Böyle soruyor Üstat M. ve bizleri yaşamın ve ölümün ötesindeki öz varlığımızı keşfetmeye davet ediyor.
Yazı: YAPRAK ÇETİNKAYA
Geçtiğimiz günlerde piyasaya bir kitap çıktı. Herkesin hayatı boyunca en az bir kez kendisine sorduğu soruyu soruyordu kapaktan bize: ‘Gerçekte Sen Nesin?’. Kitabın girişinde şöyle yazıyor: “Bu ruhsal bir kitaptır, dinsel değil. Çözümler önermez. Bu kitap ışığını, birçok farklı yaklaşım ve açıdan yaklaşarak, yalnızca tek bir belirli tema üzerine saçar ve aydınlatır. Tek doğrunun kendi doğrusu olduğunu iddia edemez. Okuyucuya, kendisine giden yolda rehberlik eder.” Yazarı Mario Mantese, her yıl binlerce insanın seminerlerine katıldığı bir üstat; Üstat M. İnsanlar ona soru soruyor ve aldıkları yanıtlarla büyük dönüşümler yaşıyor. Pozitif okuyucularına bu ışığı yaymak için biz de Üstat M’ye sorularımızı yönelttik.
İlahi sevgiden söz ediyorsunuz. Çok duyduk ama tam anlayamadık, küçümsedik, yargıladık belki. Nedir ilahi sevgi?
Evrensel bilinci kastediyorum. Eğer biz her şeyin bilinç olduğunu, karıncadan file, her bir bitkiden insanlara kadar hepsinin bilinçli olduğunu fark edersek o zaman tüm yaşayan canlılara karşı duyacağımız saygı da derin ve doğal bir hal alacaktır. Şayet bu gerçekten anlaşılırsa bir daha asla hiçbir canlıya zarar veremezsiniz. Pek çok kişi “Evet, evet biliyoruz” derler ama bunun -açıkça bildikleri şeyin- tam tersi bir hayat sürerler. Bu davranış net bir şekilde ruhani egonun ne kadar yozlaşmış olabileceğini göstermektedir. Hiçbir şey sizden ve benden ayrı olamaz, hiçbir şey! Her şey tek ve aynı bilinçtir.
Kalbinizden bıçaklanmışsınız ve hayatınızın dönüm noktası bu olay olmuş. Yaralandığınız organın kalp olması sizce anlamlı mı?
Evet, fiziksel kalp öldü ve daha derindeki, fiziksel bedenin ve fiziksel dünyanın ötesindeki bir şey kendisini ortaya çıkarttı. Ben öfkeden, intikamdan ve düşüncelerden özgürüm, bu bir gerçek. Belki hepimiz için mesaj budur! İntikam düşüncesi ve öfke kalplerimizi zehirliyor ve bilinçlerimizi acı bir hale sokuyor.
Bu olayı neden yaşadığınızı düşünüyorsunuz?
Ben asla bu yönde düşünmem, spekülasyonlardan hoşlanmam. Olaylar gerçekleşir ve biz onların olmasını yahut olmamasını seçtiğimiz için değil, kendiliğinden olurlar. Bu kaderci değil, ruhani bir bakış açısıdır.
Bıçaklandınız, hastaneye götürüldünüz ve sonra neler oldu?
Kalbim altı dakika süresince durdu. Bedenden ayrıldım ve başka dünyalara girdim. Bu birkaç cümleyle anlatılamaz. Benim için bu yolculuk bin yıl sürdü. Bu tecrübe benim zaman hissiyatımı bütünüyle silip attı. Artık zamanın içerisinde zamansızlığı ve bu kırılgan ve yaralanmış bedende bedensizliği yaşıyorum. Bir ay komada kaldıktan sonra kör, dilsiz ve tamamıyla felçli bir şekilde uyandım. Artık dış dünyayı göremediğim için içsel dünyanın boyutlarını keşfetmeye başladım. Neredeyse hiç hareket edemediğimden sözcüklerle ifade edilemeyecek olan ‘sabretmeyi’ keşfettim. Konuşamadığım için ebedi sessizliğin içerisine girdim ve saadet dolu bir huzurun derinine daldım. Bu süre içerisinde bendeki ruhsal güçler uyandı ve gerçek ‘varlığımın’ hiçbir zaman dünyaya temas etmemiş olduğunu fark ettim.
