Terapi

Labirent yolunda adım adım şifa

Bu labirentteki yürüyüşte hedef yok, önemli olan yaptığınız ruhsal yolculuk… Bu yolculuk, beden, zihin ve ruhsal bütünlüğünüzü sağlayacak çok önemli bir deneyim olabilir. Tabii sizin için vakti geldiyse…

Yazı: Hande AKIN

Vernon Frost, 12 yıldır düzenli olarak Türkiye’ye de gelerek Labirent seminerleri düzenleyen Güney Afrikalı metafizik öğretmeni… İnsanların farkındalıklarını geliştirmeleri ve şifalanmaları için çalışıyor, usta şifacılar da yetiştiriyor. Labirent çalışması için “Benim bebeğim gibi” diyor ve bir kez katılanın tekrar gelmek istediğini, her seferinde başka bir şey aldıklarını söylüyor. Türkiye’deki programlarını organize eden Ayşe Kızılöz onunla çalışmanın bir ayrıcalık olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Çünkü Vernon çalışmada neyse özel hayatında da o; insanlara yaklaşımı hiç değişmiyor.” Sadık bir Pozitif okuyucusu olan İletişim ve İlişki Uzmanı Hande Akın, 2011 yılında tanıştığı, ezoterizmden metafiziğe ve şifaya kadar birçok şey öğrenmeye devam ettiği Vernon Frost’u sizlerle de tanıştırmak için sayfalarımıza konuk etti.

Kendinizi tanıtmanızı istesem, neler anlatırsınız?
Sadece bir insanım; eğlenmek isteyen… İnsanlara ruhsal bilgiler vererek nasıl büyüyeceklerini, olgunlaşacaklarını öğretiyorum.

Workshoplarınızda meditasyonlar, şifa çalışmaları, ruhsal bilgiler, hayata dair sorular ve cevaplar, zenginleştirici farkındalıklar oluyor. Bunlardan biraz bahseder misiniz?
Workshoplarımı tasarlarken, hayatım boyunca karşılaştığım öğretmenlerden benim de deneyimlediğim pek çok farklı süreci dahil ederek bir paket oluşturuyorum. Fark ettim ki parçalar halindeki öğretiler bir paket haline getirilince çok daha kolay ve anlaşılır oluyor. Bu paket öncelikle insanlara birbirlerine daha yakın ve samimi olmayı öğretiyor. Aynı zamanda birbirleriyle daha fazla uyum içinde olmayı, yaşamayı… Bunu deneyimleyecekleri süreçleri paketin içine dahil ediyorum. Anladım ki pek çok insan duygularını hissetmeyi bilmiyor, buna dair hiçbir fikirleri yok. Farklı koşullar içinde kendini ifade etmeyi bilmeyen de pek çok kişi var çünkü baskı altındalar ve korkuyorlar.

DIŞARIDA NE OLUYORSA İÇİMİZDE DE ASLINDA O VAR
Ülkemiz bir sürü problemle boğuşuyor. İnanç sistemimizi değiştirerek bu kaosa nasıl daha farklı bakabiliriz?
Burada iki taraf var ve bu durum yapıyı karmaşık bir hale getiriyor. Zaten bizler karmaşık yapılarız, drama yapmayı seviyoruz. Basit bir şekilde açıklamak gerekirse; dışarıda her ne oluyorsa aslında içimizde de o oluyor. Kendimiz olmaya başladığımızda dışımızda var olan çelişki buharlaşmaya başlıyor. Aynı zamanda kollektif bilinç var. Kollektif bilinç huzursuz veya kararsız olabilir, değişim istiyor olabilir, çelişkiye ihtiyaç duyabilir. Diyelim ki bütün fabrika iş yapmayı durduruyor ve kocaman bir çelişki oluşuyor. Şimdi bu işçiler ne yapacaklar? Bütün işçilerin arasından sadece bazılarının kutudan dışarıya atlayarak başka bir şey yapmaya başladıklarını görürsün. Kalanlar, “Şimdi ne yapacağımı bilmiyorum” derler. Her zaman iki farklı grup insan olur; isteyenler ve “Emin değilim, bunu yapmalı mıyım?” diyenler. Ben kişisel olarak ikinci gruba yardım etmeyi yeğlerim çünkü onları bir kere ikna edersiniz ve onlar kutudan dışarı atlar.

