Röportaj

En sağlam direniş kalbi temiz tutmaktır

Tuna Kiremitçi, bir yandan kişisel hayatı diğer yandan memleket meseleleri ile çalkalandıktan sonra kitap yazarken ara verdiği müziğe geri döndü. Çok da mutlu… Şimdi geriye dönüp baktığında “Meğer işleyen bir plan varmış” diyor.

SERDA KRANDA KAPUCUOĞLU

Tuna Kiremitçi

Tuna Kiremitçi

Tuna Kiremitçi yazdığı romanlarla pek çok ödül almış, “Dualar Kalıcıdır” adlı kitabı 17 farklı dile çevrilmiş, her romanıyla çok satanlar listesine girmiş bir yazar–dı. Biz onu sonradan müzik yaparken gördük ve fakat öğrendik ki o aslında en başından beri müzisyenmiş. Şimdilerde edebiyata ara verdiğini duyuyoruz. Üretimleri hangi yönde olursa olsun bir sanatçıyla karşı karşıyayız ve bunu bilmek yeterli geliyor.

Geçtiğimiz günlerde çıkardığı “Tuna Kiremitçi ve Arkadaşları” adlı albümünde on farklı şarkıyı on sevilen isimle birlikte söylüyor. Bu isimler arasında Pamela, Öykü Gürman, Yıldız Tilbe, Gökçe Bahadır, Gonca Vuslateri en çok dikkat çeken isimler. Özellikle Yıldız Tilbe’yle birlikte söyledikleri “Yine Sevebilirim” adlı şarkısı insanın içini ısıtan, yumuşacık ama bir yandan da tatlı tatlı çıkışlarıyla bizim de sık sık girip çıktığımız hallerden dem vuruyor ve Yıldız Tilbe’nin performansı gerçekten kulaklarımızı ihya ediyor.

“Eskiden entelektüel olmaya önem verirdim. Şimdiyse zihnimin sessizliğinden hoşlanıyorum” diyor Tuna Kiremitçi. Ve bu ifadesiyle belki de kendi aramızda tartışacağımız şenlikli bir polemiğin de kapılarını aralıyor.

Yeni albümünüz hayırlı uğurlu olsun. Hemen benim de albümdeki en sevdiğim şarkıda geçen bir sözle başlamak istiyorum. “Yine sevebilirim hayatı” diyorsunuz. Bu tatlı umudu neler ateşliyor sizde?

Umutsuz olma lüksümün olmaması… Şaka bir yana, çocuklarım var, söylemek istediğim şarkılar var, öğrencilerim, sevdiklerim ve dostlarım var… Hepimiz için umudu ve aydınlığı besleyecek şarkılar yazmayı görev biliyorum. Karamsar olmaya, depresyona girmeye falan vakit yok.

Bu şarkıyı Yıldız Tilbe’yle beraber söylemek eşinizin fikriymiş sanırım. Gerçekten muhteşem olmuş şarkı. Albümdeki diğer isimler nasıl ortaya çıktı?

Teşekkür ederim. Eşim Gamze eski bir DJ ve müzik programcısı. Birkaç yıldır bitiremediğim bir şarkıyı bitirip Yıldız Tilbe’ye göndermem konusunda ısrar etti. Sonunda dediğini yapmak zorunda kaldım ve sonuç şahane oldu. Zaten albümdeki bütün solistler hayranı olduğum isimler. Seslerine, duruşlarına ya da tarzlarına… Şarkıyı gitarla evde bestelerken gaipten Pamela’nın, Sena Şener’in ya da Jehan Barbur’un seslerini duyuyordum. Onlara teklif ettim. Şarkılar solistlerini kendileri seçti yani.

Eskiden entelektüel olmaya önem verirdim. Şimdiyse zihnimin sessizliğinden hoşlanıyorum.

Uzun zamandır roman yazmıyorsunuz, şarkılar söylemek daha mı güzel geldi size?

