Kimi için bir çocukluk hayali, kimi için de sadece bir ulaşım aracı. Belki kimi için de kendini bulduğu bir yolculuk… Moskova’dan Vladivostok’a 9288 km, Ulan Batur dahil edildiğinde ise 10 bin 650 kilometrelik dünyanın en uzun demiryolu rotası olan Transsibirya yolculuğuna çıkıyorum.
Yazı: Didem MOLLAOĞLU
Transsbirya demir yolu 1891-1916 yılları arasında parça parça yapılmış ve yapımı sırasında 1 milyar 455 milyon 413 bin Ruble harcanmış. Bilindik Avrupa şehirlerini şimdi yavaşça bir kenara bırakın. Filmlere ve romanlara konu olan bu rotayla dört mevsim ve sekiz farklı saat dilimi arasında bir zaman yolculuğuna hazırlanın… İster çocukluk hayali olsun ister sadece bir ulaşım aracı… Tecrübe ettiğiniz, gördüğünüz şeylerle işte hayatınızın yolculuğu olacak rota: Transsibirya.
İlk Durak Ekaterinburg
Kurumsal bir şirkette beyaz yakalı bir çalışan olarak vaktim kısıtlı. Bu dev coğrafyayı ve dünyanın en uzun demir yolunu ve bu rota üzerindeki her yeri görmek için sadece iki haftam var. O nedenle seyahate St. Petersburg’dan başlamak yerine Ekaterinburg’dan başlıyorum. İstanbul’dan Türk Hava Yolları’nın direkt uçuşuyla Ekaterinburg’a gidiyorum. THY’nin her gün 00:05’te kalkan uçağıyla Ekaterinburg’a direkt uçabilirsiniz. Dört saatlik uçuşun ardından 7 derece ve yağmurlu hava beni karşılıyor… Rusya’nın en büyük şehirlerinden Ekaterinburg, Ural Dağları’nın hemen doğusunda bulunan, Sverdlovsk bölgesinin başkenti. Burada toplu ulaşım gerçekten çok uygun. Havaalanından şehir merkezine giden belediye otobüslerine binebilirsiniz. Kişi başı 23 ruble. Oldukça eski olan bu otobüslerde hem nostalji yaşarsınız hem de yerel yaşamı tecrübe etmiş olursunuz.
Ne görmeli?
Lenin, caddesiz Rus şehrine, ben Rus şehri demem… Müzeler, tiyatrolar, restoranlar, kafeler şehrin en büyük caddesi olan Lenin Caddesi üzerinde toplanmış. Şehir merkezindeki turist danışma noktasından bir şehir haritası almanız, şehri detaylıca gezmeniz için en mantıklısı olacaktır. Şehir haritasının üzerinde belirtilen kırmızı hat üzerinde tüm görülebilecek yerleri aynı şekilde yola da yapılmış kırmızı şeritleri takip ederek görebilirsiniz. Gerçekten dahiyane bir uygulama. Burada görmeniz gereken yerler Church on the BloodPloshchad 1905 Goda, Opera ve Bale Binası, Ascension Kilisesi, The Holy Trinity Cathedral olarak sayabilirim.
D Nerede yenir?
Pozharka (Adres: Malysheva 44; Lunacharskogo 128) Eski bir itfaiye istasyonundan bozma bira restoranı. Klasik bir Rus mutfağı diyebiliriz. Bira olarak Türkçe “keçi” anlamına gelen Kozel birasından içebilirsiniz.
