Röportaj

Vazgeçemedikleri uğurları

Hem doğu hem de batı kültüründe insanlık tarihi boyunca bereket, şans, kısmet veya uğur getirdiğine inanılan objeler ve semboller kullanıldı. Hintliler kötü ruhları uzaklaştırsın diye elbiselerine ayna koyarken Türkler nazar boncuğu taktı. Günümüzde kötü ruhlara artık inanılmasa da kötü enerjiyi uzaklaştırması için farklı farklı yöntemler, objeler kullanılıyor. Türkiye’nin her biri alanında başarılı isimleri, yanlarından ayırmadıkları, onları rahatlatan bu objeleri ve yöntemleri anlattı.

Yazı: Deran ÇETİNSARAÇ
Fotoğraflar: Ozan KUTSAL

“Gitar çalmaktan ve müzik yapmaktan aldığım keyif beni hafifletiyor”

vazgecemedikleri-ugurlari-2DERİN SARIYER/ TASARIMCI
“Her zaman kendini sorgulayan bir insan oldum. Her birimizin hayatla ilgili korkuları, endişeleri oluyor; bu sıkıntıların sebebi aslında altta yatan başka meseleler. İşte ben de küçüklüğümden beri bu meselelerle ilgilendim. Saint Joseph Fransız Lisesi’nde okudum, müfredatımızda yer alan Montaigne, Camus veya Sartre gibi yazarlar da hep ilgimi çekmişti. Dolayısıyla varoluşçuluk her zaman ilgi odağımdaydı. Varoluş anksiyetesi denilen bir şey var. İnsanın, hayvan ve bitkilerden farkı en basit anlamda öleceğinin bilincinde olması. Bir aslan da tabii ki karşısına bir otomobil çıkarsa altında kalıp ezilebileceğinin farkında. Ancak bir aslan asla şöyle demiyor: ‘Şu yaşımdayım, ortalama ömrüm şu kadar, türümüz bu kadar yaşıyor, bir kazaya kurban gitmezsem şu kadar daha yaşarım…’ İnsan doğmuş olduğunu ve bir noktadan sonra varolmayacağını biliyor; bu da psikolojisinde nevrotik bir durum yaratıyor. Bu nevrozla baş etmenin iki yolu var. Birincisi ölümden sonra başka formlara geçileceğine inanmak; ki küçüklüğümden beri işin bu tarafına hiç yakın olmadım. Diğer yöntem de hiç yokmuş gibi düşünmek. Ancak kendinizi bu nevrozdan kurtardığınızı düşünürken aslında iş patolojik bir boyut alıyor. Peki ne oluyor ölümden sonra? Ben 1972 yılında doğdum, 1971 yılında ben neydim? Yokluk veya hiçlik hali; öldükten sonra da yine böyle bir hal olacağına inanıyorum. Öldükten sonra da korkulacak bir şey olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla yaşadığımız yani nefes alabildiğimizin önemi daha fazla artıyor. ‘Dünya üzerinde olabildiğim tek an bu’ diye düşünüp, daha fazla kıymetini bilmek gerekiyor. İşte bu varoluşçuluk akımı beni müziğe yönlendirdi; bu iki şeyi birleştirdim. Şarkı sözü yazmak ve bestelemek, beni inanılmaz mutlu ediyor. Gitarlarımı da ortaya çıkardım; müzikten aldığım keyif de hafiflememi sağlıyor. Kendimi ifade edebileceğim başka bir mecra oluşturuyor. Şarkı formunu, sanatın en pür hallerinden biri olarak görüyorum. Söz var, müzik var, melodi var; bunların bir araya gelip dört dakikalık bir formata bürünmesini çok etkileyici buluyorum. Üstelik küçükken herkesin bir şarkı yapabileceğini düşünüyordum, öyle olmadığını anladığımda şarkı yapmak daha da büyüleyici bir hal aldı benim için. Önümüzdeki bir sene içinde yaptığım şarkıları paylaşmayı da düşünüyorum.”

“Enerjisi yüksek objelere dokunmak veya bunları cilt üzerine taşımak bambaşka bir haz”

vazgecemedikleri-ugurlari-3REBEKKA HAAS ÇETIN/ YOGA EĞITMENI, YAPIMCI
“Beni rahatlatan birkaç tane obje var. Bu objeleri hem görmekten hem de onlara dokunmaktan keyif alıyorum. Deniz kenarından bulup getirdiğim bir taş; babamın yaptığı küçük bir bronz heykel (sevişen çift); eski, çok kullanılmış şiir kitabı; not defteri içinde preslenmiş ve hala hafif kokan ıhlamur çiçeği; yanan bir mum; Hindistanlı Dancing Shiva heykeli; eskiden annemin yatak odasında duran çok eski bir haç… İşte bu objeler bazen güzel anları bazen de insanları hatırlatıyor bana. Onlara dokunduğumda duygusal bir bağ kurabiliyorum. Çoğunlukla opal taştan Hz. Fatma’nın Eli şeklindeki kolyemi takıyorum. Bu kolye plastik olsaydı kesinlikle takmazdım çünkü doğal malzemelerin yüksek tireşimli enerjisi bulunuyor. Enerjisi yüksek objelere dokunmak veya bunları cilt üzerine taşımak bambaşka bir haz. Bu arada başlangıçta bu taşı rengi güzel ve bana yakışıyor diye seçmiştim. Taşın sahip olduğu enerji veya bana katacağı artı değerleri düşünmemiştim. Tarihten, mitolojiden gelen sembolleri ve onların derin anlamlarını da çok heyecan verici buluyorum. Esasında her sembol, rasyonel açıklamalarının yanı sıra bir şekilde dünyamızı anlatıyor. Sembolize ettikleri gerçekliğin dışında limitlerimizin ötesine geçen bir boyut açıyorlar. İnsanoğlunun yaradılışıyla da ilgili gizemleri barındıran bu sembolleri düşünmek beni hem rahatlatıyor hem de huzur veriyor. Ne yazık ki duvara astığım bir objenin beni tüm gün boyunca koruyacağına inanmaya yetecek kadar batıl inançlı değilim. Tabii ki bu konuda yanılmış olmayı ve bu söylediğimin gerçek olabilmesini dilerdim. Sonuç olarak hayatta hiçbir deneyimin iyi ya da kötü olduğuna inanmıyorum, dolayısıyla korunmaya ihtiyacımız olduğunu da düşünmüyorum. Hayat bize ne sunuyorsa onu yaşamalı…”

