Hastalığın sonuçlarını baskılamakla değil, ortaya çıkış nedenlerini bulmakla ilgilenen Dr. Mustafa Yaşar, gerçek ve tam iyileşmenin ancak bedenin orijinal kayıtlarına geri dönmesi ile olabileceğini söylüyor.
Yazı: Yaprak ÇETİNKAYA
Dr. Mustafa Yaşar, bir tıp doktoru. 19 Mayıs Üniversitesi’nde tıp eğitiminin üçüncü yılında farmakoloji dersi alırken, anlatılanların ötesinde başka gerçekler de olduğunu fark ediyor ve eğitimi bittiğinde farklı bir doktor olmak üzere ilerliyor. Eczacılık fakültesinde başlayan yüksek lisans ve dünyayı dolaşarak devam eden araştırmaların sonucunda bugün RTM adını verdiği tedavi yöntemi ile Dr. Yaşar, üç meslektaşı ile birlikte, “insana zarar vermeden ve saygıyla tedavi” gerçekleştiriyor. Dr. Mustafa Yaşar’a insan bedenine saygılı tedavinin ne olduğunu ve nasıl uygulandığını sorduk.
Tıp eğitiminiz sırasında ilk uyanışınız nasıl oldu?
Tıpta “anti”ler denilen bir tedavi sistemi var, yani her şeyin bir “anti”si bulunuyor. Tansiyon yüksekse onu düşüren antihipertansifler, şeker varsa antidiyabetikler, alerji varsa antihistaminikler vardır. Tedavi sistemini antiler bütünü olarak gördüm ve baktım ki bu aslında tedavi değil. O dönemde hastalıkların oluşum mekanizmasını anlatan fizyopatoloji dersi de kaldırılmıştı. Hastalıklar alt yapı olarak ortaya konmuyor, sonuçlara odaklanılıyordu. Hastalık yüksek tansiyonsa sadece tansiyonu düşürmek için tedavi veriyorduk, nedeni ile ilgilenmiyorduk. O zaman tedavinin bu olmadığını, başka yolların olabileceğini düşünmeye başladım.
Bunu sorgulayan başka sınıf arkadaşlarınız var mıydı?
Sorgulayan hiç olmadı çevremde. Hatta ben “Bu işin farklı yönleri” var diye arkadaşlarımla konuştuğumda, “Bize bu anlatılıyor, bunu yapacağız” diye yanıtlar alıyordum. Araştırmaktan ziyade teslimiyetçi bir yapı vardı. Notlarım çok yüksek olmasına rağmen ben bir branşa yönelmek yerine tedavi sistemlerini nasıl düzeltebilirim araştırmasına girmeyi tercih ettim.
O zaman bilgi kaynakları da azdı değil mi?
İnternet yoktu. Bir şeyler bulmak için kütüphanede saatlerimi geçirirdim. Bir gün gazetede bir ilan gördüm. Konyalı bir aktarın ilanı… Kanserden astıma her şeyi çözdüklerini yazıyordu. Aradığım şey burada mı diye merak ettim, aradım. Orta yaşlı bir beyle konuştum. “İzmir’de yaşıyorum, Samsun’da okuyorum, yazın yanınıza gelip bir şeyler öğrenebilir miyim?” dedim. “Bunlar sizin anlayacağınız konular değil, size vereceğimiz bir şey yok” dedi ve bu kapı kapandı. Ama ben arayışımı sürdürdüm. Mezun olduktan sonra arkadaşlarımın branş hedefleri vardı ama benim aradığım şey o hedeflerde yoktu. Okul bitti, tayinim Çorum’a çıktı. Ankara’ya yakındım. Farmakognozi yüksek lisansıma Ankara Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde başladım. İlk defa bir doktor burada yüksek lisans yapıyordu. Aynı zamanda Uzakdoğu, Azerbaycan, Rusya, İsviçre, Kanada, ABD, Hindistan gibi birçok ülkeyi dolaştım, akupunkturdan bitkisel tedavilere, refleksolojiden ozon tedavisine kadar çeşitli tedavi eğitimleri aldım.
Bu yolculukların sonunda geldiğiniz nokta neydi?
