundan bahsediyorsunuz. Çocuklarla ilgili sorulara geçmeden önce bundan biraz bahsedebilir misiniz?
Türkiye sadece coğrafi olarak değil, sosyolojik ve spiritüel olarak da bir köprü niteliği taşıyor. Dünya genelinde ruhsal bir aydınlanma hareketinin devrede olduğu, pek çok öğretmen, danışman ve spiritüel lider tarafından anlatılmakta. Pek çok çevrede de bu aydınlanma hareketinin Türkiye’de yoğunlaşacağı söyleniyor. Belki de birleşim programını devreye almakta olduğumuz için bu kadar zor ve çalkantılı bir dönemden geçiyoruz. Tabii en büyük desteğimiz de yepyeni dönemleri, zamanları getirecek olan çocuklarımızdan ve gençlerimizden geliyor. Gezi Parkı’nda bunun çok güzel bir örneğini de gördük nitekim. İlerleyen zamanlarda, Türkiye’deki ‘Işık Çağı İnsanları’nın benzer şekillerde tüm dünyaya örnek olacağına inanıyorum.
Her nesil kendinden sonrakini farklı bulur ama kabul edelim ki son yıllarda yeni nesil gerçekten ‘çok farklı’… Yüksek hassasiyetleri, duyarlılıkları, yüksek sevgi potansiyelleri, teknolojideki inanılmaz becerilerinin yanı sıra dikkat eksikliği ve hiperaktivite meseleleri… Çünkü onların frekansı çok yüksek ve bir amaçları var; bizlere öğretmek ve dünyayı değiştirmek…
YAZI: BURÇİN ÖZTINAZ
‘Işık Çağı Çocukları’, global bir tanım mı?
Bu, özellikle yurt dışında çokça araştırılan bir konu olmakla beraber çeşitli yazarlar, çeşitli isimler veriyor. Benim ‘Işık Çağı Çocukları’ ismini seçmemin nedeni, çok yüksek frekanslı bir kuşak olmaları. Türkiye’de bazen X kuşağı, Y kuşağı, Z kuşağı olarak geçebiliyor. İndigoları biraz biliyoruz, Kristalleri biraz biliyoruz ama öteki grupları tanımıyoruz. İsimler değişmekle beraber onların enerjileri, görevleri sabit. Ben ‘Işık Çağı Çocukları’ ismini seviyorum çünkü onların o yüksek frekansını güzel yansıttığını düşünüyorum.
‘Işık Çağı Çocukları’ kimler ve özellikleri neler?
Sekiz grup var ve gruplarına göre özellikleri değişiyor ama genel olarak söylersek 1970’lerden itibaren dünyamıza gelmeye başladılar. Neden geliyorlar peki dünyamıza? Çünkü artık bir dönüm noktasındayız. 21 Aralık 2012 çok önemli bir tarih olarak görülüyordu. Bazılarımız radikal değişiklikler bekledik ama evrende hiçbir şey küt diye başlamaz, küt diye bitmez. Dolayısıyla öyle radikal bir şey yoktu ama enerjiler değişiyor ve dönüşüyor. “Zaman bitti” diyoruz. 21 Aralık’ın özelliği de Maya Takvimi’nin bitişiydi. Aslında o açıdan doğru bir tanımdı. Çünkü artık zamanın ne kadar değersizleştiğini, hızlandığını biliyoruz. Zamanı yakalamak artık mümkün değil. Orada bir dönüşüm oldu ve olmaya da devam ediyor. Işık Çağı Çocukları dünyayı Altın Çağ’a hazırlıyor.
Altın Çağ ne zaman başlayacak?
Aslında tanım itibarıyla 180 sene kadar sonra başlayacak ama geçiş döneminde onun enerjilerini tabii ki hissediyoruz. Aramızda daha çok Altın Çağ frekansında yaşayanlarımız var, dolayısıyla bir ‘ara dönem’ gibiyiz. Bu geçiş dönemi çok önemli. Altın Çağ’ın doğru ve güzel bir şekilde ve zamanında başlayabilmesi için geçiş döneminin çok doğru değerlendirilmesi gerekiyor. Burada da en büyük desteğimiz çocuklar. Spiritüel çalışmalar yapanlarımız bilir, melekler, rehber hayvanlar gibi bir sürü destekçimiz var, Kuantum fiziği var, saymakla bitmez çok değerli yöntemler var. Onların hepsi bizi bilinç olarak bir yere kadar getirdi, bundan sonra çocuklarımızı takip etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Onlar gerçekten çok daha yüksek frekanslarla, yüksek bilinçlerle geliyorlar.