Vernon Frost, Hande Akın

Vernon Frost, Hande Akın

Labirent workshopunda yer alan “Kalplerimizi tıpkı bir çiçek gibi açma” çalışması çok basit ve oldukça kuvvetli bir egzersizdi. Bu egzersizin gücü nereden geliyor?
Bu, grubun niyeti ile doğru orantılı. Aynı zamanda herkesin tek tek bunu ne kadar ciddiye aldığı ile de ilgili… Kalpleri sevgiye açmak için çok sembolik bir şey yaptık. Bazıları sadece taklit etti. Bazıları gerçekten yaptı, bazıları ise gerçekten içine düşüp gerçek anlamda çiçeğin yapraklarını açar gibi kalplerini açtı. 60 kişi vardı, hepsi birbirinden çok farklıydı ve onların dinamik olarak değişimini izliyordum. Çok eşsiz bir andı. Bazısı bunu soldan bazısı sağdan ve hatta bazıları kalbin nerede olduğunu bilmeden yaptı. Yaptıklarında ölçemeyecek kadar yoğun bir özgürlük buldular kendilerinde… Enerjileri değişti, auraları çok daha büyüdü. Bunu izlemek çok güzeldi.

Önce onlara nasıl meditasyon yapacaklarını öğretiyorum. Böylece bedeni rahatlatmayı öğreniyorlar. Bu tamamlandığında meditasyonla Tanrı’yla bağlantı kurmak ve ona daha da yaklaşmak geliyor. Bir misyon edinmeden nasıl zarafetle bağlantı kurulabileceğini öğretiyorum. Akışı hissetmek için izin vermelerini telkin ederek her seferinde bir sonraki seviyeye yükselmelerini öğretiyorum. Yavaşça bunu öğrendiklerinde farkındalıkları artarak bedenlerini şifalandırmaya başlıyorlar. Bedende var olan eski programları fark ederek akışın bedenlerinde daha sağlıklı bir şekilde devam etmesine yardımcı oluyorlar.

Labirent çalışmanıza katıldığımda çok ilginç bir tecrübem oldu. Labirentte yürürken çok eski bir anıyı hatırladım. O an enerjinin bütün bedenime yayıldığını ve üzerimde etki bırakan o anıdan şifalandığımı hissettim. Labirent çalışması ile ilgili ne söylemek istersiniz?
Labirent muhteşem bir sembol ve insanlar bunun içinde yürüdüklerinde daha sessiz ve durgun hale geliyor. Aslında Labirent bir meditasyon! Fakat işin güzel tarafı içinde barındırdığı sembolizmin tek bir yoldan girişinin ve yine tek bir yoldan çıkışının olması. Hata yapamazsın ve sadece yolu takip etmelisin; tıpkı hayat gibi… Eğer kalbini takip edersen o seni bir yola sokar ve sonunda yolun vardığı yere ulaşırsın, sonra buradan çıkıp daha başka bir şeyi keşfedebilirsin. Bu nedenle Labirent’in sembolizmi eşsiz! Aynı zamanda workshoplarımız içinde de eşsiz… Yaklaşık 12 yıldır bizimle beraber, tıpkı sihirli bir halı gibi İstanbul için… Labirent’te yürürken pek çok insanı gözlemliyorum. Özellikle küçük çocukları görüyorum; anneleriyle gelir gelmez Labirent’in içine dalıyorlar. Sanki ne yapmaları gerektiğini biliyor gibi görünüyorlar. Harekete başlamalarıyla birlikte gülmeye ve harika zaman geçirmeye başlıyorlar. Bu nedenle Labirent çok verimli ve şifalandırıcı bir süreç!