Tüm deneyimlerin sonunda bugün ne yapıyorsunuz? İnsanlara ne anlatıyorsunuz?
Mesajım her birimizin kendi mesajımız olduğudur. Ve yaptığım şey sorularınızı yanıtlamaktır!
Anlatmakla anlaşılıyor mu?
Belki! Ancak sözler sadece kafa karıştırır çünkü dinleyen, benim sözlerimi anlarken kendi tarzında anlar ve sadece kendisi için uygun olanı kabul edecektir. Benim sözlerim anlaşılmamalıdır, onun yerine manevi kalpte görülmelidir.
Son zamanlarda çok bahsedilen, çok yüceltilen ya da çok yerilen bir kavram var: Aydınlanma ve uyanış. Nedir sizce uyanış?
Uyanış cehalet kaybolduğunda gerçekleşir.
Nasıl bir yol izlemeliyiz? Bir gurumuz mu olmalı, okumalı mıyız, inzivaya mı çekilmeliyiz, herkesin yolu başka mı yoksa?
İnsanlara neye ihtiyaç duyduklarını yahut ne yapmaları gerektiğini söylemek için burada değilim fakat bir üstadın hakiki arayıştakiler için önemli olduğunu düşünüyorum. Her yıl binlerce insan Üstat M’yi görmeye ve tecrübe etmeye geliyor ancak Üstat M asla kimseye “Gel” ya da “Gelme” dememiştir. Karanlık bir odada bir ışık yanarsa tüm sinekler hemen ışığa doğru uçacaklardır, bu doğal bir içgüdüdür. Benzer şekilde, ruhlar da Üstadın ‘Evrensel Kalbi’ni aramaktadırlar. Bu arada ‘Guru’ ,Sanskritçe bir sözcüktür ve anlamı şöyledir: Gu, karanlık; Ru, Işık.
İnsanoğlunun yaşam amacı nedir? Amacı görebildik mi, ne aşamadayız? Kimiz biz, bunu nasıl bulacağız? Kitaba atıfta bulunursak, “Gerçekte neyiz biz?”
Ebeveynlerimiz bizi yaptı, sonuçta biz doğduk ve şu an buradayız. Hiç kimse “Doğmak ister misin yoksa istemez misin?” diye sormadı. Seçim yoktur, siz buradasınız ve şimdi siz de, bizzat kendisi de yapılmış ve doğurulmuş başka birisinden hayatın anlamını öğrenmek istiyorsunuz! Başka birisinin ürünü olduğunuzu fark edin ve bu ürün yalnızca bilinçteki bir algı olarak var oluyor. Üzgünüm, bunun çok da romantik olmadığını biliyorum! Bu geçici algıya bu kadar bağlılığınız ve bu beden görünümünün gerçek varlık olduğuna bu kadar güçlü bir inanca sahip olmanız ne garip bir şey!
“Bu geçici algıya bu kadar bağlılığınız ve bu beden görünümünün gerçek varlık olduğuna bu kadar güçlü bir inanca sahip olmanız ne garip bir şey!”
Dünya üzerindeki tüm acıların yaşanma nedeni nedir? Şu sıralar Türkiye zorlu bir süreçten geçiyor. Her gün çocuklar, gençler ölüyor. İnsanlar çok öfkeli, çok kızgın. Böyle bir durumda aydınlanma deyince “Ne aydınlanması, ne ışığı, felakete gidiyoruz, görmüyor musunuz?” diyorlar. Neyi atlıyoruz acaba?