“Benim Işık Çağı Çocukları ismini seçmemin nedeni, çok yüksek frekanslı bir kuşak olmaları. Türkiye’de bazen X kuşağı, Y kuşağı, Z kuşağı olarak geçebiliyor.”
Zekada son aşama: Işık zekası
Işık zekasından da biraz bahsedibilir misiniz? Nedir ve yaşamımızı nasıl etkiliyor?
IQ’nun insan zekasını ölçebildiğini zannettik uzun yıllar. Ama öyle değil. Hiçbir zaman tek bir kıstasla insanı tanımlayamıyoruz. Dolayısıyla sonra gördük ki bir de EQ, yani duygusal zeka varmış. Sonra şirketler de dahil olmak üzere bir EQ rüzgarı esti her yerde. Onu da öğrendik tamam… Ondan sonra spiritüelliği işin içine katmamız gerektiğini öğrendik, SQ’yu keşfettik. Işık zekası son aşama. Bu Işık Çağı Çocukları’nın gelmesiyle devreye girmiş bir şey aslında. Frekansımızın yükseldiğini, tekamülümüzün artık hızlanarak devam ettiğini görüyoruz, fark ediyoruz, hissediyoruz ve biliyoruz. Sonuçlarını alıyoruz artık çünkü. Dolayısıyla Işık Çağı Çocukları’nın ışık zekası yüksek. Bilgelikleri ve bilinçleri yüksek. Işık zekasını kullanarak Işık Çağı Çocukları’nı güzel bir şekilde tanımlayabiliriz diye düşünüyorum. Işık zekası ölçülebilir bir şey mi? Bu alanda çalışmalar var mı? Çok fazla yok. Bu kitapla belki de Türkiye’de ilk defa bahsedilmeye başlanan bir şey. Umarım IQ testleri gibi onun da testleri yapılır. Daha da ilerde bizim ışığımızı, frekansımızı ölçen aletlerin yanı sıra ışık zekasının yansımasını ölçebilmeyi de öğrenmeliyiz. Işık zekası yükseldiğinde sonuçları neler oluyor örneğin? Böylece gelecek kuşakları daha iyi anlayıp onlardan daha çok
Onların görevleri ve farklılıkları neler?
Görevleri Altın Çağ’ı başlatmak ve Altın Çağ’a bizi hazırlamak. Bizleri eğitmek, dünyanın ve insanların enerjisini değiştirmek… O yeni enerjileri ve yeni bilgileri dünyaya getiriyorlar ve bizi dönüştürüyorlar. Davranışlarıyla, söyledikleriyle, yaptıklarıyla o kadar bilinçliler, o kadar farkılar ki bizden. Onlardan öğreniyoruz ve o şekilde eğitiliyoruz. Onların desteğiyle Altın Çağ’a ve hatta daha ilerisine hazırlanıyoruz.
Işık Çağı Çocukları’nın desteklenirlerse yeteneklerinin ortaya çıkacağından, yoksa o yeteneklerin kaybolacağından bahsediyorsunuz kitapta. Nasıl bir destek? Ebeveynlerin rolü nedir?
Ebeveynler ve eğitimciler başta olmak üzere herkes aslında farkında ki bu çocuklarda bir değişiklik var. Ama bu nedir, ne oluyor? Bu kitap o konulardaki bilgiyi vermeye odaklanmış durumda. Bu çocukların hepsinin belli bir görevi varsa, o görevi hayata geçirmeleri gerekli doğal olarak. Ortamın da onlara göre düzenlenmesi gerekiyor. Anne-babalarının onları doğru bir şekilde anlayabilmesi çok önemli. Bu çocuğun şöyle şöyle özellikleri var, bu çocuk şu gruptan, bu yüzden bu özellikleri var ve bu yüzden ona şöyle yaklaşmalıyım bilincine ulaşması lazım.
Anne-babaların dikkat etmesi gereken konular neler?
