25 senedir meditasyon yapan Dharmachari Vajracaksu, aynı zamanda Triratna Budist Birliği üyesi… Altı ay süren bir inziva sırasında İstanbul’a gitmesi gerektiğini hissedince, Londra’daki hayatını bırakıp buralara gelmiş… 10 senedir İstanbul’da meditasyon ve Budizm üzerine dersler veriyor.
Yazı: Şebnem UYGUÇ
Fotoğraflar: Ozan KUTSAL
“Zamanım yok demeyin, her gün 10-20 dakikanızı meditasyona ayırın. Bunu da yapamıyorsanız 3 dakika da yeter” diyor. Onu tanıyınca, bu kadar kısa süreyi mutlaka kendinize ayırmanız gerektiğini hissediyorsunuz…
Son zamanlarda meditasyona duyduğum büyük ilgi sayesinde, birkaç ay önce Vajracaksu’yla tanışma fırsatı buldum. Yakın bir arkadaşımın tavsiyesiyle, dört haftalık “Stresle Barışık Yaşamak” adlı kursuna katıldım. Çok güzel bir deneyimdi. Çoğu birbirini tanımayan 10 kişi, yeri geldiğinde hissettiklerini, korkularını, hayatlarındaki problemleri birbiriyle paylaşıyordu. Herkesin gelme nedeni farklıydı; uyku problemi, stresle başa çıkma, ardı arkası kesilmeyen düşüncelerden kurtulma ve tabii ki daha da mutlu olma… Haftada bir ders vardı, diğer günlerde ise e-postayla gelen ödevlerimizi yapıyorduk. Yani her gün 10-20 dakika meditasyon yapmalıydık. Bütün bunları anlatıyorum çünkü dört hafta sonra kendimden çok, yeni tanıştığım kurs arkadaşlarımdaki değişimi görünce gerçekten şaşırdım. Üçüncü dersi işim çıktığı için maalesef kaçırmıştım. Son derse girdiğimde, herkeste bir pırıltı vardı; yüzler gülüyordu, saç modelleri değişmişti, en önemlisi herkes kendindeki problemin ne olduğunun farkına varmıştı. Kursta neler öğrendiğimiz hakkında konuşurken, her birimizin kendini keşfettiği hissine kapıldım. Vajracaksu ise olanlara şaşırmadı. Bu farkındalığın sebebi düzenli meditasyon yapıyor olmamızdı ancak bıraktığımız anda eskiye dönecektik. Mutlaka her gün 10-20 dakika meditasyon yapmamız gerektiğini söyledi ve o an negatif düşüncelerimiz tekrar harekete geçti; çoğumuz evliydik, çocuklar ve de bir sürü işimiz vardı, acaba kendisi bunların farkında mıydı? Cevap olarak, “Evrende herkes için 15 dakika vardır” dedi, her zamanki sakinliğiyle gülümseyerek. Biz de ikna olduk doğrusu… Benim öğrendiğim en önemli şey her zaman şükretmem gerektiğiydi. İlk derste elime verilen kuru üzümü inceledikten sonra ağır ağır yemem gerektiği söylendiğinde ne yalan söyleyeyim tuhaf karşılamıştım ancak yavaşça çiğneyip tadını almaya başlayınca sürekli olarak şükretmeye başladığımı fark ettim. Ayrıca hislerime güvenmem gerektiğini ve her düşünceye inanmamayı da öğrendim. Vajracaksu’nun ilk hafta verdiği “Düşüncelerime inanmak zorunda değilim. Gelip, gidiyorlar…” olumlamasına bayıldım. Düşüncelerin içinde kaybolmanın yararsız olduğunu anladığımdan beri, pozitif olanları kabul edip, negatif olanlara el sallıyorum. Size de şiddetle tavsiye ediyorum. Amacım size Vajracaksu’yu tanıtmaktı ancak söyleşiyi yazarken, beni etkileyen bu deneyimi de paylaşmak istedim. Hayat hikayesi oldukça ilginç; Londra’da doğup, büyümüş bir Kıbrıs Türk’ü, tam 25 senedir meditasyon yapıyor. Hislerine güvenerek buraya gelmiş. Ayak bastığında ne doğru düzgün Türkçe biliyormuş, ne işi, ne de yakın bir arkadaşı varmış. Sadece adreslerini bildiği birkaç tanıdık ve bir miktar para… 10 senede çok yol kat etmiş, biraz bozuk Türkçe’siyle hoş bir sohbet gerçekleştirdik.