Tüm bunların sonunda gördüm ki dört beden sistemimiz var ve bütün tedaviler bunlarla alakalı. İnsan bedeni fiziki bedenin yanı sıra enerji bedeni, elektriksel beden ve tüm bunlar arasında koordinasyonu sağlayan enerji kanalları olmak üzere dört bölümden oluşuyor. Örneğin yoga, meditasyon gibi uygulamalar hastalıkları tedavi etmek için enerji bedeni üzerinde çalışma yapıyor. Biyoenerji çalışmaları elektriksel bedeni, modern tıp ise fiziksel bedeni hedef alıyor. Her branş şunu iddia ediyor; biz bedene bütün olarak bakıyoruz ve bu uygulama ile beden iyileşir. Fakat örneğin yoga-meditasyon uygulaması yapan kişi hastalığı ile ilgili rahatlamayı hissediyor ama var olan hastalık yerinde durmaya devam ediyor. Bel fıtığı için akupunkturu seçen de rahatlıyor ama fıtık problemi yerinde duruyor. Gün geldi tüm bu tedavileri birleştirdim.
Sizin tedavi sisteminiz nasıl çalışıyor?
Şu tez üzerine bir tedavi sistemi kurdum; bütün hastalıklar aslında bilgilenmenin bozulması ile ortaya çıkıyor. Bizim bir beden yapımız ve bir de bilgilenmemiz var. Bilgilenme olmadı mı bedenin hiçbir yapısı faaliyet gösteremiyor. Beden yapıları enerji beden, elektriksel beden, enerji kanalları (çakra), fiziki yapı ve tüm bunları bilgilendiren artı bir yapı var.
Bilgilendirme nedir?
Bilgi dediğimiz DNA’dan gelen bir yansıma… DNA’lar bize bilgileri aktaran bir ayna gibi… Bilgi merkezinden gelen bilgiler DNA’ya yansıyarak bütün beden sistemini organize ediyor. DNA’ların iç yapısına inince tansiyon değerimizden şekere, kulak yapımızdan gözlerimize kadar her şeyin bedene aktarıldığını görüyoruz. Bazı bilgiler ortak olarak aktarılıyor, bazıları ise kişiye özel oluyor. Örneğin tansiyon, şeker, kolesterolün normal kabul edilen aralıklarını belirler ve ortak bilgi olarak bedene kaydederiz. Fakat bazen DNA’dan gelen bu ortak bilgi, mesela tansiyonun 120/70 mmHg olması bir kişinin bedenini idamesine yeterli olmuyor. Toksik beslenme, stresli ortam, manyetik alan kirliliği, toprakla temasın yetersizliği gibi faktörler bedende zorlamalar meydana getiriyor. Örneğin toksik gıdalarla beslenince kanda atıklar fazlalaşıyor, yoğunluk artıyor. Kan pelte gibi olduğu için damarda kanı dolaştıran değer olan tansiyonumuz 120/70 ile kanı dolaştıramaz hale geliyor, basıncı artırıyor. Gün geliyor beden standart bir değer oluşturmak zorunda kalıyor. DNA’ya soruyor: Senin bana yansıttığın bilgide bu değer 120/70’ti fakat ben yapamıyorum, ne yapacağım?” DNA ile beden arasında bir pazarlık başlıyor. DNA bedendeki hayati durumu göz önüne alarak 150/100 değerinde karar kılıyor. Bu bilgi DNA’ya artık 150/100 olarak yerleşmeye, DNA da bu bilgiyi bedene aktarmaya başlıyor. Bize tıp eğitiminde anlatılan neydi? Tansiyonu gördün mü düşür. İlaç veriyoruz tansiyon düşsün diye. Tansiyon iniyor fakat DNA’daki kayıt yüksek olduğu için vücut yine yükseltiyor. İlacı artırıyoruz, biraz düşüyor ama bu sefer dokulara kan gitmediği için hasarlar oluşmaya başlıyor. Unutkanlık, algı bozukluğu, göz dibi ve böbrek hasarları gibi… Suçlu hazır: Tansiyon! Kimse şunu sormuyor; tansiyon niye vardı?
Bu kişi beslenmeyi düzeltti, kanını temizledi diyelim, yetmez mi?