Işık Çağı Çocukları’nın da öğrenmeleri gereken şeyler var ve bunlar her gruba göre de değişiyor. Örneğin Melek Çocuklar’ın sınırlarını koruyabilmeyi öğrenmesi ve kendilerine de özen göstermeleri gerekebiliyor. Yıldız Çocuklar, annelerinin çok yoğun sevgisine ihtiyaç duyabiliyorlar. Annelerin, babaların, eğitimcilerin, danışmanların onları dengelemesi gerekebiliyor. Bu dengeleme çok hassas ve eğitimlerimizde en çok çalıştığımız konulardan. Her ne kadar güçlü insanlar olabilseler de özellikle küçüklüklerinde gerekli hoşgörüyü onlara göstermediğimiz zaman “Bende bir gariplik var” duygusu duyuyorlar. Bu sefer de yetenekler körelmeye başlıyor. Genelde üç-dört sene öncesine kadar çoğu gencin yetenekleri büyük ölçüde kapanıyordu. Şimdi artık toplum bilinci de yükseldiği için daha çok anlıyoruz, daha çok değer veriyoruz. Bu da otomatik olarak doğru desteğe dönüşüyor zaten.
Yeni nesil çocukların teknoloji konusundaki yetenek ve bilgileri hayret verici. Kitapta bu konuda rüyalarında aldıkları telepatik bilgilerden bahsediyorsunuz…
Evet onlar bile var!
Bunu biraz açabilir miyiz?
Çocuklar bizlerden çok daha açık. Çünkü çocuklar yedi yaşa kadar teta ve alfa frekansındadır. Biraz daha meditatif bir halde işler beyin. O esnada evrenden daha fazla mesajlar alabiliyorlar. Bu çocuklar diğer gezegenlerden gelen dostlarla irtibatta olduklarını bile söyleyebiliyorlar. Çocukların kendi aralarında farklı bir dilde konuşup anlaştıkları oluyor. Belki fark eden anne-babalar olacaktır.
Bu gibi durumlarda anne-babalara nasıl bir yaklaşım öneriyorsunuz?
Bir kere kesinlikle “Saçmalıyorsun”, “Öyle bir şey yok”, “Hayali arkadaş yoktur”, “Yalan söylüyorsun, bir daha bunları anlatma ve çizme” şeklinde yaklaşmayalım. Hiç tahmin etmediğim anne-babalardan bile böyle tepkiler alabiliyorum. Ebeveyn çocuğu destekleyecek ve koruyacak en büyük yoldaştır. Bu aşamada “Sen neler oynuyorsun hayali arkadaşınla?”, “Ne diyor sana?” gibi sorular sorabiliriz. En iyi tabir ‘aklı başında bir yoldaş’ olmak o çocuklar için. Sıkmayacağımız, tamamen de bırakmayacağımız bir ilişki. Onların söylediklerini, anlattıklarını dinleyeceğiz. Çok iyi dinleyiciler olmamız ve mantıklı yaklaşmamız gerekiyor.
Şu tutum yanlış mı: “Tamam, bunu bana anlattın ama başkalarına bahsetme!” Çocuk bunu bir sır olarak mı saklamalı?
“Bunu başkasının yanında anlatma” dediğimiz zaman, bu “Demek bu garip bir şey, demek bu kötü bir şey” algısı yaratıyor. O şekilde değil de, “Başka arkadaşlarınla paylaştın mı?”, “Ne dediler?” gibi yaklaşılabilir. Onların tepkilerine göre bazı arkadaşlarıyla paylaşabilir. Böyle tecrübeler yaşayan çocuklardır onlar, birbirlerini çok iyi anlar ama hiç alakası olmayan çocuklarla birtakım problemler yaşayabilirler. Dolayısıyla bu çocuklar için kurallar değil, duruma özel çözümler üretilebilir. Işık Çağı Çocukları kurallara cevap vermiyorlar çünkü. Onlar çok özgünler ve özgün çözümler istiyorlar. Çok mantıklı bir şekilde olayı inceleyip, dürüstçe onlarla oturup konuşup dürüst çözümler bulmamız gerekiyor.
Yüksek hassasiyetler, Işık Çağı Çocukları’nın belirgin özelliklerinden. Nelere karşı yüksek hassasiyet duyuyorlar?
