Klasik tarz felsefe okulları geleneğini günümüze taşıyan Aktif felsefe, felsefe, kültür ve gönüllülük alanlarında çalışan bir dernek. “Daha iyi bir dünya” vizyonu ile tıpkı Atina Okulu’ndaki gibi insanların içlerindeki potansiyeli, filozofu ortaya çıkartıyorlar. Derneğin kapısından içeri girdiğinizde yöneticilik, liderlik, materyalizm ortadan kalkıyor; erdemli olmak, doğayı ve kendini tanımak, yardımlaşma bilinci ve hoşgörü hakim oluyor.
Yazı: Deran ÇETİNSARAÇ
Her insan az veya çok nereden geldiğini, nereye gittiğini, kim olduğunu sorar. Bu soruların yanıtlarını aramak hakikati ve bilgeliği aramaktır. Arayan kişi ise filozoftur. Filozof sadece soruları sormakla yetinmez, cevaplarını da arar. İşte bu cümlelerle Aktiffelsefe, insanlara felsefenin ilk anlamına dönmeyi öneriyor. 25 yıl önce tamamen gönüllülük prensibiyle kurulan bu dernek, Türkiye’de 11 ilde 18 şubede çalışmalar yürütüyor. Daha iyi bir insan, daha iyi bir dünya, daha iyi bir yaşam için felsefeyi kullanıyorlar. Hem de tıpkı eskiden Köy Enstitüleri’nin yaptığı gibi; para olmadan, karşılık beklemeden. Aktiffelsefe’de kurs var ama sertifika yok, bilgi var ama herkesin iyiliğine kullanmak için, çalışmak var ama ücret yok… Klasik tarz felsefe okulu geleneğini sürdüren Aktiffelsefe Yeni Yüksektepe Felsefe Okulu’nun Kadıköy şubesinin başında Başak Arpacıoğlu bulunuyor. Başında diyoruz ama bu dernekte yönetici veya liderler de yok. Başak Arpacıoğlu, hem kendi içindeki filozofu nasıl ortaya çıkarttığını hem de içimizdeki potansiyeli nasıl keşfedeceğimizin yollarını anlattı.
Mimariyi bırakıp felsefeye sizi yönelten ne oldu?
Bir arkadaşım vasıtasıyla 1998 senesinde şu an bulunduğumuz Aktiffelsefe Yeni Yüksektepe Felsefe Okulu ile tanıştım. Bu tanışma mimarlığı bitirip iş hayatına girdiğim dönemde oldu. Aslında mimarlığı son üç yıla kadar devam ettiriyordum. Çünkü mimarlık eğitimi ve mesleği, hem felsefeyi hem de matematiği içeriyor. Bir projeyi yaparken onun kuramsal tasarım süreci aslında felsefeyi geliştirmenize yardımcı oluyor. Mesleki eğitimim “düşün ve yap” temeli üzerine kurulu olduğu için felsefi yaratıcılığımı geliştirme imkanı yakaladım. Aktif felsefe, 1989 yılında kuruldu ve geçtiğimiz yıl 25’inci yılını kutladı. Ben ilk defa 1996 yılında Şişli şubesine adım attım. Her gittiğimde uzun süre kalıyordum çünkü bu okulu tanımak istiyordum.
NEDEN FELSEFE?
• Kendimizi ve doğayı tanımak için.
• Erdemlerimizi, insanın potansiyel haldeki güçlerini geliştirmek ve kendi evrimimizde aktif rol almak için.
• Duyguları, düşünceyi ve eylemi uzlaştırmak için.
• Kendi başına düşünmek ve özgürce karar verebilmek için.
• Bilgileri biriktirmek yerine, tecrübeleri herkesin iyiliği adına kullanmak için.
• Bencilliğe karşı cömertliği anlamak ve yaşamak için.
• Çevremizdeki dünyaya, topluma yardım edebilmek ve yardımlaşma bilincini geliştirmek için.
• Sosyal, çevresel ve ekolojik konularda duyarlılığı geliştirmek ve çözümler yaratmak için.
• Ayrımların karşısına bütünleşme fikrini koyarak hoşgörü, sevgi, anlayış, saygı gibi değerleri anlamak ve yaşamak için.
• Bireysel ve toplumsal yaşamı uyumlaştırmak için.
• Bir yaşam sanatçısı, yaşamın bilinçli bir kaşifi olabilmek için.