Roman yazmak benim arada yaptığım bir şey. Gerçek işim ve tutkum ta lise yıllarımdan beri müzisyenlik. Emekli olunca yine roman yazarım belki. Müzik insanlarla doğrudan iletişim kurduğun bir sanat. Romandaysa araya bin türlü şey giriyor ve bunlar bazen yorucu oluyorlar. Yine de yazmayı seven bir müzisyenim. İyi bir edebiyatseverimdir.

Aslında müzisyenmişsiniz de araya birkaç roman koymuşsunuz gibi oldu sanki…

Kesinlikle. Ama pişman değilim, edebiyatçı arkadaşlarımdan çok şey öğrendim.

Kendiniz hakkında bu seçimleri yapmak sizin için kolay mıydı? “Artık roman yazmayacağım” demek sizin gibi çok satan romanlar yazmış biri için… Biz tuttuğu bir şeyi bırakamayanlara o kadar alışığız ki şimdi düşününce böyle şeylere de ihtiyaç var halbuki…

Haklısınız, çok satan birkaç romanım oldu. Hatta “Dualar Kalıcıdır”, 17 yabancı dile çevrildi. Ama yazar olduğumdan hâlâ emin değilim. Bence insan ancak öldüğü zaman gerçekten yazar oluyor. Yani fani varlığı yazdıklarıyla okur arasından ebediyen çekilince. Müzikse öyle değil, o an yaşanan ve paylaşılan bir şey. Çok daha doğal. En azından, benim doğama daha uygun. Bu yüzden müziğe ara verdiğim yılları telafi etmeye kararlıyım.

Bir kitabınızda okumuştum galiba “Bizi olgunlaştıran acılar, biz olgunlaştıktan sonra unutulsalar keşke” demiştiniz. Kendi ruhsal yolculuğunuzda sizi neler olgunlaştırdı?

O sözü hangi bağlamda ya da hangi ruh haliyle düşündüğümü hatırlamıyorum. Çok zaman oldu. Ama sonradan sosyal medyada yayıldı nedense. Bazı dizelerim benden bağımsız hayat sürüyorlar. Hatta arada onların Mevlana’nın, İbn Arabî’nin falan olduğunu iddia edenler bile çıkıyor. Velhasıl, o cümle artık benden çok size ait. Nasıl yorumlarsanız doğrusu odur. Beni olgunlaştıran şeye gelince… Çocuklarıma çok şey borçluyum. Beni de kendileriyle beraber büyümeye zorluyorlar ve onlardan çok şey öğreniyorum.

Şarkılar, şiirler, romanlar. Karşımızda romantik biri mi var gerçekten? Hayatı duygularınızla mı algılarsınız?

Romantizm nedir? Hayatta paradan daha önemli bazı şeyler olduğuna inanmaktır. Böyle düşünen herkes romantiktir bence. Atatürk’ten Kurt Cobain’e kadar… Mevzu çiçek-böcek muhabbetinden ötede yani… Kaldı ki evet, duygularıma zekamdan daha çok güvenirim. Sahiden akıllı insanların böyle yapması gerektiğini biliyorum çünkü. Gündem hepimiz için çok zorlayıcı.

Bazı gerçekler gerçekten acı olabiliyor. Bazen her şeye kaldığı yerden devam etmekte zorlanıyor insan, siz ülke gerçeklerinden etkilenir misiniz?

Sadece ülke gerçekleri olsa neyse. Delirmiş bir çağdayız ve yaşanan tüm acılar içimi parçalıyor. Ölen mülteci çocuklardan katledilen yunuslara kadar… Kendimden çok çocuklarım için korkuyorum. Sonra insanlık tarihine bakıyorum, hep aynı vahşet. “Batsın bu dünya!” diyesim geliyor. Bu da bir teselli vermiyor ama.

Bir zamanlar mutsuz ve kafası karışık olmak nerdeyse bir kalibre göstergesiydi şimdi ise öyle değil. Bir şeylerin üzerinden kolaylıkla atlayabilmenin değerini kavradık. Sizin sorunlarla baş etme yöntemleriniz neler?