Hassasiyetler çok önemli ama ülkemizde hiç bilinmeyen bir konu. Yüksek hassasiyetler bu çocukların oluş yapılarıyla çok alakalı. Sinir sistemlerinin etrafı, çevreyi çok fazla algılıyor olmasından kaynaklanan bir durum. Enerjileri algılıyorlar, başkalarının ne düşündüğünü ne hissettiğini algılıyorlar. Bunlar pozitif yönleri ama ağır enerjili, çok kalabalık ortamlara girdikleri zaman, mesela AVM’lerde bu çocuklar çok zorlanabiliyor. Çünkü orada her şey çok yoğun. Bu sefer çabuk yoruluyorlar. Huysuzlaşmaya başlıyor, gitmek istiyorlar. Çocuk şımarıklık, huysuzluk yapıyor diye düşünüyoruz. Halbuki orada o çocuk hassasiyetlerinden ötürü gerçekten acı çekiyor. Yüksek hassasiyetler alerjilerden tutun kıyafetlerdeki etiketlere kadar olabiliyor. Bu noktada ebeveynlerin çocuğu dinlemesi gerekiyor. Bir şeyden rahatsız oluyorsa bir nedeni vardır. Onu mümkün olabildiğince çözüme ulaştırmamız lazım. Çünkü yüksek hassasiyetleri doğru bir şekilde çözümlemediğimiz zaman bunlar daha büyük problemler olmaya başlıyor. Çocuk iyice öfkelenebiliyor, çok fazla yorulduğu için sağlığı bozulmaya, çabuk hastalanmaya başlayabiliyor. Hassasiyetleri çok iyi yönetmeniz lazım. En azıdan belli bir yaşa gelene kadar. Çünkü büyüdükçe bünyesi de güçleniyor, o şartlara daha iyi tahammül edebiliyor.
Yemek konusunda da bazı farklı özellikleri var Işık Çağı Çocukları’nın…
Bazıları yemek için hayvanları öldürmeyi reddediyor. Bazıları küçük yaştan itibaren vejetaryen veya vegan olabiliyorlar. Bir danışanım vardı, erkence mamaya geçmek zorunda kalınmış. Çocuk organik olduğunu düşündüğümüz mamaları bile reddetmiş. İlla evde yapılacak. Kendi yaşam şartları var bu çocukların.
Ortak fiziksel özellikleri neler?
Kristal grubu dediğimiz çocukların gözleri daha büyük olabiliyor. Yıldız çocukların daha çekik gözleri olabiliyor. Bazılarının özellikle bebeklikte çok büyük alın ve kafaları olabiliyor. Bazıları daha minyon olabiliyor ve minyon olanların vücut ısıları ve tansiyonları daha düşük olabiliyor. Aslında onların DNA’larının bile farklı olduğuna dair çalışmalar var!
“Bazıları yemek için hayvanları öldürmeyi reddediyor. Bazıları küçük yaştan itibaren vejetaryen veya vegan olabiliyor.”
İNDİGOLAR’DAN ELMAS IŞIKLAR’A
İndigo çocuklar artık büyüdüler ve birçoğu şimdi Işık Çağı Çocukları’nın ebeveynleri… Önce biraz onların özelliklerini hatırlatabilir misiniz?
İndigo Çocuklar ilk gruptu. Dolayısıyla değiştirmeleri gereken bir dünyaya geldiler. Aslında işleri biraz zordu. Bazıları üzüldüler, yıprandılar. Çünkü bir şeyler anlatmaya çalıştılar ama çok farklı, çok yeni oldukları için anne-babaları onları anlamadı, bastırdı. O da onların dersiymiş demek ki. Çünkü onlar içsel olarak çok güçlü insanlar. Belki bu güçlerini tam olarak hayata geçirebilmeyi öğrenmek için dışardan birtakım zorlamalar gerekti. İndigolar yepyeni bir şeyleri anlatmaya çalıştıkları için güçlü, kararlı, bazen asi olarak nitelediğimiz, dediğim dedik olabilecek insanlardı. Çoğunlukla dikkat eksikliği, hiperaktivite ile teşhis edilenler İndigolar’dı. İndigolar, hızlılar. Hızlı karar verip bir an evvel uygulamak istiyorlar. Bunun için de hayaller kuruyor, değişik fikirler üretiyorlar. Ama bunu yaptıklarında “Çocuk derste hayal kuruyor” diye dikkat eksikliğiyle teşhiş edildiler. Ama derste hayal kuran bir çocuğa soruyor danışmanı, “Ne düşünüyorsun?” diye. Çocuk “Uzay mekiğimin motorunu nasıl yapacağımı düşünüyorum” diyor! Hepsinin aslında bir görevi var, bu durumlarının açıklaması var. İndigolar tamamen yeni bir düzeni hazırladılar, o alanı temizlediler, biraz kırarak ve bazen de kırılarak bunu yaptılar ama görevlerini başarıyla tamamladılar. Onlardan sonra gelen Kristaller’e alanı hazırlamış oldular böylece.