Ve Transsbirya treni ile yolculuk başlıyor
Unutmadan hemen hatırlatmakta fayda var. Tüm tren istasyonlarındaki hareket saatleri Moskova saatini gösteriyor. Moskova ile bulunduğunuz şehir arasındaki saat farkına göre trenin hareket saatine mutlaka dikkat etmeniz gerekiyor. Aksi takdirde treni kaçırabilirsiniz. İkinci sınıf kompartımanda seyahat ediyorum. Bu sınıfın kompartmanları dört kişilik. Dolayısıyla şansıma kimin çıkacağını merak ederek trene biniyorum. Malum, geceyi beraber geçireceğiniz hatta uyuyacağınız kişiler önemli… Neyse ki şansıma 65 yaşlarında, altı aydır seyahat eden Avustralyalı bir çift çıkıyor. Uyuyuncaya kadar sohbet ediyoruz. Bu arada yanınıza Türkiye’den ufak atıştırmalıklar almanızı tavsiye ederim. Malum acıktığınızda epey kurtarıcı oluyor. Ben küçük bir fındık ezmesi, poşet çay, plastik bardak almıştım. Trende sıcak su ücretsiz olduğu için istediğimiz kadar çay içebildik. Ancak dilerseniz restoran bölümünde de yiyebilirsiniz. Mönüsü oldukça geniş. Fiyatlar da makul.
İkinci durak Omsk
10 saatlik tren yolculuğunun sonunda Dostoyevski’nin dört yıl hapis yattığı, Sibirya’nın St. Petersburg’u Omsk’tayım… Ekaterinburg’da 7 derece olan hava sıcaklığı Omsk’ta 17 derece. İlk mevsim geçişini tecrübe etmiş bulunuyorum. Kıştan bahara geçmenin mutluluğu sarmış beni; kendimi şanslı hissediyorum. Moskova’nın 2 bin 200 km kuzeyinde yer alan Omsk, Sibirya’nın Novosibirsk’ten sonraki ikinci büyük şehri. 1716’da Omsk Kalesi’nin kurulmasıyla gelişmeye başlayan Omsk, 18’inci yy’da bölgenin merkezi, 19’uncu yy’da ise Batı Sibirya’nın başkentliğini yapmış.
Dostoyevski eserlerinin doğumuna vesile olan şehir
Her sanatçının eserlerinin ardında koca bir acı vardır aslında. Dostoyevski’nin de böyle nitekim… 1849’da devlet aleyhine kurulan bir komploya karıştığı iddiası ile tutuklanmış, ardından Omsk’a sürgün olarak gönderilmiş. Dört yıl boyunca dört duvar arasında yaşamını sürdürmeye çalışan Dostoyevski asıl büyük eserlerinin tohumlarını da burada atmış aslında. Hatta “Ölüler Evinden Anılar” kitabını da cezaevinde geçirdiği yıllara adamış.
Ne görmeli?
Ulaşım için 4 veya 14 numaralı troleybüslerle şehir merkezine gidebilirsiniz. Kişi başı 18 ruble… Şehir küçük olduğu için yürüyerek rahatça dolaşabilirsiniz. Omsk Katedrali, St. Nicholas Cossacks Katedrali, Dostoyevski Heykeli, Dostoyevski Edebiyat Müzesi, Tara Kapısı görmeniz gerekenlerin bazıları… Malum burada da bir Lenin Caddesi var. Onsuz olmaz! Bu cadde üzerinde Don Kişot, Van Gogh gibi önde gelen kişilerin heykellerini görürseniz sakın şaşırmayın. Mesela Van Gogh’u gördüğünüzde oturun ve yanında duran Absinthe şişesini beraber yudumlayın…
Nerede yenir?
Şehrin içinden geçen İrtiş nehri kenarında boylu boyunca yürüyüş yapıp, bir kafede şaşlık yemeli ve mutlaka bir Sibirya birası içmelisiniz. Bir de bilindik tatlar için Kafe Berlin’e gidebilirsiniz (20 ul Lenina, Omsk, Rusya).
