Terapi

Senin melodin hangisi?

Senin melodin hangisi?

Kendimize olan inancımızı, içsel ritmimizin gücünden alıyoruz ve yine içimizdeki ritmi duyabildiğimiz sürece kendimizi güçlü ifade edebiliyoruz. İçeriyle dışarıyı dengeleyen de yine kendi melodimiz… Peki bu melodi nelerden oluştu ve şu an nasıl çalıyor, farkında mıyız?  YAPRAK ÇETİNKAYA


Renan Koen deneyimli bir piyanist… Henüz 17 yaşındayken özel ders verdiği öğrencileri ona dertlerini açtığında “Onlara nasıl yardımcı olabilirim?” diye sormuş ve belki de o günlerde bu soruyla attığı tohum yıllar sonra müzik terapi eğitiminin ilk adımı olmuş. Gerçek özgünlüğün hakiki iç sesimizi ve bu sesin diğer melodilerle uyum içinde çaldığını duymaktan geçtiğini söylüyor. İşte o zaman insan bambaşka bir sevme durumuna geçebiliyor. Bu nasıl bir yolculuk, enstrümanlar ve insanlar bu niyetle bir araya gelince nasıl bir yolculuk başlıyor, Renan Koen’e sorduk.

“Müzik terapi” ifadesi neleri kapsıyor?

Seslerle olan her şeyi… Müzik seslerden oluşur ve her şeyin bir sesi vardır. Daha da ileri gidersek titreşimlerle ulaşılan her şey… Daha da ileri gidersek aslında her şey… Benim için her şey müzik.

Her şeyin bir titreşimi olduğuna göre her şeyin müziği var. Siz bu gerçeği nasıl kullanıyorsunuz?

Yaşam hikayemle çok örtüşen bir farkındalık… Küçük yaşta müzik eğitimi almaya başladım. Sekiz yaşındaydım ve başka bir hobim hiç olmadı. Müzikle aramda hemen çok büyük bir aşk oldu… Hemen çok ciddi eğitim alıp konserler vermeye başladım. Yan flüt çalıyordum. Zaman içinde piyano ile tanıştım. Dolayısıyla müzik her zaman benim rehberimdi. Şimdi fark ediyorum ki her şeyi müzikle tercüme etmişim; ben kendime hayatı müzikle tercüme etmişim, hayat bana müzikle tercüme olmuş. Gördüm ki zorluklarımı da müzikle aşmışım. Bunu şimdi fark ediyorum.

17 yaşındayken özel ders almak isteyenler oluyordu. Paris’te okumuştum, tekrar okumak için İngiltere’ye gitmek üzereydim. Ciddi klasik eserler çalıyor, konserler veriyordum. Hocalarım bölünmemi istemiyordu ama ben deneyim kazanmak istiyordum. Gizli gizli ders vermeye başladım. Çözümcü bir disiplin içeren bir ekolle okumuştum ve bundan hiç sıkılmamıştım. Hatta bana çok iyi gelmişti. Sandım ki herkesin yapısına uyar. Ama bazı öğrencilerde hatta çoğunda işlemedi. Onlar profesyonel müzik hayatı istemiyorlardı. Zamanla çocuklar bana dertlerini anlatmaya başladılar. “Bari müzik terapi okuyayım ki yardımcı olabileyim” dedim. Gerçi o zaman hemen okumadım ama kararı o zaman vermiştim.

Hangi eğitimi aldınız?

Amerika’da ve Avrupa’da müzik terapi eğitim programı veren bir kuruluş var. Seneler sonra onların programını Yunanistan’da aldım. Eğitim sırasında şunu fark ettim: Gelen kişiye bir müzik kullanmak konusunda sonsuz olasılıklar var ama nasıl başlanacağı ile ilgili ipucu yok. Ben de hocamı bu konuda sıkıştırdım, nasıl olacak diye. Ben rastlantısal olamıyorum. Sağlam veriye ihtiyacım oluyor. Beste yaparken de önce kurgusu olması, sahne sahne film gibi görmem gerekiyor. O da bir hocasının beyin üzerine bir kitabını önerdi. Oralardan hareket ederek bir noktaya geldim. Ben ne yapıyorum müzik terapide, daha doğrusu seslerle iyileşmede? Gelen kişinin -ki grup çalışması da olabilir- bütün seslerle olan ilişkisini öğrendiğim bir soru formum var. Uzun uzun dolduruluyor. Kişi ile ilgili bilgim oluyor.