Öncelikle isminizin anlamını öğrenebilir miyiz?
1967’de Erdinç Mustafa olarak, Londra’da doğdum. 1988 yılında meditasyona başladım, yavaş yavaş Budist oldum, spiritüel olarak büyümek hayatımın amacı haline gelmişti. 1992 yılında Triratna Budist Birliği’ne katılmak için başvurdum. Beş sene sonra hazırdım, yani bu yolda ilerlemiş, hayatımı değiştirmiştim. Mesela bir arkadaşım 23 sene sonra hazır olabildi. 1997 yılında İspanya’da 16 haftalık bir inzivaya çekilirken, “elmas gözlü” ya da “hakikati gören” anlamını taşıyan Vajracaksu adını aldım. Benden tecrübeli biri tarafından bu isim verilmişti ancak ilk zamanlar adımı sevmedim. Kısa bir süre sonra benim için çok anlamlı olmaya başladı ve mahkeme kararıyla ismimi değiştirdim. Triratna Budist Birliği, başta Britanya ve Hindistan olmak üzere 22 ülkede çalışmalarını sürdürüyor. Bu birliğe giren erkekler Dharmachari unvanını alıyor. Chari, yürümek; Dharma ise hakikat, Buda’nın öğretisi anlamına geliyor. Kısa bir şiir gibi…
Meditasyona nasıl başladınız?
1988’de, uzun zamandır görmediğim ağabeyimin geri dönmesiyle hayatımda köklü değişiklikler yaşamaya başladım. Onunla birlikte sohbet etmeyi, vakit geçirmeyi çok seviyordum, adeta benim kahramanım olmuştu. Esasında birbirimize tamamen zıt görüşleri paylaşıyorduk, bazen aramızda tartışmalar da çıkıyordu. O yoga, meditasyon ve Zen Budizmi’yle ilgilenirken, ben radikal solcuydum. 16’dan 20 yaşına kadar bir partinin üyesiydim. Ancak anlattıkları içimde merak uyandırmaya başlamıştı. Bir gün meditasyonla ilgili bir kitap verdi, gizlice okudum ve çok etkilendim. 15 dakikalık nefes farkındalığı meditasyonu yapmaya başladım. Bu çalışma zihnimi ve kalbimi etkiledi, çok mutluydum. Hayatı yeniden keşfetmeye başlamıştım; özgüvenim artmıştı, daha canlı hissediyordum.
5 TEMEL İLKEMİZ VAR
1- Can almamak; her türlü fiziksel, duygusal çevreye ve hayvanlara karşı şiddetten uzak durmak.
2-Verilmeyeni almamak.
3-Cinsel suistimalden kaçınmak.
4-Yalan ve yanıltıcı şekilde konuşmamak.
5-Sarhoş edici maddelerden uzak durmak.
Budizme ilgi nasıl oluştu?
