Renkli kalemler, birbirinden güzel hamurlar, capcanlı boyalar ile bilinçaltınıza ulaşabileceğinizi biliyor musunuz? Bu keyifli yolculuk sizi en derinlere götürürken farkında olmadığınız duygularınızın sanatla gün yüzüne çıkmasına yardımcı oluyor…
Yazı: Ruken AKBAY GÜRTAŞ
Sanat terapisinde müzik, resim, yazı ve daha pek çok yaratıcı teknik kişilerin negatif duygularını atmaları için meditasyon amaçlı kullanılıyor. Bu terapi şekli, mental rahatsızlıkların tedavisinde, duyguların sağlıklı biçimde ifade edilmesinde, konsantrasyon geliştirmede, ilişki kurma bozukluklarında tercih ediliyor. Peki nasıl yapılıyor? Sorularımızı Flow Coaching International Koçluk Okulu’ndan Sanat Terapisti Talyaa Vardar yanıtladı.
Sanat terapisi nasıl yapılıyor?
Resimle, müzikle, seramik hamuruyla çalışıyoruz, bedenin kendisini bir enstrüman gibi görüp onun üzerinde yoğunlaşıyoruz. Çünkü bütün her şey bedende birikiyor, o yüzden bedenimiz çok önemli. Terapinin gücü şurada; bilinçaltının dili semboller olduğu için sanat terapisinde de aktivitenin dilini semboller oluşturuyor. Sanki kişinin bilinci ve egosu orada başka bir şeyle oyalanırken biz burada onun bilinçaltıyla çalışıyoruz. Biraz da bilinci ve egoyu kandırıyor gibiyiz. Onun için güçlü oluyor. Çünkü bilinçaltından malzeme çıktığı zaman kişi kendisine çözüm yolları da yaratmış oluyor. Bilinçaltının üzerinde çalıştığı konular da görünür hale geliyor. Bir kere görünür hale geldi mi, farkındalık kısmına geçti mi o zaman yönetmek daha kolay oluyor. Çünkü görünmediği zaman onlar bizi yönetiyor. Görünür hale geldikten sonra artık biz onu yönetebiliriz. Sanat terapisi işte bunu yapıyor.
Genellikle hangi şikayetlere sanat terapisi daha etkili sonuçlar veriyor?
Öncelikle çocuklarla çok etkili sonuçlar alındığını söyleyebilirim. Çünkü çocuklar sözel dili o kadar etkili kullanamıyor. Yetişkinlere baktığım zaman da sözle kolay kolay dinlendirilemeyen konularda veya kişinin kendisinin çözemediği, anlamadığı, bilemediği durumlarda daha etkili olabiliyor diyebilirim. Örneklendirirsem mesela beraber çalıştığım biri uluslararası bir reklam şirketinde bölge direktörüydü. Kendisini yorgun hissediyordu, cesaret bulamıyordu. O bir resim yaptı. Olayı konuşmaya başladık. O yorgunluk, o cesaretsizlik babasıyla ilişkisine gitti. Babası ile ilişkisinde onun babasından ne devraldığına, çocukluğuna yani 12 yaşına gitti. Babası ile ilişkisinden birşey devraldığını ve onu o zamana kadar taşıdığını fark etti. Hatta kambur duruyordu. O yüzden kambur olduğunu fark etti. O yükün altında eziliyordu. Çalıştığımızda 34 yaşındaydı. Seansı yaptığımızda yıl 2007 idi. Şimdi 2014’teyiz ve o hala dimdik yürüyor. Babası ile ilişkisini de düzeltti. Bir daha o konu ile ilgili gelmedi. Baş etme becerisi gelişti, anlamlandırması gelişti. Ve sonra cesaret bulamadığı konu işle ilgili konuydu. Orda da çok aşama kaydetti. İşte böyle örnekler var. Ama o bana kamburluğundan yani duruş bozukluğundan gelmemişti. Sistem teorisi de böyle işler. Bir yerde yaptığın pozitif bir değişim, attığın pozitif bir adım, bir gelişim, mutlaka hayatın başka bir alanını da etkiler. Çünkü her şey aslında birbiri ile iç içedir. Sistem teorisi der ki parçaların birinde yaptığın bir değişim bütün parçaları etkiler. Hayat da öyledir. Bireyle ilişkindeki bir aşama kaydetmek, kendinle ilgili bir duygu durumunda anlamlandırmak, negatif bir durum varsa bunu pozitife çevirdiğinde hayatın tamamamını mutlaka pozitif etkiler.
