Osho

Hakikate giden yol şiirseldir

Hakikate giden üç yaklaşım vardır. Bunlardan biri bilimsel olan deneysel yaklaşımdır; buna göre, objektif dünya ile yapılan deneylerle kanıtlanmayan bir şey kabul edilemez. İkinci yaklaşım, mantıksal yaklaşımdır. Bu yaklaşımda deney yapılmaz, düşünülür, tartışılır, lehte ve aleyhte olan kavramlar bulunur ve zihin gayreti ve mantık yoluyla sonuca varılır. Üçüncüsü mecazi, şiirsel ya da dinsel yaklaşımdır.

hakikate-giden-yol-siirseldir-1Anlayışın Kitabı / OSHO Ganj Yayınları

Bu üç yaklaşım üç boyut gibi oradadır ve biri gerçeğe doğru ulaşır. Bilim objenin ötesine gidemez, çünkü bu yaklaşımın kendisi bir kısıtlama getirir. Bilim dışa açılamaz, ötesine geçemez çünkü bu sadece dışa açılabilen deneylerle olabilir.

Felsefe, mantık subjektifin ötesine geçemez çünkü bu da zihin çalışmasıdır. Zihni yok edemez, onun ötesine geçemezsin. Bilim objektif; mantık, felsefe ise subjektiftir.

Din ve şiir ise öteye geçebilir; altın bir köprüdür o, nesneyle özneyi birleştirir. Fakat daha sonra her şey birden kaosa dönüşür; hiç kuşkusuz çok yaratıcı bir kaostur bu; aslında kaos olmadan yaratıcılık olmaz. Ama her şey birbirine karışır, bölümler kaybolur.

Bunu şu şekilde ifade etmek isterim: Bilim bir gündüz yaklaşımıdır; günün ortasında, her şey net ve açık olarak bellidir, sınırlar vardır ve diğerini iyi görürsün. Mantık gece yaklaşımıdır; karanlıkta sadece zihin ve el yordamıyla, deneysel destek olmadan ilerler, sadece düşünürsün. Şiir ve din ise ikisinin ortasında alacakaranlık yaklaşımıdır. Günün parlaklığı, ay ışığı gitmiştir, hiçbir şey net olarak görünmez. Gece henüz tam olarak gelmemiştir, karanlık her yeri kaplamamıştır. Karanlık ve gün ışığı bir araya gelir, ne beyaz ne de siyah olan yumuşak bir grilik vardır; sınırlar birleşir ve birbirine geçer, her şey gelişigüzeldir, birbirine karışmıştır.

Bu da mecazi yaklaşımdır işte… Şiir bu nedenle mecazlarla ifade eder kendini ve din en yüksek şiirdir, o da mecazlarla ifade edilir. Unutma, bu mecazlar harfi harfine alınmamalıdır, aksi takdirde istediğin yere varamazsın. Ben “içindeki ışık’’ dediğim zaman, içinde gerçek bir ışık olduğunu düşünme. “İçin aydınlık gibi’’ dediğimde bu bir mecazdır. Burada bir şey gösterilmiş ama işaret edilmemiş, tanımlanmamıştır; ışığa benzer bir şey anlamında kullanılmıştır bu ve bir mecazdır.

Dinin mecazlarla ifade edilmesi ise bazı sorunlara neden olur ama bunun başka bir yolu da yoktur. Eğer başka bir dünyaya gidip bu dünyada olmayan çiçekler görsem ve geri dönüp bunları sana anlatmaya çalışsam ne yaparım? Elbette mecaz kullanmak zorunda kalırım. Örneğin “gül gibi’’ derim; ama onlar gül değildir; aksi takdirde neden “gül gibi’’ denir de doğrudan “gül’’ denmez. Ama onlar gül değildir, gülden farklı çiçeklerdir. Ben “gibi’’ diyerek, diğer dünyayla ilgili anlayışımla, senin bu dünyayla ilgili anlayışın arasında bir köprü kurmaya çalışırım ve mecazı bu nedenle kullanırım. Sen gülleri bilirsin ama diğer dünyanın o çiçeklerini bilmezsin. Bense o çiçekleri biliyorum ve sana da o dünyanın çiçeklerini anlatmaya çalışıyorum ve “gül gibi” olduklarını söylüyorum.