• Tüm araştırmalarda önyargısız bir şekilde bütünsel bir bakışa sahip olabilmek için.
• Geçmişi tanıyıp bugünü bilerek yaşayarak geleceği bilinçli bir şekilde kurmak için.
• Irkçılık, fanatizm gibi tüm aşırılıkların cehaletten geldiğini bilip, cehaleti yenmek için.
DAHA İYİ BİR İNSAN, DAHA İYİ BİR DÜNYA, DAHA İYİ BİR YAŞAM İÇİN FELSEFE…
Okulun temelinin sağlam olup olmadığına mı bakıyordunuz?
Kesinlikle… Sonuçta okula insanlar işlerinden çıkıp geliyordu, eğitmenlerin gönüllü olarak orada bulunduğunu biliyorsun; bu insanları buraya çeken ne? Para yok, zorunluluk yok, çıkar yok… Herkes güleryüzlü, çıkar kavgaları olmaksızın insanlar birbirine yardım ediyor. O zaman kendi kendime burada menfaatin ötesinde bir şey var dedim. İşte zamanla o menfaatin ötesinde olan şeyin felsefi öğretiler olduğunu anladım. Şimdi burada da tüm seminerler herkese açık. Temel seminerin ilk konusu ise “Doğuya, batıya göre insan nedir?” 25 yıl önce de böyleydi, şimdi de böyle. Hiç değişmeyen bir eğitim programı var çünkü derslerde zamansız filozofların bilgileri anlatılıyor. Ama tabii eğitmenlerin kendi katkıları da oluyor; bu öğretilerin günümüz dünyasına nasıl adapte edilebileceği konusunda farklı yorumlar olabiliyor.
Peki sizce insanların buraya geliş amacı nedir? Siz de aynı sebeple mi bu okulun kapısından içeri girmiştiniz?
Ben kimim, hayat neden var, toplum nereye gidiyor, hakikat ne gibi sorgulamalar insanları buraya getiriyor. Benim de o dönemde sorgulamama sebep olan Eflatun yani Platon oldu. “Sokratesin Savunması” adlı kitabını okumuştum. Mimari dersim için Atina’nın eski şeklini, mimari yapılarını araştırıyordum. Şu an arkamda gördüğünüz Atina Okulu tablosu, 1998 yılında Aktiffelsefe’ye adımımı attığım anda ilk gözüme çarpan tabloydu. Platon’un kurucusu olduğu fikirlerle oluşturulmuş bir yapı var. Platon, hocası Sokrates’e ithaf ederek diyaloglar yazmış. Ve bu diyaloglar sana bir fikir empoze etmekten ziyade senin içindeki filozofa dokunuyor. Sezgisel ve analitik aklın arasındaki diyaloğu sana çaktırmadan yaptırıyor. Platon aslında burada bir büyü gerçekleştiriyor, sözcükleriyle insanların içerisindeki filozofu keşfettiriyor. Televizyon karşısında oturup bir dizi izlemektense bu keşif bana daha ilgi çekici geldi her zaman. Diyalog, ikili aklın yürüyüşü demek. İkili aklın yürüyüşü size tez, antitez ve devamında sentezi yaptırır. Dolayısıyla da ilerletir. Burası da Platonik bir okul zaten. Raffaello’nun resmettiği Atina Okulu, zamansız bir tablodur. Sol tarafta metafizik konuları ele alan Platon, sağ tarafta ise fizik dünyaya ait realist Aristo yer alır. Aktiffelsefe işte tam da bu tablodaki gibi bir okul.
Sağın ve solun dengesini mi sağlıyor?
Hem öyle hem de derslerin içerisinde zamansızlığı hissediyorsunuz. Okul bünyesinde 11 il, 18 şubede bireyin ve toplumun gelişimi için çalışmalar yapılıyor. İstanbul ve İzmir’de dörder şubesi bulunuyor.
Kurucusu kim?