O zamanlar Budizm’e ve dinlere inanmıyordum. 1988’in Ağustos ayında, derin bir kişisel kriz yaşadım. Beni kökten etkiledi. Bu krizden tamamen çıkmak yaklaşık 15 sene sürdü. Psikoloğa gitmeye başladım, bana iyi geliyordu, ama yetmiyordu. Bu arada ağabeyim sürekli Budizm’le ilgili hikayeler anlatıyordu. Sosyal Bilimler öğrencisiydim, bir gün kampüste Londra Budist Merkezi’nin broşürü gözüme ilişti, aldım. Mutsuzdum ve kafam karışıktı, Aralık 1988’de merkeze gittim. Nefret ve sevgiyle ilgili biriyle konuşmak istediğimi söyledim. İskoç bir adam yardım edebileceğini söyledi ve sadece beni dinledi. Konuşmak bana çok iyi gelmişti, sonunda sevgi farkındalığı meditasyonu yapmamı önerdi. Haftada bir gün Londra Budist Merkezi’ne gidiyordum, burada nefes farkındalığı meditasyonu yapıyordum, beni iyi yönde etkiliyordu. Okulu ve partiyi bırakmıştım. Yaşadığım krizden sonra inançlarım bombalanmıştı, her şey bana anlamsız gelmeye başlamıştı.
Sevgi ve nefes meditasyonlarının farkı nedir?
Hayatımda iki ana meditasyon var; nefes farkındalığı ve sevgi farkındalığı… Nefes farkındalığı, konsantrasyon gücünü artırıyor, rahatlatıyor ve dinlendiriyor. Aynı zamanda farkındalık kazandırıyor. Sevgi farkındalığı ise duygusal dürüstlük kazandırıp, kendimize saygı ve sevgi duymamızı sağlıyor. Empati duygumuzu güçlendiriyor.
Size önerilen sevgi meditasyonuydu, niye nefese devam ettiniz?
Evet, ben de bunu anlamıyordum, aylardır Budist Merkezi’ne gidiyordum ancak henüz bana öğretmemişlerdi. 1989’da bir gün bana sevgi farkındalığı meditasyonunu ne zaman öğreteceklerini sordum. Öğretmen kimse gelmezse yaptırabileceğini söyledi ve şansıma içeri kimse girmedi. Bana bu yeni meditasyonu yaptırmaya başladı, zaten aramızda çok iyi bir enerji vardı. O an içimde bir şeyler oldu ve kalbimin açıldığını hissettim, çok duygulandım. Kızgınlık ve öfke yaydığım bir dönemdeydim, meditasyondan sonra deli gibi ağlamaya başladım. Öğretmen dersin sonunda beni teselli etmek zorunda kaldı. Birkaç ay önce ona tekrar şükranlarımı iletmek için bir yazı gönderdim. O da beni unutmamış, meğer zavallı kadın benden önce o meditasyonu kimseye öğretmemiş… Şimdi beni çok etkileyen bu meditasyonu başkalarına öğretiyor olmak beni mutlu ediyor.
KENDİSİYLE BARIŞIK İNSAN BEDENİ
Kendisiyle barışık insan bedeni Nadide taşlardan daha değerlidir. Bedenini sevgiyle koru, o sadece bir seferliğine senin. İnsan biçimi zorlukla elde edilir, Kaybetmesi kolaydır. Tüm dünyevi şeyler, Gökte çakan bir şimşek gibi kısacıktır. Bilmelisin ki hayat, Tıpkı bir yağmur damlacığının suda sıçraması gibi, Var olurken bile yok olan bir güzelliktir. Bu yüzden amacını belirle, Her bir gününü ve geceni Ona erişmek için kullan.
Tsongkapa (1357-1419)
Budist olmanın kuralları neler?
Budizm’de “ilk başlangıç”ta, ödül ya da ceza veren bir güç yok. Ana noktalar özgürlük ve egoyu aşmak… Gerçekten detaylı bir konu ve kendi içinde birçok değişik kola ayrılmış. Kurallar yerine evrensel ilkeler var. 1990’da Londra Budist Merkezi’nde ahlaki ilke oluşturma grubu kurulurken, bu çalışmaya beni de çağırdılar. Kitaplar okuyup, Budist ilkeler hakkında konuşuyorduk. İlkelere adeta aşık oldum, birlikte çalıştığım kişi de teşvik edici, harika bir insandı. Sonunda Budist olmaya karar verdim.
İstanbul’a gelmeye nasıl karar verdiniz?