Üretmek bildiğim en iyi baş etme yöntemi. Şarkılar yazıp besteleyerek hem kendim hem de dinleyenler için küçük ışıklar yakmaya çalışıyorum. Babam zengin olmadığından, sürekli çalışmam gerekiyor. Sağlığım izin verdiği sürece de bu şekilde devam etmek istiyorum. Hayat felsefem basit: En sağlam direniş, kalbi temiz tutmaktır. Şarkılar da bunu yapmanın en doğal yolu.

Yıllar önce sizinle bir röportaj daha yapmıştım. Sonrasında takip ettiğim kadarıyla olduğunuz yerde olmayı planlamadığınızı, doğal olarak böyle geliştiğini sanıyorum. Böyle hayaller kurup, azimle çalıştığınız gibi bir hikayeniz mi var yoksa?

14-15 yaşımdan beri müzisyen olmak istedim. Şarkılar yazıp söylemek, bunları insanlarla paylaşmak… Kendimi her zaman işin “eller havaya” kısmından çok ozan geleneğine bağlı hissettim. Bülent Ortaçgil, Fikret Kızılok, Aşık Veysel, Leonard Cohen, Jacques Brel hayranıydım… Şu an o 15 yaşındaki çocuk ne hayal etmişse onu yaşıyorum. Bir kent ozanı olarak sahnedeyim ve dinleyicilerim var. Paramı da kazanıyorum. Sadece buraya varmam dolambaçlı ve inişli çıkışlı yollardan oldu. Arada epey fırtına atlattık. Hem kişisel hayatımdaki hem de memleketin yakın geçmişindeki çalkantılardan etkilendim. Bazen çok hırpalandım. Yine de demek ki şanslı bir herifmişim diye düşünüyorum. Demek ki ben fark etmesem de işleyen bir plan varmış. Hayatımın 40’ımdan sonraki kısmından çok memnunum. Hatta bazen “Keşke 40 yaşıma 10 yıl önce girseymişim” diyorum.

Bir röportajınızda “Edebiyatçılar zaten hiçbir zaman edebiyatçı olarak kabul etmediler beni” demişsiniz. Bir süre de müzisyen olarak kabul görüp görmemek meselesiyle karşı karşıya kaldığınız düşünülürse, kabul edilmek ya da edilmemek sizi nasıl etkiliyor?

Aslında müzisyenliğimi genç yaşta tescil ettirmeyi başarmıştım. İlk profesyonel grubum Kumdan Kaleler ile çıkardığımız albüm hala 90’ların kült albümlerinden biri sayılıyor. Zaten edebiyat dünyamızın beni bir türlü kabul edemeyişinin sebebi de o. “Ne işin var edebiyatta, git gitarını çal sen!” tavrıyla karşılaştım genellikle. Belki de haklıydılar, kim bilir? Sonuçta ben de kendimi daha çok müzisyen olarak görüyorum. Bir çeşit halk ozanıyım aslında. Sadece nazlı yarimle çeşme başında değil metro çıkışında buluşuyoruz.

Meditasyon yaptığınızı hatırlıyorum, günlük rutinleriniz arasında mıdır?

Ruhsal dengemi meditasyona borçluyum, evet. Eskiden entelektüel olmaya önem verirdim. Şimdiyse zihnimin sessizliğinden hoşlanıyorum.

Kimseye kin tutmayız, kamu alem birdir bize. Bir bütünün parçasıyız.

Spiritüel konular ya da kişisel gelişim akımları hakkında neler düşünüyorsunuz, size yakın gelen yaklaşımlar var mı?

Bizde Bektaşilik vardır, Balkan kökenliyiz… Vahdet-i vücut felsefesine bağlıyız. Kimseye kin tutmayız, kamu alem birdir bize. Bir bütünün parçasıyız. Meditasyon ise zihni susturup o bütünle aramızdaki bağı hissetmenin bir yolu. Sonuçta şu dünyada gördüklerimizin hepsi bir, hepsi Hak’tan.

Yorum Ekle