Oya Uysal, bu derneği ilk olarak Ankara’da kuruyor, şu anda da genel başkanımız. Oya Uysal, çevre mühendisi bir kadın ve bu derneği tamamen gönüllülük esasına göre yapılandırıyor. Son dönemde çevremize baktığımızda farkındalığı artırmaya yönelik pek çok kurs, seminer bulunuyor. Ancak gönüllülük esasına dayalı bir yapı görmek neredeyse imkansız. Bunu nasıl başarıyorsunuz? Dernekte bulunan bir kişi eğitmen ya da yönetim kurulu üyesi olarak bir statü kazanmıyor; herkes aidatını ödüyor, temizliğe katkıda bulunuyor. Sponsorlukları projeler için alıyoruz. Sadece fikir üreten değil aynı zamanda emek koyan kişileriz. Zaten ancak bu şekilde “aktif” bir felsefe olabiliyor. Bu okul sayesinde çok büyük değerler kazandım çünkü sürekli öğreniyoruz. Burada kişiliğini geriye atıp nefsini terbiye etmek denilen öğretiyi yaşıyorsunuz. Kişisel hiçbir şey almayacağını bile bile emek, efor, çaba harcıyorsunuz. Tüm bu çabaların sonunda kimliğinizle ilgili hiçbir şey almıyorsunuz. Bundan 10 yıl öncesine baktığınızda yoga yapılan yerler bile sınırlıydı. Zamanla insanların ihtiyaçları arttığı için bu tip çalışmaların da sayısı arttı. Aslında hepsinin kökeninin çıktığı nokta kadim yani zamansız öğretiler. Felsefe okullarının, filozofların faydalandığı bilgilerin modernize edilmiş halleri kullanılıyor. Felsefede binanın temelinin sağlam olması etiktir, ahlaktır. Bu değerler ne kadar kuvvetli olursa binanın yani hayatın da temelleri o kadar sağlam olur. Felaketlerde devrilmeyen yapılarınız olur ve esneklik kazanırsınız.
Bu söyledikleriniz hayat için de geçerli değil mi?
Temeller sağlam olduğu zaman binanın 360 derece çevresinde her şeyi birleştirebiliyorsunuz. Aktiffelsefe’nin her şubesine girdiğinizde göreceğiniz üç tane ilke var. Bu ilkeler gerçekleştirilmeye çalışılan amacı anlatıyor. Yani bir nevi manifestosu. Bu üç ilkeye aykırı hiçbir şey yapılmıyor. Bir etkinliğe veya eğitime bu üç ilkeye göre karar veriliyor.
AKTIFFELSEFE’NIN KURULUŞ İLKELERI
1. BÜTÜNLEŞMEK
Farklı inançlar, toplumlar ve sosyal durumlardaki insanların doğa ve aktif-felsefi bir birlik ideali ile bütünleşmelerini sağlamak.
2. KARŞILAŞTIRMALI İNCELEMEK
Felsefeler, bilimler, inançlar ve sanatların karşılaştırmalı incelemesiyle bütünsel bir bakış sağlamak.
3. KENDİNİ VE DOĞAYI TANIMAK
Kendini ve doğayı tanımak. Bireysel kapasiteleri geliştirmek.
Peki neden felsefe?
Materyalizmin gelişmesiyle birlikte insanın materyalist yönlerini geliştiren bir eğitim anlayışı hakim oldu. Eğitim kelimesi Latince Educare’den gelir ve “içinden çıkarmak” anlamı taşır. Eğitim, içimizdekileri, potansiyellerimizi ortaya çıkarmak aslında. Farklı kültürleri karşılaştırmalı incelediğinizde bir spiral yaparak bir dağın tepesine doğru çıkıyorsunuz. Yüksektepe’nin de anlamı budur; kişinin kendi yüksek tepesi. Daha iyi bir insan, daha bir dünyaya doğru erdemleri gerçekleştirmek için insanın kamile doğru gitmesi… Dolayısıyla aslında spiritüel bir taraf yok felsefede ama maneviyat gerektirir. Bu maneviyata gönüllülük diyoruz. Gönlümüzden yapmak da aşk gerektirir. Felsefe kişinin içsel diyaloğudur. İnsanın kendi içerisindeki sorusunun cevabını akıldan kalbine teyit ettirerek yapması karşımıza felsefe kelimesini çıkartır. Felsefe, “philosophia”dan geliyor. “Philo” aşk, sevgi demek. “Sophia” ise bilgelik anlamına geliyor. Yani bilgelik aşkı, bilgelik sevgisi ortaya çıkıyor. Felsefe ilk olarak matematikçi olarak bildiğimiz ama aslında çok büyük bir filozof olan Pisagor tarafından kullanıldı. Pisagor, Platon’la etkileşim içinde çalışıyor ve onun da felsefe okulu var. Pisagor’a öğrencilerinden bir tanesi “Güneş gibi ışıldayan mükemmel bir hocasınız. Siz Sofos (bilgelik) olmalısınız” der. Pisagor da bunun üzerine “Ben Sofos olamam, olsam olsam onu seven kişi, Philo Sofos olurum” diye cevap verir. Felsefe, kişinin zamansız bilgiyle karşılaşmasını sağlar. Bilgiyi hazmetmek için de uygulama yani hayatın içine sokmak gerekir. İşte bu da bizim Aktiffelsefe sloganımızla anlatmaya çalıştığımız bir şey.