2001’de Galler’de altı aylık inzivaya çekildim. Türkçe’de böyle kullanmıyorsunuz ama bir İngiliz olarak ben söyleyebilirim, yaşadıklarım olumlu olarak hayatımı altüst etti. Hayatımdaki en mutlu, en zengin ve en şükran dolu günleri bu inziva sırasında yaşadım. Başta inzivayı dört ay olarak belirlemiştim ancak borçlanıp iki ay daha uzatmaya karar verdim. Bu arada bir rüya gördüm; ismimi veren kişi bana ve grubumuza “Bu akşam 10 sene sonra hayatımızda ne başarmayı istediğimiz hakkında konuşacağız” diyordu. Tam o anda uyandım. İnziva sırasında meditasyon haricinde de kendinle derin temas kurabiliyorsun. İlk cevap, “Daha iyi arkadaş olman gerekiyor” olarak geldi. İkinci cevap bir mesajdı: “İstanbul’a git!” Ben bunu duymak istemedim, Londra’da hayatım çok rahattı, arkadaşlarım oradaydı. O gün başım ağrımaya başladı, git gide kötüleşiyordu. Sonunda bıktım ve biraz da kızgınlıkla kendime dönüp, “Bırak beni, gideyim” dedim. Böylece İstanbul’a gelme kararını vermiş oldum. Esasında meditasyon ve Budist öğretileri paylaşmak için böyle bir hedefim vardı. İnzivayı bitirdim, İngilizce öğretmenliği yaparak borçlarımı ödedim. 23 Ağustos 2003’te de İstanbul’a geldim.
İnziva nedir? Neler yapılır?
Tamamen hayattan geri adım atıyorsun. Televizyon, gazete, radyo, bilgisayar yok. Sadece sen varsın, meditasyon var, doğa var. Tamamen tek başımaydım; kitap okudum, yürüyüş yaptım, dans ettim. Galler’deki inzivada bir ormanın kenarındaydım, 25-30 metre ileride bir ev vardı. Orada yaşayan kadın yemeklerimi yapıyordu. Hazır olunca kapının önüne bırakıp, zili çalıyordu. Dünyayla olan tek bağlantımdı, bazen ona not yazıyordum, o da cevap veriyordu. Ara sıra ormanda birileriyle karşılaşıp, konuşuyordum. Yüzde 98 yalnızdım ama benim için çok anlamlı geçti.
İstanbul’da hayat nasıldı?
İlk zamanlar zordu, işim ve evim yoktu, birkaç tane tanıdığım vardı. Şansıma çok iyi insanlardı, bana yardımcı oldular. İki hafta içinde iş buldum ancak beş sene boyunca meditasyon dersi vermek konusunda çok zorlandım. Meditasyon çok yaygın değildi, ben de İngilizce ders vermeye başladım. Türkçe’yi ve Türkler’i anlamak benim için çok zordu.
SİZCE NEDEN MEDİTASYON YAPMALIYIZ?
Yapmak zorunda değilsiniz ancak denerseniz kendinizle derin temas kurabilirsiniz. Bu temas, tatmin edici ve doyurucu olur. Böylece diğer kişilerle o derinlikten bağlantıya geçersiniz. Meditasyon huzur ve enerji verici olabilir.
Para, otomobil, ev… Sizin için ne ifade ediyor?
Bu istekleri biraz çılgınlık olarak görüyorum. Tabii ki, yaşamak için paraya ve üzerimizde bir çatıya ihtiyacımız var. Ama değerlerimize de bakmamız lazım; teoride en önemli şey tanrı inancı deyip, pratikte para kazanmak için yalan söylüyorsanız, orada bir terslik vardır. İnsanlar boşu boşuna yeni bir otomobil peşindeyse ya da 1 milyon dolar yetmiyorsa, bunları anlayamıyorum, doğrusu bana saçma geliyor. “Neden koşuyorsun?” diye sorduğunda, cevabı bilmiyorlar.
Pozitif Dergisi 2013/02