Elbette Türkiye’deki zor durumun son derece farkındayım ve bu beni derinden endişelendiriyor. Ancak etrafınıza bir bakın; ülkenizin sınırlarının dışında farklı bir şey görüyor musunuz? Ben görmüyorum. Dünya garip bir yöne doğru hareket ediyor ve dünyadaki büyük çaplı tüm problemler için çözümlere sahip değilim. Yine de farkında olmalıyız; savaş her zaman bizlerin düşünce dünyasında başlar ve bu düşünceler içeriden itekleyerek fiziksel eylemlere dönüşür. Dolayısıyla, şayet biz günlük yaşamımızdaki ‘savaş’ı sonlandıracak olursak, işte o zaman bir şeylerin, yakın çevremizden başlayarak değişmesi için umut vardır. Eğer biz nefret ve şiddet içeren düşünceler üretmeyi gerçekten bırakırsak, muazzam şeyler olması mümkündür. Örneğin Mahatma Gandi ya da Mihail Gorbaçov’un bu şekilde neleri başardığına bir bakın ve daha pek çokları da vardır. Biz de aynısını yapabiliriz! Bu büyük laflarla ve felsefi, teorik kavramlarla alakalı bir şey değildir. Siz kendi içinizdeki felaketi sonlandırmanın bir yolunu bulun, dünya çok daha iyi bir yer olacaktır. Pasif olmayın, düşüncelerinizin hangi yönde gayret sarf etmekte olduğunun farkında olun. Tek bir kibrit çöpüyle kocaman bir ormanı ve yüzlerce evi yakabilirsiniz.
“Herşeyin ilahi özüsün” ve “Bir insan olmak muhteşemdir, bunu idrak et” diyorsunuz. Günlük telaşların, acıların, sıkıntıların içinde bunu duymak anlamsız gelebiliyor. Bunu nasıl fark edeceğiz?
Hakiki ruhsallık bizim günlük yaşamımızın ta kendisinden başka bir şey değildir; aksi takdirde o aptalca bir oyundan ibarettir. Sen özsün; saf bilinçsin. Dışarıdaki dünyanın tümü ve insanlığın tüm şartlanmış cahilce davranışları üst üste bindirilmiş şeylerdir. Her ne kadar cehalet doğal gibi görünse de normal olmadığı kesindir. ‘Mutlak Bir’in gerçekliğinde ne siz ne de ben varız. Hiçbir şey olmaktan korkmayın, siz sınırlı düşünceler ve hayallerden daha fazlasısınız.
Akılcı bakış açısı; zihin… Nasıl bir yapı? Düşmanımız mı? Onu nasıl dengeleriz?
Zihnin hiçbir yapısı yoktur; zihin düşüncelerden oluşma bir kümeden başka bir şey değildir, göreceli cehaletin bir ürünüdür. Zihin problemlerimizin ve sefaletimizin yaratıcısıdır. Bu sebeple, zihin yok, sen kendinsin. Cehalet asla dengede kalamaz.
Zihnin üstüne çıkmak bu dünyada hayatımızı daha zorlaştırır gibi geliyor.
Yalnızca karışmış bir zihin böyle şeyler düşünür. Zihnin üstüne çıkamayız çünkü zihnin kendisi belirli bir şey değildir. Onu araştıracak olursak, tıpkı ateşin dumanına bakmak gibi, kayboluverir.
“Savaş her zaman bizlerin düşünce dünyasında başlar ve bu düşünceler içeriden itekleyerek fiziksel eylemlere dönüşür. Dolayısıyla, şayet biz günlük yaşamımızdaki ‘savaş’ı sonlandıracak olursak, işte o zaman bir şeylerin, yakın çevremizden başlayarak değişmesi için umut vardır.”
Materyalist zihin kapasitesinin eşiğine ulaşmıştır” diyorsunuz. Sırada ne var peki, neler bekliyor bizi?
Materyalist zihin bencilliğin bir başka adıdır. Umut ederim ki bu zihnin hiçbir geleceği olmaz!