İlk doğduğunuz evdeki sesler nelerdi, tren yolunun yanında mıydı eviniz mesela? Bu seslere neler kodlandı ve bu kodlar bugün sizi nasıl etkiliyor?

Nasıl sorular var formda? 

İlk doğduğu evdeki sesler nelerdi? Anlatılan ya da hatırladığı… Tren yolunun yanında mıydı mesela? Annesinin karnında geldiği yaşa kadarki döneme ait birçok soru var. Aslında seslere neler kodlandı, onu öğrenmeye çalışıyorum. Hangi duygusal ve zihinsel süreçler, çevresel olaylar kodlandı? Dolayısıyla sesler ona ne diyor, duyduğunda ne hissediyor, ne düşünüyor, düşündüğünden nereye gidiyor?

Adeta ışık hızıyla oluyor galiba bir ses ile hislerin gelişi…

O kadar çabuk oluyor ki… Duyduğunuz anda gerçekleşiyor bütün bedeniniz de dahil. Negatif kayıt varsa negatif titreşiyor ve bütün organların titreşimini bozuyor bir süre sonra. Dolayısıyla benim amacım kişinin kendi ses dünyasından çıkan bilgilerle onu rahatsız eden alanları fark ettirip daraltmak, etkisini azaltmak… Bunlar deşifre olduğunda bir süre sonra etkisi de azalıyor çünkü. Mutlu olduğu şeyleri de kişi genelde bilmiyor, fark etmiyor. Onları da fark ettirip etkisini çoğaltıp alanını büyütmek amacımız…

Evde büyük kavga var, çocuk çok korkuyor ve o sırada dışardan güçlü bir motosiklet sesi geldi diyelim. Bunun bir kere yaşaması kalıcı olmasına neden olabilir mi?

Evet. Hemen kodlanıyor. Kişiden kişiye değişiklikler olabiliyor tabii…

Peki soru formunu doldurdu danışan, sonra?

Formu zaten karşılıklıyken dolduruyor ve o sırada bir sürü şey ortaya çıkıyor. Sonra ben müzik hazırlıyorum o kişi için. Tekrar geldiğinde müziği dinliyoruz. İki çeşit müzik terapi var aslında. Bir tanesi reseptif (algısal) müzik terapi, diğeri aktif… Algısal terapi kişinin dinlemesi ile yapılan müzik terapi. Aktif terapide ise danışan çalıyor. Kişi hangisine uygun diye bakıyorum; dinleyecek mi çalacak mı? Ona göre ilerliyoruz.

Kendisi bir enstrüman mı çalmalı?

Ses çıkaran herhangi bir şeyle kendini ifade etmesinden bahsediyoruz. Bir enstrüman çalması gerekmiyor. Herhangi bir ses çıkarması… Bende birçok seçenek de var ama sehpaya da vurabilir, vücuduna da vurabilir. Kendisinin içinde aktif olarak rol oynadığı bir durumla mı devam edeceğiz yoksa pasif olarak mı dinleyecek? Kişinin neye hazır olduğu formda belli oluyor. Seansın sonunda ise konuştuğumuz konuya göre piyano çalıp küçük bir meditasyon yaptırıyorum.

Bir seansta neler olabilir?

Bir kerede hiçbir şeyin hafifleyeceğini düşünmüyorum. Ama kişi tesadüfen bir şeyin sonuna gelmiştir, farkındalığı artmıştır, son adım bu olabilir tabii. Benim şimdiye kadar olan deneyimimde yine kişiden kişiye, kişinin kendinde hissettiği tıkanıklığın yoğunluğuna göre değişmekle birlikte altı ay ile bir buçuk sene arasında direksiyonu kendi eline almış oluyor.

Bir müzik mi veriyorsunuz yoksa tekrar geliniyor mu?

İkisi de olabiliyor. Tıkanıklıklar üzerine gittiğimiz müzikleri tekrar tekrar dinleme taraftarı değilim. Çünkü zaten onu azaltmaya çalışıyoruz. İyi gelen müzikleri veriyorum danışana.

Bu seslerin ilk kayıtları da anne karnında mı atılıyor?