Diğer dünyaya gidip de gül bulamadığın zaman bana kızma, beni mahkemeye verme; çünkü bunları harfi harfine söylemedim ben. Burada sadece gülün kalitesi belirtilmiştir; bu sadece bir jesttir, Ay’ı işaret eden bir parmaktır. Ama o parmağı yakalama, onun bu işle ilgisi yoktur; Ay’a bak ve parmağı unut. Mecazın anlamı budur, ona yapışma.

Pek çok insan bu yüzden derin, bulanık sularda yüzer; mecaza yapışırlar. İç ışıktan söz ederim, hemen birkaç gün sonra gelir ve “Ben iç ışığı gördüm” derler. Diğer dünyanın güllerini de bulmuşlardır… Ama orada yoktur onlar. Mecazi konuşmalar nedeniyle pek çok insan hayal kurar. P.D. Ouspensky yeni bir sözcük icat etmiş, hayal gücü demek olan “imagination’’ sözcüğüne “imaginazione’’ demiştir. Birisi gelip iç dünya deneyleri hakkında konuşmaya başlar ve “Kundalini uyandı; başımda bir ışık gördüm; çakralar açılıyor’’ demeye başladığında onu hemen susturur ve “imaginazione’’ derdi. İnsanlar “O da ne demek?’’ diye sorduklarında “Hayal gücü hastalığı’’ diye cevap verir ve konuyu kapatırdı.

Dinin güvene, inanışa ihtiyacı vardır. Güvenin anlamı, zihnin kuşkulanma yeteneğinin uykuya dalmış olmasıdır. Bu da hipnotizmaya benzer. O halde birisi sana gelip “Bu adam, yani Osho beni hipnotize etti’’ derse bir bakıma haklıdır. Eğer bana güvenirsen bu da hipnotizma gibidir; uyanık olmana rağmen mantığını bir yana bırakmışsındır, hayal gücün tam kapasite ile çalışır ve o zaman tehlikeli bir durumda olursun. Eğer hayal gücün çalışırsa her şeyi hayal edebilirsin; kundalini uyanır, çakralar açılır, her şey olabilir sana. Bütün bunlar güzeldir ama gerçek değildir. O halde birine güvendiğin zaman hayal gücüne dikkat etmen gerekir. Güven ama bir hayal gücü kurbanı olma. Burada söylenen her şey mecazidir.

Ve şunu unutma ki tüm deneyler hayal gücüne dayanır; tam anlamıyla bütün deneyler. Gerçek olan sadece deneyi yapandır. O halde neyi denersen dene, ona çok önem verme ve onunla övünme. Sadece, denenen her şeyde hayal gücü olduğunu unutma; sadece deneyi yapan gerçekte vardır. Tanığa dikkat et, deneyler üzerine değil, tanık üzerine odaklan. Ne kadar güzel olursa olsun, tüm deneyler rüyaya benzer ve insan onların ötesine geçmek zorundadır. O halde din şiirseldir ve insan mecazla konuşmak zorundadır. Mürit büyük güven içindedir ve kolayca hayal gücü kurbanı olabilir; insanın çok dikkatli olması gerekir. Güven, mecazları dinle ama onların mecaz olduğunu unutma. Güven; birçok şey olmaya başlayacaktır ama unutma ki senden başka her şey hayal gücüne dayanmaktadır. Ve bir yerde hiçbir deneyin olmadığı bir noktaya gelirsin; orada sadece deneyi yapan kişi sessizce oturur, hiçbir deney, hiçbir obje, ışık ya da açan çiçekler yoktur; hiçbir şey yoktur… Sonuç olarak geride sadece tanık, her şeyi gözlemleyen bilinç kalır. Tüm deneyler yok olur ve geride tüm deneylerin arka planı kalır. Sen kalırsın, başka her şey yok olur.

Pozitif Dergisi 2014/04

Yorum Ekle