Alaçatı Alaidi Otel’de Talyaa Vardar’ın düzenlediği “Kendine dönüş yaratım atölyesi”ne katıldık. Sanat terapisi ile bilinçaltımıza ulaşmayı denedik.
SANAT TERAPISI ILE NASIL TANIŞTINIZ?
1993 ODTÜ Kamu Yönetimi mezunuyum. İş hayatına kurumsal bir kariyer ile başladım. Ama hep bir tarafımda sezgisel olarak içimde bir yerde “Bu değil ama ne?” diyordum. Hep daha yaratıcı bir şeyler yapmak istedim. Pazarlama alanında ciddi bir kariyer yaptım. Marka müdürlüğünden sonra pazarlama müdürlüğü sonra grup direktörlüğüne kadar yükseldim. Küçükken çok yaratıcı bir çocuktum. Resim yapardım, yazardım, çizerdim, tiyatro oynardım. Bir de kendimi anlamayı çok isterdim. Aslında bütün derdim kendimi anlamaktı. Sonra bir yandan çalışırken bir yandan da psikoloji okumaya başladım. Yola çıkarken aklımda ne terapist olmak vardı ne de koç olmak. Ben sadece kendimi anlamak istiyordum. Ve kendi derdime derman bulmak istiyordum. Yani baş etme becerilerine cevap bulmak istiyordum. Sonra bir gün İsrail’de “Mind and Body Workshop’’ diye bir çalışmaya katılarak sanat terapisi ile tanıştım. Ve bu sözü işittiğim an dedim ki: “İşte bu!” Bu olduğunu biliyordum enteresan bir şekilde. Yola öyle girdim aslında, aramaya başladım. O sırada dört aylık hamileydim. Bu işte doğru eğitimi aradım. Türkiye’de birkaç psikoloğun workshop’una gittim. Hayır dedim, bu değil. Onun üzerine İsviçre’de bir okul buldum, orada master yapmaya başladım. Terapist olmak için belli süre klinik deneyimi gerekiyor. Büyük bir tutkuyla ve hırsla sarıldığım için bölümü başarıyla bitirdim. Süpervizörüm Kanada’daydı, “Gel buraya sana bir iş ayarlayalım” dedi. Vancouver’da terapist olarak çalışmaya başladım. Oradayken hep kurumlarla çalışmak vardı aklımda. Çünkü insanların kurumlarda mutsuzluğunu deneyimlemiş ve görmüş biriydim. Yöneticilerin nasıl baş etme becerilerinin olmadığını, çalışanların yaşadığı hayal kırıklıklarını gördüğüm ve bizzat bunları yaşadığım için oradaki mutsuzluğa formüller geliştirmek istedim. Derken yolculuğum İstanbul’a kadar uzandı.
Dört gün süren sanat terapisi atölyesinde önce bilinçaltımızın resmini yapmayı denedik, ardından onu seramik hamuru ile şekillendirdik. Kendi bedenimizi çizip içimizde kalmasını ve dışarıda bırakmak istediklerimizi tek tek resimlerle dile getirdik.