“Dünya tam da senin olduğun şeydir. Dünyanın içine tam olarak nüfuz et ama bu dünyadan olma.” Bu cümleleri açıklar mısınız?
Açıklama budur!
Reenkarnasyon ölümsüz olma isteğimizin sonucu kurduğumuz bir hayal mi? Reenkarnasyon yoksa ne var? Ölüm nedir?
Reenkarne olan şey sadece cehalettir, özgülük değil. Ölüm nedir? Ölmeden önce kendi içinizde ölmelisiniz. O zaman ölümün ne olduğunu bileceksiniz; çöldeki bir serap. Ölüm yaşamla aynı yastığa baş koyar. Onlar senin fiziksel bedenden oluşan kavramsal hayallerinle birlikte beraberce var olurlar. Fiziksel beden ve fiziksel dünya bizim içerisinde yaşadığımız binalardır ama sen her ikisi de değilsin. Tıpkı ailenle birlikte içinde yaşadığın ev gibi. “Ben bu evim” demezsin, “Ben bu evde yaşıyorum” dersin.
İnsanın inanma isteği nereden geliyor? Tanrı var mı? “Tanrı’yı aramak evde otururken evin yolunu sormaya benzer” diyorsunuz. Tanrı bizim de dahil olduğumuz bir bütün mü?
İnsanlar gördüklerine inanacaklarına, görmek için inanıyorlar. Siz Tanrı sözünü kullanırsınız ve bu sözcükle tüm diğer sorular ortaya çıkar. O bu mudur, yoksa değil midir; o var mı, belki de yoktur? Üstat M ruhanidir ve dindar değildir, bu yüzden de Tanrı’yla ilgili herhangi bir cevap yoktur. Bunca spekülasyonu, pek çok maniplasyonu bilecek otorite hangisidir? Ben yine de tüm dinlere çok derin bir saygı besliyorum, bu yüzdendir ki tüm dinlerden ve inançtan insanlar beni görmeye geliyorlar. Benim ‘Şimdi’ ve ‘Burada’ olan varlığım tüm dogmatik inançlardan, kavramlardan ve hayallerden bağımsızdır, kalbim yaşayan tüm ‘varlıkları’ kucaklar. Bu beni özel birisi yapmaz, tam tersine beni inanılmaz seviyede normal birisi yapar.
“Benim ‘şimdi’ ve ‘burada’ olan varlığım tüm dogmatik inançlardan, kavramlardan ve hayallerden bağımsızdır, kalbim yaşayan tüm ‘varlıkları’ kucaklar. Bu beni özel birisi yapmaz, tam tersine beni inanılmaz seviyede normal birisi yapar.”
Çabasız farkındalık yeterli
Seminerlerinizde neler yaşanıyor?
Gelip kendiniz görün! Gelecek yıl Türkiye’deki yayıncım Ganj Yayınları benim ‘Evrensel Üstat ile Temasta Olmak (In Touch with a Universal Master)’ adındaki bir başka kitabımı yayınlayacak. Bu sıra dışı biyografi pek çok farklı dilde yayınlandı ve dünyadaki birçok ülkedeki binlerce okuru hayretler içerisinde bıraktı! Seminerlerim olağanüstü değilse bile pek çok açıdan özeldir!
Siz seminerler dışında nasıl bir hayat yaşıyorsunuz? Bu aldanışın dışında nasıl kalıyorsunuz?
Gerçekte var olmayan bir şeyin nasıl dışında kalabilirim? Eşimle birlikte normal bir hayat yaşıyoruz ve iki yetişkin çocuğumuz var. Belki de çok da normal olmayan şey haftanın yedi günü ve 365 günü çalışıyor olmamdır ve 20 yıldan fazladır artık uyumuyorum. Bedenim yatakta uyurken ben tamamen uyanığım. Ruhsal yaşamım kısa bir röportajda anlatılamayacak boyutları kapsamaktadır. Kitaplarımda belki anlaşılabilir.