DEĞİŞİM İÇİN ACI ÇEKMEK ŞART MI?
Hayatımızı değiştirmek, kararlar almak için illa zorlu süreçlerden geçmeye mi ihtiyacımız var? Evet, pek çok insan zor deneyimler sonrasında değişime başlıyor. Hatta ben bile… Çok basit bir sebeple hayatındaki çelişkiye ulaşıyorsun ve farkına varıyorsun. “Ben bunu yapmak istemiyorum. Çok yorgunum. Artık bu şekilde çalışmak istemiyorum” gibi bir sürü geçerli bahane yaratıyorsun fakat öyle bir noktaya geliyorsun ki seni ileri itecek adım attıracak bir şeye ihtiyacın oluyor. Bazen biz bu durumu yaratıyoruz ve artık içinde kalamayacağımız bir hale geliyor durum. Sonra kendimize “Şimdi ne yapacağım?” diye soruyoruz. Bu soru geldiğinde eğer tutkuluysan buradan atlarsın ama eğer tutkun yoksa konunun etrafında döner dolaşır ve nihayetinde de bir şeyler bulursun. Sanırım herkes bunu arıyor. Elbette hepimiz aşk, mutluluk ve eğlence arıyoruz. Bunları yarattığımızda daha fazla insan hayatımızda birleşmeye başlıyor.

Siz Labirent’i ilk defa ne zaman deneyimlediniz?
Labirent’i ilk defa Güney Afrika’da deneyimledim. Labirent, tasarlayan kişinin iki senesini aldı. Labirenti yaparken hastaydı, tamamladıkça iyileşmeye başladı. Bir misyonu vardı, onu gerçekleştirmeye odaklanmıştı. Benim düşünceme göre hepimiz bir noktayı kaçırıyoruz; eğer hepimiz şaşırtıcı güzellikte bir şeylerin hayatımıza gelmesine izin verirsek veya bir şeye gerçekten aşk ile odaklanırsak her şey değişmeye başlar. Bu da bizim workshoplarımızdaki koşulumuzdur. Bu neyi istemediğinle alakalı değil, aslında tamamen neyi gerçekten istediğinle alakalı. İnsanlar için gerçekten değişmesi zor olan bu… Çünkü “Eğer bir hastalığım varsa nasıl başka bir şey üzerine odaklanabilirim?” mantığına sahibiz. İnsanlar bunun mümkün olduğunun farkına vardıklarında yürümeye başlıyor. İşte bu nedenle Labirent workshopları şifalandıran bir yöntem haline geldi.

Labirent workshoplarını 12 yıldır İstanbul’da yapıyorsunuz ama çok eskiden beri bu çalışmaların içindesiniz. Ne kadar oldu?
Bilmem… Şimdi 22 yaşındayım (gülüyor). 17 yaşındayken spiritüel konularla ilgilenmeye başladım ve herhalde 45-50 yıl oldu.

Bu süreçte kaç insanın kalbine dokundunuz? Binlerce olabilir mi?
Aslında binlerden çok daha fazla çünkü bazen radyo, televizyon programlarında veya toplantılarda konuşuyoruz ve burada söylediklerimiz insanlar arasında yayılıyor. Yani rakam çok daha fazla olabilir. Ama benim için önemli olan bu değil. Ne kadar insana ulaştığımdan çok insanın değişimine odaklıyım. Bir insan dahi değiştiğinde ben çok daha mutlu oluyorum. O değişen, bir başkasının değişmesine yardımcı olarak büyüyen zarif bir sistem yaratıyor. Herkesi değiştiremezsin ama bir sonraki basamağa geçmek için burada olanları değiştirebilirsin.