DNA’daki bilgi aynı kalır. RTM tedavi sistemindeki “R”, İngilizce’de hatırlamak anlamına gelen remember sözcüğünün ilk harfi. Bing Bang teorisine göre büyük patlamadan sonra madenler, bitkiler, hayvanlar ve insanlar ortak yapılanmadan geliyor ve aynı bilgiye sahip. Zerredeki bilgi yıldızda da mevcut, hepsi aynı merkezden kopup dağılıyor. Ancak bitkilerin bir özelliği var; merkezdeki bilginin aynısını muhafaza ediyorlar. Tabii genleri oynanmadıysa… Tohumda bu bilgi muhafaza ediliyor. Biz tedavimizde bu bitkiyi bedene verdiğimizde beden orijinal bilgi neyse onu hatırlıyor ve o bilgiyi hücrelere aktarıyor. 40-45 günlük süreçte hatırlama süreci oluşuyor. Bedende değişen bilgi tekrar düzeltiliyor. Bu aşamada rejenerasyon karışımları devreye giriyor. Bunların özelliği karaciğerden böbreklere kadar bütün sistemi temizlemesi, hücresel hasarı gidermesi ve dolaşımı desteklemesi. Bedendeki hasarlar da kontrol altına alınınca ve sistem DNA’dan gerçek bilgiyi almaya başlayınca her şey düzelmeye başlıyor. Sonuçta tüm bedenlerimizle ilgili tedavi yöntemlerini bir araya getirerek oluşturulması gereken bütüncül tedaviyi yaratmış oluyoruz.
“Bitkisel” denildi mi birçok insan bu konulara şüphe ile bakıyor.
20 yıldır bu işin içindeyim, yüz bini geçen hastam var ama televizyon programlarına bu nedenle çıkmıyorum. Şu ürün buna iyi gelir mantalitesi medyaya egemen olduğu, bunlarla ilgili çok sayıda şikayet olduğu için davetleri kabul etmiyorum. Yayına hazılanmakta olan kitabımda da “Şu ilaç buna iyi gelir” diye bilgi vermiyorum. Sadece sistemimi anlatıyorum. Beden yapısını neler bozar, bozmamak için ne yapmanız gerekiyor, ek bir şeyler uygulanabilir mi gibi farkındalıkları yaratmaya çalışıyorum.
Zayıflamadan kansere kadar pek çok konuda bitkilere koşan birçok insan var. Uyarınız ne olur?
Olaya bütüncül bakmamanın sonucu aslında bunlar. Bedene bütün baktığınızda sadece cisim bedene yapılan birkaç uygulamanın yeterli gelmediğini anlarsınız. Kilo ile mücadeleden örnek vereyim. Tansiyon nasıl bir bilginin sonucu ise kilo da bir bilginin sonucu… Kilo niye artıyor? Yağ dokusu kanda, serbest radikal dediğimiz toksinlerin biriktiği yerdir. 17-18 yaşına kadar yağ depomuz artar, o yaştan sonra sabittir, ancak hacmi artar. Niye artar? Serbest radikal ve toksik malzeme arttığı için. Öngörülen bitkisel diyet ve zayıflama ilaçları ya idrara çıkarır ya iştahı bastırır ya da bağırsaktan atmaya çalışır. Bunlar bedenin sistemlerini zorlayan uygulamalardır. Toksik malzemelerin azalması beklenirken aksine artar. Bizim için uygun olan kilonun bilgisi de bedende kayıtlıdır. Atık maddeler arttı, karaciğer atamıyor, yağ dokusu depoluyorsa artık benim için yeni bir bilgi oluşur, uygun kilo 60 iken zamanla 65’e gelir. Eğer vücudun ayarlanmış değerini bozan unsurları ortadan kaldırmazsam tüm diğer uygulamalar günü kurtarmak için yapılır ve daha fazla kilo olarak bana geri döner.
Hastalığın oluşumunda duygu ve düşüncelerin rolü nedir?
Duygu ve düşüncemiz de bilgi akışını etkiliyor. “40 gün söylersen olur” denir. Bu doğrudur, bilgilenme 40 günde oturur. Siz bilgilenmeyi düşüncenizle organize edebilirsiniz. Ama bu belli bir kısımda kalır. Yine bütüncül yaklaşmazsanız bir yere kadar gider, orada kalırsınız. Bilgiyi bozan duygu ve düşünceyi de ortadan kaldırmak gerekiyor. Yoksa en başa dönülür. RTM’de bedenin bilgisini değiştiriyoruz ve alt yapı oturduğu için kişinin düşüncelerini düzeltmesi de daha kolay oluyor.
