Terapi

Evrene uyumlanmaya hazır mısınız?

Tune Terapisi, daha önce karşılaştığınız veya duyduğunuz çalışmalardan çok farklı. Niyet yok, dilek yok, temas yok, konuşma yok. Tune uygulayıcısı sizi sıfır noktasına taşıyor ve evren size ihtiyacınız olanı veriyor.

Yazı: Deran Çetinsaraç

Nilgün Sarar

Nilgün Sarar

Nilgün Sarar, küçük yaşlardan itibaren farkındalığının yüksek olduğunu söylüyor. Her zaman ‘neden’, ‘niçin’ ve ‘nasıl’ sorularının peşinden gitmiş. Reiki’den EMF’ye, hipnozdan NLP’ye pek çok teknik denediğini, hep evrenin şifasını insanlara ulaştırmaya gayret ettiğini ve sonra şunu fark ettiğini söylüyor: “Kimse evrenin karmasının önüne geçemeyeceği gibi, şifasının da önüne geçemez.” İşte bu aydınlanmadan sonra tüm bilgi birikimini ve deneyimlerini harmanladığı Tune Terapisi’ni geliştiren Nilgün Sarar’la onu insanlara ‘ayar verme’ye getiren ruhsal yolculuğunu konuştuk. Kişisel gelişim alanında çok uzun bir yoldan geldiğinizi biliyoruz. Nasıl bir yolculuktu? Yaradılış olarak çok gözlemleyen bir çocuktum. Tüm çocuklar oynarken, düşüp kalkarken ben bir köşeye çekilip onları gözlemlermişim. Niye hayat böyle, nasıl oluyor, niye sabah kalkıyorum, bu hep böyle mi devam edecek diye sorgulamalarım vardı. Babam cerrahtı, benim de doktor olmamı isterdi. Hatta beni ameliyathaneye götürürdü. Küçüklüğümde başlayan sorularımla birlikte belki babamın insanlara yardımını izlediğim için bende de bir yardım etme isteği oluştu. Bu arada bildiğimi paylaşmaktan da çok keyif alıyordum. Yediğimi, içtiğimi çevremdekilere anlatıp, onların deneyimlemelerine önayak olurdum. Bir liderlik etme halim vardı açıkçası… Yine küçüklükten itibaren inanılmaz bir hayvan sevgim var. Etiler’de oturuyorduk ve arka bahçemizde keçimiz vardı. Sırf keçi sütü içer ve keçi peyniri yerdik. Sokaktaki tüm kedi ve köpekler bizimdi diyebilirim. Şu anda da Zekeriyaköy’deki evimde sokak köpeklerine bakıyorum. Enerjimi köpeklerden alıyorum, onların enerjisi beni besliyor. Liseyi bitirip Viyana’da üniversiteyi okuduktan sonra eşimle tanıştım. Babam gibi o da doktor… Onunla Almanya’da yaşadık ve üniversitede iki yıl ‘heilpratiker’ bölümünde okudum.

“Ben bunlara spiritüel ego diyorum; illa bir benlik olacak veya bir seremoni olacak. Tune’da tüm bu ritüelleri çöpe atıyorum.”

Nedir bu bölümde verilen eğitimin içeriği?
Bir sene boyunca sadece vücudu tanıyorsunuz, ikinci sene de hastalıkları öğreniyorsunuz. Almanya’dan başka hiçbir ülkede bu bölüm yok. Türkçe karşılığı bulunmuyor ama kısaca ‘tamamen doğal ilaçların kullanıldığı alternatif tıp’ diyebiliriz. Kimyevi ilaçlar kullanmadan, homeopatik yöntemlerle, bitkilerle tedavi sunabilmek amaçlanıyor. Almanya’da bu bölümü bitirince muayenehane açabiliyorsunuz. Bu arada enerjiye zaten bir ilgim vardı ve Transandantal Meditasyon (TM) kursuna gittim. Sene 1987 idi ve Türkiye’de bu sözcüğü kullansanız uzaylı gözüyle bakılırdı. Zaten o dönemde ülkemizde enerji konusunda yayınlanmış kitap bile bulamıyordunuz. İki yıl sonra Reiki’ye geçtim ve yeterince öğrenince eğitmenliğini de yaptım. İstanbul’a gelip uygulamaya başladığımda benimle “Elektrikçi misin?” diye dalga geçiyorlardı.