İşin aktif kısmına herkes katılıyor mu?
Felsefe seminerleri almaya gelen kişiler etkinliklerden de haberdar oluyor. Diyelim bir kişi seminere geldi, o sırada üyelerden biri ona “Dilara şurada bir kütüphane yapıyoruz, sen de katılmak ister misin?” diyor. Kişi kendi ilgi alanlarına göre gönüllü çalışmalara katılıyor ve içindekileri ortaya çıkarıyor. İşin sırrı gönüllülükte, bilirsiniz eskiden köy enstitüleri vardı. İşte biz o enstitüler gibiyiz. Mesela Kocaeli’nin bir köyünde bir okula oyuncak kampanyası yaptık. Yakın olduğu için giderek teslim etme imkanımız da oldu. Bu projede herkes kendine göre bir iş seçiyor; biri duyuruyor, biri topluyor, diğeri afişi yapıyor. İş bölümümüz bir şirketin çalışma prensipleri gibi ama ortada bir maaş yok, prim yok, yönetici veya lider de yok. Herkes kendi sorumluluğunu yerine getiriyor. Peki bunu sağlayan şey ne? Derste gördüğü şey yani erdemli olmak. Aristo, erdemin üç niteliğini şöyle sıralıyor: Bilinçlilik, süreklilik ve gönüllülük. Kişinin bilinci yüksekse kendisinin acısı olsa dahi başkasının acısına duyarsız kalamaz.
Türkiye’de ne kadar gönüllü insan var?
Toplamda 800 üyemiz yani gönüllümüz var. Kadıköy şubede ise 50 kişiyiz. Aktiffelsefe Derneği’nin fiziksel durumu değil de aslında taşıdığı ruh bize güç veriyor.
Dernek olarak neler yapıyorsunuz?
Kadıköy Anadolu Lisesi’nin sosyal sorumluluk dersleri burada yapılıyor. Onlarla gönüllülük, etik, ahlak dersleri paylaşmış oluyoruz. Kişinin kendi değerlerini evrensel değerlerle birleştirmesine olanak yaratıyoruz. Anadolu filozofları, erdemler sergisi yapıyoruz. Rönesans festivali düzenliyoruz. Bir de içinde yaşadığımız topluma, doğaya ve dünyaya katkıda bulunmak amacıyla geliştirdiğimiz gönüllülük aktivitelerini GEA (Toprak Ana) adı altında gerçekleştiriyoruz.
GEA, 1994 senesinde dernek bünyesinde kurulmuş, tamamı gönüllü üyelerden oluşan bir arama kurtarma, ekoloji ve sosyal kampanyalar grubu. GEA ekibi ulusal ve uluslararası alanda yaşamı tehdit eden bütün felaketlerde, afet sonrasında enkaz altında kalmış insanlara ulaşmak için arama kurtarma operasyonları gerçekleştiriyor, ihtiyaç halinde afet bölgesinde tıbbi ve insani yardım faaliyetleri sürdürüyor. ‘99 Depremi’nde gidildi, çalışıldı ama teknik ekipman eksikti. O dönemde eski tip, su dağıtan bir minibüsümüz vardı. Bugün ise selde kurtarma için botlar, motosikletler, köpekler, herhangi bir afette hızlı hareket edebilecek ekip ve ekipmanlara sahibiz. Büyük depremde kirişlerin nasıl kalkmadığını acı bir şekilde öğrenmiştik. Şimdi kirişlerin altında anında şişerek tonlarca ağırlık kaldırabilen son teknoloji ekipmanımız bulunuyor.
Biraz da derslerden bahsedebilir miyiz?