İnsanlardaki değişimi gördüğünüzde ne hissediyorsunuz?
O değişimi gözlemlemek çok alçakgönüllü bir his… Çünkü genç bir adam ya da kadının uzun zamandır sinirli ve/veya hasta olmasının ardından zaman geçtikçe yüzünde daha çok renk görmeye başlıyorsun. Bunu söylemek tuhaf ama kişi titreşiyor ve daha parlak bir yapıya dönüşüyor. Renklerinin değiştiğini, birdenbire hayat ile yeniden aşk yaşamaya başladıklarını fark ediyorsun. Bu enerji herkes tarafından görülüyor, kaçırmanın imkanı yok. Tabii ki bazen insanlar soruyorlar, biz nasıl o enerjiye sahip olabiliriz diye… Zamanı geldiğinde ve hazır olduğunda sahip olursunuz, bu böyle bir şey…

labirent-yolunda-adim-adim-sifa-3

TEKNİĞİ BIRAK, ANDA KAL
Workshoptan sonra realitemizi değiştirebildiğimizi tekrar hatırladım. Ancak duygular bizi durduruyor. Duyguların içine girmeden nasıl ilerleyebiliriz? Senin de söylediğin gibi duygularınla bir çelişki olabilir. Ama ne istediğin konusunda çok açık ve net olduğunda istediğin ne olursa olsun- ev, araba, iş-inancının yoğunluğundan dolayı duyduğun inanılmaz coşku ile gerçekliğin değişmeye başlar. Hissettiğin coşkunun bedeninde yer bulmasına izin ver. Eğer bunu teknik olarak açıklamaya çalışırsak kafa karışır. İnsan türü olarak tekniksel olmayı severiz. Ben sana bu adımı söyledikten sonra sen diğer adımları soracaksın ama belki de burada tekniği bir kenara bırakıp sadece anda kalarak, düşünmeden hareket etmek lazım, tıpkı çocuklarda olduğu gibi… Eğer onları oyun oynarken izlersen tam anlamıyla andadırlar ve hiçbir şekilde geçmiş ve gelecek endişeleri yoktur. Çağıracak olsan seni duymazlar çünkü kendi gerçekliklerinin içinde tamamen konsantre haldedirler. Sonuç olarak ne kadar çok çocuk olabilirsen o kadar çok yol alırsın ruhsal maceranda… Biz sürekli geçmiş ve gelecek arasında gidip geliyoruz ve düşünüyoruz, sürekli sorular soruyoruz. Fakat sen ve ben sadece durursak, sen ve ben içine girdiğimiz alanın sadece içinde kalırsak orada söyleyecek bir şey yok. Çünkü sen burada ve şimdidesin, geçmiş ve gelecekle ilgili yapacak hiçbir şey yok. Bunu böyle tutabilmek başka bir hikaye ama bir kere bunu yaptığında, bedeninde yer buluyor ve sen bunu bir daha yaptığında artık çok daha kolay hale geliyor.

Workshopta “Herkes bir hediyeye sahip” dediniz. Vernon Frost sahip olduğu hediyeyi nasıl açıklar?
Benim hediyem insanları bir arada tutabilmek çünkü en başında herkes bir yerlere dağılmış vaziyette… Onları nazikçe eğitebilmek; böylece onlara mantıklı gelen belirli öğretici konseptleri fark ederler. Sonra onlara bedenlerinin nasıl farkına varacaklarını öğretmek. Kabiliyetlerim doğrultusunda onların inanç sistemine, almış oldukları programlara bakabildiğimi öğretmek. Buradaki en büyük ifade herhangi birinin inanç sisteminin içine girebileceğim. Beni çalışırken izlediğinizde aslında göreceğiniz şey tam olarak budur. İnsanların inanç sistemlerine, aldıkları programlara bakarım ve hemen nerede hangi düşünce kalıbında bir sıkıntı olduğunu fark ederim. Onlara nazikçe bunu söyleyerek odaklanmalarını sağlarım. Bundan sonrasında olumsuz düşünce kalıbını olumlamak sorumluluğu artık onlara aittir. Şöyle diyebiliriz; benim sanatım şifalandırmak, realiteyi tutmak, bunları güzelce harmanlamak en önemlisi sahip olduğum sınırsız AŞK!

Herkes bir hediyeye sahipse, sahip olduğumuz hediyeyi nasıl keşfedebiliriz?
Benim düşünceme göre aslında herkes kendi derinliklerinde ne yapmak istediğini çok iyi biliyor ama toplumsal yaklaşımlar ve o kişinin genetik yapısı, çocukluğundan getirdikleri bazen diğerlerine göre daha uzun sürede fark etmesine sebep oluyor. Neticede olması gerekene varılıyor.