“Manevi mücadeleler, teknikler, yöntemler egodur” diyorsunuz. Biraz sert geliyor kulağa. Birçok insan bu mücadeleler ile uyandığını düşünüyor. Yanılgıdalar mı?
Çabasız farkındalık yeterlidir. Bizzat kendisi bir yanılgı olan zihin, ‘ben’in, egonun ilerleyip Tanrı’yı yahut Öz’ü bulacağı pek çok ruhani yol icat etmiştir. Bu tıpkı kendi evinde olan bir adamın dostlarını arayıp tavsiye istemesi gibidir. O kaybolduğunu ve nasıl eve döneceği konusunda onların yardım etmesini istemektedir. Dostları şimdi nereden aradığını sorarlar, adam da aslında evden aradığını söyler.
‘Gerçekte Sen Nesin?’ adlı kitabınızda, “Ben bilinci içinde dünyadaki uzun yolculuk düşüncesi ortaya çıkar. Kişi birçok sınıra ulaşmış ve birçok yolu katetmiştir. Gezgin aniden uyanır ve gezginin de gezinin de aldanış olduğunun farkına varır. Buradan oraya giden kişi hiçbir zaman var olmamıştır” diyorsunuz. Ne zaman ve nasıl olacak bu farkına varış, herkes fark edecek mi?
O şu an oluyor, sadece şimdi vardır. O herkesin başına gelecek midir? Bunu şu şekilde anlatayım! Bir tutam yaş, yeşil ot var. Onu yakmak için elime kibrit alıyorum; işe yaramıyor. Yaş, yeşil otlar asla yanmazlar! Ancak bu aynı otlar güneşte iyice kurutulursa, bir kıvılcım yerli olacaktır, hemen yanıverir. Üstat yaş otları kurutmak konusunda son derece sabırlıdır, o mükemmel bir kurutucudur.
Hayatınızda düzene aykırı davranmaktan vazgeçin ve göreceksiniz. Asla, bir ortaya çıkıp bir kaybolan nesnelerde hakiki mutluluğu bulamayacaksınız. Dünyada ebedi olan ve hakiki dünya demek olan muazzam, ilahi ‘sessizliğin’ tadını, geçici görünümlere dokunmadan ve bulaşmadan çıkartın. Belki dünyayı değiştirmezsiniz ama kendinizi değiştirebilirsiniz. Öyleyse bunu yapın, şimdi değilse ne zaman? Huzur hepinizin üzerine olsun.
Ünlü bir müzisyendi
Mario Mantese İsviçre’de doğdu. 70’li yıllarda ABD’de ve Avrupa’da müzik listelerini sallayan Heatwave grubunun üyesiydi, bas çalıyordu.10 milyondan fazla plak sattılar, dört Grammy Ödülü aldılar. 3 Kasım 1978’de Londra’daki bir gala sonrasında bir saldırgan tarafından kalbinden bıçaklandı. Kalbi altı dakika durdu ve haftalarca komada kaldı. Hayatının dönüm noktası olan bu olayın ardından uzun süre göremedi, konuşamadı ve hareket edemedi. Bu durum onun ‘içe dönüş’üne vesile oldu. İnsanın fiziksel bedeninden bağımsız da yaşamaya devam edebileceğini ve gerçekte yaşamın hiçbir zaman bedenle sınırlı olmadığını kavradı. Ölümsüz ve zamansız olduğunu fark etti. Bugün görüyor, konuşuyor ve bazı hasarlar kalmış olsa da hareket edebiliyor. Doktorlar ona ‘yaşayan mucize’ diyor. Mario İsviçre’de yaşıyor, yıllardır aktif olarak spiritüel öğretmenlik yapıyor, birkaç ülkede seminerler ve konferanslar ile kendi deneyimlerini binlerce insanla paylaşıyor. Türkçe yayınlanmış tek kitabı ‘Gerçekte Sen Nesin?-What You Really Are?’ geçtiğimiz aylarda piyasaya çıktı.
Pozitif Dergisi 2015/04