Ders içerikleri temel seminerlerden başlıyor. Önce etikle yani ahlak felsefesiyle başlıyoruz. Toplumbilimde birey nedir, toplum nedir, toplumda roller konuşuluyor. Tarih içerisindeki ilk felsefe okullarının temellerini tanıyoruz. Üçüncü bölümde tarih felsefesi işleniyor. Atatürk’ün de söylediği gibi geçmişini bilmeyen toplumlar geleceğini de tayin edemez. Son olarak bilinç, dikkat, hafıza, alışkanlıklar gibi konular psikoloji pratikleriyle birlikte işleniyor. Ayrıca seminerlere kendi katılmış, bu derslerin içeriğini sindirmeye başlamış ve aynı zamanda yaklaşık olarak bir yıl boyunca üyemiz olan kişilere eğitmenlik hazırlık sınıfı açılıyor. Sonuçta eğitmen de diğer kişilere örnek oluyor. Bu yüzden seminerleri içeriden yetişen eğitmenler yine gönüllü veriyor. Dışarıdan konuklarımız konferanslar da veriyor; Erkan Oğur, Cem Mansur gibi isimler gelip konferans verdi. Dersler haftada bir gün oluyor. Yeni felsefe grubumuz eylül ayında başlayacak. Herkesi üye olmaya veya gruba katılmaya zorlamıyoruz. Ayda birer kez Caddebostan Kültür Merkezi ve Kozyatağı Kültür Merkezi’nde ücretsiz seminerlerimiz gerçekleşiyor. Dileyen herkes bu etkinliklerimize katılabilir. Sadece yaz sezonunda ara veriliyor.
Felaket olmadığı zamanlarda neler yapılıyor?
Tamamen ücretsiz olan felaket eğitimlerimizi almak için bize ulaşabilirsiniz. Tüm şirketler çalışanlarına bu eğitimleri aldırabilir, biz de bunu yapmaya çalışıyoruz. Sonuçta felaketlerde doğa değil insan hatası öldürüyor, bunu önlemek elimizde. Sinagog saldırısından Kırklareli silah fabrikası yangınına kadar pek çok felakette aktif olarak görev aldık. Hiçbirimiz doğuştan süper kahraman olarak dünyaya gelmiyoruz. Sahip olduğumuz değerleri küçük projelerle aktive etmek özgüven arttırıyor; işte sırrı bu.
BAŞAK ARPACIOĞLU KIMDIR?
Mimar, felsefe ve psikoloji eğitmeni, eski voleybolcu Uğur Başak Arpacıoğlu Zendo Akademi’nin de kurucusu. Kadim Uzakdoğu öğretilerinin ve Çin tıbbının pratik uygulaması olan Tai Chi Chuan ve Çigong eğitimine 2003 yılında başladı. En büyük 10 Tai Chi Chuan ustasından biri olan Prof Xu Wei Sun’un öğrencisi olan ve Pekin Beden Eğitimi Üniversitesi Tai Chi Chuan doktoru Chen Yuanmin’dan aldığı yoğun eğitimler sonunda Tai Chi Chuan ve Çigong sertifikalarını aldı. 17 senedir Aktiffelsefe Kadıköy’de felsefe, psikoloji, mitoloji, semboloji, bireysel gelişim ve yaşam yönetimi konularında seminerler veriyor.
Oradaki katılım nasıl?
İnanılmaz bir ilgi var, sınıf gibi oldu. Düzenli katılanlar, hatta sonrasında gelip üye olanlar bulunuyor. İnternet sitemizden diğer illerdeki programlar da takip edilebilir.
Tüm bu dersler kişiye nasıl bir katkı sağlıyor?
Ders anlatılır ama herkesin altyazısında farklı bir şey yazar. Temel felsefe semineriyle kişi kendi çözümlemelerini aldığı cümlelerle kendi yapıyor.
Son olarak Zendo Akademi’den de bahsedebilir misiniz?
Kültürel faaliyetler, fotoğraf yarışması, karikatür festivalimiz olduğu gibi bedensel gelişimi destekleyen sportif faaliyetlerimiz de bulunuyor. Her şubenin kendi içinde felsefeyi yaşama indirebilmek için seçtiği bir bedensel aktivite programı var. Kadıköy şubesi olarak Zendo Akademi adıyla Thai Chi Chuan, Çigong, yoga, nefes, konsantrasyon dersleri yapıyoruz. Thai Chi Chuan ve Çigong, akışkan ve sakin hareketlerle yapılan bir çalışma. Yin yang felsefesinin yani zıtlıklarının dengelenmesinin hareketli hali olarak düşünebilirsiniz. Bu derslerimiz de herkese açık, yine derneğimizin devam edebilmesi için üyelik sistemi işliyor.
Pozitif Dergisi 2015/02