Novosibirsk
Sibirya’nın en geniş şehri Novosibirsk’teyim. Kompartıman görevlisi Novosibirsk’e geldiğimizi söyleyerek uyandırıyor beni… Tarihi tren garına indiğimde saat 05.00’i, termometre ise 20 dereceyi gösteriyor. Üç gün içinde kışa, bahara ve yaza şahit olmanın şaşkınlığı üzerimde Novosibirsk’e merhaba diyorum. Novosibirsk Sibirya’nın başkenti, Rusya’nın da Moskova ve St.Petersburg’dan sonraki üçüncü büyük şehri. 1891 yılında Transsibirya tren yolunun şehre yapılmasına karar verilmiş ve tren yolunun yapılması ile birlikte önemli bir şehir haline gelmiş. Ekaterinburg ve Omsk’tan farklı olarak Novosibisk’te metro bulunuyor. Otobüs veya troleybüslere alternatif olarak dolmuşları da kullanabilirsiniz.
Ne görmeli? Tren Müzesi
Şehrin en önemli yeri Tren Müzesi… Kapalı ve açık bölümü olan müzede eski kargo ve yolcu trenleri ile eski Rus arabalarını da görebiliyorsunuz. Giriş 250 Ruble, fotoğraf için ise ekstra 50 ruble daha vermeniz gerekiyor ve pazartesi günleri kapalı.
Akademgorodok
Novosibirsk’in 30 km. güneyinde bulunan Akademgorodok, bilimsel araştırma merkezi. Ancak Obi Nehri civarı gerçekten görülmeye değer… Göl çok bulanık olsa da yazın Ruslar’ın deniz ihtiyacını fazlasıyla karşılıyor. Taksi ile gitmek isterseniz 300 ruble yani 10 USD ödüyorsunuz. Toplu taşımayı tercih ederseniz de 8 numaralı otobüs, 15 numaralı dolmuş veya Novosibirsk-Glavny treni ile gidebilirsiniz. Novosibirsk’te görülmesi gereken diğer yerler ise şöyle; Alexander Nevsky Katedrali, Ascension Katedrali ve Pervomaisky Parkı.
Kızıl-Tuva Cumhuriyeti
Transsibirya rotasından çıkıyorum… Ortaokul yıllarında tarih derslerinde öğrendiğim, Türkler’in anavatanı, Şamanizmin merkezi Tuva Cumhuriyeti’nin başkenti Kızıl’a gidiyorum. Tuva’nın dağlık olması sebebiyle Transsibirya tren hattı buradan geçmiyor. Bu nedenle pek meşhur Rus uçağı Antonov 24’le Novosibirsk’ten Kızıl’a uçuyorum. Türk topluluklarının, Türkler’in yeniden doğuşunu anlatan Ergenekon Destanı’nın anavatanı burası… Yenisey nehrinin çağladığı bu topraklar, Asya kıtasının merkezi aynı zamanda.
Ne görmeli?
Tuva Ulusal Müzesi
Tuva Cumhuriyeti’nin tarihini öğrenmeniz açısından gerçekten önemli bir yer. 6. ve 12. yüzyılda Türk dünyasına ait Göktürk alfabesiyle yazılmış kitabe örneklerini, Göktürk mezar taşlarını, geleneksel yurt çadırlarını görebilirsiniz.
Tuva Kültür Merkezi
Bu merkezde Tuva kültürü ile ilgili bilgi alabilir, eğer şanslıysanız Tuvalar’ın “gırtlak müziği” yani Kömey performansını izleyebilirsiniz. Ama merkezin hemen yanında bulunan ofiste Tuva Cumhuriyeti’ndeki Şamanlar’ın başı Kenin Lopsan Monguş’u görürseniz çok daha şanslısınız demektir. Monguş bizi “Kardeşlerim gelmiş” diyerek mutlulukla karşılıyor. Nereden geldiğimizi detayları ile soruyor. Farklı bir enerji hissediyorum, ellerimden vücüduma yayılan.