evrene-uyumlanmaya-hazir-misiniz-2Eşiniz de batı tıbbını benimsemiş bir insan. Onun yaklaşımı nasıl enerji çalışmalarına?
Hiç inanmaz, çok da saçma bulur. Ama benim ilgilenmeme hiç karışmadı. İnsanları olduğu gibi kabul eden bir yapım olduğu için onu ikna etmeye ya da değiştirmeye çalışmadım. Ezoterik konulara ilgim de giderek artıyordu bu sırada. Yurt dışında olmam büyük bir avantajdı, her yere çok kolay ulaşabiliyordum. Ama hayatımda hiç aşırı olmadım; sonuçta spiritüel alanda çok aşırı uçlar bulunuyor. Ne aşırı bir şeye taptım ne aşırı şekilde hayatta bir şeylerden vazgeçtim. Reiki’den sonraki dönemimde Kryon’un kitapları konuşulmaya başlanmıştı. Kitabı okudum; hem çevremdeki insanlarda hem de bende inanılmaz bir farkındalık yarattı. Lee Carrol’ın bu kitapla vermek istediği mesaj şuydu: “Rehberlerinizi artık değiştirin, yeni çağ başlıyor, yenilik başlıyor.” Kryon’un içeriğinde Peggy Phoenix Dubro’dan EMF Balancing Technique’i (Elektro Manyetik Alan Dengeleme Tekniği) keşfettim. Lee Carrol’ın anlattıklarını uygulayabilmek için böyle bir teknik çıktığını öğrenince resmen havalara uçtum. O dönemde internete telefonla bağlanıyorduk ama bu teknik o kadar ilgimi çekmişti ki Peggy’ye ulaştım bir şekilde. ABD’de ilk kursunu vereceğini öğrenince heyecanım daha da arttı. Bir şeyi çok fazla isterseniz evren bunu size hazır hale getiriyor. O sırada oğlum İstanbul’da okuyordu, Türkçesi’ni geliştirmesini istiyordum. Ancak 1999 depremi olunca burada kalmak istemediğini öyledi ve ona ABD’de eğitim görebileceği bir okul bulduk. Bu okul Peggy’ye iki saatlik mesafedeydi! Reiki’den sonra bu yeni teknik inanılmaz farklı gelmişti.

Neleri farklıydı?
Öncelikle EMF’de niyet vardı; her seans mutlaka bir niyetle başlıyor. Bu niyet şu şekilde oluyor: “İçimdeki yaratıcıdan içindeki yaratıcıya, birlikteliğimiz adına başlayalım.” Hem Almanya’da hem İstanbul’da bu tekniği uygulamaya başladım; deyim yerindeyse duyan geldi. Zaten ilk profesyonelliğe adım atışım da bu teknikle oldu. Özellikle Kryon’un kitaplarını okumaya başlayanlar akın akın geldi. Hatta bu kitabın editörü Sema Ayanbaşı’na, “Ben bunun uygulayıcısıyım, size uygulayayım ondan sonra kitabı tercüme edin” demiştim. EMF tekniği, Kryon’un mesajlarıyla genişleyen, büyüyen bir teknik oldu. Zaten bildiğiniz gibi Kryon, daha güçlü, daha dinamik rehberlerden bahseder. Daha sonra Teta Şifası uygulayıcılığına geçtim. Bu çalışmada gelen kişiyle elleriniz aracılığıyla bağlantı kuruyorsunuz. Teta, daha dinamik bir çalışma ve içinde emirler var. Evrenle bağlantı kuruluyor, tepe çakranın içerisinden enerji geliyor ve değişim amaçlanıyor.

Yöntem arayışınız hep devam etmiş gibi görünüyor.
Tüm bu deneyimlediğim yöntemleri sıralamamın bir sebebi var tabii ki. Teta Şifası, seansların çok uzun sürdüğü bir çalışmaydı. Bu çalışmadan NLP ve hipnoza geçiş yaptım. Hipnoz seanslarından sonra keman çalan bir danışanımın beni her konserinde yanında istemesi çok önemli bir şeyi fark etmemi sağladı. Son yaptığım hipnoz dahil olmak üzere tüm uygulamalarda hep bir ‘Nilgün Hanım’ vardı. Yani danışanlar hep bana bağımlıydı. Öyle bir hale gelmiştim ki sigarayı bırakan bir danışanım canı sigara istediğinde beni arayıp sesimi duymak istiyordu. Böyle olmamalıydı… İşte tam da bu dönemde benim için bir dönüm noktası olan Eric Pearl ile tanıştım. Eric, ‘The Reconnection’ yani ‘Tekrar Bağlantı’ çalışmaları yapıyor. 2002-2011 arası Eric’le birlikte çalıştım. Bu teknik inanılmaz hoşuma gitmişti.