Kristaller’in özellikleri nelerdi?
Daha önce gelenler olsa da genel olarak 1999-2000 gibi ikinci grup olan Kristaller başlıyor. İndigolar’la aralarında epey bir zaman farkı var ve İndigolar’ın tam tersi gibiler. Çünkü dengeleme olması gerekiyordu. Çok daha yumuşak, naif, saf enerjili, yumuşak başlı, çok çok sevgi odaklılar. İndigolar’ın kırarak değiştirdikleri şeyleri onlar sevgiyle şifalamak durumundaydılar.
Üçüncü grup Gökkuşağı Çocukları… Onların özellikleri neler?
Gökkuşağı çocuklar çok güçlü! Hem sevgi hem de bilgi boyutundalar. Örneğin bu çocuklardan bir şey yapmalarını isterseniz önce nedenini, mantığını öğrenmek isteyeceklerdir. Mantıklı bulurlarsa canı gönülden yapar, herkese de fayda getirirler.
Peki Yıldız Çocuklar?
Onlar teknolojik bilgiyi dünyamıza getirecek olanlar. Onlar da 2000’den sonra gelmeye başladılar. Son zamanlarda teknolojinin bu kadar gelişmesini onların geliyor olmasına bağlıyoruz. Çünkü onlar geliyorlar ve o enerjiyi dünyaya yayıyorlar. Gittikçe her şey hızlanıyor, bilgi hızlanıyor. Yıldız Çocuklar ona çok büyük katkıda bulunuyorlar. Yıldızlar mesela kitap okumayı çok severler, genellikle erken ve kendi kendilerine okumayı ve saymayı öğrenirler. Bilimsel ve teknolojik bilgiye çok meraklıdırlar.
Melek, Altın ve Yunus çocuklardan da kısaca bahsedebilir misiniz?
Melek Çocuklar daha çok hizmet odaklılar. Çok saf ve yardımsever çocuklar. Dünyanın gidişatına bakıp “Savaş var, insanlar birbirini üzüyor, kırıyor” derken çok üzülebiliyorlar, depresyona kapılabiliyorlar. Yetişkinlerin bu konuda onlara destek olması ve onları güçlendirmesi gerekiyor. Altın Çocuklar, çok güzel enerjili, yanına gittiğiniz zaman kendinizi iyi hissettiğiniz, hem çok güçlü hem çok sevgi odaklı, kendi kendine yetebilen çocuklar. Gerektiği zaman şifa veren çocuklar da olabiliyor. Yunuslar, ilginç bir sınıf. Ülkemizde çok yaygın değil ama suyla da ilgili olarak, duygusal farkındalığı çok yüksek olan çocuklar. Başkalarına yardım etmekle, şifa vermekle çok ilgileniyorlar. Suyla çok ilgileniyorlar. Küçüklüğünden beri suyla oynamayı seven, denize girince çıkamayan bir çocuk varsa, Yunus Çocuk olması muhtemel. Özgür ruhlu, empatik, neşeli çocuklar oluyorlar. Onların yüksek hassasiyetleri de olabiliyor. Hassasiyetlerini güzel bir şekilde yönetmek çok önemli. Çünkü hassasiyetleriyle başa çıkamadıkları zaman kendilerini kapatmalarının yanı sıra başka birtakım fiziksel ve psikolojik problemler ortaya çıkabiliyor.
Son olarak bir de Elmas Işık Çocuklar var…
Onlar daha çok küçük oldukları için anne-babaların anlamaları gerçekten zor ama onlar gerçekten çok güçlü, çok bilinçli olacaklar diye öngörüyoruz.
Pozitif Dergisi 2015/04