Genellikle anneden duygusal aktarımın olduğu beş aylık dönemde tüm problemler başlıyor. O zaman bebek annenin duygusal aktarımına açık oluyor. Orada bütün kodlar atılıyor. Filtreli de olsa dışarıyı da duyuyor bir yandan. Annenin de bilmediği bir sürü program işliyor içinde. İçerisi çok çıplak. Her şey olduğu gibi. Anne “İyiyim” dese bile içeride öyle olmayabiliyor.

Çalışmalarda her konu anne karnına ulaşıyor mu?

Hepsi ulaştı şimdiye kadar.

Annelere kötü hissettirmeyelim…

Bu yaşamın kendisi. Yapacak fazla bir şey yok. Dünyada olmanın, insan olmanın başlıca gerçeği belki de bu. Sıkıntılar olması, sıkıntıları düze çıkarma çabası ve kişinin kendini bu uğurda geliştirmesi…

Hayatta bazı insanlar vardır çok iyi anlaşırız, bazısı ile çok sürtüşürüz. Bu frekans uyumsuzluğundan mıdır? Müziklerimizin birbirini tutmamasından mı?

Frekans uyumsuzluğu çok doğru. Müziklerin birbirini tutmaması konusunu bilemiyorum. Belki de çok tutuyor o sırada. Belki de öyle bir yoldan geçiyor ki kişi o uyumsuzluğu yaşaması gerekiyor. Sadece şuna değinebilirim; konuşurken anlaştığımızdan daha büyük bir bölümde konuşmadan iletişiyoruz. İnsanların farkında olmadığı birçok titreşim yayılıyor ve bir şekilde birbirine dokunuyor. O dokunma sırasında neler oluyor? Bilmiyoruz.

Size hiç gelmeyecek, gelemeyecek ama merak edenlerin seslerle ilişkilerini fark etmeleri için ne önerirsiniz?

Bir günlük oluşturdum, ses günlüğü… Onu yapabilirler. Günde beş defa her gün aynı saatte olmak kaydıyla, kafalarından geçen düşünceye, “Şu an ne düşünüyorum, beni nasıl hissettiriyor, değiştirmek ister miyim, neyle değiştirmek isterim, değiştirdiğim şey beni şimdi nasıl hissettiriyor?” sorularının cevaplarını yazarak egzersizi yapabilirler. Çok faydalı oluyor.

Bu çalışma nereye varacak?

Kendilerine iyi gelen şeyin farkına varıp buna hayatlarında yer açabilecekler.. Böylece titreşimleri düzelecek.

Seslerle iyileşme, bedensel hastalıklarda da uygulanıyor mu?

Evet ama illa hastalık olması gerekmiyor.

Hastalık oluşumunun titreşimlerle ilişkisini anlatır mısınız?

Düşünce ve duygu alanı çok önemli. Düşünce de bir frekans ve beyinde çok ciddi etkilediği alanlar var. Bir şey düşünmeye başlıyorsunuz, o hemen duygusal tepkimeye yol açıyor. Duygu alanı düşünce alanından çok daha geniş. Duygusal tepkime büyüyor, büyüyor ve eğer ki düşük frekanslı bir düşünce ise bir süre sonra bir organı bozuyor. Her organın da konuları var.

Sadece sesle iyileşmek mümkün mü?

Kişiye uygun olan şey ile iyileşir insan. Sadece ona uygun olanla…

Hayatımızdaki tıkanıklıkları çözmek üzere birçok yaklaşım var. Müzik terapi de onlardan biri mi?

Kişi neye yakınsa, sistemi, düşünceleri, duyguları, bedeni, ruhu ne istiyorsa ancak onunla şifalanır. Kişi onu aslında çok iyi bilir. Biraz içeriyi dinlemek lazım. Bu sağlıksız frekanslar kişi kendisi ile iletişimini kestiği için, kendine neyin iyi geleceğini duyamaz hale geldiği için. O yüzden insanlar ne yapayım diye başkalarına soruyor. Ama aslında herkes kendine neyin iyi geleceğini bilir.

Mutlaka bir konu ile mi gelinmeli size?

Hangi konu ile gelindiği önemli değil. “Neden geldiğimi bilmiyorum” diyebilir insan. Ama zamanla konularını belirlemesini de öğreniyor insan. O da önemli bir şey.

Size defalarca gelip yol alamayan, aslında değişmek istemeyen insanlara rastladınız mı?