Budist ve Şaman Türkler’in Cumhuriyeti: Tuva
Tuva, Türk dünyasında Budizm’i resmi din olarak kabul eden tek Türk topluluğu. Tuvalılar her ne kadar 17.yy’da Budizm’i resmi din olarak kabul etse de Şamanizm Tuvalılar’ın yaygın şekilde bağlandıkları inanç. Yenisey Irmağı yanı Tuvaca adıyla “Ulug-Hem” kenarında yürüyüş yaptığınızda ağaçların üzerini renk renk donatmış çaputları görüyorsunuz. Bir Şamanizm geleneği olan çaput bağlama bu topraklarda çok önemli. Her rengin bir anlamı var. Mavi gökyüzünü temsil ederken, beyaz temizliği ve arınmayı temsil ediyor. Nehir kenarında yürüyüşe devam ettiğinizde Budist Tapınağı karşınıza çıkıyor. 75 yıl önce Stalin tarafından yıkılan, sonrasında yeniden inşa edilen bu Budist tapınağı şehrin en önemli yerlerinden biri.
Şamanizm’de Arınma Ritüeli
Şamanlar için kutsal bir yer olan Kunduz Arjaan’ına gidiyorum. Şamanizm’de suyun kutsal olduğuna inanılıyor. Bu nedenle burası arınma rüteli için önemli bir yer. Arınma ritüelinde önce ateş yakılıyor. Ateşin içine borzak, ekmek, sütlü çay, arpa veya buğday atılıyor. Ardından Şamanizm’de kötü enerjiyi ve ruhları kovduğuna inanılan ardıç ağacı yakılarak ritüele katılan kişinin etrafında üç defa çeviriliyor. Ardından arınacak kişiler iki dizlerinin üzerine çökerek dilek diliyor, çeşmeden akan suyu içip, Yenisey nehrine giriyor. Kızıl’da bulunan Şaman kilinklerinde ise yine farklı arınma ve şifa ritüelleri yapılıyor. Bu kliniklerde aynı zamanda taş veya el falı baktırabilirsiniz. Fiyatları ise 500 ila 1000 ruble arasında değişiyor.
Nerede kalınır?
Kızıl’da merkeze yakın Ötüken Oteli’nde kalabilirsiniz. Turizm pek gelişmiş olmadığından otel fiyatları epey pahalı. Eğer yöreye özgü konaklama tercih ederseniz Biy Hem Yurt nehrinin kenarındaki Şaman çadırlarında kalabilirsiniz.
Nerede yenir?
Tuva’da sütün yeri ayrı. Tuvalılar sütün insanları kötü ruhlardan koruduğuna inanıyor. O nedenle yemeklerin yanında tuzlu sütlü çay her zaman var. Çoğunlukla büyükbaş hayvanların eti tercih edilse de koyun etinin yeri ayrı. Ayrıca Sibirya mantısı olarak adlandırılan Pelmeni de diğer şehirlerde yediğimden çok daha lezzetliydi. Kımız dışında araka denilen damıtılmış at sütünden yapılan alkolleri de pek meşhur.
Baykal Gölü
Sibirya’nın Mavi Gözü, dünyanın en derin gölü Baykal Gölü… Rota Budistler ve Şamanlar için kutsal olan Baykal Gölü’nün kalbi, en büyük adası Olkhon Adası. Irkutsk’tan kiraladığımız araçla önce Sakhyurta’ya gidiyoruz. Üç buçuk saat süren yolculuğun sonunda bizi uzun bir feribot sırası bekliyor. Saat başı feribot olması ve seferlerin gece 12’de bitmesi nedeniyle o geceyi arabada geçiriyoruz. Ve adaya geçişimiz 12 saati buluyor. Bu sıraya takılmamak için Irkutsk’tan feribota bir ulaşım ayarlamak ve feribota yaya binip, adadaki otellerin düzenlediği turlara katılmak en mantıklısı. Bu turlar içeriğine göre değişmekle birlikte 700-800 Ruble arasında. Nüfusu 1500 olan ada halkının çoğunluğu Buryatlar’dan oluşuyor. Buryatça olan Olkhon “küçük orman” demek. Adaya ayak basar basmaz doğal güzelliği karşısında büyüleniyorum… Tamamen bakir bir doğa, yol bile yok… O yüzden birden fazla lastik izi gördüğünüzde hangisini takip edeceğinizi şaşırıyorsunuz. Gördüğünüz manzara sanki bir filmden fırlayıp karşınıza gelmiş hissi uyandırıyor. Merkezi Khuzir’da bulunan Şaman Mağarası Buryatlı Şamanları için kutsal bir yer. Akşamüstü gün batımını buradan izleyebilir, dilerseniz mağara girişinde yapılan Şaman ayinlerine katılabilirsiniz. Adayı en iyi gezebileceğiniz rota Khaboy Burnu rotası… Milli Park sınırları içerisinde bulunduğu için girişte araç ve yolcular için para ödemek zorundasınız. Tüm gün süren bu rota üzerinde neredeyse adım başı durup fotoğraf çekmek isteyeceksiniz. Ama size bir tavsiye; Olkhon Adası’nda doğanın sizinle konuştuğunu duyacaksınız, ona kulak verin ve şimdinin keyfini çıkarın. Özellikle biz büyükşehir monotonlarının biraz olsun yavaşlamaya ihtiyacı oluyor. Ve tabii ki Omul balığı yemeden adadan dönmeyin.