Aslında binlerce yıldır bilinen doğu tıbbı bilgilerinden bahsediyoruz. Bu ikisi niye birbirinden ayrı duruyor?
200 yıl önce yeni bir düşünce ortaya çıktı: “Bütün maddesel yapılar ve insanlar sadece görünenden ibarettir. Bunun altında başka hiçbir yapı yoktur.” Bu düşünce yerleşti ve bu durum kapital düzene yaradı.
Şu an bir yakınlaşmadan söz edebilir miyiz?
Bütün dünyada başlayan bir akım ve adım var. Son 25-30 yıldır doğal tedavilerle ilgili büyük bir artış oluştu. Ülkemizde de başladı. Ancak ülkemizde biraz kargaşa içinde başladı. Biz bir anda alıntılarla işi götürdüğümüz, “hap yap para kap” mantığı yoğun olduğu için o şekilde ilerledi. Biraz sıkıntılı bir sürecimiz var ama aşılacaktır, zaman içinde taşlar yerine oturacaktır.
“Biz sadece aracıyız iyileşmeyi vücut başarıyor”
Dr. Mustafa Yaşar’ın oluşturduğu RTM’in açılımı Remember Renegeration Therapy Method; yani Hatırlatma ve Onarma Tedavi Metodu… Dr. Yaşar, insanın varoluşundan gelen ve bedenin yapısal ve fonksiyonel özelliklerini belirleyen bilgilerin var olduğunu; bu bilgilerin akışındaki düzenin “sıhhati”, bozulmanın ise “hastalığı” ortaya koyduğunu söylüyor. RTM tedavi sistemindeki asıl amaç, DNA’larda saklı bulunan orijinal ve sağlıklı beden bilgilerini bedene hatırlatarak, bedenin orijinaline dönmesini ve ortaya çıkmış hasarların giderilmesini sağlamak, hastalığın nedenlerini ortadan kaldırmak. Dr. Yaşar, cerrahi müdahale gerektirmeyen tüm hastalıkların tedavisinde RTM’den yararlanılabildiğini açıklıyor ve ekliyor: “Biz burada aracıyız. Sadece bilgiyi tetikliyoruz, gerisini vücut kendisi yapıyor.” RTM yöntemini desteklemek için akupunktur, nefes terapi, refleksoloji, biyoenerji, yogameditasyon, ses terapisi, homeopati, hacamat, oseopati, NLP ve kinesiyoloji gibi birçok terapi yöntemleri de kullanılıyor.
Bunca yıllık deneyimin ardından bugün batı tıbbına bakış açınız nedir?
Batı tıbbını reddetmiyorum. Aldığım tıp eğitimi sayesinde bu noktaya geldim. Özellikle acil ve cerrahi uygulamalar kabulümüzdür. Ancak tedavi adı altında baskılayıcı yöntemler kullanmayı kabul etmiyorum. Eğer bir safra taşı kanalı tıkadıysa onu açmak gerekiyor. Ancak kronik süreçlerde ömür boyu ilaç kullanmayı kabullenemiyorum. Ben batı tıbbını tamamen reddediyorum dersem birisi de çıkar, “Ben de seni reddediyorum” der. Oysa Avrupa diyor ki iki tıbbın da insanlık için ortak faydalı noktaları vardır. Hatta tamamlayıcı tıp uygulamaları tanımını kullanırlar. Bizde alternatif tıp deniyor. Kim kimin alternatifi? Bugün bizim uyguladığımız tedaviler insanlık var olduğundan beri var, oysa modern tıp çıkalı 200 sene oldu. Bizim ülkemizde güvensizliğin, şüphenin ortaya çıkmasının nedeni bu konularda ortaya çıkan bazı isimler…
Bir hastalığın iyileşmesi insanın hayatında da bütüncül etki yaratıyor mu?
Her tıkanıklık ikinci bir tıkanıklığı getiriyor. Soğanın katmanları gibi düşünün. Bir insanın ayağındaki kangren bambaşka dolaşım bozuklukları ve düşünce bozuklukları ile bağlantılı oluyor, insanın evrenle bağlantısı kesiliyor. Bu insan basit bir yapı haline geliyor, insanlarla ilişkileri de tıkanıyor. İyileştiğinde bunların hepsi de sırayla açılıyor, iyileşiyor.
Pozitif Dergisi 2014/04