“Bereket ve kısmet getirdiğine inandığımdan inşaat sırasında betonların altına bozuk paralar atıyorum”

vazgecemedikleri-ugurlari-4GAMZE CIZRELI/ İŞ KADINI
“Her kadın gibi benim de bereket, huzur, kısmet getirdiğine; nazardan koruyup, iyi enerji verdiğine inandığım objelerim var. Bunlardan ilki, gençliğimden beri cüzdanımdan çıkarmadığım Ayet-el Kürsi. Bu duanın beni nazardan koruduğuna ve hayatıma bereket getirdiğine eminim. Sürekli üzerimde taşıdığım bir diğer obje ise Be Goddess’tan aldığım kartal kanadı kolyem. Bütün ihtişamıyla gökyüzünün en yüksekten uçan, güneşin ve şimşeğin kuşu kartal, bana her baktığımda büyük arzularımı gerçeğe dönüştürecek gücümün ve cesaretimin olduğunu hatırlatıyor. Ayrıca kartalların 40 yaşlarında doğadaki en çarpıcı yeniden doğuş sürecini yaşayarak, hayatlarına daha güçlü olarak 40 yıl daha devam etmesi, benim için bu objeyi çok daha anlamlı kılıyor. Big Chefs’lere de bereket ve kısmet getirdiğine inandığım ufak bir yöntemim var. İnşaat sırasında betonların altına bozuk paralar atıyorum. Mutlaka her dükkanın en hakim yerine nazar boncuğumu asarım. Bir de Angkor Tapınakları’ndan aldığım Buddha’larım var. Ofisime ve evime koyduğum bu heykellerin pozitif enerji, şans ve huzur getirdiğine inanıyorum. Bu objelerimin hepsi iç huzurumu destekleyen, güzel niyetlerimi sembolize eden, bana enerji veren olumlamalar aslında.”

“Çok sinirli olsam bile bulunduğum ortamda mum veya tütsü yanıyorsa mutlu hissedebiliyorum”

vazgecemedikleri-ugurlari-5AYKUT GÜREL/ MÜZİSYEN
“Tütsü ve mum olan bir evde olmaya bayılıyorum. Bir tütsü yanarken kendimi inanılmaz güvende hissediyorum. Çok sinirli olsam bile bulunduğum ortamda mum veya tütsü yanıyorsa kendimi çok çabuk mutlu hissedebiliyorum. Belli bir çiçek veya ağaç kokusundan ziyade tütsü kokusunun sıcak hali çok hoşuma gidiyor. Tütsünün mistik ve egzotik tarafı da ilgimi çekiyor. Üstelik günün her saati yakabiliyorum; sabah kalkar kalkmaz tütsü kokusu almak yine güne iyi bir başlangıç yapmamı sağlıyor. Evde mumun yanmadığı bir akşam hatırlamıyorum; evdeysem yılın 365 günü evimde mum yanıyor. Çıplak ışık beni rahatsız ediyor, mumun ışığı ise kesinlikle beni dinlendiriyor. Hem mum hem de tütsü bildiğiniz gibi dini öğeler barındırıyor. Beste yaparken de mum, tütsü ve sessizlik, ilhamımın gelmesi için gerekli koşulları oluşturuyor. Kedim Paspas da beni inanılmaz rahatlatıyor; bana ilaç gibi geliyor. Mısırlılar da kedinin şifa dağıttığını düşünüyordu. Paspas da bana şifa veriyor. Bir de bas gitarım var… İster stüdyoda ister sahnede olayım, gitarım beni rahatlatıyor. Kendimi tehlikede hissetsem, bu enstrüman bana güven veriyor. 25 yıldır birlikteyiz; altı tane bas gitarım var ama hiçbiri onun yerini tutmuyor. Rengi de turuncu; ki evimde de bu rengin olmasından keyif alıyorum. Eski, antika eşyalardan çok hoşlanıyorum. Evin tamamını antika yapabilirim; o kullanılmış duygusundan keyif alıyorum. Meditasyondan ziyade bana en iyi gelen şeyin spor yapmak, yürümek olduğunu keşfettim. Haftada dört gün 10 kilometre yürüyebiliyorsam inanılmaz rahatlıyorum. Kendimi sporla yormak hoşuma gidiyor.”

Pozitif Dergisi 2013/02

Yorum Ekle