Eric Pearl’le çok uzun yıllar çalışmışsınız. Nasıl biri?
Tüm dünyada seminerler düzenledik. Seminerleri Almanya’da Almanca, ABD’de İngilizce, Türkiye’de Türkçe gerçekleştirdik. Yani o kadar fazla insanla çalıştık ki inanılmaz bir deneyim kazanmış oldum. Bir süre sonra işin halkla ilişkiler kısmına geçtim. Zamanla başasistanı olmuştum. Eric öğleye kadar uyurdu, semineri ben yapardım. Eric farklı bir kişi, spiritüel diyebileceğim insanlardan değil. Hem yıllarca şifa seanslarına tanıklık etmem hem de bizzat uygulayabilmem sayesinde kendi başıma da bunu yapabileceğime karar verdim. Bir yandan da Türkiye’ye yani kendi ülkeme faydam dokunmıyordu. Daha önce İstanbul’da seminerlerimiz olmuştu ama şöyle bir şey var; işin içine tercüme girince konudan soğuyabiliyorsunuz. Dolayısıyla Eric’e Türkiye’de artık 26 yıllık deneyimimle kendim ilerlemek istediğimi söyledim ve yollarımızı ayırdık.

Tune Terapisi’nin çıkış noktası bu mu oldu?
Evet, kesinlikle. Eric’in şovlarını, bazı ritüelleri çıkartıp bunca yıllık deneyimlerimi de katarak, elekten geçirip sadeleştirdiğim bir çalışma oldu Tune. Tune Terapisi ile birlikte şifacı olarak inanılmaz bir özgürlüğe kavuştum. Bu çalışmada ne ritüel ne şart ne yüksek benlikten izin almak vardı. 35 dakikalık bir çalışmayla kişiyi sıfır noktasına götürmek, orada alması gereken şifayı alması ve danışanın da sadece gözlemcilik yapması söz konusu.

Sıfır noktasından neyi kastediyorsunuz?
Sıfır noktası; evrende, doğada aslında bizim karşılığımızın bulunduğu yer. Yani bu çalışmada kişinin enerji meridyenlerindeki tıkanıklıklar kaldırılıyor ve doğayla vücudun bağlantısı sağlanıyor.

Peki tekniğin ismine nasıl karar verdiniz?
Tüm bu yıllar boyunca uyguladığım her yöntemle alakalı notlar alıyordum. Geriye dönüp baktığımda kendime, “Nilgün, sen insanlara ayar veriyorsun” diye içimden geçirdim ve ismi de böyle ortaya çıktı. Yani yaptığımız şey ayar vermekti. İnsanlara hep şunu söylüyorum: “Anda kalın ve yaşama ayarlanın. Bırakın geçmiş yaşamları, takıntıları, hipnozları.” Ben hiçbir zaman kişinin verebileceğinin, evrenin verebileceğinden daha güçlü veya kuvvetli olacağını zannetmiyorum. Tune Terapisi’nde bir sıfır noktası olduğunu düşünün; burada niyet yok, dilek yok. Sadece kişiyi alıp alana yani sıfır noktasına taşıyoruz. Alması gereken şifa neyse kişi onu alıyor. Araya “Migreni geçsin” veya “Daha mutlu hissetsin” gibi niyetler kesinlikle eklenmiyor.

ʻAnda yaşamak’ sizce ne demek?
Nefes alıp verdiğinizin, etsiz-kemiksiz bir form olduğunuzun farkına varmak. Şu anda buradaysanız onun tadını, keyfini çıkartmak ve farkındalığı yükseltmektir anda yaşamak. Geçmişte yaşıyorsanız depresyondasınız, sürekli gelecekte yaşıyorsanız korku içinde yaşıyorsunuz demek. Geçmiş ve geleceği çıkartırsanız anda yaşarsanız. Basit anlatımıyla, “Yeni patron geldi, ya beni atarsa” geleceği yani korkuyu ifade ediyor. Bu şekilde düşünürseniz mutsuz olursunuz. Türk insanı korku ve endişeyle besleniyor. Dolayısıyla Tune seansıyla zihni anda tutup, evrenle uyum içerisinde olabilmek hedefleniyor. Evrenin gücü gerçekten inanılmaz, düşence sınırlarımızı aşan bir şey. Uçağı düşüren pilotu düşünün. Bunu yapmak kafasında varmış. Bir gün önce değil, bir gün sonra değil, o gün yapıyor. O uçakta bulunan insanların karmasına bakar mısınız… Kimse evrenin karmasının önüne geçemez değil mi? Aynı şekilde evrenin şifasının önüne de kimse geçemez.