Kuzenlerimden biri çocukken hep kamyon kullanmak isterdi, bugün kendi işinde kamyon kullanıyor. Bunun gibi mi?
Bazı insanlar çok şanslı ve çocukluklarındaki rüyaya hemen sahip olabiliyor. Bir başkası ise hala rüyasını aramakla meşgul… Sürecin ne kadar süreceğini söylemek bazen çok zor. Sanırım buradaki en önemli fark; kendimize soracağımız “Gerçekten değişiklik yapmayı istiyor muyum?” sorusu… Siz bu soruyu dürüstçe cevapladığınızda tuhaf şeyler olmaya, kainat sizinle çalışmaya başlıyor. Diğer bir kişi karşınıza sizin istediğinizi getiriyor. Yavaşça aradığın rüyaya kavuşuyorsun. Labirent’in içine girmek için adım atmalısın ki yolculuğun başlasın. Hayatta da böyledir, adım atarsın ve maceran başlar.

İnanç sistemimiz, düşünce programlarımız nasıl oluşuyor? Gücünü nereden alıyor? Duygularımızdan mı yoksa herhangi başka şeylerden mi?
Hepimiz kendi hakkımızda belli bir anlayışa sahibiz. Zamanla bu anlayış gerçekliğe dönüşüyor. Gerçeklik kazandırdığımız andan itibaren de inanmaya başlıyoruz. Mesela “Asla insanların önünde konuşamam” olgusunu oluşturup buna inandığında işte bu senin bedenin için en zor şey. Ufak ufak bu inancı beslemeye başladığında belli bir süre sonra o konu hakkında hiçbir şey yapamaz hale geliyorsun. Benim yöntemimle çalışmaya başladığında ben o enerjiye bakıyorum. Yapışkan, duygusal bedeninde hapis kalmış bir enerji olarak düşünebilirsin. Herhangi bir zamanda hareket etmeye, değişmeye çalıştığında tekrardan gerisin geriye gelen bir enerji… Bunun hakkında düşündüğünde işte ben tam olarak buna bakıyorum. Bu süreçte beden daha asi görünüyor çünkü sen bunu şifalandırmayı deniyorsun. Aynı zamanda garip bir şekilde kendine ait niyeti ve hafızası var ve bırakıp gitmek istemiyor. İşte bu bir paradoks! Hepimiz özgür olmak istiyoruz ama ego ve beden beraber çalışan, harika arkadaşlar… İkisini ayırmak zorundasın ve ruhsal tarafına bu denklemin içine girmesi için izin vermelisin. Ruhsal benliğinin oradaki problemi hissetmesine izin verdiğinde benlik aniden, var olan problemin aslında bir illüzyon olduğunun farkına varır. Farkına varır ki bu kalpten gelen bir şey değil ve fark eder ki o duyguyu nötrleştirebilir. Bunu yaptığı anda o duygu anında, tamamen ortadan kaybolur. Sonra gerçekten istediğin şeyin frekansı yavaşça yüksek frekansa dönüşmeye başlar. Aniden o frekans yükselişindeyken gidip kalabalık topluluğa konuşmaya başlarsın.

Bu kolay bir süreç mi?
Danışanlarımla çalıştığımda onlar çoğu zaman bunun çok kolay geçtiğini söyler çünkü ben bunu zor bir şekilde yapmam ve aslında hiç zor bir şey değil. Bunlar sadece hafızalar ve senin düşünce yapında bir yerlere tutunuyor. Bunları ele aldığımda kolayca serbest kalıyorlar. Tabii ki bu duyguları aşkla, sevgiyle tutuyorsun. Böyle tuttuğunda ise tatmin ve hoşnutluk hissediyorsun, anında duygunun çıkıp gittiğini görüyorsun. Böylece sen kendi kendini şifalandırıyorsun. Ben sadece bağımsızlara değişim için yardım ediyorum.

 

Pozitif Dergisi 2014/03

Yorum Ekle