Tabii ki var. Kişinin seçimlerine saygı duyuyoruz. Demek ki daha oradan alacağı bir şeyler var, oraya vereceği şeyler de var. Belki bir gün oradan çıkacak, onun birikimini almak için geliyor. Benim de birçok konuda başıma geldi.

BAŞKA BİR SEVME HALİ

Web sayfanızda “Başka bir sevme haline gelmek” ifadesini okudum. Nasıl tarif edersiniz bu hali?

Dedik ki anne karnında kodlar geliyor. Çocuk böylece kendi değer sistemi ile ilgili inançlara sahip oluyor. O inançlardan dolayı bir oyun alanı yaratıyor. O çocuğun bir de özü var, özünün yetenekleri var. Özü tamamen sevgiye bağlı, çok ışıltılı… İlk bahsettiğim taraf, psikolojide “yalancı kişilik” denilen, anne-babanın, toplumun değer yargıları ve ona verdiği değer veya kişinin kendine verdiği değere göre stratejik bir dünya ve orada kendine bir rol yaratıyor. Bu hiçbir zaman öz değil. Sonra çocuk büyüyor ve “Bu beni sıkıyor, boğuyor” demeye başlıyor çünkü özde değil. Özde beslendiği yer ışık, sevgi, mutluluk, neşe, kendini sevmek; yani yüksek titreşimler. Bu oyunlar, stratejiler, kendine ait olmayan taraflar müzikle, nefes terapi ile, aile dizimi ile ya da ona uygun olan ne ise onunla tespit edilip kişi bunlardan özgürleştikçe özüne geliyor. Ve özde de başka sevme halini yaşıyor. Bu deneyimlenebilir bir şey. C. Jung da çok güzel anlatır bunu. Psikiyatri dünyasında kabul edilmiş bir haldir. O aşkı yaşayınca kişinin kendine, ilişkilerine bakışı bambaşka olur. Müthiş bir kabul vardır. Savaş biter, müthiş bir barış gelir.

“TERAPİST DAİMA
KENDİ İÇİNE DE BAKMALI”

“Müziğin içinde olan her
insanın titreşimi yüksektir” diyebilir
miyiz?

“ Müzik insanın titreşimi yüksektir” diyebilir miyiz? Müzik çok boyutlu bir şey. Hangi boyutunu yaşarsanız onu alır ve verirsiniz. Bazen kişinin müziğe bağlantısı çok kuvvetli oluyor ama ancak onu kendi kişiliği ile birleştirememiş oluyor. Bu bir iş çünkü. Kolları sıvayıp bir iş yapıyor. Dolayısıyla enstrümanın başında harikalar yaratabilir ama oradan kalkıp o bağlantıyı kaybettiği, bunu kişiliğine yansıtamadığı için bambaşka olur. Oysa çalarken çok başka halleri yaşıyor ve yaşatıyordur. Eskiden çok şaşırırdım buna.

İşin bir başka boyutu, müziği anlarken kendini anlamak, kendini anlarken müziği anlamak… Bende ise şöyle oldu; müzik terapi yaptığım zaman her bir kişide “Acaba benim neyi görmem lazım?” diye kendime sordum. Her bir kişiden sonra ben kendimde o konuya tekrar baktım. Bu senelerce böyle gitti. Şimdi ana konularımın ne olduğunu biliyorum. Neyin neyi tetikleyeceğini biliyorum. O tetik çok hızlı gelişebiliyor. Seans sırasında dahi muhakkak içimi dinleyerek, neler oluyor diye bakarak ilerliyorum. Terapistin çok büyük sorumluluğu var ve bu nedenle muhakkak kendi içine bakmalı diye düşünüyorum.

Bireyselin yanı sıra grup seansları da var. Grubun etkisi nasıl? 50 kişi 50 farklı hayat mesela…

Gelecek olanları önceden biliyorum, formlarını alıyorum. Az önce anlattığım günlük çalışmasını da yapmış oluyorlar. Sonrası artık çok sesli müzik gibi…

Bireysel çalışma ile aynı etkiyi yapıyor mu?

Belki daha da fazla etkili oluyor çünkü hiçbir zaman bir grup çok ayrı sorunları olan kişilerden oluşmuyor. Hiçbir zaman… Hatta öyle ki müziği ilk dinlediklerinde fark ediyorsunuz ki aynı görüntüleri görüyorlar örneğin.

Yorum Ekle