Her şeyi evren mi yapıyor?
Aynen öyle. Zaten yeni uygulayıcılar yetiştiriyorum ve onların en zorlandıkları kısım ‘ben’i bırakmak oluyor. Tune’da önemli olan, “Ben hiçbir şey yapmıyorum” diyebilmek. Tabii bazısına kolay gelmiyor, yapamayabiliyorlar. Kimseyi yargılamıyorum, sonuçta ben de Reiki’ye başlarken çok zorlanmıştım. “Yüksek benliğine çık, izin al” diyorlardı. Yahu nerede bu yüksek benlik? Nasıl çıkıp da izin alacağım? Ama işte yaptım; hepsi de izin verdi. İzin vermeyen yüksek benlik hiç olmadı. Ben bunlara spiritüel ego diyorum; illa bir benlik olacak veya bir seremoni olacak. Tune’da tüm bu ritüelleri çöpe atıyorum.

Hiçbir şey yapmıyor musunuz seans sırasında?
Hiçbir ritüel yapmadığımı kesinlikle söyleyebilirim. Hatta bana gelenlerden hiçbir sorunlarını anlatmamalarını da istiyorum. Tune, evrenin sonsuz zekasıyla insan bedeninin mükemmel uyumunun yeniden ayarlanmasını sağlayan bir şifa sistemi. Bir Tune seansı, kişiyi yaradılışın kaynağına götürmeyi, evrenin uygun gördüğü sürece ve alana bağlı kalarak, saygı ve sessizlik içinde şifanın akmasına izin vermeyi amaçlıyor. Kim olduğumuza sahip çıkma zamanı geldiğini hatırlatarak, bu muhteşem ruhu, bedeni ve zihni yaratan bilgeliğin yeniden hareketlenmesi için bir katalizatör vazifesi görüyor. Şöyle düşünün; siz bir elektrik kablosusunuz, etrafta bir sürü priz var ve size uyan sadece tek bir tane var. Ben doğru prizi bulmanıza yardımcı oluyorum.

Seanstan sonra neler hissediliyor, yaşanıyor?
Bu, kişiden kişiye göre değişiyor. Bazısı seans sırasında vücudunun belli bölgelerinde karıncalanma hissediyor ve bazı renkler görüyor. Hissedilen ve yaşanılan şeyler geribildirimler. Yani kişinin evrene bağlandığı andan itibaren yaşadığı değişim ve dönüşümün belirtileri. En çok mor ve mavi renkleri görülüyor bu arada. Fiziksel olarak tepkiler arasında Rapid Eye Movement yani uykuya daldıktan sonra olan göz kırpmaları var. Yutkunmalar da yine sıklıkla karşılaştığım tepkiler arasında. Peki ne anlam ifade ediyor bu geribildirimler? Aslında bunlar hiçbir şeyin belirtisi veya ispatı değil. Kişi buradan çıktıktan sonra ne fayda gördüğünü hayatın içerisinde anlayabiliyor. Sonuçta Tune; zihinsel, fiziksel ve duygusal bir çalışma. Doğayla, evrenle birleşildiği zaman gelen iyilik tüm açılardan oluyor. Alınan fayda veya şifa konusunda söyleyebileceğim hiçbir şey yok. Çünkü gerçekten bilmiyorum. Ancak seanstan sonra hafiflik ve rahatlama hissediliyor. İnsana yaşamı yeniden hatırlatıyor. Yoga yapmak, köpeklerle beraber vakit geçirmek, temiz havada yürümek, hepsi yaşamı hatırlatan şeyler. Buradan herkese sık sık bunları yapmasını öneriyorum.

Fayda alınamadığı durumlar oluyor mu?
Aslında olmuyor. Kişi faydayı alıyor ancak asıl istediği şey konusunda bir iyileşme hissetmiyorsa zamanı gelmemiştir demektir.

Herkes Tune uygulayıcısı olabilir mi?
Herkes olabilir. Çocukluğumdan beri bir farkındalığım vardı ama her uygulayıcının bu tarz bir özelliği olmasa da olur. Eric Pearl’ü düşünecek olursanız, o da hiç spiritüel bir insan değildi. Yeter ki isteyin… Amacım daha fazla kişiye ulaşabilmek zaten. Ben hep şunu derim; başkalarını iyileştir, kendini iyileştir.

“Şöyle düşünün; siz bir elektrik kablosusunuz, etrafta bir sürü priz var ve size uyan sadece tek bir tane! Ben doğru prizi bulmanıza yardımcı oluyorum.”

Yorum Ekle