Denizler Hanı Cengiz Han’ın diyarı: Moğolistan
Denizler Hanı Cengiz Han’ın diyarı Moğolistan’dayım sonunda… Kilometrekare başına bir kişinin düştüğü, dünyanın en bakir toprakları burası… Budizmden önce Şamanizme inanan Moğollar, doğayla aralarındaki uyumu ve bağı eski zamanlardaki şekliyle korumaya devam ediyor. Böylesine büyük bir coğrafyada üç gün geçirmek elbette yeterli değil, ancak az da olsa bu topraklarda bulunmak ve kültürünü yaşamak için değer… 11-13 Temmuz tarihleri arasında düzenlenen Naadam Festivali ülkenin en önemli festivali. Eğer tarihlerinizi ayarlayabilirseniz bu festivali kaçırmamalısınız. Moğolistan’da ülke içinde ulaşım epey zor olduğundan yerel bir tur firması ile ülkeyi gezmek en mantıklısı… Ulan Batur görüp görebileceğiniz en çirkin şehir. Göçebe hayatla modern hayat arasında arafta kalmış bir şehir. Koca bir şantiye… Şehirde Ulusal Tarih Müzesi, Gandan ve Chojin Lama Budist Manastrı ve Sükhbaatar Meydanı mutlaka görülmeli. Şehirdeki neredeyse her yerin adı Cengiz Kaan. Bu arada ülke genelinde alkol ve sigara tüketimi çok olduğundan sigara ve alkol sadece izinli marketlerde satılıyor ve bulması epeyce güç. Hatta her ayın 1’inde ülkede restoranlar da dahil olmak üzere içki satışı yasak. Ancak konu Moğolistan olunca şehir hayatı önemini yitiriyor. Burada “ger” adı verilen çadırlarda kalmalı, köyde bir Moğol ailenin yanında kalarak Moğol yaşantısını tecrübe etmeli, kırlarda koyun ve keçi otlatan çekik gözlü al yanaklı küçük çocuklarla tanışmalı. Terelj Milli Parkı sınırında yanında kaldığım bir Moğol aile sayesinde günlük yaşantılarını deneyimleme şansını yakalıyorum. Sabah erken kalkıp kırlarda koyun otlatıyorum, akşam da aile ile birlikte süt sağıyorum, gece yıldızları ve samanyolunu eksiksiz görmenin keyfini çıkarıyorum. İki gün boyunca doğanın yavaş ve sakin ritmine ayak uydurmaya çalışıyorum. Doğayla iç içe olmaya alışkın bünyeler için 2 günlük köy hayatı biraz sıkıcı gelebilir. Ancak ruhunuzun dinginleşmesini istiyor, doğayla kopan bağınızı yeniden kurmak istiyorsanız Moğolistan tam da size göre…
Moğolistan’da çoban çocukla hatıra fotoğrafı çektirdim.
Pozitif Dergisi 2014/04