Dört gün süren sanat terapisi atölyelerinde neler yapılıyor?r> Kişi kendisini genellikle daha büyük bir şey olarak yaşıyor ve algılıyor. Önce kişi büyük resimde maksimum potansiyelinde kim? Bunu keşfetmesini bununla ilgili farkındalık yaratmasını sağlamaya çalışıyoruz. Akıl boyutu, sezgi boyutu, enerji boyutu, duygu boyutu ve beden boyutu diye ayırarak varlığın beş boyutu diyoruz. Bu beş boyutta çalışmalar yapıyoruz. Kişinin aklıyla, duygusuyla, sezgisiyle, bedeniyle ve enerjisiyle potansiyelinde ne olabilir diye soruyoruz. Eğer kötü alışkanlıkları varsa bu alışkanlıkları nasıl dönüştürebilir diye odaklanıyoruz. Sonra zor kısıma geliyoruz. Kişinin döngüleri yani geçmişten bugüne onu bloklayan, engelleyen döngüleri varsa, mevcut durumda ne yaşıyorsa, o yaşadıklarının geçmişten bugüne gelen belli kalıplarına bakıyoruz. Hep bunu yaşıyor mu, o an mı yaşıyor? Ve buradan da bilinçaltındaki tıkanmış enerji noktalarına bakıyoruz ve eğer bunların içinde sürekli tekrar eden varsa ona eğiliyoruz. Mesela kişi yaşadığı bütün ilişkilerde aldatılıyor olabilir ya da hep aynı tip onu ezen patronlarla çalışabiliyor. Bunlar döngü haline gelmiş mi ona bakıyoruz. Sanat terapisinde bilinçaltı ve döngülerle çalışma yapıyoruz orada kişi neye hazırsa onu temizlemeye çalışıyoruz. Manyetik alandaki çekim yani beden ve enerji boyutunda çekimi yüksek frekansa, pozitife çekebilmek için bilinçaltındaki bu negatifleri temizlemek zorundayız. Dördüncü günde artık kişinin kendi içindeki güçleri fark etmesi ile ortak bir vizyon görüşmesi yapıyoruz.
Size gelemeyenler için tavsiyeleriniz neler?
Kişiler en çok nasıl duygular yaşadıklarını not etsinler. Uyanık olduğu saatler hangi duygularla geçiyor? Neşe ile mi, sevgi ile mi, iyi mi hissediyor, kızgın mı, öfke ile mi, kıskançlık ile mi zamanını geçiriyor? Mesela yorgun hissediyor ise kesin kendine bakmalı. Sürekli yorgunluk varsa altında mutlaka stres kaynaklı bir şey vardır. Ona bakması, onun temizlenmesi lazım. Çünkü duygu direkt bedenin hissiyatı.. Dolayısıyla kendisine bir duygu skalası yaratsın. Ben günümü en çok hangi duygularla geçiriyorum diye. Kişinin “Ben mutlu bir insan olmalıyım” idealleştirmesinden kaçması lazım. Çünkü sürekli mutluluk diye bir şey yok. İnişli, çıkışlı hayat var. Önemli olan nasıl baş edip çıktığın. Hangi baş etme becerilerinle çıkıyorsun? İkinci adım, kişinin hangi durumlarda nasıl davrandığını fark etmesi. Bu farkındalığı yaratmak lazım. “Nasıl baş ediyorum ya da baş edemiyorum. Baş edemediğimde neler yaşıyorum?” Üçüncü adım sonuçları görebilmesi olmalı. “Hangi sonuçları daha çok yaşıyorum?” diyebilmeli. Dördüncü adım da ise kendine şu soruyu sormalı; “Bu durumun tam tersini yaşıyor olsaydım, ben bunun pozitif tarafını yaşıyor olsaydım ne yaşardım, nasıl hissederdim?” Ve bu yanıtları mutlaka yazmalı. Zihinde hayal etmeli. İnsan kendine günde 20- 30 dakika mutlaka ayırabilmeli. O dakikalar çok önemli. Kendini döverek değil, sorun düşünerek değil, kendisi ile ilgili olmak istediği bir imajı hayal ederek veya sadece güzel bir müzik dinleyerek 20-30 dakika geçirmeli.
Pozitif Dergisi 2014/03